AYM 2016/371 Başvuru Numaralı ÇETİN ARKAŞ VE NASRULLAH KURAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2016/371
Karar No: 2016/371
Karar Tarihi: 13/1/2021

AYM 2016/371 Başvuru Numaralı ÇETİN ARKAŞ VE NASRULLAH KURAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÇETİN ARKAŞ VE NASRULLAH KURAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/371)

 

Karar Tarihi: 13/1/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucular

:

1. Çetin ARKAŞ

 

 

2. Nasrullah KURAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Rezan SARICA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; avukat ile görüşmenin engellenmesi, avukat görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulması, avukatın verdiği veya avukata hükümlünün verdiği belgenin incelenebilmesi ve görüşmenin kaydedilmesi nedenleriyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 8/1/2016 ve 17/2/2016 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/3836 ve 2016/373 sayılı bireysel başvuruların 2016/371 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlü olan başvurucular 27/12/2015 tarihinde, İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil olmuştur.

A. Avukat ile Görüşmelerin Yaptırılmaması İddiasına İlişkin Süreç

9. Silivri Ceza İnfaz Kurumu; Kurumda bulunan hükümlü/tutukluların suç profili, can güvenliği, kendi aralarındaki husumet durumları gibi hususları dikkate alarak avukat ziyaretlerinin yerine getirilmesine ilişkin bir düzenleme yapmıştır. Anılan düzenlemeye göre, hükümlü ve tutuklular Kurumda kaldıkları alana göre belirli gün ve saatlerde her hafta avukatları ile görüşebilmektedir.

10. Başvurucular 27/12/2015 tarihinde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil olmuşlardır. Başvurucuların avukatları 5/1/2016 (salı) tarihinde başvurucularla görüşme talebinde bulunmuşlardır. Anılan talep, başvurucuların bulunduğu bölümde ziyaret günlerinin pazartesi olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

11. Avukatlar bu durumu tutanak altına alarak ilgililer hakkında görevi kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca avukatların başvurucularla görüşmek için 6/1/2016 tarihinde yaptıkları başvuru da ziyaret günleri ile ilgili düzenleme gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.

12. Başvurucular 8/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Avukat Görüşmelerinde Görevli Bulundurulması ve Belge Alışverişinin Denetlenmesi İddiasına İlişkin Süreç

13. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2016 tarihinde Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine başvurarak 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği başvurucuların avukatları ile görüşmeleri sırasında bir görevlinin hazır bulundurulmasına, başvurucuların avukatlarına verecekleri veya avukatlarınca bu hükümlülere verilecek belgelerin İnfaz Hâkimliğinin incelemesine tabi tutulmasına ve örgütsel amaçlı haberleşme söz konusu ise belgelerin kısmen veya tamamen muhatabına verilmemesine karar verilmesini talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı anılan başvurusunda hükümlü Abdullah Öcalan hakkında yalan haberler çıkarılarak örgüt yanlısı kitlelerin harekete geçirilmek istenildiğini, adı anılan hükümlü ile daha önce aynı ceza infaz kurumunda kalan başvurucuların avukatları ile yapacakları görüşmeler sırasında mensubu bulundukları yasa dışı silahlı terör örgütü üzerinde etkili olabilecek haber alışverişinde bulunabilecekleri hususunun istihbari bilgilerle sabit olduğunu belirtmiştir. Başvuruda ayrıca, kimi il ve ilçelerde devam eden terör operasyonları da gözetildiğinde olası bir yalan haber veya örgütsel talimatlandırmanın kargaşaya yol açabileceği, bu arada Kurum güvenliğini de tehlikeye düşüreceği değerlendirilmesine yer verilmiştir.

