Esas No: 2013/836
Karar No: 2014/168
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/836 Esas 2014/168 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İSTANBUL ANADOLU 4. Ağır Ceza
Günü : 01.11.2013
Sayısı : 249-290
Taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak suçundan sanık C.. Ç.."ın 5237 sayılı TCK’nun 85/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.07.2006 gün ve 44-298 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.06.2010 gün ve 16908-7365 sayı ile;
"a) Olayda bir kişinin ölüp katılan sanık S.. K.."nun yaralandığı ve katılan sanığın soruşturma aşamasında müdafii huzurunda sanık C.. Ç.. hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanığın bir kişinin ölümünden sorumlu tutulup eyleminin 5237 sayılı TCK"nın 85/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, kanuna aykırı,
b) Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK"nın 231. maddesindeki "hükmün açıklanmasının geri bırakılması"na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın süresi gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyduğunu belirten Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince 30.12.2010 gün ve 298-359 sayı ile; uyma kararı doğrultusunda sanığın 5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, meydana gelen kazada taksirinin bulunmadığından bahisle yüklenen suçtan beraatına karar verilmiştir.
Hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 06.05.2013 gün ve 6891-12465 sayı ile;
"Olay tarihinde sanığın idaresindeki kamyon ile seyir halinde iken olay mahalli kavşağa solundan giren motorsiklete çarparak motorsiklette yolcu olarak bulunan E. T.."nun ölümüne neden olduğu olayda, sanığa kusur izafe eden ve oluşa uygun bulunan 26.05.2006 tarihli bilirkişi raporu gereğince sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince 01.11.2013 gün ve 249-290 sayı ile;
"...Hukuk düzeninin, bireysel veya sosyal bir faaliyeti düzene sokmak amacıyla koymuş olduğu objektif kurallara aykırı davranılması, taksirli davranış ile meydana gelen sonucun öngörülebilir olmasının gerektiği, bu hareket ile meydana gelen sonuç arasındaki nedensellik bağının varlığı saptanmadıkça, taksirden dolayı sorumluluk yoluna gidilemeyeceği ve taksir nedeniyle kusurun var olup olmadığının taktirinin hakim veya mahkeme heyetine ait bir yetki olduğu, yukarıda oluş şekli ve delilleri gösterildiği şekilde sanık C.. Ç.."ın kendi idaresindeki kamyon ile kendisine kavşakta yeşil yandığında nizami bir şekilde normal sayılacak bir seyir ile kavşağa girdiğinde, ehliyetsiz, alkollü ve kendisine kırmızı yanmasına rağmen buna da aldırmadan ve süratli bir şekilde kavşağa giren motosiklet sürücüsünün kavşakta kamyon sürücüsü sanık C.. Ç.."ın aracına kavşak içerisinde çarpması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın taksirine dayalı herhangi bir kusurunun bulunmadığı" gerekçesiyle direnilerek, önceki hükümdeki gibi sanığın beraatına karar verilmiştir.
Bu hükmün de katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istekli 23.12.2013 gün ve 389971 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İnceleme, sanık C.. Ç.. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, kısa kararda hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından; yerel mahkemece Özel Daire bozma kararından sonra yapılan yargılamada, duruşmanın bitirildiği açıklandıktan sonra önceki kararda direnildiğinin belirtildiği, ancak kısa kararda herhangi bir hüküm kurulmadığı, buna karşılık gerekçeli kararın hüküm fıkrası bölümünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK"nun "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür",
"Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinin üçüncü fıkrası; "Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.",
Aynı maddenin altıncı fıkrası ise; "Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir." hükümlerini içermektedir.
Anılan bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, duruşmanın bittiği bildirildikten sonra 5271 sayılı CMK"nun 223. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hüküm verilmesi zorunludur. Bu hükümde gerekçeye yer verilmese dahi, anılan kanunun 232. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme imkanının bulunup bulunmadığının, başvuru imkanı varsa süresi ve merciinin mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Uygulamada bu şekilde gerekçesi açıklanmadan hüküm verilmesine kısa karar denilmektedir. Kısa karar olarak adlandırılan bu hüküm fıkrasının tümüyle duruşma tutanağına geçirilmesi, akabinde okunarak, gerekçesinin ana hatlarıyla anlatılması gerekmektedir.
Gerekçeye yer verilmeden sadece kısa karar olarak adlandırılan "hüküm-sonuç" bölümünün açıklanmasından sonra, maddi olayın açıklandığı "sorun" bölümü ile delillerle sonuç arasındaki bağın, yani neden bu sonuca ulaşıldığının anlatıldığı ve hukuki nitelendirmenin yer aldığı "gerekçe" bölümünün hüküm fıkrasına da yer verilmek suretiyle, kısa kararın açıklanmasından itibaren on beş gün içinde yazılması gerekmektedir. Bu şekilde sorun, gerekçe ve hüküm-sonuç bölümünden oluşan karara ise uygulama da gerekçeli karar denilmektedir.
Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş uygulama ve kabullerine göre, hükmün esasını kısa karar oluşturmaktadır. Kısa kararda yer verilmeyen hususlara gerekçeli kararda yer verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması zorunludur.
Bozulmakla yerel mahkeme hükmü tümüyle ortadan kalktığından, direnme kararı verildiğinde, öncelikle hükmün esasını oluşturan kısa kararda yeniden tüm unsurlarını içerecek şekilde hüküm kurulması gerekmektedir. Kısa kararda hüküm kurulmayıp sadece önceki kararda direnilmesine denilerek, gerekçeli kararda ayrıntılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu konuda öğretide, "Gerekçe ile birlikte hüküm fıkrası tekrar yazılırken, duruşmada yazılıp, okunmuş olan hüküm fıkrasında, yani kısa karada hiçbir değişiklik yapılamaz. Esas olan, duruşmada okunmuş bulunan hüküm fıkrasıdır." (Nur Centel - Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2013, 10. Baskı, s. 714), "Sonradan yazılıp dosyaya konulacak olan sadece mesele ve gerekçe olduğuna göre, evvelce yazılmış ve okunmuş olan hüküm fıkrasında yani kısa kararda hiç bir değişiklik yapılamaz." (Nurullah Kunter - Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2008, 16. Baskı, s. 1304) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Önceki hükümde direnilmesine karar veren yerel mahkemece, hükmün esasını oluşturan kısa kararda 5271 sayılı CMK"nun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu gösterilmeyerek usulüne uygun hüküm kurulmayıp, sadece gerekçeli kararın hüküm fıkrası bölümünde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararının, hükmün esasını oluşturan kısa kararda hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.11.2013 gün ve 249-290 sayılı direnme kararının, hükmün esasını oluşturan kısa kararda hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 01.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.