Esas No: 2013/222
Karar No: 2014/6
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/222 Esas 2014/6 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : GÖLE Asliye Ceza
Günü : 03.03.2010
Sayısı : 205-65
Köy merasına tecavüz suçundan sanık G.. M..’un beraatine ilişkin, Göle Asliye Ceza Mahkemesince verilen hükmün, katılan Maliye Hazinesi temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 03.05.2012 gün ve 3365-15179 sayı ile;
“Köy merasına tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya müdahale hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından da müdahale kararı verilmiş olmasının hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle; Maliye Hazinesi temsilcisinin temyiz isteğinin CMUK’nun 317. maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.07.2012 gün ve 135224 sayı ile;
“ ...Sanığın köy tüzel kişiliğine ait meraya yaptığı tecavüz kaymakamlık idare kurulunca tespit edilmiş olup, kaymakamlık makamı tarafından suç duyurusunda bulunulmuştur. Ayrıca sanığın köy merasına verdiği zarara dair giderim miktarı yine Maliye Hazinesine ödenecektir. Gerek görüldüğünde belirlenecek rakama idare itiraz hakkını kullanacaktır. Açıklanan nedenle Maliye Hazinesinin yürümekte olan davanın suçtan zarar göreni olduğu gibi davaya katılmakta hukuki yararı da vardır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Dairesince 27.12.2012 gün ve 24124-39964 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasına Maliye Hazinesinin katılıp, hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Dengeli köyü muhtarı olan sanık hakkında komşu Çayırbaşı köyü muhtarının yaptığı başvuru sonucunda Göle Kaymakamlığınca yapılan idari tahkikat neticesinde 29.08.2005 gün ve 14 sayılı İdare Kurulu kararı ile tecavüzünün men"ine ve 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun Uygulama Şekli ve Esaslarına Dair Yönetmeliğin 46. maddesi uyarınca C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği, C. Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda da hakkında köy merasına tecavüz ettiği iddiasıyla 5237 sayılı TCK’nun 154/1-2 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, tecavüze konu taşınmazlarının kadastro çalışmaları sırasında orta malı olarak sınırlandırılıp parsel numarası verilerek özel siciline "Çayırbaşı Köyü yararına olduğu" kaydı düşülen mera olduğu, meranın kullanım hakkı ile ilgili sanığın muhtarlığını yaptığı köy ile şikâyetçinin muhtarlığını yaptığı köy arasında ihtilaf bulunduğu, bununla ilgili özel hukuk davalarının halen devam ettiği, yapılan yargılama sırasında 27.01.2010 tarihli celsede Maliye Hazinesini temsilen G.. M..nün, 03.2010 tarihli celsede ise Çayırbaşı Köyü Tüzel Kişiliğinin kamu davasına katılmasına karar verildiği, hükmün katılan Maliye Hazinesi temsilcisi tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle meraların hukuki durumu ve Hazine ile köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Mera, 4342 sayılı Mera Kanununun, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı kanunun “Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu” kenar başlıklı 4. maddesinde ise; meraların kullanma hakkının bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, meralarda zamanaşımının uygulanmayacağı, sınırlarının daraltılamayacağı, ancak kullanım hakkının kiralanabilineceği hüküm altına alınmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanunun 16-B maddesinde meraların, kamunun yararlanmasına tahsis edilmiş veya kamunun kadimden beri yararlandığı orta malı taşınmazlardan olup, tescile tâbi olmadıkları ve özel mülkiyete konu teşkil etmeyecekleri,
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde de yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca meralar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder (Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara,s.4). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde meralar kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.
Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:
1-) Birinci görüşü göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.
2-) İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)
Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye meralarla ilgili tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın 45. maddesinde; "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mer"aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır" denilmektedir. Bu madde ile Devletin meraları koruma görevinin olduğu vurgulanmıştır. Nitekim, madde gerekçesinde bu husus daha açık biçimde; "Madde, Devlete, tarım arazilerinin ve çayırlarla meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevini yüklemektedir" şeklinde ifade edilmiştir.