14. İnfaz Hâkimliği 6/1/2016 tarihinde, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının talebinin kabulü ile 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği başvurucuların avukatlarıyla yapacakları görüşmede bir görevlinin hazır bulundurulmasına, başvurucuların avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilebilecek belgeler hususunda öncelikle bir değerlendirme yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuların avukatları ile yapacakları görüşmeler sırasında mensubu bulundukları yasa dışı silahlı terör örgütü üzerinde etkili olabilecek haber alışverişinde bulunabilecekleri, bu durumun 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinde düzenlendiği, dolayısıyla talebin mevzuata uygun olduğu değerlendirilmesine yer verilmiştir.

15. Başvurucuların anılan karara itirazı, Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin 18/1/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuların silahlı terör örgütünün faaliyetleri kapsamındaki eylemlerinden dolayı hükümlü olarak bulundukları, başvurucuların Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmeden önce İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü Abdullah Öcalan ile birlikte kaldıkları, anılan hükümlünün terör örgütü PKK ile irtibatını kendisini ziyarete gelen siyasetçiler ve avukatları aracılığıyla sağladığı yönünde yazılı ve görsel medyada yaygın bir şekilde haberler yapıldığı, bu durumun bir siyasi partinin mitinginde mesajlarının okunması suretiyle doğrulandığı belirtilmiştir. Kararda; tüm bu hususlar nazara alındığında başvurucuların hükümlü Abdullah Öcalan"dan aldıkları mesajları avukatları ile yapacakları görüşme sırasında iletme ihtimalleri hususundaki bulguların mevcut olduğu, avukat ile görüşme mahremiyetinin mahkeme kararı ile 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesine uygun olarak kısıtlandığı, ayrıca öngörülen kısıtlamaların başvurucular ile avukatların görüşme imkânlarını ortadan kaldırmadığı vurgulanmıştır.

16. Nihai karar 18/1/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular 17/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

C. Avukat ile Yapılan Görüşmelerin Kaydedilmesi İddiasına İlişkin Süreç

18. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 15/1/2016 tarihinde Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine yaptığı başvuruda; yukarıda belirtilen 6/1/2016 tarihli kararda başvurucuların avukatları ile yapacakları konuşmaların ses kayıt cihazı aracılığıyla kaydedilmesi hususunda bir karar verilmediğini belirttikten sonra görüşmeler sırasında hazır bulunacak olan görevlinin aynı zamanda konuşmaları ses kayıt cihazına kaydetmesi yönünde ek karar verilmesini talep etmiştir. Başvuruda ayrıca, görüşmeyi sonlandırma nedenini ortaya koyacak delil niteliğini haiz ses kaydının olmamasının ileride telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabileceği yönündeki görüşe yer verilmiştir.

19. İnfaz Hâkimliği 18/1/2016 tarihinde talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; ses kayıt cihazına kaydedilmesi hususunda talep bulunmadığı için bir karar verilmediği ifade edildikten sonra Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yazısında talebin yasal dayanağının belirtilmediği, 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinde ise hükümlülerin avukatları ile görüşmelerinin kayıt altına alınacağı hususunun açıkça düzenlenmediği vurgulanmıştır.

20. Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Başsavcılığının anılan karara karşı yaptığı itirazın kabulüne 18/1/2016 tarihinde kesin olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, avukatı ile hükümlü arasında yapılacak görüşmenin hazır olan görevli tarafından kaydedilmesinin yapılan görüşmelerin yasal açıdan delil olarak değerlendirilmesini sağlayabileceği belirtilmiştir. Ayrıca bu durumun hükümlü yönünden bir kısıtlama değil aynı zamanda bir güvence teşkil ettiği zira hükümlü ile avukatı arasında yapılan görüşmede geçen konuşmaların görevli tarafından yanlış anlaşılması ya da herhangi bir nedenle yanlış aktarılması nedeniyle hükümlünün disiplin tedbirleri ile karşılaşmasını önleyen bir uygulama olduğu vurgulanmıştır. Kararda; ilgili mevzuatta avukat ile yapılan görüşmelerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürmesi ya da terör örgütü veya diğer suç örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık yöntemine dönüşmesi hâlinde kayda alınamayacağına ilişkin yasaklayıcı bir düzenleme bulunmadığı, ayrıca 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ilk cümlesindeki “hükümlüler ile avukatları yaptıkları konuşmaların kayıtları” ifadesinden de bu konuşmaların kayda alınabileceğinin açıkça anlaşıldığı değerlendirmesine yer verilmiştir.

