Esas No: 2013/765
Karar No: 2014/92
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/765 Esas 2014/92 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : KARTAL 3. Ağır Ceza
Günü : 23.02.2012
Sayısı : 394-24
Sanık M.. D.."un kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 86/3. maddesi yollamasıyla 87/4, 62 ve 53. maddeleri gereğince 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2012 gün ve 394-24 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.06.2013 gün ve 26-4177 sayı ile;
"Dosya içeriğine ve gösterilen gerekçeye göre; sanık hakkında kasten yaralama sonucu annesini öldürme suçundan hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmadığından, tebliğnamedeki suç vasfının taksirle ölüme neden olmak suçu olarak kabulü gerektiğinden bahisle bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiş ve hükmün onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.07.2013 gün ve 114099 sayı ile;
"...Sanığın bir anlık öfke ile ve kendisini sinirlendiren kızı Bahar"ın üzerine doğru giderken, Bahar"ın arkasına sığınan veya araya girmek isteyen maktûl anneye değil kızı Bahar"a doğru atılan sert bir tokadın kazara maktûl anneye vurulması söz konusu olmadığından hareket iradi olmayıp, dikkat ve özen yükümlülüğüne uymamaktır. İradi bir hareketle kızına attığı yumruk veya tokat, kızı Bahar"a değil de ölene değmiş ve öleni yaralanmıştır. Ancak gerçekleşen sonucu yani ölümü öngörememiştir. Diğer bir anlatımla, sanığın kastı, ölene yönelik kasten yaralamaya ilişkin olmayıp, meydana gelen ağır sonuç olan "ölüme" yönelik değildir. Kızına sinirlenen şüpheli, kızının kafasına veya vücut bütünlüğüne atılan yumruğun mağduru yaralayacağı objektif olarak öngörülebilir bir sonuç olmasına karşın, araya giren annesine değen darbenin meydana gelen ölümü öngörememiştir.
Failin maktûlü yaralama kastıyla hareket ettiğine dair hiçbir somut delil bulunmadığı gibi böyle bir iddiada bulmamaktadır. Sanığın olayda meydana gelen ağır netice olan ölümden taksirle sorumlu tutulması gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.11.2013 gün ve 3780-5928 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
M. G."in, sanığın annesi olup iki katlı evde birlikte ikamet ettikleri, 10.07.2010 tarihinde G., eşi D. A. oğlu S. ile birlikte oturdukları sırada, sanığın kızı olan Bahar"ın koşarak eve geldiği, hemen arkasından gelen ve babası olan sanığın ise kızı B. hitaben "seni döveceğim, dur kaçma" şeklinde sözler sarf ederek eliyle B. vurmaya başladığı, G. ise duruma müdahale ederek sanığı engellemeye çalıştığı, ancak sanığın yumrukla annesi G. boyun bölgesine vurduğu, S. ve D. A.n aldığı darbe sonucu rahatsızlanan maktuleyi bir süre sonra hastaneye götürdükleri, tedavi gördüğü sırada olaydan 13 gün sonra yaşamını yitirdiği,
Adli Tıp Kurumu otopsi raporunda, ölümün künt kafa ve boyun travmasına bağlı medulla spinalis doku hasarı, beyin zarları arasında kanama ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğunun tespit edildiği,
Adli Tıp Kurulu 1. İhtisas Dairesinin raporunda ise;
1-Otopsi ve tıbbi belgelere göre; kişinin ölümünün künt kafa ve boyun travmasına bağlı medulla spinalis doku hasarı, beyin kanaması ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,
2-Kişide medulla spinalis lezyonu, subaraknoid ve subdural kanamaya neden olan yaralanmasının;
a)Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı,
b)Yaşamını tehlikeye soktuğu, görüşlerine yer verildiği,