4342 sayılı Mera Kanununun 4. maddesinde; amaç dışı kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakları tekrar eski konumuna getirmek amacıyla yapılan veya yapılacak olan masrafların, sebebiyet verenlerden tahsil edileceği, yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların genel bütçeye, yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların ise il müdürlüklerince hazırlanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah çalışmalarında kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba gelir kaydedileceği,
5 ve 6. maddelerinde; meraların tespit, tahdit ve tahsislerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapılacağı, Devletin hüküm ve tasarrufunda veya Hazinenin mülkiyetinde bulunan arazilerin mera olarak tahsis edilebileceği,
12. maddesinde; vali yardımcısı başkanlığında çeşitli kamu görevlileri ve ziraat odası temsilcisinden oluşan mera komisyonlarınca meraların ihtiyaçtan fazla çıkan kısmının çevre köy veya belediyelerde hayvancılık yapan özel gerçek ve tüzel kişilere kiralanabileceği, 30. maddesinde; otlatma amacıyla kiraya verilen meralardan alınacak ücretlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılacağı, yatırılan bu tutarların bütçeye gelir kaydedileceği,
14. maddesinde; tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaklardan bu kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamayacağı, ancak, bu kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerin belirli şartlarda ilgili müdürlüğün talebi, komisyonun ve defterdarlığın uygun görüşü üzerine, valilikçe tahsis amacı değiştirilebileceği bu takdirde söz konusu yerlerin tescillerinin Hazine adına yapılacağı,
16. maddesinde; mera komisyonlarının tespit ve tahdit çalışmaları sırasında köy ve belediyelere tahsisli veya kadimden beri bu amaçla kullanılan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde zilyedlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış bulunan tescillerin iptalini sağlamak üzere, durumu Hazineye ihbar etmekle yükümlü oldukları,
19. maddesinde; muhtarlar ve belediye başkanlarının mera, yaylak ve kışlakların ve sınır işaretlerinin korunmasından ve ayrıca tahsis amacına göre en iyi şekilde kullanılmasının sağlanmasından sorumlu oldukları, bu amaçla ilgili köy ve belediyelerde "Mera Yönetim Birlikleri" kurulacağı, muhtarlar ve belediye başkanları, mera, yaylak ve kışlaklara tecavüz olduğu takdirde durumu derhal Bakanlık, il veya ilçe müdürlüğüne, il ve ilçe müdürlükleri de valilik veya kaymakamlığa bildirmekle yükümlü oldukları, bu makamlarca 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun veya 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesi uyarınca gerekli işlemlerin yapılacağı,
442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; meraların köyü oluşturan unsurlardan biri olduğu, 8. maddesinde meraların da dahil bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
12. maddesinde; meralardan ihtiyaçtan fazlasının kiralabileceği bu takdirde kira bedelinin köy parası olarak köy tüzel kişiliğine ait olacağı,
3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabilineceği, anılan kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mer"a, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Savcılığına bildirileceği,
Düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere meralar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler meraların kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Ancak Devletin sahip olduğu mülkiyet hakkı, özel mülkiyetten farklı, çıplak veya kuru mülkiyet diyebileceğimiz sınırlı bir idari mülkiyettir. Bu hususa işaret eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 231-271 sayılı kararında; "Meraların kuru mülkiyeti Hazineye ait olması itibariyle bu yerin amaç dışı kullanımından dolayı mülkiyet sahibinin zarar görmeyeceği düşünülemez" denilmiş, 05.05.2010 gün ve 234-248 sayılı kararında da, meraların sahibinin Devlet olduğu, Devlet tüzel kişiliğini ilgilendiren davalarda temsil yetkisinin ise Maliye Hazinesine ait bulunduğu kabul edilmiştir. Kanun koyucu meraları hem bireylere ve topluluklarına, hem Devlete ve hem de diğer kamu tüzel kişilerine karşı korumak ve özel mülkiyetin sakıncalarını gidermek amacıyla önlem olarak Devletin hakkını mülkiyet olarak tavsif etmemiş, hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekle iktifa etmiştir. (Lütfi Duran, Kamusal Malların Ölçütü, Amme İdaresi Dergisi, 1986, Sayı 3. s.49) Meranın sahibi olduğundan özel hukukta meranın aynına ilişkin bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir. Hazinenin meralarla ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecrimisil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, meraya tevacüz eden veya amaç dışı kullanan köyün kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak köy tüzelkişiliğe karşı da dava açabilecektir.
Bu şekilde meraların hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy merasına tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.
Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; merayı kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla meraya vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikayet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle meraların korunması amaçlanmıştır. Böylelikle Devlet, Anayasının 45. maddesinde belirtilen meraların amaç dışı kullanılması ve tahribinin önlenmesi yükümlüğünü de yerine getirmiş bulunmaktadır.
Suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Meranın kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve meranın sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
Suçun maddi konusu tahsisli veya kadim köy meraları olduğundan belediye sınırları içerisindeki meralar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır. Tahsis idari bir işlem olup Devlete ait olan bir arazinin kulanım hakkının hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için müştereken bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılmasını ifade eder. Kadim mera ise, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri mera olarak kullanılan yerlerdir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.......şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arzetmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp, toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2010, s. 197 - 199; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s.105 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Köy merasına tecavüz suçunda korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Meranın kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ile meranın sahibi Hazinenin ise suçtan zarar gören konumunda olduğu gözönüne alındığında, meraların sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin meraya tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire temyiz isteminin reddi kararının kaldrılmasına, dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi S. Bakıcı;
"I- YASAL HÜKÜMLER
1- T.C. Anayasasının 45. maddesine göre Devlet; meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, üretimi artırmak için tarım ve hayvancılıkla uğraşanların araç, gereç ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaştıracaktır. Bu hükme göre, Devlet köylüyü destekleyecektir. Maddede, meraların Devlet tarafından korunacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.
2- TCK.nun 154/2. maddesinde; köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek meraların kısmen veya tamamen zaptı, tasarrufu, sürülüp ekilmesi cezalandırılmıştır.
3- Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu Medeni Kanunun 715. maddesiyle kabul edilmiştir. Yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve buralardan çıkan kaynakların kimsenin mülkiyetinde olmadığı ikinci fıkrada açıklanmıştır.
Köy meraları sahipsiz yerlerden olmadığı gibi, yararı kamuya ait mallardan da değildir. Meranın tahsis edildiği köy halkı dışında başkaları tarafından yararlanılması mümkün olmadığından maddenin meralarla ilgisi bulunmamaktadır.
4- Devlet İhale Kanunun 75. maddesi Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm tasarrufu altında bulunan taşınmazların işgalinde ecrimisil alınmasına ilişkin olup meralarla ilgisi bulunmamaktadır.
5- Mera Kanununun 4. maddesi hukuki durumu, 5-15 maddeleri tespit, tahdit ve tahsisi, 16. madde tescilin iptalini, 19-21 maddeleri meraların korunmasını, 22-29 maddeleri yararlanma ve yükümlülükleri düzenlenmiştir.
6- Ceza Muhakemesi Kanununun 237 ve devamı maddelerinde ceza davasına katılma usulü düzenlenmiştir.
II- KONUNUN HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Taşınmazlar;
a- Özel mülkiyete konu olurlar. Gerçek veya tüzel kişiler, kamu kurum ve kuruluşları, Hazine adına tescil edilebilirler. Bu taşınmazlar üzerinde satma, kiralama, hibe etme dahil, her türlü tasarruf etme yetkisi, kütükte malik olarak gözüken kimse veya mirasçılarına aittir.
b- Kadastro çalışmaları sırasında sınırlandırılıp özel deftere kaydedilirler. Mera, yaylak, kışlak v.s. gibi.
c- Kadastro dışı olup tescil harici yerler kural olarak Hazinenin olup tapu kütüğüne tescil edilmezler. Dağlar, kayalıklar, tepeler, dere yatakları, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerlerdir.
Köy meraları, başlangıcı bilinmeyen bir tarihten beri köylüler tarafından kullanılan taşınmazlardır. Devlet bu yerleri köylüye terk etmiştir. Meralar sınırlandırılmakta, özel siciline kaydı yapılmakta ve aidiyet yaratacak şekilde tapuya tescil edilmemektedir. Ancak bazı meraların tapu kütüğünde Hazine adına tescil edildiğine rastlanmakta olup, mevcut bu kayıtlar iptal edilinceye kadar geçerlidir. Zira taşınmazın özel mülkiyete konu yerlerden veya mera olup olmadığı keşifle saptanarak ve sonucuna göre karar verilecektir. Bu kayıtların yargısal veya idari bir karar olmaksızın yok sayılması mümkün değildir.
Taşınmaz üzerinde hüküm ve tasarruf yetkisi bulunanlar, o taşınmazı istediği gibi kullanabilir, satabilir, hibe edebilir, terkedebilir, kiraya verebilir. Meraların maliki yoktur ve özel bir statüye tabidir. 4342 sayılı Mera Kanununa göre tahsis edilmektedir. 9. madde uyarınca; Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya Hazinenin özel mülkiyetindeki araziler mera, yaylak ve kışlak olarak belirlenmekte, mera vasfını kazanarak Devletin kullanımından, tasarrufundan çıkmaktadır. 19. madde gereğince muhtarlar ve belediye başkanları meraların sınır işaretlerinin korunmasından ve tahsis amacına göre en iyi şekilde kullanılmasından sorumludurlar. Meralardan yararlanan Hazine olmayıp yasanın 22 ve devamı maddelerine göre meranın tahsis edildiği köyde ikamet eden çiftçi aileleridir. Ayrıca meralardan elde edilen ihtiyaç fazlası ürünler 25. madde uyarınca satılıp geliri köy sandığı veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba gelir kaydedilecektir.