21. Nihai karar 18/1/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucular 17/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un başvuru tarihi itibarıyla yürürlükte olan "Avukat ve noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Hükümlü, avukatlık mesleğinin icrası çerçevesinde avukatları ile vekâletnamesi olmaksızın en çok üç kez görüşme hakkına sahiptir.

2) Avukat ve noter ile görüşme, meslek kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır.

...

 (4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5351 S.K./5.mad) Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, 5237 sayılı Kanunun 220 nci, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisi; konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler.

24. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik"in (Ziyaret Yönetmeliği) "Hükümlünün avukat, uzlaştırmacı ve arabulucu ile görüşmesi" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Hükümlü ile avukatı, meslek kimliğinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak; güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde, açık görüş usulüne uygun olarak görüştürülür.

Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, 5237 sayılı Kanunun 220 nci, ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisi; konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğinin, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununa göre itiraz edebilir.

Zorunlu hallerde, belirlenen gün ve saatler dışındaki görüşmelere, Cumhuriyet başsavcılığı yazılı olarak izin verebilir.

Hükümlü, vekâletnamesi olmayan avukatlarıyla, avukatlık mesleğinin icrası çerçevesinde en çok üç kez görüşme hakkına sahiptir..."

25. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük"ün (İnfaz Tüzüğü) "Avukat ve noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 84. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Hükümlü, kurumda avukat ve noterle görüşme hakkına sahiptir.

 (2) Hükümlülerin avukat ile görüşmesinde aşağıdaki kurallar uygulanır:

 ...

c) Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz.

1. Hükümlü ile görüşmek üzere kuruma gelen avukatların, yanlarında bulundurdukları belge ve dosyaların savunmaya ilişkin olup olmadıkları konusunda kendilerinden yazılı beyanları alınır. Savunmaya ilişkin olduğu beyan edilen belge ve dosyalar, her ne suretle olursa olsun incelenemez. Hükümlü ile doğrudan ilişkisi olmak koşulu ile avukatın yanında getirmiş olduğu ve bir hukuki uyuşmazlık konusunu oluşturan belge ve dosyalar hakkında da aynı hükümler uygulanır.

2. 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinde, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisinde avukatın savunmaya ilişkin olduğunu beyan ettiği belge ve dosyalar fiziki olarak aranabilir. Konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler.

3. Avukatların hükümlü ile kurumda yapmış olduğu görüşme sırasında konuşmaları yansıtan ve bizzat avukat tarafından elle tutulan kayıtlar hakkında da bu bent hükümleri uygulanır.

...

 (3) Avukat ve noter ile görüşme, meslek kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak güvenlik nedeniyle görüşmenin görülebileceği bir biçimde yapılır..."

26. 23/5/2001 tarihli 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu"nun "İnfaz Hâkiminin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak..."

B. Uluslararası Hukuk

27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre hükümlü ve tutuklular Sözleşme kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§ 99-105).

29. AİHM, Sözleşme"nin 8. maddesinin her bireyin diğerleriyle ve dış dünya ile ilişki kurması ve geliştirmesi için yaklaşımda bulunma hakkını yani özel sosyal hayat hakkını da kapsadığını vurguladıktan sonra bir kişinin hukuki yardım bağlamında bir avukatla iletişim kurma hakkının, bu tür bir etkileşimin amacının bir bireyin hayatı hakkında bilgiye dayalı karar vermesine imkân sağlamak olduğu için özel hayat kapsamına girdiğine hükmetmiştir. AİHM"e göre ayrıca avukata iletilen bilgilerin çoğunlukla mahrem ve kişisel meseleleri veya hassas konuları içermesi nedeniyle davalarına yardım bağlamında ya da genel hukuki tavsiye bağlamında bir avukata danışan bireylerin avukat ile iletişimlerinin özel ve gizli olması yönündeki beklentileri makul olarak kabul edilmelidir (Altay/Türkiye (No.2), B. No: 11236/09, 9/4/2019, § 49).

