Esas No: 2009/9-62
Karar No: 2009/191
Karar Tarihi: 07.07.2009
Bir Kişinin Hayati Tehlike Geçirecek Şekilde Yaralanmasına Neden Olmak - Geçiş Önceliğine Uymama - İlk Geçiş Hakkını Vermeme - Sürücülerin Asli Kusurları - Takdiri İndirim Nedenleri - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/9-62 Esas 2009/191 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2009/9-62 E., 2009/191 K.
Ceza Genel Kurulu 2009/9-62 E., 2009/191 K.
- BİR KİŞİNİN HAYATİ TEHLİKE GEÇİRECEK ŞEKİLDE YARALANMASINA NEDEN OLMAK
- GEÇİŞ ÖNCELİLİĞİNE UYMAMA
- İLK GEÇİŞ HAKKINI VERMEME
- SÜRÜCÜLERİN ASLİ KUSURLARI
- TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ
- 2709 S. 1982 ANAYASASI [ Madde 141 ]
- 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 50 ]
- 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 61 ]
- 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 62 ]
- 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 85 ]
- 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 34 ]
- 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 84 ]
- 2918 S. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU [ Madde 54 ]
"İçtihat Metni"
Sanık N.....Y.....’nın, taksirle iki kişinin ölümüne, bir kişinin de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına neden olma suçundan, “
“5237 sayılı TCY’nın 85/2. maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 50 ve 62. maddelerin uygulanmasına yer olmadığına, 53/6. madde uyarınca 3 yıl süre ile ehliyetin geri alınmasına…
…” ilişkin, S..... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2007 gün ve 209-362 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.07.2008 gün ve 9358-9015 sayı ile,
“1- İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, taksire dayalı kusurun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, takdirde yanılgıya düşülerek sanığa fazla ceza tayin edilmesi,
2- Yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden 5237 sayılı TCK.nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi…
…” isabetsizliklerinden bozma kararı verilmiş, S...... 1. Ağır Ceza Mahkemesince de 09.10.2008 gün ve 288-318 sayı ile bozmaya karşı direnilmiştir.
Hükmün, sanık müdafi ve yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “
“onama”
” istekli 06.03.2009 gün ve 50268 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa sunulan dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkındaki temel cezanın 9 yıl olarak belirlenmiş ve 5237 sayılı TCY’nın 62. maddenin uygulanmamış olmasının hukuka uygun bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeğinden;
Trafik Kazası Tespit Tutanağından; olayın, 16.06.2007 tarihinde saat 10.00 sıralarında iki yönlü asfalt, yol şerit çizgisi ve 250 cm genişliğinde bankete sahip olan 7 metre genişliğindeki Akyazı-Sakarya Devlet Karayolu’nda meydana geldiği, havanın açık, yerlerin kuru, yol sathının eğimsiz ve düz olduğu, üç yönlü bir kavşağın bulunduğu, olaya, zıt yönlü olan sanığın kullandığı kamyon ile maktulün kullandığı otomobilin karıştığı, otomobilde bulunan sürücü B....Y.....’nın olay yerinde, yolcu M..... Y....’nın kaldırıldığı hastanede öldüğü, yolcu A....Y.....’nın ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı; yapılan ilk tespitte, “
“Akyazı İlçesinden Sakarya İli istikametine seyir halinde bulunan otomobil sürücüsü B......Y.....’nın olay yerine geldiğinde, Yahyalı Merasından çıkarak Akyazı İlçesi yönüne dönmek isteyen N.....Y.... yönetimindeki kamyona sol yan kasa kısmından çarptığı, kazada otomobilin ön tarafının kamyon kasasının altına tamamen girdiği, kazanın oluşumunda kamyon sürücüsü N.....Y.....’nın 2918 sayılı Yasada belirtilen sürücülere ait asli kusurlardan (08) ‘