Öte yandan meraların bakım ve ıslah çalışmaları, yararlanan çiftçi aileleri tarafından yerine getirilecektir. Yılık otlatma ücreti ile cezalar yine köy sandığına veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba yatırılacak ve amaç dışında kullanılmayacaktır.(md. 26.)
Meraları koruma görevi muhtar ve belediye başkanlarına ait olup Hazineye öyle bir görev yüklenmemiştir. Muhtarlar, meralara tecavüz halinde durumu, Mera Kanununun 19. maddesi uyarınca il/ilçe müdürlüklerine, onlar da valilik veya kaymakamlığa bildireceklerdir. Valilik/kaymakamlık ise 3091 sayılı Yasaya göre işlem yapacaktır. Görüldüğü üzere Hazinenin bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Hazine, meraların maliki veya koruyanı olmayıp kaymakamlık veya valilik tarafından sadece 3091 sayılı Yasa uygulanacaktır. 5237 sayılı Yasanın 154. maddesi karşısında bu hüküm zaten uygulanamaz hale gelmiştir. Çünkü TCK.nun 154. maddesi 3091 sayılı Yasanın aksine tek bir tecavüzü cezalandırmakta ve cezanın asgari haddinin 3091 sayılı Yasanın 15. maddesindeki asgari cezanın iki katı olarak öngörmektedir. Bu durumda 3091 sayılı Yasa uygulanmayıp TCK.nun 154. maddesi uygulanacaktır.
Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2010 gün 2010/234-248 sayılı kararında, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının yetkisinin mera, yaylak ve kışlakların tespit, tahdit ve tahsisi ile sınırlı olduğu, anılan Bakanlığa yerel mahkemelerde mera, yaylak ve kışlakları koruma ya da sahiplenmeye yönelik dava açma hakkının yasalarla tanınmadığı belirtilmiştir.
Mera Kanununun 4. maddesinde yer alan ""Bu yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır" hükmü, Hazineye malik sıfatı tanımamaktadır. Çünkü HGK.nun 19.03.2003 gün 2003/171-184 sayılı kararında açıklandığı üzere, bir yerin mera olarak kabulü için hayvan otlatmaya müsait olması yeterli olmayıp, tahsis veya kadimden beri kullanma hukuki unsurunun da bulunması gerekir. Tahsis, bir Devlet malının genelin yararlanmasına veya herhangi bir kamu hizmetine bağlanmasıdır.. Devletin özel emlakine dahil olan mal, kamu malı kategorisine sokulmaktadır. mera olarak tahsis edilen arazi üzerinde artık Devlet, mülkiyet ve tasarruf hakkını kullanamaz. Devlet mera olarak tahsis edilen arazi üzerinde sadece kontrol ve muhafaza hakkı sahibidir. Orada sadece nezaret ve muhafaza yetkisine sahip olduğundan mera, yaylak ve kışlakların tahsis şeklini keyfi bir şekilde değiştiremez. Meralar, alınıp satılamaz, bağışlanamaz. Zamanaşımı ile özel mülkiyete geçirilemezler, tescile tabi tutulamaz, taksim edilemez, cebri icraya, sulha konu olamazlar.
Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere Devletin meralar üzerinde mülkiyet ve tasarruf yetkisi yoktur. Muhafaza yetkisi de, Mera Kanununun 16. maddesinde düzenlenmiş olup, sadece meraların zilyetlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış olan tescillerinin iptalini sağlamaktır. Tescilin iptali dışında, başka bir hukuk veya ceza davası açmak, takip etmek yetkisi ve görevi bulunmamaktadır.
O halde yukarıda yer alan mevzuat ve Hukuk Genel Kurulu kararlarının ışığında şu sorular cevaplandırılarak, meraya tecavüz suçunda Hazinenin konumu açıklığa kavuşturulmalıdır.
Hazine, köy meralarının maliki midir? Hayır.
