Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/10-230 Esas 2010/264 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/10-230
Karar No: 2010/264

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/10-230 Esas 2010/264 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2010/10-230 E.  ,  2010/264 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2007/148193
    Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ORDU 1. Asliye Ceza
    Günü : 22.02.2007
    Sayısı : 418-39

    Sanığın karşılıksız çek keşide etme suçundan, 4814 sayılı Yasa ile değişik 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1000 Lira ve 1500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ordu 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.02.2007 gün ve 418-39 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 04.10.2010 gün ve 10502-20436 sayı ile;
    “Dairemizce de kabul edilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.11.2005 tarih ve 2005/10-140-143 sayılı kararında da açıklandığı üzere; 4814 sayılı Kanunla değişik 3167 sayılı Kanunun, 16. maddesinin 1. fıkrasında, karşılıksız çek keşide eden hesap sahipleri ve yetkili temsilcilerinin çek bedeli tutarı kadar ağır para cezası ile cezalandırılacağının, aynı maddenin 3. fıkrasında ise ayrıca suçun niteliğine göre 1 yıl ile 5 yıl arasında belirlenecek bir süre için çek hesabı açtırmalarının yasaklanmasına karar verileceğinin öngörülmesi nede¬niyle mahkûmiyet hükümleri kesinlik kapsamı dışında kaldığından, tebliğnamedeki ret düşüncesine iştirak edilmemiştir. Hükmün esastan yapılan incelenmesine göre;
    Suça konu çeklerden M-4479936 seri numaralı, 30.05.2005 keşide tarihli olanın, dosyada yer alan fotokopisinde ibraz tarihinin okunamadığı ve M-4479937 seri numaralı, 30.06.2005 keşide tarihli çekin ise, arka yüzünün fotokopisinin mevcut olmadığı hususları dikkate alınarak; ibraz sırasında muhatap banka tarafından alınan fotokopilerinin onaylı örnekleri, gerektiğinde asılları getirilerek, ibraz tarihlerinin çekler üzerine yazılıp yazılma¬dığı ile yazılmış ise ibrazın süresinde olup olmadığı ve ayrıca, M-4479937 seri numaralı çek yönünden ciro silsilesinde şikâyetçinin cirosunun ve bu itibarla, şikayet hakkının bulunup bulunmadığının denetime olanak verecek şekilde saptanmasından sonra, hukuki durumun tayin ve takdiri yerine, eksik inceleme ile hüküm verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
    Yargıtay C.Başsavcılığınca 08.11.2010 gün ve 148193 sayı ile;
    “Sanık hakkında uygulanan yasa maddesinin 3. fıkrası gereğince, ayrıca her çek için ayrı ayrı çek hesabı açtırmaktan yasaklama kararı verileceği yerde, bu tedbire hükmedil¬memiştir. Hüküm sanık tarafından temyiz edilmiş olup, aleyhe temyiz de yoktur.
    1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesince, her bir suç için verilen adli para cezası mik¬tarı 2000 TL. nı geçmediğinden ve tedbir de uygulanmadığından, kesin olan hükmün temyiz kabiliyeti bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi talep olun¬muştur.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değer¬lendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın karşılıksız iki adet çek keşide etme suçundan, yerel mahkemece 4814 sayılı Yasa ile değişik 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1000 Lira ve 1500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece; “3167 sayılı yasanın 16. maddesinin 3. fıkrasında suçun niteliğine göre 1 yıl ile 5 yıl arasında belirlenecek bir süre için çek hesabı açtırmalarının yasaklanmasına karar verilece¬ğinin öngörülmesi nedeniyle mahkûmiyet hükümlerinin kesinlik kapsamı dışında kaldığı” gerekçesiyle, temyiz incelemesi yapılmış, Yargıtay C. Başsavcılığınca kesin nitelikte bulunan hükmün temyiz kabiliyeti bulunmadığı görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
    Görüldüğü gibi Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sonuç olarak 1000 Lira ve 1500 Lira adli para cezasından ibaret yerel mahkeme hükmünün kesin nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Ceza Genel Kurulu’nun 09.06.2009 gün ve 46-154 ile 15.07.2008 gün ve 174-191 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; bir suç nedeniyle verilen karar içerisinde yer alan cezalardan her biri ayrı bir hükmü oluşturmayıp, bu cezaların tamamı tek bir hükmü meydana getirmektedir. Bu nedenle de; hükmün içerisinde birden fazla “cezanın” bulunduğu hallerde, temyiz sınırının belirlenmesi açısından cezalardan her birinin miktarına değil toplam ceza miktarına bakılması gerekir. Buna karşılık, aynı kararın içerisinde birden çok suç için kurulan hükümlerin bulunması halinde, temyiz sınırı her hüküm için diğerinden bağımsız olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
    Somut olayda, temyiz edilebilirlik sınırı sanığın keşide ettiği her bir çek için karşı¬lıksız çek keşide etme suçundan verilen 1000 ve 1500 Liralık adli para cezalarının birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulması suretiyle belirlenmelidir.
