Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/349 Esas 2014/96 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/349
Karar No: 2014/96

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/349 Esas 2014/96 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2013/349 E.  ,  2014/96 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : ÇORUM Ağır Ceza
    Günü : 04.12.2007
    Sayısı : 227-287

    Sanık B."ın çocuğun cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı TCK’nun 103/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan aynı kanunun 109/1, 109/3-f, 109/5, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, sanıklar Ali ve Hatice’nin çocuğun cinsel istismarı suçundan aynı kanunun 103/2, 39, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı kanunun 109/1, 109/3-f, 109/5, 39, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Çorum Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.12.2007 gün ve 227-287 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 11.12.2012 gün ve 6358-12851 sayı ile;
    "Kayden 19.06.1992 doğumlu olup suç tarihinde 14 yaş 11 ay 28 günlük olan mağdure ile sanık B. anlaşıp birlikte kaçarak sanık Bayram"ın ailesi ile birlikte yaşadığı eve geldikleri ve burada rızalarıyla cinsel ilişkiye girdikleri, daha sonra resmi olarak evlendikleri ve bir çocuklarının olduğu olayda, sanık Bayram"ın aşamalardaki ifadelerinde, suç tarihinde mağdurenin kendisine 16 yaşında olduğunu söylediğini ve onu 16 yaşında olarak bildiğini beyan etmesi karşısında, TCK"nın 30. maddesi hükümleri yönünden hata halinin mevcut olup olmadığının tespiti için mağdurenin görünüm itibarıyla 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları, sanığın ulaşmak istediği amaç ile mağdurun içinde bulunduğu sonuç da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı araştırılarak ve mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit ederek, gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Kabul ve uygulamaya göre de;
    Oluşa ve dosya içeriğine göre, olay tarihinde sabah saat 06.00 sıralarında sanık Bayram"ın suç tarihinde 15 yaşından küçük mağdureyi rızasıyla kaçırarak babası ve annesi ile birlikte yaşadıkları eve getirdiği, mağdurenin rızası ile kaçtığını öğrenen babası sanık Ali"nin mağdureyi eve kabul ettiği, birlikte kahvaltı yaptıktan sonra mağdure ve sanığın istirahat etmek için yan odaya geçtikleri burada mağdurenin de rızasıyla cinsel ilişkiye girdikleri, bu sırada sanık A.nin mağdurenin ailesini olaydan haberdar etmek, sanık Hatice"nin de üst katta bulunan kayınbiraderine durumu bildirmek için evden ayrıldıkları mağdure ile sanığın cinsel ilişkiye gireceklerinden haberlerinin olmadığı dolayısıyla sanık Bayram"ın işlediği çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçuna bilinçli iştirakleri saptanamadığından, sanıklar A.ve H."nin bu suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesi,
    Olay tarihinde sanık B. babası hayatta bulunduğuna göre, annesi olan sanık Hatice"nin yaşam koşulları gereği aile içerisindeki sosyal konumu, savunması ve tüm deliller karşısında sanık Bayram"ın işlediği kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna bilinçli iştiraki saptanamadığından bu suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması,
    Sanıkların çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan hapis cezasına mahkûmiyetlerinin kanuni sonucu olarak TCK"nın 53/3. maddesi uyarınca aynı kanunun 53/1-c maddesinde düzenlenen kendi alt soyları üzerindeki velâyet, vesayet ve kayyımlık haklarından yoksunluğun koşullu salıverilmeye, diğerleri üzerindeki vesayet ve kayyımlık yetkileri yönüyle ise hak mahrumiyetinin infaz tamamlanıncaya kadar hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
    TCK"nın 53/3. maddesi uyarınca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûm oldukları hapis cezası ertelenen sanıklar Ali ve Hatice haklarında aynı kanunun 53/1-c maddesinde düzenlenen kendi alt soyları üzerindeki velâyet, vesayet ve kayyımlık haklarından yoksunluğun uygulanmayacağı, ancak diğer kişiler üzerindeki vesayet ve kayyımlık yetkileri yönüyle ise hak yoksunluğunun uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
    Hükümlerden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK"nın 7/2. maddesi uyarınca sanıklar yararına olan 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile değişik CMK"nın 231/5. maddesinde hapis cezası için öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve 231/14. maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, sanıklar Ali ve Hatice haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceği hususunun 6008 sayılı Kanunun 7. maddesi de gözetilip mahkemesince değerlendirilmesi zorunluluğu" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.02.2013 gün ve 154666 sayı ile;
    "...Sanık B.aşamalardaki ifadelerinde, suç tarihinde mağdurenin kendisine 16 yaşında olduğunu söylediğine ilişkin beyanlarının, mağdurenin yaşına itiraz olarak değerlendirilebileceği, ancak mağdurenin hastane doğumlu olduğu da nazara alındığında TCK"nun 30. maddesindeki hata hallerinin olayımızda mevcut olmadığı, Yüksek 14. Ceza Dairesinin uygulamaları incelendiğinde; 15 yaşından küçük mağdureler ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunan ancak bilahare mağdure ile resmi evlilik yapan sanıklar ile alakalı davalarda, mağdurenin görünüm itibariyle 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı hususunun, TCK"nun 30. maddesi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozma kararları verildiği görülmektedir. 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunundaki 434. madde benzeri bir düzenlemenin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bulunmaması karşısında, aile birliğini sağlamaya matuf bir uygulamanın hukuki olmaktan ziyade vicdani olarak değerlendirildiği kanaati uyandırmaktadır. Aynı durumda olup da resmi evlilik gerçekleştirmeyen sanıklar yönünden haksızlık oluşturabilecek bu uygulama, cinsel saldırı veya çocukların cinsel istismarı suçunu cebir veya tehdit ile gerçekleştiren sanıklar açısından da uygulanabilirliği düşünüldüğünde, bu nitelikteki suçları işleyenlerin daha az ceza almaları veya eylemlerinin şikayete bağlı suça dönüşme ihtimali karşısında, adaletsiz ve kamu vicdanını zedeleyen kararların verilmesine yol açabileceği düşünülmelidir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 12.03.2013 gün ve 2377-2549 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    İnceleme, sanıklar hakkında çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığı ve bu bağlamda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Mağdurenin 19.06.1992 tarihinde Çorum Devlet Hastanesinde doğduğu ve nüfusa da bu tarih itibariyle kaydedildiği,