Hazine, köy meralarını satabilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarını kiraya verebilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarını hibe edebilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarından ecrimisil alabilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarını işletebilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarının tahribinde ceza verebilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarını kullanan köylüden bedel isteyebilir mi? Hayır.
Hazine, köy meralarının ıslahı için masraf yapar mı? Hayır
Meraların bakımından, ıslahından, korunmasından, yasayla sorumlu tutulan, ihtiyaç fazlasını satan, kiraya veren, katkı payını alan, para cezası veren muhtarlık veya belediye başkanlığı olup ceza davasını da onlar takip edebilecektir.
Saydığımız işlemleri yapamayan Hazinenin malik olduğu, Medeni Kanun anlamında tasarruf yetkisinin bulunduğu kabul edilemeyeceğinden ve 16. maddede belirtilen tescilin iptali dışında başka dava açma hakkı bulunmadığından, ceza davasına müdahil olamayacaktır.
III- KANUNUN CEZA USUL HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bir tüzel kişinin davaya katılabilmesi için yasada özel bir hüküm bulunmalı veya CMK.nun 237 ve devamı maddelerindeki koşullar gerçekleşmelidir. Köy merasına tecavüz suçundan açılan davaya Hazinenin katılacağına ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı gibi Hazine, meranın maliki ve bu nedenle suçun mağduru da değildir. Bu itibarla CMK.nun 237. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmalıdır.
Öğreti ve yargı kararlarında belirtildiği üzere, suçtan zarar gören herkesin ceza davasına katılması olanaksız olup doğrudan zarar görenler müdahil olabileceklerdir. Mağdur, dar anlamda suçtan zarar gören, suçun maddi unsuruna muhatap olan ve bu nedenle suçla korunan hukuki çıkarı zedelenen kişidir.
Meraya tecavüz fiili cezalandırılarak meralar ve buna bağlı olarak köylü korunmaktadır. Hazine malik olmadığı, tasarruf hakkı bulunmadığı için suçun mağduru veya zarar göreni olmadığından, suçla hukuki çıkarı zedelenen köylüdür ve köy tüzel kişiliği tarafından temsil edilmektedir. Bu nedenle davaya katılacak olan köy tüzel kişiliğidir.
Suçtan dolaylı zarar görenlerin davaya katılamayacakları CGK.nun 10.05.1993 gün 122/148, 21.02.2012 gün 279/55, 27.03.2012 gün 26/118 sayılı kararlarında kabul edilmiştir. Hazine, meraya tecavüz suçundan doğrudan veya dolaylı zarar görmediğinden davaya katılamaz.
Manevi zarar, itibar kaybı da davaya katılma hakkı vermemektedir.(CGK- 25.03.2003- 41/54)
Toplumsal olaylarda, 2911 sayılı Yasaya aykırı davranma suçlarında Hazine, maddi ve manevi zarar görmektedir. Yakılan, yıkılan yerler veya ölen, yaralanan güvenlik görevlileri ve vatandaşlar için tazminat ödemektedir. Buna rağmen bu davalara Hazinenin katılamayacağı Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerce kabul edilmektedir. Örneğin CGK.nun 30.06.2009 gün 169/186, 07.07.1998 gün 187/272, 22.10.2002 gün 234/366 sayılı kararları bunlardan birkaçıdır. Çoğunluk görüşüne göre bu kararlardan da dönülmesi gerekmektedir.
Bir kuruma para veya mal veren Hazine, o para veya malın kötü kullanımından dolayı açılan davaya müdahil olabilir mi? Taşınmazı veren Hazinenin, o taşınmaz üzerinde tasarruf hakkı kalmadığından davaya katılamayacaktır. CGK.nun 03.05.2011 gün, 155/80 sayılı kararında, üniversite bütçelerini inceleyip onaylama, üniversiteleri denetleme görevi bulunan YÖK"ün bir üniversitenin laboratuvarına alınacak malzeme için hukuka aykırı davranarak görevi kötüye kullanma suçundan açılan davaya, doğrudan zarar görmediği, kaynakların etkin kullanılması konusunda görevinin bulunması nedeniyle dolaylı zarar gördüğü, ancak; suçtan doğrudan zarar görmemesi nedeniyle davaya katılamayacağı kabul edilmiştir. Hazine de köye tahsis ettiği, malik sıfatının kalmadığı meraya yönelik tecavüzden dolayı açılan davaya katılamaz.
Mera Kanununun 19, 22, 24, 25, 26. maddeleri gözetildiğinde, meraların geliri veya harcamalarıyla Hazinenin bir ilgisi bulunmamaktadır. Meralardan sorumlu olan köy muhtarlığı/belediyeler olup Hazinenin davaya katılması mümkün değildir.
