Esas No: 2015/16217
Karar No: 2015/16217
Karar Tarihi: 12/1/2021
AYM 2015/16217 Başvuru Numaralı BURHAN ÇOBAN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BURHAN ÇOBAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/16217) |
|
Karar Tarihi: 12/1/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucu |
: |
Burhan ÇOBAN |
Vekili |
: |
Av. Saliha ŞAHİN DENİZER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tanıklık yapmak amacıyla duruşma salonu önünde bekleyen başvurucunun çıkan kargaşada kamu görevlileri tarafından hakaret ve tehdide maruz kalıp darbedilmesi olayına ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi sebebiyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/9/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, E.S.nin ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza yargılamasının 23/9/2013 tarihli duruşmasında tanık olarak ifade vermek için Ankara Adalet Sarayındaki (Ankara Adliyesi) duruşma salonunun önünde kalabalık bir grupla beraber beklemeye başlamıştır. E.S. kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen olaylarda 14/6/2013 tarihinde yaşamını yitirmiştir (söz konusu olayların arka plan bilgisi için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 10).
9. Başvurucuya göre duruşma salonunda yüze yakın sivil giyimli polis bulunmaktadır. Ayrıca Ankara Adliyesinin her tarafını üniformalı ve sivil polisler kuşatmıştır. Başvurucu; bu kişilerin bir kısmının görevi gereği orada bulunduğunu, diğerlerinin ise yargılanmakta olan sanığa destek olmak ve duruşmayı takip etmek amacıyla geldiğini belirtmiştir.
10. Başvurucu; duruşmayı takip eden avukatların itirazları üzerine salonda bulunan sivil giyimli polislerin Mahkeme Heyeti tarafından dışarıya çıkarıldığını, hem bu kişilerin hem de dışarıda bekleyen polislerin salon dışında bulunan tanıklara ve E.S.nin yakınlarına hakaret ve tehditte bulunduğunu beyan etmiştir.
11. Başvurucu, duruşma salonu önünde bekleyen Çevik Kuvvet polisleri ile sivil polislerin başvurucunun da içinde olduğu grubu merdivenlere doğru sürüklediği, bu esnada resmî kıyafetli polislerin cop ve kalkanlarla, sivil polislerin ise tekme ve yumruklarla kendisini darbettiğini belirtmiştir. Bir grup insanın merdivenlere doğru sürüklenirken kendisinin polislerin arasında kaldığını belirten başvurucu; aldığı darbeler sonrasında yerde kaldığını, yerde iken başına, koluna ve bacaklarına da vurulduğunu ifade etmiştir. Devamında başvurucu, bir Çevik Kuvvet polisi tarafından boynundan tutularak merdivenden aşağıya atıldığını söylemiştir.
12. Tanıklık yapacağı davanın ertelenmesi üzerine aynı gün Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine giden başvurucu hakkında sağlık raporu düzenlenmiştir. Kesin adli raporda şu hususlara yer verilmiştir:
"Darp sonucu yaralanarak hastanemiz aciline müracaat eden şahsın yapılan muayenesinde alın solunda ekimoz, sıyrık ve ödem, sol göz medialinde ekimoz ve hiperemi, sol kaş üzerinde ekimoz, sağ ön kolda YDT na bağlı hassasiyet ve sıyrıklar, belin solunda çizik ve sıyrıklar, baş ve sağ dizde ağrı ve hassasiyet ve saptanmış olup, çekilen grafilerde ve kranial CT de patoloji saptanmadı. Sağ ön kola elastik bandaj uygulanmıştır. "
13. Raporda, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği ifade edilmiştir.
14. Başvurucu, avukatı aracılığıyla 26/9/2013 tarihinde sunduğu dilekçeyle yaşadığı olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuş; duruşma salonu önünde görevli olan veya destek amacıyla gelen polislerden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu; dilekçesinde duruşma salonu girişinde bulunan güvenlik kamerasının olayları kaydettiğini, bu görüntülerin ham hâllerinin istenmesi gerektiğini, ayrıca tanıklarının baskı altına alınmaması için şimdilik isimlerini bildirmeyeceğini fakat istendiği takdirde bu kişileri dinlenmek üzere hazır edebileceğini belirtmiştir.