30. AİHM mahpuslar ve avukatları arasındaki sözlü ve yazılı iletişimin, Sözleşme’nin 8. maddesi altında imtiyazlı olduğunu ve avukat müvekkil gizliliği ilkesinin gözetilmesini temel kural olarak kabul etmektedir. AİHM"e göre bir kişinin avukatıyla gizli iletişimi, savunma hakkının önemli bir güvencesi olması nedeniyle Sözleşme tarafından korunmaktadır ve bu bağlamda mahpusun müdafii ile ceza infaz kurumu yetkililerinin işitemeyeceği bir şekilde özgürce görüşebileceği koşullarının sağlanması gerekmektedir. AİHM"e göre mahpuslar sadece süregiden davalara ilişkin meseleler bakımından değil ayrıca maruz kaldıkları tacizleri bildirme bakımından da misillemeye maruz kalabilecekleri korkusuyla görevlilerin huzurunda avukatlarıyla görüşme konusunda çekingen hissedebilirler (Campbell /Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 46; Altay/Türkiye (No.2), §§ 50, 51).

31. Bununla birlikte AİHM, önemine karşın avukatla gizli iletişim hakkının mutlak olmadığını ve kısıtlamalara tabi olabileceğini kabul etmektedir. AİHM"e göre öngörülen sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek ve etkililiğini ortadan kaldıracak kadar hakkı etkilemediğinden söz edebilmek için sınırlamaların ilgilendirdiği kişiler için öngörülebilir olduğunun, Sözleşme"nin 8. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca meşru amaç ya da amaçlar güttüğünün ve güdülen amaçlarla orantılı olmak bakımından demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Bununla birlikte AİHM; avukatla gizli iletişim hakkına müdahalenin izin verilen sınırlarının değerlendirilmesinde devletin takdir yetkisinin dar olduğunu, sadece ciddi bir suçun önlenmesi ya da ceza infaz kurumu güvenliğinin ağır ihlali gibi olağan dışı durumlarda anılan hakkın sınırlandırılmasının meşru görülebileceğini belirtmektedir (Altay /Türkiye (No.2), § 52).

32. AİHM"in Kastravet/Moldova (B. No: 23393/05, 13/3/2007) kararına konu olayda tutuklu bulunan başvurucu, avukatı ile iki tabakalı cam bir bölmenin arkasından görüşebilmekte ve camların üzerinde matkapla açılmış küçük delikler bulunmaktadır. Ayrıca herhangi bir nesnenin karşı tarafa geçirilmesini engellemek amacıyla her iki tabaka arasındaki delikler, birbirine karşılık gelmeyecek biçimde açılmıştır. Dahası delik açılmış bölgelerin arasında yeşil bir ağ bulunmaktadır. Avukat ile müvekkil arasında doküman aktarımını sağlayacak herhangi bir bölme bulunmamaktadır (Kastravet/Moldova, § 17). Başvurucu, avukatıyla görüşme yaptıklarında birbirlerini duyabilmek için seslerini yükseltmek zorunda kaldıklarını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre yüksek sesle konuşmaları sebebiyle bu konuşmaların kaydedilmesi veya ceza infaz memurları tarafından duyulması mümkün hâle gelmiştir. Başvurucu ayrıca bu cam bölmenin belgelerin birlikte okunmasını veya karşı tarafa geçirilmesini imkânsız kıldığından şikâyet etmiştir (Kastravet/Moldova, § 42).