23.07.2010 tarihli tutanağa göre, G. isimli şahsın bir hafta kadar önce hastaneye kanepeden düşme sureti ile yatışının yapıldığı, ancak olayın adli olabileceğinin hastane görevlileri tarafından 21.07.2010 günü polis merkezine bildirilmesi üzerine soruşturmaya başlandığı,
Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin düzenlemiş olduğu 27.09.2010 tarihli 1292 protokol numaralı sağlık kurulu raporuna göre, antisosyal kişilik bozukluğu olan sanığın TCK"nun 32. maddesi anlamında akıl hastası olmadığı, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği,
Sanığın kızı B.r aşamalarda; olay günü saat 18.00 sıralarında evlerinin önünden 17 yaşlarında olan soyismini bilmediği erkek arkadaşı F. ile arkadaşının geçtiğini, arkadaşı Fatih"in daha önce düşürdüğü tesbihini almak için bahçenin içine girdiğini, kendisiyle biraz konuştuğunu, sonra üst kata kendi evlerine çıktığını, saat 18.30 sıralarında babasının eve geldiğini, alkollü ve sinirli olduğunu, kapıyı açar açmaz yüzüne tokat attığını, kendisinin kaçarak alt kata babaannesinin yanına indiğini, burada dedesi Dursun Ahmet ve amcası Serdar"ın da olduğunu, peşinden gelen babasının bir tokat daha attığını, kendisinin çekyatın üzerine düştüğünü, babası tekrar vuracakken babaannesinin arkasına sığındığını, o sırada babasının kendisine salladığı yumruğun babaannesinin vücudunun bir yerine denk geldiğini, babaannesine bir şey olmadığını ve yere düşmediğini beyan ettiği,
M. eşi D.A.aşamalarda; olay günü saat 17.45 sıralarında evde eşi G.le otururken torunu B.dığını, bu sırada eşi G.in arkasına sığınan torunu Bahar"ı korumak istediğini, sanığın Bahar"a vuracağı sırada ona engel olmak isteyen eşine yumruğun değdiğini, daha sonra durumu kötüleşince eşini hastaneye götürdüklerini söylediği,
Sanığın kardeşi tanık S. aşamalarda; olayın meydana geldiği saatlerde evin bahçesinde iken yeğeni olan B."ın "babaanne" diyerek evin içerisine girdiğini, babasının da peşinden içeri geldiğini, kendisinin de peşlerinden içeri girdiğini, sanığın kızı Bahar"ı dövmeye kalkıştığını, annesi G. de engel olmak için araya girdiğini, o esnada sanığın kızına yumruk vurmak için savurduğu yumruğun annesinin ensesine çarptığını, yaklaşık 1 saat içersinde annesinin fenalaşmaya başlaması üzerine hastaneye götürdüklerini ifade ettiği,
Sanık M.aşamalarda; olay günü akşam saat 16.00 sıralarında eve geldiğinde bahçeden iki erkek şahsın çıktığını gördüğünü, kızı B. kim olduklarını sorduğunda tanımadığını söylediğini, ancak çıkan kişilerin kızının okul arkadaşı olduklarını bildiği için yalan söylediğini anladığını ve bu nedenle bir tokat attığını, tokat atınca kızının evden çıkarak alt katta oturan annesinin evine gittiğini, kendisinin de peşinden giderek burada da kızına bir tokat vurduğunu, tokat atınca annesi, babası ve kardeşinin kendilerini ayırmaya çalıştığını, annesinin bu sırada araya girdiğini, attığı tokatın kızına değilde annesinin ensesine denk geldiğini, kasıtlı olarak annesine vurmadığını beyan ettiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesi; "Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”,
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası;
“Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”,
"Taksirle öldürme" başlıklı 85/1. maddesi; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, 2.fıkrası ise; “ Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde hükümler içermektedir.