‘kavşaklarda geçiş önceliğine uymama’ kuralını ihlal ettiğinden kusurlu olduğunun, diğer sürücünün herhangi bir kusurunun bulunmadığının”
” belirlendiği,
Olay yerine ve olayın özelliklerine ilişkin saptamaların, aynı tarihte Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen olay yeri tespit tutanağında da benzer şekilde tekrar edilerek; bu sırada bilirkişi olarak istihdam edilen Jandarma Astsubayı A......T.... tarafından sunulan 19.06.2007 tarihli raporunun sonuç bölümünde yer alan, “
“Kamyon sürücüsü N.... Y...., 2918 sayılı Yasanın 84. maddesinde belirtilen asli kusurlardan (08) ‘
‘Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama’ kuralı ile yine aynı Yasanın 54. maddesinde belirtilen ‘
‘Kavşaklarda geçiş hakkı olan araçlara ilk geçiş hakkını vermeme’ kurallarını ihlal ettiğinden 8/8 oranında asli kusurlu, otomobil sürücüsü B...... .Y...... ise kusursuzdur”
” şeklindeki kanaate yer verildiği,
Akyazı Asliye Ceza Mahkemesince 23.11.2007 tarihinde talimat üzerine yapılan keşif sonunda trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporun sonuç bölümünde; “
“Otomobilin geldiği yöndeki virajın kaza yerine uzaklığının 500 metre olduğu, kazanın oluşumuna herhangi bir etkisinin olamayacağı, kaza yerinde tutulan kaza yeri tespit tutanağında fren izinin olmadığı, otomobil sürücüsü B.... .Y..... bu kazayı önlemek için sağına ve soluna manevra yapamayacağı çünkü banket dış kenarlarının ağaçlarla ve çalılıklarla kapalı olduğu, kendi şeridini ve karşı şeridi kamyonun kapatmış olmasından dolayı çaresiz kalarak kazayı önleyemediği, meydana gelen bu kazanın tamamen sürücü N..... Y.....’nın trafik kuralı ihlali yapmasından dolayı olduğu,
Bu nedenle, kamyon sürücüsü N...... Y....’nın kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, otomobil sürücüsü B.....Y....’nın bu kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun ve kabahatinin olmadığı “
“ görüşünün bildirildiği,
Toyotasa Acil Yardım Hastanesi’nden alınan 06.07.2007 gün ve 2368 sayılı rapora göre; “
“A....Y.....’da kalça çıkığı ve astabulum kırığı meydana geldiği, bu yaralanmanın mağdurenin hayati tehlike geçirmesine neden olarak yaşam fonksiyonlarını 3 ( orta ) derecede etkilediği, meydana gelen hasarın basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği”
”,
08.03.1999 tarihinden itibaren 47115 sayılı E sınıfı sürücü belgesinin sahibi olan sanığın 1955 doğumlu ve sabıkasız olduğu,
Sanık N...... Y..... ile olay sırasında onunla aynı kamyonda yolcu olarak bulunan F..... K..... ve M...... B......’ın, ana yola kontrollü olarak çıktıklarını, çıkarken sağa sola baktıklarını, olaya hızla gelen diğer aracın neden olduğunu ifade ettikleri,
Buna karşılık, maktulün kullandığı araçta yolculuk eden mağdure A...... Y....’nın ana yolda normal hızla seyrettikleri sırada, kamyonun aniden önlerine çıktığı yönünde beyanda bulunduğu,
Anlaşılmıştır.
Olayımızla ilgili olarak çözülmesi gereken sorunlar cezanın belirlenmesine ve 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmama gerekçesinin değerlendirilmesine ilişkindir.
Nitekim, bilirkişiler tarafından olayda tamamen kusurlu olduğu saptanan sanık hakkındaki temel cezayı 5237 sayılı TCY’nın 85/2. maddesi uyarınca 2 yıl ile 15 yıl arasında belirleme olanağına sahip olan Yerel Mahkemece 9 yıl hapis olarak hükmedilmiş, aynı Yasanın 62. maddesi ise somut bir gerekçe gösterilmeksizin uygulanmamıştır.