IV- KONUNUN TOPLUMSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Genel Kurulda yapılan görüşmeler sırasında, mera ve yaylaklara evler yapıldığı, muhtarların meraları korumadığı/koruyamadığı, bu nedenle hukuken katılmasa bile, Hazineye davaya katılma olanağı tanınması gerektiği ileri sürülmüştür. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Şöyleki: Yasa koyucu, meraya tecavüz suçlarında Hazinenin katılmasını zorunlu görmemiştir. Gerekli görseydi 3628, 5607 sayılı Yasalarda olduğu gibi yasal bir düzenleme yapardı. Yasa koyucu Mera Kanununun 16. maddesinde sadece zilyetlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış bulunan tescillerin iptali için özel hüküm getirmiştir. Dikkat edilmelidir ki yasa koyucu, her tescilin iptali için değil sadece hasım gösterilmeksizin zilyetlik yoluyla yapılan tescillerin iptali için bu hükmü kabul etmiş, kapsamını çok dar tutmuştur. Hatta tescil davaları Hazine ile köy/belediye hasım gösterilerek açıldığı için hükmün uygulanma alanı kalmamış veya çok azdır. Yasa koyucu özel bir düzenleme yapmadığı halde, meraların iyi korunmadığından bahisle yasa koyucunun yerine geçecek şekilde karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Öte yandan, Hazineye görev vermeyen Yasa koyucu bu görevi muhtarlara vermiş ve yerine getirilmemesi halini de düzenlemiştir. O halde, köy çocuğu olup meraların amaç dışı kullanıldığından şikayet ederek, yasal dayanağı olmadan Hazineye tasarruf yetkisi olmadığı halde meraları takip etme görevini vermek yerine görevini yapacak muhtarların seçilmesi, görevini yapmayanlar hakkında ve meraya tecavüz suçunun şikayete tabi olmaması nedeniyle tecavüzde bulunanlarında yetkili mercilere bildirilmesi hukuken uygun olacaktır.
Ayrıca, görüşmeler sırasında köy muhtarlarının tecavüzde bulunduğu, hatta anlaşarak meraların dağıtıldığı, bu nedenle Hazineye koruma, kollama görevinin verilmesi gerektiği de ileri sürülmüştür. Bu görüşe de iştirak edemiyoruz. Çünkü, muhtarların da köye karşı suç işleyebileceğini, takipsiz kalacağını düşünen yasa koyucu, Köy Kanununun 33. maddesinde özel bir düzenleme yapmış ve bu durumda köy derneğine yetki vermiştir. Dolayısıyla muhtarların suçları takipsiz bırakılmamıştır. Kaldı ki, şikayete tabi olmayan bu suçun işlendiğini gören köy halkından olsun olmasın herhangi bir kimsenin suç ihbarı da muhtar hakkında soruşturma yapılması için yeterlidir.
TCK.nun 154/1. maddesi karşısında, bu görüşe göre belediye sınırları içinde kalan meraların korunması nasıl olacaktır, belli değildir.
Köy merası üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan, malik olmayan ve özel yasayla düzenleme yapılmayan Hazinenin, meraya tecavüz suçuna katılacağının kabulü ile, suçtan zarar görme ve müdahale kurumu, süreklilik gösteren yargısal kararların aksine oldukça genişlemiştir. Köy muhtarının, belediye başkanının zimmet suçuna, o köy veya ilçede, ilde oturan herkes katılabilecektir. Bu durumda CMK.nun 234 ve 260. maddeleri gözetildiğinde mera gelirlerini zimmetine geçiren görevlinin eyleminden zarar gören ve bölgede yaşayan herkesin duruşmaya çağrılması zorunlu olup aksi takdirde hüküm kesinleşmeyecektir.
Açıklanan nedenlerle, köy merası üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan, mülkiyet hakkı olmayan, merayı kiraya veremeyen, kullanamayan, para cezası veya eski hale getirme tazminatına hükmedemeyen, ıslah giderlerine katılmayan, gelirlerinden yararlanamayan, suçtan zarar görmeyen, özel bir yasayla davaya katılma yetkisi verilmeyen Hazinenin, meraya tecavüz davasına katılması hukuken mümkün bulunmadığından çoğunluk görüşüne katılamıyorum" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 03.05.2012 gün ve 3365-15179 sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA
3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.12.2013 günü yapılan müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.01.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.