Konuya ilişkin olarak TCK"nun 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCK’nda objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, s.161 vd.). 765 sayılı TCK’ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi; “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi 6. Bası, İstanbul 2010 s. 409 vd.; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara, 2009, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCK’nun 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nun 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nun 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK"nun 87/4. maddesinin uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nun 86. maddesinin birinci veya üçüncü fıkrasında düzenlenen şekilde yaralanmış olması,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK"nun 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O halde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Bu nedenle, anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
Diğer yandan, taksirli suçlarda gerçekleştirilen haksızlıklarda da fail iradi davranmakta, ancak öngörülebilir olan neticeyi öngöremeyerek meydana gelmesine neden olmaktadır. Öngörülemeyen bu neticenin meydana gelmesine failin objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranışı sebep olmakta, dolayısıyla taksirli suçun haksızlık unsurunu, dikkat ve özen yükümlüğünün ihlali oluşturmaktadır.
5237 sayılı Kanunun getirdiği sistemde, taksirli haksızlıktan dolayı sorumluluk için fail kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu şartlar altında, objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek halde olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kişi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleşmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır.
Taksir, öğretide; failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan ve fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi hali olarak tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 1. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 1989 c.2, s. 329; Turan Tufan Yüce, Turhan Kitabevi, Ankara 1985 Ceza Hukukunun Temel Kavramları, s. 59;
Uygulamada ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında belirtildiği üzere taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, annesinin arkasına saklanan kızına vurmak istediği sırada kontrolsüz biçimde savurduğu yumruğun karşısında bulunan annesinin isabet alarak yaralanabileceğini bilmesine rağmen hareketine devam ederek şiddetli bir şekilde savurduğu yumruğun başına isabet etmesi sonucu yaralanan maktulenin kaldırıldığı hastanede 13 gün sonra aldığı bu darbeye bağlı olarak öldüğü, maktulenin başının arka kısmına isabet eden bu darbenin TCK"nun 86/1. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği ve yaşamını tehlikeye soktuğu anlaşıldığından, kızını darp etmek suretiyle yaralamak isteyen ancak aralarında bulunan maktulenin de isabet alarak yaralanabileceğini bildiği halde sert bir şekilde savurduğu yumruğunun maktuleye isabeti sonucu yaralanmasına neden olan sanığın kasten hareket ettiğinin kabulü gerekir. Maktulenin yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek nitelikli olması ve ölüm ile sanığın eylemi arasında doğrudan illiyet bağının bulunması karşısında, TCK"nun 86/3. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu nedenle, suçun kasten yaralama sonucu ölüme neden olma olarak nitelendirilmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece onanmasına karar verilmesi isabetli olup, olayda TCK"nun 85/1. maddesinin uygulanma şartları bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi N.M.;"Sanık hakkında kastın aşılması suretiyle öldürme suçundan TCK’nın 87/4. maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmiştir.
Sanık kızına bir tokat atmış, ancak oğlunu engellemek isteyen araya giren anneye gelen tokat ölüme yol açmıştır.
TCK" nın 23. maddesine göre netice sebebiyle ağırlaşmış suçtan söz edebilmek için, bir fiilin:
1- Kasten başlamış olması,
2- Kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna yol açması,
3- Kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için kasten gerçekleştirilen ilk hareket ile kasten işlendiği saptanamayan sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
4- Kişinin, oluşan ağır ya da başka netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.
Kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet verilmesinden söz edebilmek için failin, TCK"daki herhangi bir madde metninde netice sebebiyle ağırlaşmış hal olarak öngörülen, neticeyi kastederek ve hedefleyerek hareketini gerçekleştirmemiş olması şarttır. Zira fail, TCK"da ağır ve başka bir sonuç olarak öngörülen neticeyi kastederek eylemini gerçekleştirmişse, bu takdirde, 23. maddedeki kastedilenden daha ağır ya da başka sonuçtan değil, kastedilen sonuçtan söz edilebilir.
Kastedilen sonuç gerçekleştirilmişse bu, netice sebebiyle ağırlaşmış hal olarak ifade edilemez.