Şu halde, iki farklı sorunun ayrı başlıklar altında incelenmesinde yarar görülmektedir:
1) Cezanın belirlenmesi ile ilgili inceleme:
5237 sayılı TCY’nın birden fazla kişiyi taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85/2. madde ve fıkrasında; “
“Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”
” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Aynı Yasanın “
“taksiri”
”düzenleyen 22/4. maddesinde; “
“Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir”
” hükmü yer almaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “
“cezanın belirlenmesini”
” düzenleyen 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenleme; “
“Hakim; somut olayda; a)Suçun işleniş biçimini, b)Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c)Suçun işlendiği zaman ve yeri, d)Suçun konusunun önem ve değerini, e)Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f)Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g)Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler”
”, aynı maddenin 10. fıkrasındaki düzenleme ise, “
“Kanunda açıkça yazılı olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir”
” şeklindedir.
O halde; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınır arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde; göz önünde bulundurulması gereken tek kıstas 5237 sayılı TCY’nın 61. maddenin 1. fıkrasında düzenlenmiştir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından yasa koyucu aynı Yasanın 22. maddenin 4. fıkrasına bir kıstas daha eklemiştir. Bu durumda, alt ve üst sınır arasında belirlenmesi gereken cezanın taksirli bir suça ait olması durumunda bunun Yasanın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlere göre yapılması gerekmektedir.
Öte yandan, 61/1. maddedeki kıstaslar genel nitelikli olup; bunların her biri, her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm kıstasların değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından 61/1. maddenin ( g ) bendinde yer alan “
“failin güttüğü amaç ve saik”
” kıstası uygulanamayacaktır.
Öyleyse, öncelikle 61. maddenin 1. fıkrasındaki kıstaslardan hangilerinin olayımız açısından uygulanabilir olduğu belirlenmelidir:
Somut olay açısından yapılan değerlendirmede; 61. maddenin 1. fıkrasındaki kıstaslardan, (a), (c), (d), (e) ve (f) bentlerinde yer alanların uygulanabilir diğerlerinin ise uygulanamaz olduğu görülmektedir. Zira, (a) bendinde “
“suçun işleniş biçimi”
”, (c) bendinde “
“suçun işlendiği zaman ve yer”
”, (d) bendinde “
“suçun konusunun önem ve değeri”
”, (e) bendinde “
“meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı”
”, (f) bendinde ise “
“failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı”
” yer almaktadır; bunun dışında, (b) bendindeki “
“suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”
” ve (g) bendindeki “
“failin güttüğü amaç ve saik”
” kıstaslarının ise olayımızda uygulanma olasılığı bulunmamaktadır. Ayrıca göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir başka ölçüt te, aynı Yasanın 22. maddesinin 4. fıkrasında yer alan ve sadece taksirle işlenen suçlara özgü olan “
“failin kusurudur”
”.
Tüm bu yasal düzenlemelere göre, birden fazla kişinin öldüğü ya da yaralandığı taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; failin kusuru ile ölü-yaralı sayısının ve yaralanma derecesinin birlikte değerlendirilmesinin zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği zaman ve yerin, kusurun belirlenmesi sırasında suçun konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da ölü-yaralı sayısı ve yaralanma derecesinin saptanması kapsamında dikkate alınacağında ise kuşku bulunmamaktadır.
Her ne kadar, yasa koyucu taksirli suçlar açısından 765 sayılı TCY’nda yer alan ve matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçmiş ise de, 5237 sayılı TCY’sı uygulamasında da alt ve üst sınır arasındaki cezanın meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ile suç konusunun değeri de gözetilerek fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve yasaya uygun olacaktır. Bunun dışında, cezanın yasada yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde ise, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan hak ve nasafet ölçütlerinden kaynaklanan adaletsiz uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Diğer taraftan; yargılamayı gerçekleştiren hakimin bilirkişilerin saptadıkları kusur oranları ile bağlı olmadığı, aksine bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının her olayın özelliklerine göre bizzat hakim tarafından denetlenebilir ölçütlerle belirlenmesi gerektiği, ayrıca vurgulanması gereken önemli bir husustur.