    5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasında, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği kuralına yer verildikten sonra, onbeş yıl veya daha yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümlerin kendiliğinden (re’sen) temyize tâbi olacağı, aynı fıkranın 1, 2 ve 3 üncü bentlerinde ise, iki milyar liraya kadar (iki milyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler ve yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ile yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz olunama¬yacakları belirtilmiştir.
    Görüldüğü gibi yasamızın temyiz edilebilirlik için aradığı ilk koşul verilen kararın hüküm niteliğinde olmasıdır.
    5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde; beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararlarının hüküm olduğu belirtilmiş, maddenin son fıkrasında ise; “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı”nın yasa yolu bakımından hüküm sayılacağı vurgu¬lanmıştır. Sayılan hükümlerin verilme koşulları da maddede ayrıntılı olarak düzenlenerek, 6. fıkrada; “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine” hükmolunacağı belirtilmiştir.
    5237 ve 5271 sayılı Yasaların yürürlüğe girmesinden önce, yasalarımızda asli-fer’i ceza ve tedbir ayrımının bulunması nedeniyle, tedbirlerin temyizinin olanaklı olup olma¬dıkları öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiştir.
    Prof. Dr. Öztekin Tosun; “ceza mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir hükmü uyarınca, tedbir de ceza mahkemesinden bir hükümle yani son kararla verildiğine göre temyiz edilebilir” (Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, 2. bası, c.2, sh. 211 vd.) görüşünü ileri sürmüş,
    Kunter-Yenisey ise; “Aynı suç için temyiz edilemeyen asıl ceza ile birlikte temyiz edilebilen ek bir ceza veya şahsi hak davasında temyiz edilebilen bir karar verilmişse” hükmün temyiz edilebilirlik vasfını kazandığını belirtmişlerdir.(Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Kitap, 12. Bası, sh.1160)
    Yargısal kararlarda da öğretideki bu görüşlere koşut olarak; hükümle (son kararla) verilen tedbir kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiş, bu doğrultuda, temyizi olanaklı olmayan bir hükümle bağlantılı olarak verilen “sürücü belgesinin geri alınması” (CGK’nun 25.04.1988 gün 91-173), “müsadere” (CGK’nun 01.10.1989 gün ve 200-274), “erteli cezanın TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca aynen infazı, kahvehanenin karayolu kenarından kaldırıl¬ması” (CGK’nun 14.01.1985 gün ve 533-10), “çek hesabı açtırmanın yasaklanması” (CGK’nun 22.11.2005 gün ve 14-143) ’“işyerinin kapatılması” (CGK’nun 05.10.2010 gün ve 183-186 ile 2. CD’nin 12.11.1987 gün ve 8466-8813), “cürme vasıta kılınan meslek, sanat ve ticaretin tatili ile kapatma” (2. CD’nin 15.09.1987 gün ve 7185-7270) tedbirlerinin hükme her yönüyle temyiz edilebilme yeteneği kazandırdığı vurgulanmıştır.
    5237 sayılı TCY’nda yaptırım olarak cezalar ve güvenlik tedbirlerine yer verilmiş, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde de güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin karar¬ların hüküm sayılacağı açıkça belirtilmek suretiyle, tedbir kararlarının temyiz yetene¬ğinin bulunup bulunmadığı konusundaki tartışmalar sonlandırılmıştır.
    Güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm sayılması nedeniyle temyiz yeteneğinin bulunduğu bu şekilde belirlendikten sonra, hükmün temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığının saptanabilmesi için, güvenlik tedbirleri ile ilgili düzenlemeler ve 3167 sayılı Yasanın 16/3. maddesindeki “çek hesabı açtırmanın yasaklanması” tedbirinin hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCY’nın 2. maddesinde güvenlik tedbirleri yönünden de yasallık ilkesinin geçerli olduğu vurgulandıktan sonra, 53-60. maddeler arasında “Güvenlik Tedbirleri” düzen¬lenmiştir. Yasanın 53. maddesinde “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma”, 54. maddede “Eşya müsaderesi”, 55. maddede “Kazanç müsaderesi”, 56. maddede “Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri”, 57. maddesinde “Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri”, 59. maddede “Sınır dışı edilme” ve 60. maddesinde “Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Bunun yanında güvenlik tedbirleri anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp, özel yasalarda da, yasallık ilkesine uyulmak koşuluyla farklı güvenlik tedbirlerine yer verilmesi olanaklıdır. Bu kapsamda, 3167 sayılı Yasanın 16/3. maddesindeki “çek hesabı açtırmanın yasaklanması” tedbiri de özel yasalarda yer alan güvenlik tedbirlerinden biridir.
    Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek olarak gerekse bağımsız olarak verilen güven¬lik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin karar, diğer yönleri itibariyle kesin olan hükme her yönüyle temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmaktadır.
    Hükümlere karşı temyiz yoluna başvurulması esas, hükmün kesin olması ise istisnayı oluşturmaktadır. CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak yasanın ruhuna ve uluslararası sözleşmelerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacaktır.
    5271 sayılı CYY’nın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri, yargısal kararlarda varılan ilkeler de dikkate alınmak suretiyle değerlendirildiğinde uyuşmazlığa ilişkin olarak varılan sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür:
    1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün ve 43-56, 14.04.2009 gün ve 238-94 ile 29.09.2009 gün ve 173-209 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; mahkemelerce daha ağır bir cezayı gerektirecek ve doğru uygulama yapıldığında temyiz incelemesine konu olabilecek bir eylemde, suç niteliği doğru belirlenmesine karşın, yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan bir cezanın verilmesi halinde, bu gibi hükümlerin aleyhe başvuru üzerine, temyiz denetimine konu olabileceği,
    2- 5237 sayılı Yasanın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin kesin olacağı,
    3- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 gün ve 121-171, 29.11.2005 gün ve 123-151 sayılı kararlarında da açıklandığı gibi; kesin nitelikteki hükümlerin ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilecekleri,
    4- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.11.2005 gün ve 140-143 sayılı kararı uyarınca, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirlerinin, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracağı,
    Anlaşılmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın iki adet karşılıksız çek keşide etme suçundan, 4814 sayılı Yasa ile değişik 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1000 Lira ve 1500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, ancak aynı maddenin 3. fıkrasındaki, “Mahkeme, ayrıca işlenen suçun niteliğine göre bir yıl ile beş yıl arasında belirleyeceği bir süre için hesap sahiplerinin ve yetkili temsilcilerinin çek hesabı açtırmalarının yasaklanmasına karar verir” şeklindeki hükme karşın sanık hakkında “çek hesabı açtırmasının yasaklanması” güvenlik tedbirine hükmedilmemiş ve bu hüküm yalnız sanık tarafından temyiz edilmiştir. Bu nedenle sonuç olarak 1000 ve 1500 Lira adli para cezasından ibaret olan ve aleyhe de temyiz edil¬meyen yerel mahkeme hükmü, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca kesin olup, temyiz yeteneği bulunma¬maktadır.
    Hükümde açık hukuka aykırılıkların bulunması ya da hükmedilmesi gereken bir güvenlik tedbirine hükmedilmemiş olması da, kesin nitelikteki bir hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmaz, Yargıtayca denetim olanağı bulunmayan bir hükmün hukuka aykırılıklar taşıdığı gerekçesiyle temyizen incelenmesi olanaksızdır. Zira 1412 sayılı CYUY’ nın 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece, hükmün temyizinin olanaklı bulunup bulunmadığı, süresinde açılmış bir temyiz davası olup olmadığı, istemde bulunanların, buna hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu koşulların birinin eksik olduğunun saptanması halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verile¬cektir. Yerel mahkemece bu hususlarda yanlış bir değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtayca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı Yasanın 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptana¬cak, ancak temyiz koşullarının varlığının saptanması halinde temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksi kabul hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğurur.
    Hukuk sistemi her sorunun çözümünü de kendi içinde üretmiştir. Hukuka aykırılık taşıyan bir hükümdeki yanlışlıkların olağan denetim yoluyla giderilmesi olanağının bulunma¬dığı durumlarda, bu aykırılıkların olağanüstü denetim yollarıyla giderilmesi mümkün olabilecektir. Somut olayda da, hükümdeki bu hukuka aykırılığın 5271 sayılı Yasanın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen yasa yararına bozma yasa yoluyla giderilmesi olanağı bulun¬maktadır.
    Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 04.10.2010 gün ve 10502-20436 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı Yasanın 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.12.2010 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 21.12.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

     

    Hemen Ara