Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/696 Esas 2014/236 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/696
Karar No: 2014/236

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/696 Esas 2014/236 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/696 E.  ,  2014/236 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : BOLVADİN Sulh Ceza
    Günü : 05.06.2013
    Sayısı :126-295

    Hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan sanık Ş.. Ö.."ın 5237 sayılı TCK"nun 292/1, 53, 58 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesince verilen 06.06.2012 gün ve 125-255 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.03.2013 gün ve 939-3803 sayı ile;
    “Aynı yargı çevresindeki cezaevinde başka suçtan hükümlü olup, hakkındaki yakalama emrine istinaden Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesince beyanı alınan ve duruşmalarda bulunmaktan bağışık tutulması hususunda talebi bulunmayan sanığın duruşmada hazır bulundurulması sağlanmadan, yokluğunda yargılama yapılarak mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 05.06.2013 gün ve 126-295 sayı ile;
    “... Yargıtay 9. Ceza Dairesi ile mahkememiz arasındaki uyuşmazlık; hakkında çıkartılan yakalama emri ile savunması tespit edilen ve savunmasının tespiti sırasında duruşmalardan bağışık tutulması hususunda talebi bulunmayan sanığın, duruşmada hazır bulundurulması gerekip gerekmeyeceği ve bu suretle yokluğunda yargılama yapılması halinde savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Öncelikle her ne kadar Yargıtay 9. Ceza Dairesi bozma ilamında, sanığın aynı yargı çevresindeki cezaevinde başka suçtan hükümlü olduğunu belirtilmiş ise de; dosyanın tekrar tetkikinde sanığın Bolvadin Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü iken 12.10.2011 tarihinde özel izne ayrıldığı ve izinden dönmediği, mahkememizce 21.10.2011 tarih ve 2011/214 değişik iş sayılı kararı ile sanık hakkında yakalama emri kararı çıkartıldığı, mahkememizce tensip zaptı hazırlanırken iddianamede TCK"nın 58. maddesinin bulunmaması sebebi ile önceki yakalama emri kaldırılarak, sanık hakkında suçun sübutu halinde uygulanma ihtimali nedeni ile TCK"nun 58. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmesi talepli 10.04.2012 tarihli yeni bir yakalama emri düzenlendiği, yakalama emrine istinaden 08.05.2012 tarihinde yakalanan sanığın Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesince savunmasının tespit edildiği, mahkememizce UYAP sisteminden sanığın cezaevi bilgileri kontrol edildiğinde sanığın 25.06.2011- 18.10.2011 tarihleri arasında Bolvadin Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu ve 08.05.2012 tarihinde Antalya E tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna giriş yaptığı anlaşılmaktadır. Yani sanık, savunmasının tespit edildiği tarihten önce herhangi bir ceza infaz kurumunda hükümlü veya tutuklu olarak bulunmamaktadır. Aksine sanık mahkememizce hakkında çıkartılan yakalama emrine istinaden yakalanmış ve savunması tespit edildikten sonra firar nedeni ile yarıda kalan cezasının infazı için ceza infaz kurumuna alınmıştır.
    Bozma ilamı doğrultusunda istinabe ile yakalama müesseseleri arasındaki farkların değerlendirilmesinin yapılması gerektiği kanaatindeyiz. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Usul yasasının 196. maddesinde "sanığın duruşmadan bağışık tutulması" başlığı ile "Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir. Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur. Sorgu tutanağı duruşmada okunur." hükmü düzenlenmiştir.
    "Bir kimsenin, hâkim kararı olmaksızın geçici olarak özgürlüğünün sınırlandırılması" olarak tanımlanan "yakalama", ceza muhakemesi hukuku açısından suç işlediği hususunda kuşku bulunan bir kimsenin ele geçirilmesi için başvurulan bir koruma tedbiri olup CMK’nın 90. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı yasanın 98. maddesinde ise yakalama nedenleri sayılmıştır. Buna göre;
    "Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.
    Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.
    Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re"sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir." denilmektedir.
