Esas No: 2017/30316
Karar No: 2017/30316
Karar Tarihi: 2/12/2020
AYM 2017/30316 Başvuru Numaralı NEDRET BAŞARAN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NEDRET BAŞARAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/30316) |
|
Karar Tarihi: 2/12/2020 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Eşref Uğur ŞENOL |
Başvurucu |
: |
Nedret BAŞARAN |
Vekili |
: |
Av. Ertunç Korhan ERKOÇ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, imar planında taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmasına rağmen kamulaştırılmaması ve imar kısıtlılığından kaynaklanan değer kaybının giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun hissedarı olduğu İstanbul"un Pendik ilçesi 3.960 ada 11 parsel numaralı ve 8.108 metrekare (m²) yüz ölçümlü taşınmazın bir kısmı 10/7/2012 tasdik tarihli ve 1/1000 ölçekli revizyon uygulama imar planıyla sosyal ve kültürel tesis alanı, bir kısmı da atık su ve yağmur suyu alanı vasfıyla kamu hizmeti alanına ayrılmıştır. Başvurucu bu taşınmazın imar planlarında yaklaşık yirmi beş yıldır kısıtlı durumda olduğunu beyan etmektedir ancak başvuru formunda buna ilişkin bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
9. Başvuru formu ve eklerinden 10/7/2012 tarihinde onaylanan uygulama imar planıyla taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır.
10. Bu taşınmaza ilişkin olarak açılan ortaklığın giderilmesi davasında İstanbul Anadolu 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 7/11/2013 tarihli kararı ile taşınmazdaki ortaklığın satış yolu ile giderilmesine karar verilmiştir. İstanbul Anadolu 10. İcra Müdürlüğünün 2014/55 sayılı dosyasında da ilgili taşınmazın satışına esas olmak üzere kıymet takdiri yapılmıştır.
11. Hazine tarafından yapılan kıymet takdirine itirazda bulunulmuştur. Başvurucu bu davada, taşınmaz üzerinde kısıtlılık olmadığı durumda oluşacak bedele göre yeniden kıymet takdiri yapılmasını talep etmiştir.
12. İstanbul Anadolu 6. Sulh Hukuk Mahkemesince (Sulh Hukuk Mahkemesi) kıymet takdirinin belirlenmesi için bilirkişi görüşüne başvurulmuştur. 27/10/2014 tarihli bilirkişi raporunda; taşınmaz üzerinde kısıtlılık olmaması, bitişik parseldeki gibi konut alanı olması durumunda taşınmazın m² değerinin 2.050 TL olacağı ancak imar planında kamu hizmeti alanı olarak ayrıldığından m² birim fiyatının 1.000 TL olduğu belirtilmiştir. Bu rapor uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesi kıymet takdirinin iptaliyle taşınmazın satışa esas değerinin 8.108.000 TL olarak tespitine kesin olarak karar vermiştir.
13. Açık artırma sonucunda taşınmaz 900 TL m² değeri üzerinden toplam 7.300.000 TL bedelle 14/7/2015 tarihinde ihale alıcısına ihale edilmiştir.
14. Başvurucu; imar planında konut alanında kalan bölgedeki emsal taşınmazların m² değerlerinin 2.050 TL olduğu, imar planında taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılması nedeniyle değerinin yarısından daha az bir bedelle satıldığı gerekçesiyle Pendik Belediyesi aleyhine 9/9/2015 tarihinde İstanbul 12. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır.