    Mağdurenin aşamalarda özetle; İskilip"e çalışmaya gidip gelirken tanışdıkları sanık Bayram ile arkadaş olduklarını, sonrasında evlenmeye karar verdiklerini, ancak ailesinin Bünyamin isimli bir kişi ile kendisine söz kestiğini, bu kişi ile evlenmek istemediği için rızasıyla kaçıp sanığın evine gittiğini, aynı gün rızasıyla cinsel ilişkiye girdiklerini belirttiği,
    Sanık B. aşamalardaki savunmalarında özetle; yedi aydır arkadaş oldukları mağdure ile evlenmeye karar verdiklerini, ancak mağdurenin Bünyamin isimli bir kişi ile sözlü olduğunu, evlenebilmek amacıyla 17.06.2007 günü mağdureyi alıp annesi ve babası olan sanıklar H. ve A.ile birlikte yaşadığı eve götürdüğünü, aynı gün anne ve babasının dışarıda olduğu bir zamanda mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilmediğini, mağdurenin kendisine 16 yaşında olduğunu söylediğini, bu olaylardan anne ve babasının haberinin olmadığını ifade ettiği,
    Sanık Bayram’ın anne ve babası olan sanıklar Hatice ve Ali"nin aşamalardaki savunmalarında özetle; suçlamayı kabul etmediklerini, mağdurenin kaçıp eve gelmesinden ve cinsel ilişkiye girmelerinden haberlerinin olmadığını dile getirdikleri,
    Anlaşılmaktadır.
    1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nun "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra halinde;
    "Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
    Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
    Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır" şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 4. maddesi ile eklenen, "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son halini almıştır.
    Maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
    İkinci fıkra ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren fail, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacak, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmü uygulanacaktır.
    Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için, bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
    Maddeye 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
    Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup, hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
    Uyuşmazlığa ilişkin olarak maddenin birinci fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
    Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
    Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk halinin saklı olduğu belirtildiğinden taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
    Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Şu halde suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s. 522), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi,12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
    Uyuşmazlığa konu olan "çocukların cinsel istismarı" suçu 5237 sayılı TCK"nun 103. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin ilk iki fıkrası;
    "(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
    a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
    b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
    (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklindedir.
    Suçun maddi unsurlarından birisi de mağdur olup, kanun koyucu 5237 sayılı TCK"nun 103. maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. Birincisi onbeş yaşını tamamlamamış olan çocuklar, ikincisi onbeş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise onbeş yaşını tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış olan çocuklardır. Birinci ve ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmasada gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi ise anılan maddenin dördüncü fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını gerektirmektedir. Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönüyle eylemin suç oluşturması için gerçekleştirilen cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, anılan kanunun 103. maddesinde düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçundan değil, şikayet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
    Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 sayılı TCK"nun 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurenin yaşına ilişkin bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK"nun 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
    Suçun maddi unsurlarında hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Öğrenci olmayan mağdurenin bir işyerinde çalışıyor olması, bir başka kişiyle sözlenmiş bulunması ve mağdurenin sanık Bayram"a on beş yaşından büyük olduğunu söylemesi hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda, sanık Bayram"ın suç tarihi itibariyle on beş yaşını ikmal etmesine iki gün kalmış olan mağdurenin on beş yaşından büyük olduğunu düşünmesi hayatın olağan akışına uygun olup, mağdurenin suç tarihinde fiziki görüntüsü itibariyle onbeş yaşından büyük olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinden, yerel mahkeme hükmünün, somut olayda 5237 sayılı TCK"nun 30. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetlidir.
    Bu itibarla, haklı nedenlere dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

    Hemen Ara