33. AİHM anılan kararda, avukatın müvekkilinin menfaatlerini etkili bir biçimde savunabilmesi için kilit önemdeki hususlardan biri, ikisi arasında aktarılan bilginin gizliliğinin korunması ilkesi olduğunu hatırlatarak bu ayrıcalığın avukat ile müvekkil arasında açık ve dürüst bir iletişimi cesaretlendirdiğini vurgulamıştır. AİHM, bir avukat izlenmeksizin müvekkili ile görüşmeye ve ondan özel talimat almaya muktedir olmaz ise yapacağı yardımdan yararlanma düzeyinin büyük ölçüde düşeceği, Sözleşme’nin amacının hakları fiilî olarak ve etkili bir şekilde güvence altına almak olduğunu ifade etmiştir. AİHM"e göre avukat müvekkil mahremiyetine ve dolayısıyla tutulanın savunma hakkına müdahale edilmesi mutlaka fiilî dinleme veya gizlice dinleme yapılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Makul bir temele dayalı olarak konuşmalarının dinlendiğine dair oluşan samimi bir düşüncenin varlığı dahi avukatın sağlayabileceği yardımın etkililiğini zayıflatmak için yeterli olabilir. Bu şekildeki bir düşünce kaçınılmaz olarak avukat ile müvekkil arasında serbest bir konuşmanın cereyan etmesini engeller ve tutuklu kişinin tutukluluğunun hukukiliğiyle etkili bir şekilde çelişme hakkını zedeler (Kastravet/Moldova, §§ 49-51).

34. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC(2006) 2 sayılı tavsiye kararlarının hükümlü ve tutukluların hukuki danışmanlık almaları vedış dünya ile ilişkilerine ilişkin ilgili kısmı şöyledir:

 “Hukuki Danışmanlık

23.1. Bütün mahpuslara hukuki danışmanlık alma hakkı tanınır. Cezaevi yetkilileri onlara bu hakkı kullanmalarında makul kolaylıklar sağlamalıdır.

23.2. Mahpuslar herhangi bir hukuki mesele hakkında kendi seçtikleri ve ücretini ödedikleri bir hukuki danışmana başvurabilirler.

23.3. Kabul edilmiş ve ücretsiz bir hukuki yardım uygulaması olması halinde, yetkililer bunu tüm mahpusların dikkatine sunmalıdır.

23.4. Mahpuslar ve hukuki danışmanları arasında hukuki konularda yapılan görüşmeler, yazışmalar ve diğer iletişimler gizli tutulmalıdır.

23.5. Ciddi bir suçun işlenmesinin önlenmesi ya da cezaevi emniyet ve güvenliğinin esaslı bir biçimde ihlal edilmesinin engellenmesi için, adli bir merci tarafından istisnai hallerde bu gizliliğe kısıtlamalar getirilebilir.

23.6. Mahpuslar, mahkeme işlemleri ile ilgili belgelere ulaşabilmeli veya bunları yanlarında bulundurmalarına izin verilmelidir.

"Dış Dünya ile İlişki

24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.

24. 2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması, emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür kısıtlamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.

...