Örneğin, bir kimsenin bıçakla burnunun, kulağının kesilmesi, kolunun bükülerek kırılması, yüzüne falçata atılarak kalıcı ve sabit iz bırakılması, kezzap dökülerek yüzünün sürekli değişikliğine yol açılması ve benzer hallerde doğrudan sonuca yönelinmiştir. Bu sonuçlar, her ne kadar TCK"nın "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" başlığı altındaki 87. maddede öngörülmüş ise de, failin yaralama kastı doğrudan bu sonuçlara dönüktür. Dolayısıyla 23. maddede öngörülen "bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi" hali değil, "kasten" bu sonuçlara yönelik bir fiilin işlenmesi söz konusudur ve bu durumda 21. madde hükümleri uygulanmalı, bu sonuca yol açan fail kasten; yaralamadan cezalandırılmalıdır.
Bu nedenledir ki, gerçekleşmiş ağır veya başka sonuç bakımından 23. madde uyarınca failin en azından taksir düzeyinde bir sorumluluğu olup olmadığı araştırılır. Taksir düzeyinde dahi bir sorumluluğu yoksa gerçekleşmiş sonuçtan değil, kasten işlediği ilk hareketi suç oluşturuyorsa bu eyleminden cezalandırılır. Hemofili hastası olduğunu bilmediği kişiyi yaralayan failin, bilmediği ve sebebiyet verdiği ölüm sonucundan taksirle dahi sorumlu tutulamaması bu nedene dayanır. Zira meydana gelen ölüme ilişkin taksirinden, özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışından söz edilememektedir. Netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda sorumluluk ve kusurluluk, her ne kadar uygulamada, failler, taksir düzeyinde bir kusuru varsa gerçekleşmiş olan ağır ve başka sonuçtan kasten bu neticeyi işlemiş gibi sorumlu tutulmakta iseler de, bu 23. maddenin hükmüne de, düzenleniş amacına da aykırı, suçta ve cezada objektif sorumluluk uygulamasının devamı niteliğinde bir kabuldür. 23. maddenin gerekçesine de, sübjektif sorumluluk ve herkesin sebep olduğu sonuçtan kusuru kadar sorumlu tutulması gerektiği ilkesine dayanan netice sebebiyle ağırlaşmış suç hükmüne de aykırıdır.
23. madde hükmü dikkatle incelendiğinde ve uygulanma koşulları araştırıldığında varılacak sonuç, bu hüküm gereği, failin işlemeyi kastettiği eylemin, daha ağır ve başka bir sonuca neden olması ve kusur sorumluluğunun, ancak ve ancak, taksir-bilinçli taksir ya da olası kast düzeyinde olabileceğidir. Zira fail gerçekleşen sonucu işlemeyi hedeflediyse, bu kastedilenden başka ve ağır bir sonuç değil, kastedilen sonuç olacaktır ve netice sebebiyle ağırlaşmış bir halden söz edilemeyecektir.
Bir kimsenin "dikkat ve özen yükümüne aykırı hareketi sonucunda" neticeyi öngörmemesi ve taksiri ya da "dikkat ve özen yükümüne aykırı hareketi bilinçli olarak gerçekleştirmesi nedeniyle" bilinçli taksiri ile ölüm ya da yaralanmaya yol açması durumunda, TCK"nın 23. maddesinin uygulanmasından söz edilemez. Zira, ilk hareket kasten başlamamış, taksir ya da bilinçli taksir düzeyindeki kusur, yaralanma ya da ölüme neden olmuştur. Kastedilenden daha ağır ya da başka bir sonucun meydana gelebilmesi için, ilk hareketin kasten başlamış olmasına ihtiyaç vardır.