15. Savcılık, aynı olayda yaralandığını ileri süren K.A. isimli şikâyetçi hakkındaki soruşturmayı başvurucunun dosyasıyla birleştirmiştir. Savcılık soruşturma kapsamında;
- Duruşma salonu önündeki güvenlik kamerasının kayıtlarını,
- Görevli polis memurlarının olayla ilgili olarak tuttuğu tutanakları, adli işlemlerin -yapıldığı takdirde- soruşturma numarasının tespit edilmesini,
- Görevli polis memurları hakkında idari bir işlem yapılmışsa buna dair belgelerin onaylı birer suretini,
- Duruşma salonu ile bekleme salonunda görevli sivil ve resmî kıyafetli polis memurlarının tespiti ile teşhise elverişli fotoğraflarının gönderilmesini istemiştir.
16. Ankara Emniyet Müdürlüğü cevap yazısında Ankara Adliyesinde gerçekleşen olaylarla ilgili olarak hazırlanan evrakın 2013/14915 sayılı yazıyla Savcılığın Basın Suçları Soruşturma Bürosuna gönderildiğini, görevli polis memurları hakkında başlatılan herhangi bir idari işlem olmadığını belirtmiş; ayrıca yazıya olaylarla ilgili yedi CD eklemiştir.
17. Basın Suçları Soruşturma Bürosuna gönderilen yazı sonrasında Savcılık soruşturma başlatmış ve soruşturma sonucunda kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada 17/4/2019 tarihinde başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Verilen karar istinaf edilmeden kesinleşmiştir.
18. Savcılık soruşturma kapsamında elde ettiği görüntülerin bilirkişi vasıtasıyla çözümünü yaptırmıştır. 10/12/2013 tarihli bilirkişi raporunda başvurucunun iddialarına konu olayların sadece duruşma salonu girişindeki güvenlik kamerası tarafından kayda alındığı belirtilerek görüntülere dair şu tespitler yapılmıştır:
i. Duruşma salonu önündeki kavga saat 10.37"de başlamış, yaklaşık kırk beş saniye sürmüştür.
ii. Başvurucu, kavganın yoğun olarak yaşandığı esnada olay yerinde bulunmadığı gibi başvurucunun başkasına karşı gerçekleştirdiği bir eylem de tespit edilememiştir.
iii. Başvurucu kavganın başlaması sonrasında yaşanan izdiham dolayısıyla koridorun başında bulunan merdivenlere doğru sürüklenmiş, güvenliği sağlamak için orada bulunan Çevik Kuvvetin arasında kalmıştır.
iv. Yaklaşık iki yüz kişinin koridorda beklemesiyle izdiham oluşması, olayların hızlı bir şekilde gelişmesi, saniyede altı karelik görüntü kaydı yapılması ve yakınlaştırma yapıldığında görüntüde meydana gelen dağılma nedeniyle merdiven başına sürüklenerek izdihamda kaybolan başvurucuya vurulup vurulmadığının veya kimler tarafından vurulduğunun tespiti mümkün olmamıştır.
19. Başvurucu avukatı ile beraber 14/5/2014 tarihinde Savcılıkta ifade vermiştir. Başvurucunun ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...duruşma salonunun önünde mahkemeye davetli mi yoksa kendiliğinden mi geldiler bilmediğim kalabalık bir grup vardı daha sonra bunların bir kısmının sivil kıyafetli polis memurları olduklarını ve [E.S.nin] vurulmasından sorumlu [A.Ş.nin] ekip arkadaşları olduklarını öğrendim. Sonradan polis olduğunu öğrendiğim bu 20-30 kişilik grup duruşma salonuna izinsiz olarak girdi, daha sonradan öğrendiğim kadarı ile avukatların t[a]lebi ile dışarı çıkarıldılar, ancak bu grup tekrar duruşma salonuna girdi, tekrar dışarı çıktıklarında ortada bir gerginlik ve sebep yokken [d]uruşma salonu önünde bekleyen ben ve diğer tanıklara saldırdılar, polislerin saldırdığı sivil kişilerin tamamının tanık olduğunu zannetmiyorum, içlerinde mahkemeyi seyretmek için gelmiş kişiler ve avukatlar olduğunu biliyorum. Bana ve orada bulunan vatandaşlara, arkadaşlara fiili müdahalede bulunup etkili eylem uygulayarak yaralayan polis memurları sivil olarak gelmiş olan çevik kuvvet polisleriydi. Hiç biri resmi kıyafette değildi. Polis olduklarını ilk duruşmaya girerken silahlarını görevliye teslim etmeleri sırasında gördük ve duyduk. Bunun yanında aynı kişileri bir basın açıklamasında resmi kıyafetli olarak gördüm ve teşhis ettim.