24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar ..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Avukatla Görüşmenin Yaptırılmaması Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucular 27/12/2016 tarihinde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil olduklarını, avukatlarının 5/1/2016 ve 6/1/2016 tarihinde yaptığı görüşme taleplerinin avukatla mahpusların görüşmelerine Kurum tarafından getirilen düzenleme gerekçe gösterilerek reddedildiğini ifade etmiştir. Avukatlarının Ceza İnfaz Savcılığına başvurmasına rağmen sonuç alamadıklarını, mevzuatta avukat ile görüşmelerin belirli günlerde yapılmasına dayanak olacak bir hüküm bulunmadığını, hukuka aykırı uygulamayı ortadan kaldırabilecek etkili bir hukuk yolunun mevcut olmadığını vurgulayan başvurucular; adil yargılanma, özel hayata saygı, yaşam hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bakanlık görüşünde; başvurucuların avukat görüşlerinin haftanın her pazartesi günü 09.00-12.00 saatleri arasında yapılmasına karar verilmesi ve tutuklu veya tutuksuz başka dava dosyalarının bulunmaması nedeniyle başvuruculara 5/1/2016 ile 8/1/2016 tarihleri arasında avukatları ile görüş yaptırılamadığı, 11/1/2016 tarihinde ise anılan görüşmenin yapıldığı belirtilmiştir. Başvuruya konu olayın geçtiği Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda değişik suç ve örgüt gruplarından tutuklu/hükümlüler barındırıldığı vurgulandıktan sonra söz konusu örgüt gruplarının kendi aralarındaki husumet durumu, bu örgütlere mensup tutuklu/hükümlülerin avukat görüşlerinde birbirleri ile karşılaşma ihtimalleri, tutuklu/hükümlülerin can güvenliği gibi hususlar gözetilerek idarenin takdir yetkisi kapsamında hazırladığı iç yönetmelikle mahpusların avukatlarıyla yapacakları görüşmeleri düzenlediği vurgulanmıştır. Bu düzenleme kapsamında belirlenen gün ve saatlerde avukatların belgelerini ibraz etmeleri durumunda mahpuslarla görüşmelerinin mümkün olduğu, somut olayda başvurucuların avukatlarıyla görüşmelerinin sınırlanması değil söz konusu görüşmelerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla bir düzenleme yapılmasının söz konusu olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca söz konusu planlamanın başvurucuların ceza infaz kurumunda bulunmalarının kaçınılmaz sonuçlarından biri olduğu vurgulanarak söz konusu tedbirin Anayasa"da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı ve keyfîlik içermediği değerlendirmesine yer verilmiştir.

38. Başvurular vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanında; başvurucuların mağdur sıfatının olmadığı yönündeki Bakanlık görüşünün gerçeği yansıtmadığını, başvurucuların avukatlarıyla görüşmesinin uzun süre engellenerek adeta tecrit edildiklerini, somutlaştırılmayan güvenlik gerekçeleriyle avukat ile yüz yüze görüş hakkının kullanımının engellendiğini belirtilerek uygulamaların kanuni dayanağının mevcut olmadığını vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

40. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunun avukatla görüşme günlerine ilişkin yaptığı düzenlenmenin esasen cezanın infazına ilişkin işlerden olduğu, avukatla görüşme taleplerinin reddine ilişkin idari kararlara karşı 4675 sayılı Kanun kapsamında İnfaz Hâkimliğine başvurma imkânın mevcut olduğu ve bu yolun şikâyetin giderilmesi bağlamında etkili bir yol olduğu görülmüştür. Başvurucuların ise şikâyetlerini İnfaz Hâkimliğine taşımadan doğrudan bireysel başvuru yaptıkları gözetildiğinde, başvurucuların hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Avukat ile Görüşmenin Teknik Araçla Dinlenerek Kaydedilmesi Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucular; avukat ile müvekkilinin hiçbir kısıtlama olmadan, yetkililerin duyamayacağı bir ortamda görüşmelerinin avukat ile müvekkil arasındaki iletişimin mahremiyetini korumaya yönelik adil yargılanma hakkının önemli bir ilkesi olduğunu vurgulamıştır. Görüşmenin kaydedilmesi hâlinde görüşmenin mahremiyetinin korunduğundan söz edilemeyeceği, bu durumda avukatla açık bir şekilde konuşarak savunmanın hazırlanmasının mümkün olmayacağını ifade etmişlerdir. Uygulamanın 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesine dayandırılmasına rağmen anılan hükmün koşullarının oluşmadığı ve müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olmadığını vurgulayan başvurucular, adil yargılanma hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, ifade hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

