Esas No: 2010/5735
Karar No: 2010/9211
Karar Tarihi: 20.7.2010
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2010/5735 Esas 2010/9211 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davalı vekili Av.... ve davacı vekili Av.... geldiler. Hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Uyuşmazlık önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacı adına tesciline ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin paydaşı olduğu 2 parsel No’lu taşınmazda davalının 61 / 107 payı 20.10.2008 tarihinde satın aldığını 26.5.2009 tarihinde öğrendiğini, yapılan satışın davacıya haber verilmediğini, davacının önalım hakkını kullanmak istediğini belirterek, davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, davanın süresinde açılmadığını, davacının satıştan başından beri haberdar olduğunu, diğer yandan taşınmazın kat mülkiyetine tabi bulunduğunu, 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 8 / 1 maddesi gereğince kat maliklerinin yasadan doğan önalım haklarının olamayacağını, taşınmaz için kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme gereğince davacı da dahil olmak üzere daire paylaşımının yapıldığını, taşınmazın fiilen taksim edildiğini, davalının da esasen arsa payını değil arsa payına düşen daireleri satın aldığını, davanın iyi niyetle açılmadığını, davanın kabulüne karar verilmesi halinde de satış tarihinin üzerinden uzunca bir süre geçmiş olduğundan güncel bedel üzerinden depo kararı verilmesini savunmuştur.
Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken, bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış sebebiyle önalım hakkını kullanması T.M.K’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz.Kötü niyet iddiası 14.2.1951 gün ve 17 /1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi hallerde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir.
Olayımıza gelince; davacının paydaşı olduğu 29 No’lu parselde bulunan ve dava konusu edilen 61 / 107 pay taşınmazların paydaşlarından Selim Yılmaz tarafından 20.10.2008 tarihinde 19.000 TL bedelle davalıya satılmıştır. Davalı yargılamada taşınmaza ilişkin kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığını, taşınmazın fiilen taksim edildiğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne dair verilen kararı temyiz eden davalı vekili temyiz dilekçesine, 1.9.2006 tarihli taşınmaz mal satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesini de eklemiştir. Buna göre taşınmaz üzerine iki bodrum + zemin + üç normal katlı bina inşa edilecek olup birinci bodrum kattaki daire de davacının payına düşecektir. Davalının savunması ve temyiz dilekçesi taşınmazın fiilen taksim edilerek kullanıldığına yöneliktir.Yukarda açıklandığı üzere taşınmazın taksim edilerek kullanıldığı savunması davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bu halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Bu durumda mahkemece taksim savunması ve savunmada geçen kat karşılığı inşaat sözleşmesi üzerinde durularak, davalının taksim savunmasına ilişkin delillerinin, varsa davacının bu konudaki karşılık delillerinin sorulup toplanması, gerekirse yerinde keşif yapılarak kat karşılığı inşaat sözleşmesinin hayata geçirilip geçirilmediğinin, taşınmaz üzerine bina inşa edilip edilmediğinin, sözleşmede geçen daire ve dükkanların paylaşılıp paylaşılmadığının belirlenmesi, tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK."nun 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir edilen 750 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine 20.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.