Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/281 Esas 2014/397 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/281
Karar No: 2014/397

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/281 Esas 2014/397 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/281 E.  ,  2014/397 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : DİDİM (YENİHİSAR) 1. Asliye Ceza
    Günü : 16.03.2009
    Sayısı : 243-308

    Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık Ş.. Ç.."ın beraatine ilişkin, Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2009 gün ve 243-308 sayılı hükmün şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 07.11.2012 gün ve 10341-33258 sayı ile;
    "Cumhuriyet savcısının beraat yönündeki mütalaasını 16.03.2009 tarihli oturumda kabul etmeyerek sanığın cezalandırılması isteminde bulunan şikayetçi vekiline, davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmaması suretiyle CMK"nun 238/2. maddesine aykırı davranılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 18.12.2012 gün ve 262962 sayı ile;
    "...18.01.2006 tarihli şikayet dilekçesinde "şüphelinin cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasını, dava açılması halinde davaya katılma talebinde bulunacağını" bildiren, yine 16.03.2009 tarihli oturumda "eski beyanlarını tekrar ile Cumhuriyet savcısının beraat yönündeki mütalaasını kabul etmeyerek sanığın cezalandırılması isteminde bulunan", temyiz dilekçesinde "şikayetlerini devam ettiği ve sanığın cezalandırılması gerektiğini" belirten şikayetçi vekilinin Dairenizce CMK"nın 237/2. maddesi uyarınca davaya katılması konusunda bir karar verilmesi olanaklı olup, katılma kararı verilerek, esas hakkında inceleme yapılması gerekirken, şikayetçi vekiline davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamasının CMK"nın 238/2. maddesine aykırı olduğundan bahisle bozma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 01.02.2013 gün ve 36900-3759 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma aşamasında sanıktan şikayetçi olduğunu belirten ve cezalandırılmasını talep edip kovuşturma sırasında da eski beyanlarını tekrar eden müşteki vekilinin temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, müşteki vekiline davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığının ve bu bağlamda Özel Dairece katılma konusunda bir karar verilmesinin mümkün bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Müşteki vekilinin soruşturma aşamasında 18.01.2006 tarihli şikayet dilekçesinde; "şüphelinin cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasını, dava açılması halinde davaya katılma talebinde bulunacağız", kovuşturma aşamasında 16.03.2009 tarihli oturumda da; "eski beyanlarımızı tekrar ederiz,…bu aşamada mütalaayı kabul etmediğimizi söylemekle yetiniyoruz" şeklinde beyanlarda bulunduğu, yüzüne karşı açıklanan kararı süresinde temyiz ettiği ve dilekçesinde, sanığın cezalandırılması talebinde bulunduğu, ancak katılma konusunda açıkça bir isteminin olmadığı anlaşılmaktadır.
    5271 sayılı CMK’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
    “1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
    2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” ,
    Aynı kanunun “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
    “1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
    2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
    3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
    4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
    Yukarıda belirtilen düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren sözlü başvurularının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
    Kanun yolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının mümkün olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nun 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlanmamış olanların kanun yollarına başvuru hakkı bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
    TBMM’ne sunulan tasarıda, ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yolu başvurusunda açıkça belirtilmek şartıyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, tasarının 249. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, kanun yolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığı kabul edilmelidir.
    CMK’nun 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtayca yerine getirilmesinin imkansızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay tarafından karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, 238. madde, usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri belirtmekte olup, 237. maddenin 2. fıkrasındaki istisnai durumu kapsamamaktadır. Kanunun 237/2. maddesi hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul ekonomisi amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel usule üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtayca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin mümkün bulunduğu ahvalde öncelikle dairesince karar verilmeli, bu suretle makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.
    Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Müşteki vekilinin soruşturma aşamasında verdiği 18.01.2006 tarihli dilekçede sanığın cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmasını, dava açılması halinde katılma talebinde bulunacağını beyan etmesi ve 16.03.2009 tarihli celsede eski beyanlarını tekrar ettiğini ve sanığın beraatı yönündeki mütalaayı kabul etmediğini belirtmesi, sanık hakkında açılan davaya katılma istemi niteliğinde olmasına karşın yerel mahkeme tarafından katılma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen somut olayda, müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde katılma konusunda karar verilmesi yönünde açıkça bir isteğinin bulunmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de; müşteki vekilinin soruşturma ve kovuşturma aşamalarında istikrarlı bir şekilde sanığın cezalandırılmasını talep etmesinin ve hükmü temyiz etmiş olmasının, kanun yolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin temyiz merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de kapsadığı kabul edilmelidir.
    Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının, dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Aksi takdirde yerel mahkeme hükmünün, katılma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklinde düzenlenmiş olan Anayasanın 141/4. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.
    Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının sınırlandırılması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294-64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, böyle bir durumda savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir.
    Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CMK"nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması karşısında da, ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 25.03.2014 gün ve 306-132, 336-133 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 07.11.2012 gün ve 10341-33258 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, müştekinin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.



    Hemen Ara