43. Bakanlık görüşünde; terör örgütünün lideri ile uzun süre aynı ceza infaz kurumunda zaman geçiren başvurucuların yeni nakledildikleri ceza infaz kurumunda örgüt liderinin talimatlarını ceza infaz kurumunda barındırılan diğer PKK terör örgütü mensubu mahpuslara aktarması ve bu durumun gerek ceza infaz kurumunda gerek ülke genelinde güvenlik sorunu oluşturabileceği hususundaki ilgili ceza infaz kurumu ve Cumhuriyet Başsavcılığının değerlendirmelerinin makul ve yerinde olduğu ifade edilmiştir. Mevzuata uygun uygulamanın toplumu ve ceza infaz kurumunu şiddete karşı korumak için gerekli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların kurumda barındırıldıkları süre içinde yaptıkları avukat görüşleri esnasında toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürecek, terör örgütü veya diğer suç örgütlerini yönlendirecek, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge bulunmadığının tespitinden sonra da Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine İnfaz Hakimliğinin kararıyla başvuruya konu uygulamanın 13/11/2018 tarihinde kaldırıldığı ifade edilmiştir.

44. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucular vekili; Bakanlık görüşünün genel olarak varsayıma ilişkin güvenlik gerekçelerine dayandığını, tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve özgürlüklerinin ancak kanun ile sınırlandırılabileceğini, başvuruya konu uygulamaların yasal dayanağının olmadığını ifade etmiştir. Başvurucuların temel haklarını sınırlandırmayı öngören bir kanun ve sınırlamayı gerektirecek somut bulgu ve delil olmamasına rağmen hüküm giyilen suç, idarenin takdir yetkisi gibi güvenlik gerekçeleriyle yapılan uygulamanın kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca şikâyet konusu uygulamaların avukat ile görüşme mahremiyetine müdahale ve sınırlamayı aşarak hakkın kullanımını imkânsız hâle getiren bir tedbir mahiyetinde olduğunu vurgulayarak sınırlamanın ölçülü olduğunun da söylenemeyeceğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

45. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucuların iddialarının özünün devam eden bir yargılamaya ve bu bağlamda hukuki yardıma ilişkin olmadığı, avukat ile yüz yüze yapılan görüşmenin teknik cihazla kayıt altına alınarak avukatla mahremiyet içinde görüşmesinin engellendiğine yönelik oluğu anlaşılmakla, başvurunun bu kısmına ilişkin iddialar bir bütün olarak özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

48. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).

49. Anayasa Mahkemesi müdafi yardımından etkili bir şekilde yararlanmanın ilk koşulunun müdafi ile yapılan görüşmelerin belli bir gizlilik içinde gerçekleştirilmesi olduğunu, şüpheli veya sanığın müdafi ile özgür bir şekilde bilgi alışverişinde bulunması için mahremiyetin büyük önem taşıdığını, şüpheli veya sanığın müdafi ile yapacağı görüşmelerde mahremiyetin olmamasının müdafiden alacağı yardımın faydasını en alt düzeye indireceğini vurgulamıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, §§ 78-92). Hükümlünün avukatıyla mahremiyet içinde belirli aralıklarla görüşmesinin cezanın infazı aşamasında alacağı hukuki yardım bakımından önemli olduğu gibi ceza infaz kurumu dışındaki özel yaşamıyla ilgili doğru kararlar verebilmesi açısından da önemli olduğu tespitini yapmıştır (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 93, 94).

50. Bununla birlikte avukatla yüz yüze görüşmenin mahpusun devam eden yargılamalarla ilgili hukuki yardım almasını sağlaması yanında özel hayatına ilişkin alenileştirmek istemediği konuları ya da ceza infaz kurumunda maruz kaldığı uygulamaları da kapsayabilecek nitelikte hassas bir görüşme olduğu vurgulanmalıdır. Ayrıca avukatla görüşme hakkı bir yandan hükümlü ve tutuklunun dış dünya ile ilişki kurmasına ve geliştirmesine, diğer yandan ise hukuki danışmanlık hizmetinden yararlanmak suretiyle hayatına etki edecek kararlar almaya hizmet etmektedir. Bu niteliği gereği, avukat ile mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması açısından önemlidir. Bu durumda avukatla görüşmenin teknik bir cihazla dinlenmesi, avukatla müvekkili arasındaki belge alışverişinin denetlenmesi veya görüşmelerin bir görevli nezaretinde gerçekleştirilmesi hâlinde avukat müvekkil ilişkisinin gizliliğinin zedeleneceği söylenebilir.