Ben bu polisler tarafından kat merdiveninden aşağı fırlatıldım, belimden, burnumdan ve başımdan yaralandım bunun yanında bir çok polis memuru ayak ve elleri ile vurdular yere düştüğüm halde vurmaya devam ettiler, polisler beni merdivenden aşağı fırlatınca yaralı bir şekilde alt kata girerek arbededen kurtuldum..."
20. Başvurucu aynı zamanda kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporunu ve CD"leri, kendisine vuran kişileri teşhis etmek amacıyla Savcılıktan talep etmiştir.
21. Başvurucu 8/7/2014 tarihinde yeniden avukatıyla birlikte Savcılıkta ifade vermiş, ayrıca kendisine olay günü Adliye içinde ve çevresinde görevli polislerin de olduğu çok sayıda polis fotoğrafı gösterilmiştir. Gösterilen fotoğrafları inceleyen başvurucu kendisine vuran iki polis memurunu teşhis etmiştir. Başvurucuya göre bu iki polis memuru olay yerine görevli olarak değil duruşmayı izlemek amacıyla gelmiştir. Başvurucu, kendisine vuran üçüncü polis memurunun fotoğrafının olmadığını bildirmiştir.
22. Başvurucunun teşhis ettiği polislerden biri olan M.Ç. 22/7/2014 tarihinde Savcılıkta şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. İfadesinde özetle olay tarihinde Adliye dışında resmî kıyafetli şekilde görev yaptığını, hiçbir şekilde Adliye içine girmediğini, kimseye fiziki bir müdahalesi olmadığını, başvurucuyu tanımadığını, hangi nedenle kendisini teşhis ettiğini bilmediğini belirtmiştir.
23. Teşhis edilen ikinci polis memuru S.Ç. 4/9/2014 tarihinde şüpheli olarak verdiği ifadesinde olay sırasında duruşma salonunun giriş kapısında resmî olarak görevli olduğunu, koridorda yaşanan arbedeye hiçbir şekilde müdahil olmadığını, duruşma salonundaki görev yerini terk etmediğini, salonda bulunan kameranın kayıtları incelenirse durumun anlaşılabileceğini beyan etmiştir.
24. Şüpheliler S.Ç. ve M.Ç.nin ifadeleri sonrasında bu kişilerin duruşma salonu dışında yaşanan olaylar sırasında olay yerinde bulunup bulunmadığına ilişkin yeni bir rapor alınmamıştır.
25. Savcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde 12/5/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Olay tarihinde Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi önünde [E.S.] davası olarak bilinen davada müştekilerin şüpheliler tarafından kasten darp edildiklerine, hakaret ve tehditlere maruz kaldıklarına dair müştekilerin soyut iddialarından başka yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği, görevli polis memurlarının davanın görüleceği mahkeme önünde çıkan kavga olayını bastırmak için hareket ettikleri, müştekilerin meydana gelen arbede nedeniyle yaralandıkları, kaldı ki görevli polis memurlarının 2559 sayılı yasanın 16. Maddesine göre meydana gelen olayları bastırmak için orantılı güç kullanma yetkisine sahip oldukları, müştekilerin kati adli raporlarına bakıldığında şüphelilerin orantısız güç kullanmadıkları anlaşıldığından şüpheliler hakkında KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"
26. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/8/2015 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucu vekiline 24/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 21/9/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu"nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir."
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası Hukuk
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme"yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
33. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
34. AİHM"e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme"nin 3. maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).
35. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; yürütülen soruşturmada gerekli özen ve süratin gösterilmediğini, olaya ilişkin tanıklık yapacak kişilerin dinlenmediğini, sadece kolluk tarafından gönderilen belgelerle yetinilerek başkaca araştırma yapılmadığını, Savcılık tarafından darbedildiği kabul edilmesine rağmen iki yıllık soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek Anayasa"nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde; kolluğun müdahalesinin gerekli olduğu ve müdahalenin başvurucunun içinde bulunduğu grubun kendi davranışlarından kaynaklandığı, başvurucuda oluşan yaraların hafif niteliği de gözönünde bulundurulduğunda zor kullanma yetkisinin aşılmadığına dair Savcılık değerlendirmesinden ayrılmayı gerektiren kuvvetli bir neden olmadığı, olayın hangi koşullar altında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yapıldığı, dolayısıyla etkili soruşturma yükümlülüğünün gereklerinin yerine getirildiği belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
40. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
41. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri " kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Hakaret ve Tehdit Edilmeye İlişkin İddia
43. Başvurucu, çıkan kargaşa öncesinde hakaret ve tehdide maruz kaldığını iddia etmektedir.
44. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
45. Somut olayda başvurucunun hakaret ve tehdit edildiği iddialarına ilişin olarak soruşturma dosyasında soyut beyanlar dışında Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektirir nitelikte makul bir veri bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle söz konusu iddialarla ilgili bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Darbedilmeye İlişkin İddia
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
48. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
49. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
50. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
51. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
52. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
53. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
54. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir.Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
55. Başvurucu, tanık olarak ifade vermek amacıyla duruşma salonu dışında beklediği sırada polisler tarafından darbedildiğini iddia etmektedir.
56. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır (Beyza Metin, § 45).
57. Olay günü başvurucu hakkında düzenlenen adli muayene raporu (bkz. § 12) içeriğinin başvurucunun iddialarını destekler mahiyette olduğu anlaşılmıştır. Doktor raporunun varlığı karşısında başvurucunun iddiasının makul ve güvenilir bir delile dayandığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla yargısal makamlar, bu aşamadan sonra başvurucunun maruz kaldığı fiillerin ne şekilde ve -polis memuru olsun ya da olmasın- kim tarafından meydana getirildiği, yaralanma kolluğun müdahalesi sırasında oluşmuş ise bunun gerekli ve orantılı olup olmadığı konusunda makul bir açıklama getirmelidir.
58. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
59. Savcılık, soruşturma kapsamında duruşma salonu önündeki koridoru kayda alan güvenlik kamerasının görüntüleriyle ilgili olarak bilirkişi raporu almış; başvurucuya bazı polislerin fotoğraflarını göstererek teşhis işlemi yaptırmış; ayrıca teşhis edilen kişilerin şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Yürütülen soruşturmada olayın gerçekleşme koşullarını ortaya koymaya yarar en önemli delillerin bunlar olduğu görülmektedir.
60. Görüntülere ilişkin bilirkişi raporunda başvurucunun kalabalık içinde görüldüğü ve izdiham nedeniyle koridordaki merdivenlere doğru sürüklendiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte bu aşamadan sonra başvurunun akıbeti konusunda kamera görüntülerine dayanılarak bir belirleme yapılamamıştır.
61. Olayın meydana geldiği yerin Ankara Adliyesinde bulunan bir ağır ceza mahkemesinin önündeki koridor olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bunun yanında bu sırada duruşma salonunda ülkenin gündeminde yer alan ve kamuoyunun yakından takip ettiği bir ceza davasının yargılaması yapılmaktadır. Basın mensuplarının, çok sayıda insanın ve sivil toplum örgütünün dikkatle takip ettiği, ayrıca duruşmada dinlenecek fazla sayıda kişi de olduğu gözönünde bulundurulduğunda kamu makamlarının gerekli güvenlik önlemlerini almaları, yaşanması muhtemel sorunlara süratle çözüm olacak tedbirler konusunda hazırlıklı olmaları kendilerinden beklenmelidir. Bunun ötesinde kamu makamları tüm gözlerin odaklandığı bir yargılamada duruşma salonu çevresinde yaşananları tüm açıklığıyla ortaya koyabilecek araçları sağlamalıdır.