Tüm bu açıklamalar ışığında; failin tamamen kusurlu olduğunun, teknik verilere dayalı olarak mahkemece de kabul edildiği somut olayda, iki kişinin ölmüş, bir kişinin de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmış olması da dikkate alındığında, 2 yıl ile 15 yıl arasında bir ceza tayin ve takdir etmek durumunda olan yerel mahkemece hapis cezasının 9 yıl olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu itibarla, cezanın belirlenmesine ilişkin direnmenin isabetli olduğuna oyçokluğu ile karar vermek gerekmiştir.
2) 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmama gerekçesi ile ilgili inceleme:
5237 sayılı TCY’nın “
“Cezanın Belirlenmesi ve Bireyselleştirilmesi”
” bölümünün içerisinde yer alan ve “
“Takdiri indirim nedenleri”
” madde başlığı ile düzenlenen 62. maddesi; “
“(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulur. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir”
” biçimindedir.
Görüldüğü üzere, maddede hakimin takdiri indirim nedenlerinin varlığı halinde cezada belli oranda indirim yapabileceği düzenlenmiş, ancak takdiri indirim nedenlerinin sınırlı olarak sayılması yerine “
“gibi”
” ibaresi de kullanılmak suretiyle, örnekleme kabilinden bazı takdiri indirim nedeni olabilecek hallerden bahsedilmekle yetinilmiştir.
Bu durumda, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurularak 62. madde uyarınca indirim yapılıp yapılmayacağının hakim tarafından serbestçe takdir edileceğinde kuşku bulunmamakta ise de; bu ifadenin, indirim yapılmasına veya yapılmamasına esas alınan nedenlerin temyiz merciince denetlenemeyeceği şeklinde anlaşılmaması gerekir. Nitekim, maddenin son cümlesi, “
“Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir”
” şeklinde olup; bu cümle ile 62. maddenin uygulanması veya uygulanmaması açısından yargıca tanınan takdir hakkının “
“dayanılan nedenler itibarıyla denetlenebilir nitelikte bir takdir hakkı”
” olduğu anlatılmak istenmiştir.
Kaldı ki, 4709 sayılı T. C. Anayasası’nın 141. ve 5271 sayılı CYY’nın 34. maddesi uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur.
Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkemenin, 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesini “
“5237 sayılı TCK’nun 62. maddesi uygulamada bir atıfet maddesi olmayıp koşulları mahkeme heyetince oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde uygulanan yasa maddesi olması karşısında mahkeme heyetince uygulama koşulları oluşmadığı kanaatine varıldığından sanık hakkında TCK 62. madde hükmünün uygulanmasına yer olmadığına”
” şeklinde açıklama yapmak suretiyle uygulamadığı ve bu konuda direndiği somut olayda, uygulamama nedenlerinin denetime elverecek şekilde açıkça gösterilmemiş olması yasaya aykırıdır.
Bu itibarla; Yerel Mahkeme direnme hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmama nedenlerinin gösterilmemiş olması yönünden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan,
Yedi Genel Kurul Üyesi, “
“adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmediği gerekçesiyle”
” hükmün cezanın belirlenmesi yönünden de bozulması gereği,
Altı Genel Kurul Üyesi ise, “
“5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmaması ile ilgili olarak gösterilen gerekçenin yeterli olduğu görüşüyle”
” bu yöne ilişen uygulamanın isabetli bulunması gerektiği,
Yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Cezanın belirlenmesine yönelik uygulama isabetli bulunduğundan, S...... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.10.2008 gün ve 288-318 sayılı direnme hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesiyle ilgili olarak uygulamama nedenlerinin gösterilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, S..... 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.07.2009 günü yapılan müzakerede, kısmen tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.