15. Mahkeme 14/12/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda; başvurucunun maddi zararının karşılanabilmesi için zararın belirlenebilir olması, diğer bir deyişle muhtemel zararın olmaması gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre taşınmazın kısıtlı olmasından kaynaklandığı ileri sürülen maddi zarar isteminin muhtemel zarara yönelik olduğu, ortada belirlenebilir bir zararın bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik istinaf talebi İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesinin 23/5/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
16. Nihai karar 16/6/2017 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, nihai kararın tebliği üzerine 17/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. Konu ile ilgili hukuk için bkz. Hüseyin Ünal, B. No: 2017/24715, 20/9/2018, §§ 17-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 2/12/22020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kamu Hizmeti Alanına Ayrılan Taşınmazın Uzunca Bir Süredir Kamulaştırılmaması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; imar planında taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılması ile taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığını, buna rağmen uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen taşınmazının kamulaştırılmadığını ve kısıtlılığın giderilmesi yönünde başka bir işlem de yapılmadığını belirtmiştir. Başvurucu anılan durumun taşınmazdan tam anlamıyla yararlanmasını engellemesi ve taşınmazın değerini olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
22. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
23. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
24. Somut olayda, paydaş olduğu taşınmazın imar planında kamu hizmetine ayrılması nedeniyle zarara uğradığını iddia eden başvurucunun zararının tazmini ya da taşınmazın gerçek bedeli üzerinden kamulaştırılması amacıyla idareye karşı dava açma hakkı mevcuttur. Hâl böyle iken başvurucu, bireysel başvuruya konu ettiği Mahkemenin E.2015/243, K.2016/2003 sayılı dosyasında taşınmazın uzun zaman önce kamu hizmetine ayrıldığını iddia etmekle birlikte bu husustan kaynaklanan zararlarına ilişkin bir talepte bulunmamıştır. Başvurucu, bu davada taşınmazın imar planındaki mevcut durumunun ortaklığın giderilmesi davası sonrasında yapılan ihale bedelini olumsuz olarak etkilediği iddiasıyla yalnızca ihale bedeli nedeniyle oluşan zararlarının tazminini istemiştir. Derece mahkemeleri de uyuşmazlığı yalnızca başvurucunun talebi doğrultusunda ihale bedeli ile sınırlı olarak incelemiş ve başvurucunun talebinin muhtemel bir zarara yönelik olup ortada belirlenebilir somut bir zarar bulunmadığından bu talebi reddetmiştir. Bu hâlde başvurucunun uzunca bir süre önce imar planında kamuya tahsis edilmesine rağmen taşınmazının kamulaştırılmadığı ya da bu süre içinde meydana gelen zararının karşılanmadığı yönündeki iddialarını yargılama konusu yapmadığı bir davadan sonra mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerini Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında uğranılan zararların giderilmesi şikâyetleri yönünden başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez. Dolayısıyla etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan bu hukuk yollarına başvurulmaksızın yapılan başvurunun incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Taşınmazdaki Değer Kaybının Tazmin Edilmemesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, taşınmaz üzerinde kısıtlılık olmaması durumunda m² fiyatının 2.050 TL olacağını, taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılması nedeniyle m² değerinin 1.000 TL olarak takdir edildiğini ve bu hususun kıymet takdirine itiraz davasında alınan bilirkişi raporunda ifade edildiğini vurgulamıştır. Taşınmazdaki değer kaybının imar uygulaması sonucunda meydana geldiğinden yakınan başvurucu, bu zararın tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
28. Somut olayda imar planında kamu hizmetine ayrılan ancak fiilen el konulmaması nedeniyle henüz arsa niteliğinde olan ve ortaklığın giderilmesi davası neticesinde açık ihale usulü ile satılan taşınmazdaki payın Anayasa"nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği açıktır. Başvurucu, ihale bedelinin taşınmazın imar durumu nedeniyle olması gereken miktara ulaşamamasından kaynaklı olarak mal varlığında bir azalma meydana geldiğini iddia etmektedir. Başvurucunun önceden sahip olduğu taşınmaza ilişkin değer azlığının da bu bağlamda mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.
29. Anayasa Mahkemesi uygulama imar planında bir taşınmazın kamu hizmeti alanına ayrılmasının şikâyet edildiği Hüseyin Ünal (aynı kararda bkz. § 41) başvurusunda taşınmazın kamulaştırılmadığı süreçte müdahalenin yol açtığı kısıtlamaları gözeterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir. Başvuru konusu olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
30. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
31. Somut olayda 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu"nun ilgili hükümleri çerçevesinde uygulanan söz konusu müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerine dayandığı anlaşılmaktadır.
32. 3194 sayılı Kanun"un 1. maddesinde, Kanun"un yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlendiği belirtilmiştir. Kanun"un belirtilen amacı çerçevesinde arazi ve arsaların düzenlemesi sırasında taşınmazın imar durumunun sosyal ve kültürel tesis alanı ile atık su ve yağmur suyu alanı olarak belirlenmesi yönündeki müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmelidir.
33. Son olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.
34. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
35. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
36. Anayasa Mahkemesi Hüseyin Ünal başvurusunda ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmaması ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı kabul edilmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).
37. Somut olay ise çeşitli yönleriyle anılan başvurudan farklılaşmaktadır. Şöyle ki Hüseyin Ünal başvurusunda uygulama imar planında kamu hizmetine ayrıldığı hâlde taşınmazın uzun süre kamulaştırılmamasından şikâyet edilmiştir. Bu başvuruda ise başvurucunun şikâyeti yalnızca bu durumun ortaklığın giderilmesi davası sonucunda düzenlenen ihale bedeline olan olumsuz etkisine ilişkindir.