TCK’nın 87/4. maddesinde, kasten yaralamanın, ölüme neden olması, halinde, 86. maddenin 1. fıkrasındaki gibi asit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek surette işlenen bir yaralama eyleminin ölüme neden olması cezalandırılmıştır. Örneğin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek surette yaralanmaya yol açabilecek bir eylem neticesinde ölüm meydana gelmişse, (kasten basit itekleme sonucunda ayağı kayıp ölen, kalp hastası olduğunu bildiği halde bir tokat atma sonucu tetiklenen kalp rahatsızlığı sonucu hayatını kaybeden kişilerde olduğu gibi) 87/4. maddesi hükmü uygulanamayacak, 23. madde göndermesi ile, meydana gelen sonuçtan fail, en azından taksiri ya da bilinçli taksiri varsa, taksir ya da bilinçli taksirle öldürme suçundan cezalandırılacaktır.
Diğer deyişle netice sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, ilk hareketin kasten gerçekleştirilmiş olması nedeniyle, failin yol açtığı ağır ve başka sonuçtan da kasten cezalandırılması değil, ağır ve başka sonuca ilişkin kusurluluğu araştırılmalı, en azından taksiri dahi yoksa cezalandırılmayacağı, belki ilk kasti eyleminden sorumlu tutulacağı gözden uzak tutulmamalı, kusur sorumluluğunun ise, taksir, bilinçli taksir ya da olası kastla sınırlı tutulması gerektiği unutulmamalıdır. Zira fail gerçekleşmiş bulunan ağır sonucu kastetmemiştir, ancak bu ağır ve başka sonuca ilişkin taksir, bilinçli taksir veya olası kastla hareket etmiştir. 23. madde hükmünde de, "Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice; bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir." denilmek suretiyle açıkça bu ifade edilmektedir.
İnceleme konusu dosyada, fail, öfkelendiği kızına kasten vurmak istemiş, ancak kızının çekilmesi nedeniyle ayırmak için araya giren kendi annesine vurmak suretiyle ölümüne neden olmuştur.
Ölende meydana gelen yaralanma bulguları, kunt kafa ve boyun travmasına bağlı medulla spinalis doku harabiyeti sonucu ölüm biçimindedir.
Failin kızına attığı tokat, araya girmiş bulunan ve ölenin durumuna göre, ense-boyun kısmına tesadüf eden darbe niteliği taşımaktadır. Kızı, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralansa ve sonucunda ölüm meydana gelseydi, TCK"nın, 87/4 maddesi uygulanabilirdi. Ancak, failin kızına vurması sırasında annesinin, araya girebileceğini dikkat ve özen yükümüne aykırı davranışı nedeniyle öngörememesinden kaynaklanan taksir kusurluluğudur. Annesine yönelik kasten başlamış bir yaralama eylemi mevcut değildir. Buna karşın hedefte sapma söz konusudur; fail, vurmak istediği kişiye değil araya girene eylemini gerçekleştirmiştir. Gerçekleşen sonuç bakımından öleni yaralama kastı ve bu kastın aşılması, olası kastı ya da bilinçli taksiri değil, yalnızca taksiri mevcuttur.
Bu olayda hedefte sapma nedeniyle failin doğrudan kastla sonuca yol açtığı düşüncesine dayanan yaklaşımın, kanaatimizce, TCK"nın 23. maddesinde öngörülen kastedilen fiilden daha ağır veya başka sonuç olarak tarif edilebilecek sübjektif sorumluluk ve failin suçun oluşmasındaki kusuru kadar cezalandırılması değil, kişinin her ne olursa olsun, sebep olduğu sonuçtan sorumlu tutulması gerektiği ilkesine dayanan ve 765 sayılı TCK hükümlerine uygun olan objektif sorumluluk ilkeleri ile uyuştuğu söylenebilir.
Açıkladığım gerekçelerle, sayın çoğunluğun, kızına vurduğu sırada, araya giren annesinin ölümüne yol açma eyleminde TCK"nın 23. maddesi göndermesi ile 85/1. maddesi yerine, 87/4. maddesinin uygulanması gerektiği düşüncesini taşıyan görüşüne katılmıyorum." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.