Esas No: 2013/431
Karar No: 2014/377
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/431 Esas 2014/377 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : FETHİYE 1. Asliye Ceza
Günü : 16.09.2009
Sayısı : 544-501
Sanık T.. Ç.."nın mala zarar verme suçundan 5237 sayılı TCK’nun 151/1 ve 52/2. maddeleri, kasten yaralama suçundan ise aynı kanunun 86/2 ve 52/2. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2400 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Fethiye 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2009 gün ve 544-501 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.12.2011 gün ve 8727-30924 sayı ile;
"Oluş ve dosya kapsamına göre sanığın attığı taşın katılanın aracının camını kırdığı ve araç içerisinde bulunan mağduru yaraladığı, bu nedenle bir fiil ile kasten yaralama ve mala zarar verme suçlarının oluştuğu, sanığın hukuki durumunun TCK"nun 44. maddesi uyarınca farklı nevi"den fikri içtima hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.02.2012 gün ve 123234 sayı ile;
"5237 sayılı TCK"nun 44. maddesi "İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" hükmünü içermektedir. Ancak bu hüküm 5237 sayılı TCK"na vazedilirken mülga 765 sayılı TCK"ndaki 79. maddedeki "İşlediği bir fiil ile kanunun muhtelif ahkamını ihlâl eden kimse o ahkâmdan en şedit cezayı tazammun eden maddeye göre cezalandırılır" düzenlemeden daha farklı bir biçimde belirlenmiştir, eski yasada işlenen fiil kanundaki tanıma uygun olduğu takdirde suç oluşturmaktaydı, suç oluşturan fiil, ceza kanununa aykırı veya ceza kanununu ihlal eden fiil değildir, aksine davranış normlarına ve dolayısıyla kişinin yükümlülüklerine aykırı bir fiildir. Bu anlamda artık yeni bir uygulama yerleştirilmesi kanun koyucunun da iradesine uygun olacaktır. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için hedefte sapma konusunun irdelenmesi gerekmektedir,
Yeni TCK"nda, mülga 765 sayılı TCK"nun 52. madde de düzenlenen "Bir kimse bir hata veya sair bir arıza yüzünden cürmü kasdettiği şahıstan başka bir şahsın zararına işlemiş olursa cürümden zarar gören kimsenin sıfatından neşet eden ve cezayı şiddetlendiren esbab faile tahmil olunmaz. Belki cürüm kastolunan şahsa karşı işlenmiş gibi telakki olunarak fail, cürmün tazammun edebileceği esbabı muafiyeden istifade eder" şeklindeki hedefte sapma ile ilgili olarak özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Hedefte sapma halinde bir yanılgı sözkonusu değildir. Hareket, neticesini istenen konu üzerinde değil, sapma sonucu bir başka konu üzerinde gerçekleştirmektedir. Sapma halinde konular farklı nitelikte olabilir. Meselâ, camı kırmak için atılan taş, A"ya isabet eder, cama değmez ama kişi yaralanır. Bu durumda kişiyi teşebbüs aşamasında kalmış mala zarar verme suçundan ve ayrıca olası kastla ya da taksirle gerçekleştirdiği yaralama suçundan dolayı sorumlu tutmak gerekecektir. Konular aynı niteliktede olabilir. Mesela A öldürülmek istenirken mermi sekmesi sonucu B ölmüştür. Bu durumda kişiyi A açısından teşebbüs aşamasında kalmış kasten öldürme suçundan ve ayrıca B açısından tamamlanmış öldürme suçundan dolayı sorumlu tutmak lazımdır, ancak hedefte sapma sonucu meydana gelen ölümden dolayı faili sorumlu tutarken bu ölümle alakalı olarak olası kastla mı yoksa taksirle mi hareket ettiğinin araştırılması gerekir.
