Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/2179 Esas 2012/2669 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/2179
Karar No: 2012/2669
Karar Tarihi: 27.02.2012

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2012/2179 Esas 2012/2669 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi         2012/2179 E.  ,  2012/2669 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


    Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 11.06.2009 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi; karşı davacı ... vekili tarafından ... aleyhine 07.12.2009 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 09.03.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Dava, çapa bağlı taşınmaza haksız elatmanın giderilmesi istemiyle açılmıştır.
    Davalı, taşınmazda kayıt maliki olmadığını, ancak eşi ...’nin bu taşınmazdan 07.12.2001 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle yer kazandığını, zilyetliğin ona tabaen sürdüğünü, açılan davanın reddini savunmuştur.
    Dava, satış vaadi sözleşmesinin vaat alacaklısı olan ...’e de yöneltilmiş, bu kişi karşı davasında 07.12.2001 tarihli satış vaadi sözleşmesine dayanarak 655 sayılı parselden yer kazandığını, davacı ve davalının buna karşılık gelen tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.
    Mahkemece, asıl dava kabul edilmiş, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
    Hükmü, karşı davacı ... temyiz etmiştir.
    Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, 204 sayılı parselin kadastro işlemleri sırasında Kamil Kaplan mirasçıları adına tespit ve tescil edildiği, kamulaştırma işlemleri sonucu 204 sayılı parselin 655 ve 656 sayılı parsellere 03.02.2009 tarihinde ifraz edildiği, bu taşınmazda davacının 5259/9408 payının bulunduğu, ne davalının ne de karşı davacının payı olmadığı, diğer payların dava dışı kişiler adına bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Karşı davada dayanılan 07.12.2001 satış vaadi sözleşmesinde; satış vaadinde bulunan ...’ın mirasbırakanı ...’a diğer mirasçıları ile birlikte intikal edecek 204 sayılı parseldeki mirasçılık hak ve
    hissesinden 918 m2’lik kısmını karşı davacıya satışını vaat ettiği görülmektedir. Karşı davacı ..., satışını vaat aldığı bu payın 655 sayılı parselde kaldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
    Diğer taraftan yine dosyadaki belgelerden, davacı ...’nin 655 sayılı parseldeki mirasçılardan ... payını 22.07.1997 satış vaadine konu ... payının tamamını ise 11.08.2004 tarihlerinde tapuda satın aldığı anlaşılmıştı. Görülüyor ki, mirasçılardan ..., mirasbırakan ...’den intikal eden 918 m2’lik kısmı karşı davacıya satış vaadinde bulunduğu halde, aynı payı davacı tapuda 11.08.2004 tarihinde kazanmıştır. Dolayısıyla, karşı davacı asıl davanın davacısının kötüniyetli tapu maliki olduğunu ileri sürdüğünden, davacı ve karşı davalı ...’nin durumunun Türk Medeni Kanununun 1023. ve 1024.maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekecektir.
    Hukukumuzda kişilerin satın aldığı şeylerin, ileride kendilerinden alınabileceği endişesi taşımaması, toplum düzeninin sağlanması amacıyla satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Buradaki iyiniyetten maksat “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinememesidir”. Belirtilen bu ilke, Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyiniyete dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki m.1024’de “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde vurgulanmıştır.
    Mahkemece yapılması gereken iş, davacı ve karşı davalı ...’nin hukuki durumunu yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda tartışıp değerlendirmek, gerek asıl davadaki gerekse karşı davadaki istemleri bunun sonucuna uygun bir hükme bağlamak olmalıdır.
    Belirtilen kurallar bir yana bırakılarak, davaların yazılı olduğu şekilde hükme bağlanması doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 27.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.







    Hemen Ara