38. Kamu makamlarının özellikle büyük şehirlerin gelişmeleri gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş bir takdir alanı kullanmaları doğaldır (benzer yönde bkz. AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013). Öte yandan imar planlarının hukuk kurallarına uygun olup olmadığının değerlendirilmesi, bu alanda uzmanlaşmış derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında delillerin değerlendirilmesi veya hukuk kurallarının yorumlanması ile ilgili görevi ise yalnızca açık keyfîlik veya bariz takdir hatası içeren kararlar ile sınırlıdır. İdare takdir hakkı kapsamında uyuşmazlık konusu taşınmazı uygulama imar planında kamu hizmeti alanına dâhil etmiştir. Anılan imar uygulamasına yönelik olarak başvurucu ya da diğer malikler tarafından dava açıldığı yönünde bir iddia da mevcut değildir.
39. Başvurucu, esas olarak devamı yönünde herhangi bir şikâyetinin bulunmadığı imar durumunun taşınmazın satışı aşamasında zarara neden olduğunu ayrıca taşınmaz uygulama imar planında kamu hizmetine tahsis edilmemiş olsaydı konut alanında kalan komşu parseller gibi iki kat değerli olacağını iddia etmektedir. Bu hâlde taşınmazın mevcut imar durumunun başvurucu yönünden katlanılabilir olup olmadığı ve mevcut niteliği ile taşınmazın ihalede oluşan değerine gerçekten olumsuz etki edip etmediği müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
40. Başvurucu, taşınmazın uzun yıllar önce kamu hizmetine tahsis edildiğini ileri sürmekle birlikte bu hususta herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır. Başvurucu tarafından açılan tazminat davasına ilişkin dava dosyasının incelemesinde de bu hususu destekleyecek bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu itibarla taşınmazın bireysel başvuru dosyasında bulunan 10/7/2012 tasdik tarihli ve 1/1000 ölçekli revizyon uygulama imar planıyla kamu hizmeti alanına ayrıldığı kabul edilmelidir. Anılan tarih ile taşınmazın satışı arasında beş yıllık süre dolmamıştır. Anayasa Mahkemesi Hüseyin Ünal başvurusunda uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmaması ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Somut olayda beş yıllık süre geçmediğinden başvurucunun imar uygulamasından kaynaklanan kısıtlılıklara katlanma yükümlülüğü bulunmakta olup bu yükümlülüğün başvurucu yönünden aşırı ve olağan dışı bir nitelikte olduğu söylenemez.
41. Başka bir açıdan taşınmaz arsa vasfında olup tapuda çok sayıda paydaş adına kayıtlıdır. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 698. maddesinde paydaşların her birinin malın paylaşılmasını isteyebileceği düzenlenmiş olup paylı mülkiyeti sürdürme hususunda bir yükümlülük bulunmadığı sürece paydaşların herhangi bir zamanda ortaklığın giderilmesi davasını açması yönünde bir engel bulunmamaktadır. Bu hâlde uyuşmazlığa konu taşınmazın ortaklığın giderilmesine ilişkin dava sonucunda ihale ile satılması başvurucu yönünden öngörülemez değildir. Taşınmazdaki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmekle taşınmaz, satış memurluğu tarafından ihaleye çıkarılmıştır. Bu amaçla kıymet takdiri yapılmış ve belirlenen bedele itiraz edilmesi üzerine Sulh Hukuk Mahkemesince yeni bir kıymet takdiri yapılmıştır. Mahkemece belirlenen bu bedel üzerinden ilana çıkılmış ve ilanda belirtilen gün ve saatte ihale gerçekleşmiştir. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun ilgili hükümleri çerçevesinde yapılan açık ihalede taşınmaz en çok pey süren katılımcıya satılmıştır. Öte yandan bir taşınmazın değeri ancak o taşınmaza ilişkin objektif kriterler doğrultusunda belirlenebilecek bir husustur. Uygulama imar planında komşu taşınmazın farklı bir nitelikte yer alması mümkün olup idarenin imar planının uygulandığı alandaki bütün taşınmazları aynı vasıfla plana alması çağdaş şehircilik ilkeleri ve imar planlaması ile bağdaşmamaktadır. Taşınmazın satışına ilişkin ihale başvurucu da dâhil olmak üzere herkese açık olup satış bedeli ilgili Kanun"un öngördüğü usule uygun olarak ve rekabetçi bir ortamda katılımcılar tarafından sürülen peyler sonucunda oluşmuştur. Başka bir ifade ile taşınmazın ihale bedeli serbest piyasa şartlarına göre oluşmuştur. Dolayısıyla taşınmazın sahip olduğu objektif koşullar dikkate alınarak belirlenen bedel üzerinden yapılan bir satışta taşınmazın uygulama imar planında kamu hizmetine ayrılmış olmasının ihale bedeline açık bir etkisinin bulunduğu ve bu etkinin başvurucu yönünden ağır ve katlanılamaz bir hâl aldığını söylemek mümkün değildir.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlalin bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kamu hizmetine ayrılan taşınmazın uzunca bir süredir kamulaştırılmaması dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Taşınmazdaki değer kaybının tazmin edilmemesi dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 2/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.