Failin, belli bir şahsı veya bir cismi ya da yeri hedef alarak silahla ateş ederken veya bir cisim fırlatırken, silahtan çıkan kurşunun veya fırlattığı cismin hedef aldığı şeyin yanında bulunan bir başka şeye isabet ederek onun ölümüne, yaralanmasına veya zarar göreceğine neden olabileceğini muhtemel addettiği durumlarda iki farklı suçtan da cezalandırma yoluna gidilecektir. Aksine bir anlayış içerisinde birçok eylem hakkında fikri içtima hükümleri uygulanması gerekecektir.
Bazı durumlarda da fiilin işlenişiyle kastedilen neticenin yanında başka bir netice daha gerçekleşmiş olabilir. Mesela camı kırmak için fırlatılan taş, camı kırdıktan sonra içeride oturan şahsı da yaralar, işte bu olayda da mala zarar verme suçunun yanı sıra kasten yaralama suçuda işlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığı altında yerel mahkemenin somut olayla ilgili olarak iki ayrı suç olarak kabulü sonucu hüküm tesisi yerinde iken, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin kararı, fikri içtima hükümleri uygulanması gerekir düşüncesi ile bozması yerinde değildir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.03.2013 gün ve 8285-4333 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, katılanın arabasına attığı taşın, arabanın arka camını kırdıktan sonra katılanın yanında oturan mağdura isabet ederek basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanmasına neden olduğu olayda, 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesi gereğince fikri içtima şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde katılanın oğlu ile birlikte kendisine ait araçla şehir içinde seyrederken aralarında daha önceden husumet bulunan sanığı görmesi üzerine aracını durdurarak sanıkla konuştuğu sırada, sanığın yerden aldığı taşı katılanın aracına doğru attığı, taşın aracın arka camını kırarak içeri girdiği ve katılanın yanında oturan mağdurun başına isabet ettiği, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralanmasına neden olduğu,
Olay yeri tespit tutanağında; Tofaş marka araçta yapılan kontrolde aracın arka camının kırık olduğu, aracın başka bir yerinde hasar bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan H.. K..; olay günü arabasını temizlettirmek için petrol istasyonuna gittiğini, sağlık ocağı yoluna geldiği esnada sanığın karşıdan geldiğini, aracını durdurup arabanın içinden, aralarında gerçekleşen önceki olayları kastederek, "Turan niye küfür ediyorsun" dediğini, sanığın sinkaflı küfürler ederek yerden aldığı taşı arabaya attığını, arka camı kırarak arabanın içine giren taşın ön koltukta oturan oğlunun kafasına isabet ettiğini beyan etmiş,
Sanık T.. Ç.. ise; evine doğru giderken sağlık ocağı kavşağına geldiğinde karşıdan arabasıyla katılanın geldiğini, kendisini görünce arabasını durdurduğunu, aracından elinde bıçakla inip "Sen bana neden telefon açıyorsun" diyerek üzerine doğru yürüdüğünü, bunun üzerine yolun kenarında bulunan parke taşını arkasından gelen katılana attığını ifade etmiştir.
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. madde de düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara, 2013, s.484 ve 495)
5237 sayılı TCK’nun genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK"nun 212. maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimaın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.
Görüldüğü gibi, kanuni istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi halinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması kanun gereği olup, suçların olası kastla veya doğrudan kastla işlenmiş olması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nun 151. maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçunda da, fikri içtima uygulaması açısından herhangi bir istisna getirilmemiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerden aldığı parke taşını katılanın arabasının arka camına doğru atan sanığın eylemi sonucunda, camın kırılmasına ve içeri düşen taşın arabanın ön koltuğunda oturan mağdurun kafasına isabet ederek yaralanmasına neden olduğu somut olayda, sanığın katılanın arabasına taş atması eyleminin tek fiil olduğu ve bu suretle, tek olan eylem sonucunda hem katılana karşı mala zarar verme suçunun, hem de mağdura karşı yaralama suçunun meydana geldiği sabit olup bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinin uygulanması ve meydana gelen suçların en ağırından ceza verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın mala zarar verme ve yaralama suçlarından ayrı ayrı mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından, sanığın durumunun TCK"nun 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.09.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.