Esas No: 2014/4
Karar No: 2014/230
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/4 Esas 2014/230 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ADANA 5. Ağır Ceza
Günü ; 22.03.2013
Sayısı : 21-128
Davacı R.. S.."ın haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle 5.000 Lira maddi ve 10.000 Lira manevi tazminatın kanuni faizi ile birlikte davalı M.. H..nden tahsili talebine yönelik davanın süresinde açılmadığından bahisle reddine ilişkin, Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2012 gün ve 267 - 82 sayılı hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 06.12.2012 gün ve 27375 - 26414 sayı ile;
“...Kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edildiğinin dosya içeriğinden anlaşılmaması karşısında, 5320 sayılı Kanunun 6. maddesi ve Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 23.03.2010 gün ve 2009/256 esas, 2010/57 sayılı kararı da göz önüne alınarak, davanın süresinde açıldığının kabulü ile yargılamaya devamla esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 22.03.2013 gün ve 21 - 128 sayı ile;
“...Toplanan delilere ve tüm dosya içeriğine göre; Davacı-sanık hakkında, yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan TCK"nun 168/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebi ile Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinde kamu davasının açıldığı, yapılan yargılama sonucunda 20.12.1993 tarih ve 1993/370 sayılı karar ile; davacı-sanığın beraatine karar verildiği, suçun yaptırımının TCK"nun 168/2. maddesinde 10-15 yıl arası olarak belirlendiği, bu dava için 765 sayılı TCK"nun 102/3 ve 104/2. maddeleri gereğince öngörülen uzamış zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu, suç tarihinin 29.10.1990-23.11.1990 arası olduğu, 23.11.2005 tarihi itibarıyla davacı-sanık hakkındaki bu kamu davası halen derdest ise zamanaşımı nedeni ile tamamen ortadan kaldırılması gerektiği, davacı-sanık ve vekili tarafından, bu davanın halen derdest imiş gibi kendilerine beraate ilişkin kararın tebliğ edilmediği ve işbu tazminat davasının süresinde açıldığı ileri sürülmüş ise de, tazminat davasının 20.05.2011 tarihinde açıldığı, söz konusu ceza davası derdest olsa dahi ortadan kaldırılması gereken süreden 6 yıl sonra bu tazminat davasının açıldığı, beraat kararının verildiği tarihin üzerinden 18 yıl gibi çok uzun bir sürenin geçtiği, yaşamın olağan akışı ve zamanaşımı hükümleri ile 765 sayılı TCK"nun 44 ile 5237 sayılı TCK"nun 4/1. maddelerindeki "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz" temel düzenlemesi de dikkate alındığında, davacı-sanık ve vekili tarafından ileri sürülen hususların geçerli bir mazeret olarak kabul göremeyeceği, dolayısı ile işbu tazminat davasının süresinden sonra açıldığının kabulü gerektiği,
Davacının mahkum olduğu Malatya 1 Nolu DGM dosyasından ceza almış olması nedeni ile, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak, tazminat talep ettiği dosyadan beraat ettiğini bildirerek mahsup talep ettiği, dolayısıyla beraat kararını öğrendiği, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi de 07.06.2007 tarih 2007/84 D. İş sayılı kararla mahsup şartı oluşmadığından red kararı verdiği, dolayısı ile davacının dilekçe tarihi olan 2007 yılında beraat ettiğini öğrenmiş olduğu, oysa davacının bu davayı bu tarihten çok sonra 28.04.2011 tarihinde açtığı anlaşıldığından, mahkememizin 17.02.2012 tarih 2011/267esas ve 2012/82 sayılı kararında direnilmesi ile davacının davasının reddine karar verilmesi sonuç ve kanaatine varılmıştır....” gerekçeleriyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.12.2013 gün ve 169369 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Kanun hükümleri uyarınca açılan tazminat davasının süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle yerel mahkeme kararının yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Silahlı örgüt üyesi olmak suçundan 25.11.1990 tarihinde göz altına alınarak 06.12.1990 günü tutuklanan davacının 06.05.1991 tarihinde salıverildiği, Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesince 20.12.1993 gün ve 3-370 sayı ile yokluğunda ve Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun şeklinde beraatine karar verildiği, ilam örneğinde kesinleşme şerhi olmadığı gibi kesinleşmiş beraat kararının sanığa tebliğine ilişkin bir tebligat parçasının dosya kapsamında bulunmadığı, haksız tutuklama ve yakalama nedeniyle tazminat davasının 20.05.2011 tarihinde açıldığı,
Bozmadan sonra yapılan yargılamada dosya kapsamına alındığı anlaşılan Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.06.2007 tarihli kararına göre, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.10.205 gün ve 97-249 sayılı kararı ile silahlı örgüt mensubu olmak ve örgüte yardım etmek suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezasına hükümlü bulunan R.. S.."ın, beraat ettiği Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesinin 20.12.1993 gün ve 3-370 sayılı yargılama dosyasında tutuklu kaldığı sürelerin, infazına devam ettiği ilamdan mahsup edilmesi talebinde bulunduğu, mahkemece infazına devam edilen ilamdaki suç tarihinin 15.04.2003, beraat kararının hükümlü yönünden kesinleşme tarihinin 28.12.1993 olmasına göre yasal şartları bulunmadığından talebin reddine karar verildiği,sözü edilen kararda beraat hükmünün sanık yönünden 28.12.1993 tarihinde kesinleştiğinin yazılı olduğu ve mahsup talebinin reddine ilişkin kararın talep sahibine tebliğinin de kararlaştırıldığı,
Yerel mahkemece direnme hükmü kurulurken, mahsup talebinden bahsedilerek davacının beraat hükmünün kesinleştiğinden 2007 yılında haberinin olduğu ve bu nedenle tazminat davasının süresinde olmadığı gerekçesinin açıklandığı,
Anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi; a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
İnceleme konusu olayda, ilk hükmün Özel Dairece bozulması üzerine yerel mahkemece direnme kararı verildiği belirtilmiş ise de, yerel mahkemece davacının 2007 yılında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinden mahsup talebinde bulunması nedeniyle beraat kararının kesinleştiğini 2007 yılında öğrendiği, buna göre de davanın süresinde olmadığı belirtilerek ve karar örneği de dosya kapsamına alınmak suretiyle yeni bir hüküm kurulmuştur.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.03.2013 gün ve 21 - 128 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.05.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.