62. Somut olayda başvurucu, duruşma salonu koridorlarında yaşanan karışıklık içinde polis memurları tarafından yere düşürülerek darbedildiğini iddia etmiştir. Böyle bir iddia karşısında Savcılığın kamera kayıtları gibi nesnel deliller başta olmak üzere olayı aydınlatmaya yarar -tanıklar dâhil- uygun delilleri toplaması gerekir. Olayın meydana geldiği yerin ve zamanın da buna imkân sağladığı yukarıda izah edilmiştir.
63. Savcılığın olayla ilgili olarak sadece duruşma salonu önündeki güvenlik kamerası üzerinde durduğu görülmektedir. Görüntülere ilişkin bilirkişi raporunda belirtildiği gibi olayın koridordaki merdivenlere taşındığı ve başvurucunun buraya sürüklendiği belirtilmiş iken baştan beri merdivenlere doğru fırlatıldığını dile getiren başvurucunun iddiaları doğrultusunda söz konusu merdivenleri ve alt kattaki koridoru kayda alan güvenlik kamerası olup olmadığı, o sırada görevli olan kamu görevlileri ya da orada bulunan sivil şahıslar tarafından yapılmış bir kayıt bulunup bulunmadığı konusunda Savcılıkça bir araştırma yapılmamıştır.
64. Diğer taraftan başvurucunun teşhis ettiği iki polis memurunun olaylar sırasında orada bulunmadığını savunmasına rağmen dosyaya getirtilen kamera görüntüleri incelenmek suretiyle beyanlarının doğru olup olmadığı konusunda bir rapor alınmış değildir.
65. Savcılık, belirtilen eksiklere rağmen soruşturmanın sonunda öncelikle başvurucunun kamu görevlileri tarafından kasten yaralandığına ilişkin delil bulunmadığını söylemiş; sonrasında başvurucunun yaşanan arbedede yaralandığını kabul etmiştir. Soruşturma dosyasındaki tek kamera görüntüsünde başvurucunun nasıl yaralandığı bilirkişi raporuyla tespit edilememiş iken Savcılığın hangi verilerden hareketle bu sonuca vardığı anlaşılamamıştır. Ayrıca bu kabule -ve başvurucunun kendi kusuruyla yaralandığı belirtilmediğine- göre yaralanmaya ilişkin olarak sorumluluğu olanların bulunup ortaya çıkarılması gerekirken soruşturmanın takipsiz bırakılması hukuken dayanaksız gözükmektedir.
66. Öte yandan kolluğun zor kullanma yetkisi sınırları içinde hareket ettiği dile getirilmesine rağmen başvurucunun direnç gösterdiğine ilişkin bir tespit yapılmış değildir. Dolayısıyla yaralanmanın sebebini polisin yasal zor kullanma yetkisi çerçevesinde açıklamak da mümkün görünmemektedir.
67. Soruşturmada ulaşılan sonuç ve dosyadaki eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde Savcılığın alınan tedbirlerle kamu makamlarının kontrol ve gözetimi altında bulunması gereken bir yerde gerçekleşen yaralanmada iddia edilen eylemlere yönelik -olayın aydınlatılması amacıyla- etkili bir soruşturma yürütmediği kanaatine varılmıştır.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu; Savcılıktaki ifadesi sırasında kendisini yaralayan polislerin olay sırasında görevli olmadıklarını, kendi istekleriyle duruşmayı izlemek için olay yerine geldiklerini belirtmiştir (bkz. §§ 19, 21). Başvurucunun iddiasının doğruluğu hâlinde devletin negatif yükümlülükleri kapsamında bir sorumluluğu doğduğundan, diğer bir deyişle başvurucunun kamu görevlileri tarafından yaralandığından söz edilemeyecektir. İşaret edilen soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle faillerin kişiliği veya hangi saikle hareket ettikleri konusunda olayı aydınlatmaya yeter veri bulunmadığından, dolayısıyla bu aşamada devletin negatif yükümlülükleri kapsamında bir inceleme yapılabileceği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir değerlendirme yapılamamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
71. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 15.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
73. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
74. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
75. Başvuruda, başvurucunun yaralanma iddiasına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
76. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
77. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.826,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaralanma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Hakaret ve tehdide maruz kalındığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal kararı Savcılığın 2013/118105 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.826,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.