    Her iki yasa maddesinin düzenleniş amacı birbirinden farklı olup farklı nitelikteki sanıklar hakkında uygulanması amaçlanmıştır. Adresi belirli ve ancak yargı çevresi dışında bulunan sanığın istinabe sureti ile duruşmalardan bağışık tutularak savunması tespit edilebilecektir. Ve yine bu nitelikteki sanık dilediği takdirde esas mahkemesine giderek de savunma yapma hakkına sahiptir. Sanığın istinabe sureti ile savunmasının ancak sanığın üzerine atılı suç için öngörülen cezanın aşağı sınırının beş yıldan fazla olması halinde tespit edilemeyeceği belirtilmiştir. Adresi meçhul olan kaçak sanık hakkında ise yakalama işlemleri başlatılarak savunması bu suretle tespit edilecektir. Yakalama işleminin düzenlendiği CMK"nın 90 ve devamı maddelerinde istinabe şartlarına atıf yapılmamış, CMK"nın 196. maddesinde açıkça düzenlenen "esas mahkemesinde savunma yapmak isteyip istemediği" hususunun sorulması gerektiği belirtilmemiştir. Bu durum yasa koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu kanaatindeyiz. Her ne kadar istinabe sureti ile savunması tespit edilen sanık için aranan şartların kıyasen yakalama neticesinde savunması tespit edilen sanık hakkında da uygulanabilirliği düşünülebilir ise de; yakalama işleminin niteliği gereği kıyas yapılmasının uygun olmadığı kanaatindeyiz.
    Somut olayda yakalama işleminin yasal çerçevede olup olmadığının değerlendirilmesi gerekecektir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında yakalama işlemi değerlendirildiğinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yakalamanın yasal haklar çerçevesinde yapıldığının kabulü için belirli şartları aramaktadır. Buna göre; makul şüphe üzerine hukuki dayanak kapsamında işlem yapılmalı, yakalama işlemi sırasında yakalama nedenleri ve yasal hakları derhal yakalanana bildirilmeli ve hakim önüne süresi içerisinde çıkartılmalıdır. Somut olayda sanığın infaz edilmekte olan cezasını tamamlamadan ceza infaz kurumundan firar ettiği nazara alındığında kendi iradesi ile adli mercilere başvurarak savunma yapması hayatın olağan akışı gereği mümkün görülmemiş ve hakkında yakalama emri düzenlenmiştir. Bu kapsamda makul şüphe üzerine mahkememizce çıkartılan yakalama emri hukuki dayanağı üzerine yakalanan sanığa sorgusu sırasında CMK"nın 147. maddesinde düzenlenen yasal hakları hatırlatılmış, haklarını anladığını beyan eden sanık savunmasını yapmış ve bu savunma sırasında sanık yargılama yapan mahkemede bulunma yönünde talepte bulunmamıştır. Savunması niteliği itibari ile istinabeden farklı olan yasal şartları yerine getirilmiş yakalama emri ile tespit edilen sanığın savunma hakkının kısıtlanmadığı kanaatine varılarak bozma ilamına uyulmamıştır" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 08.10.2013 gün ve 246947 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkındaki yakalama emrine istinaden Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesince beyanı alınan ve duruşmalarda bulunmaktan bağışık tutulması hususunda talebi olmayan sanığın duruşmalarda hazır bulundurulması sağlanmadan mahkumiyetine karar verilmesinin Özel Dairece bozma nedeni yapılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle yerel mahkeme kararının eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Tutuklu veya hükümlünün kaçması suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından, duruşmalarda bulunmaktan bağışık tutulması hususunda talebi olmayan sanığın duruşmalarda hazır bulundurulması sağlanmadan mahkumiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
    Bozmadan sonra yerel mahkemece tensiple sanığın hükümlü olarak bulunduğu yer mahkemesine ifadesinin alınması için talimat yazıldığı, talimat üst yazısında sanığa duruşmalardan bağışık tutulmayı isteyip istemediğinin sorulmasının talep edildiği, talimat mahkemesince de sanığa duruşmalardan bağışık tutulmak isteyip istemediği sorularak savunmasının alındığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
    a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
    b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
    c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni delillere dayanmak,
    d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
    Suretiyle verilen karar; özde direnme niteliğinde olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay"ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
    İnceleme konusu olayda; Özel Daire bozma kararından sonra yerel mahkemece yapılan yargılamada, sanığın ifadesinin alınması için yazılan talimatta sanığa duruşmalardan bağışık tutulmak isteyip istemediğinin sorulmasının talep edilmesi ve talimat mahkemesincede sanığa bu hususun sorulması üzerine sanığın duruşmalardan bağışık tutulmak istediğini beyan etmesinden sonra sanığın ifadesinin alınması suretiyle Özel Daire bozma kararında belirtilen aykırılıkların giderildiği, böylelikle de bozma kararı doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşılmaktadır.
    Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınması mümkün olmadığından, dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2013 gün ve 126-295 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.05.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.






    Hemen Ara