51. Bu açıklamalar bağlamında somut olayda başvurucuların avukatla mahremiyet içinde görüşmelerine, görüşmenin teknik cihazla dinlenerek kayıt altına alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

52. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

53. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

54. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. Kanun ile sınırlama ölçütü veya kanunilik ilkesi Sözleşme"nin 8. maddesinde de bir sınırlama ve güvence ölçütü olarak yer almaktadır. Buna karşın Sözleşme"de yer alan kanunla öngörülmüş olma kavramı ile Anayasa"da yer alan kanunilik ilkesi tam olarak aynı değildir (Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015 § 73).

55. AİHM; kanunda öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68; Sunday Times/Birleşik Krallık (No. 1), B. No: 6538/74, 26/04/1979, § 47) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlaka kanun ile yapılacağını öngörerek Sözleşme"den daha geniş bir koruma sağlamıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat, § 75). Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılacağına ilişkin 13. maddesi, bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 87).

56. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62).

57. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63).

58. Somut olayda başvurucular hakkında uygulanan tedbirin olay tarihinde yürürlükte olan şekliyle 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Öncelikle 5275 sayılı Kanun’da cezanın infazı aşamasında avukatla mahrem görüşme hakkı özel olarak düzenlenerek güvence altına alınmıştır. Öte yandan avukatla müvekkil arasındaki görüşmenin gizli olması kural olarak kabul edilmekle birlikte anılan Kanun"un (4) numaralı fıkrası ile bu kuralın istisnası belirlenmiş ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde sayılan suçlardan hükümlü olanlar yönünden görüşmenin mahremiyetini etkileyen bazı kısıtlamalar öngörülmüştür. Bu kapsamda konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği, kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebileceği düzenlenmesine yer verilmiştir.

59. Anılan düzenlemede atıf yapılan 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma gibi örgüt suçları; İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerinde ise devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları düzenlenmiştir. Buna göre bu suçlardan mahkûm olanların avukatlarıyla gizli görüşmeleri yukarıda belirtilen usul ve esaslara göre sınırlandırılabilecektir. Anılan sınırlandırma ve usulü İnfaz Tüzüğü"nün 84. maddesi ile Ziyaret Yönetmeliği"nin 20. maddesinde yinelenmiştir.

60. Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, avukatla görüşmenin teknik bir cihazla görüntülü veya sesli olarak kaydedilmesine yönelik bir düzenlemenin mevcut olmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucuların avukatla görüşmelerinin teknik cihazla kaydedilmesine izin veren idari işlem ve yargı kararının kanuni dayanağının olmadığı anlaşılmakla başvurunun bu kısmı yönünden avukatla görüşmelerin teknik cihazla dinlenmesi ve kaydedilmesi şeklindeki müdahalenin kanuni dayanağının olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Avukat Görüşmelerinde Görevli Bulundurulması ve Belge Alışverişinin Denetlenmesi Nedenleriyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

61. Başvurucular avukatlarıyla görüşmelerinde bir görevlinin hazır bulundurulduğunu ve 11/1/2016 tarihinde yapılan görüşmede görüşmenin görevli tarafından yarıda kesildiğini belirtmiştir. Başvurucular avukat ile müvekkilinin hiçbir kısıtlama olmadan, yetkililerin duyamayacağı bir ortamda görüşmelerinin avukat ile müvekkil arasındaki iletişimin mahremiyetini korumaya yönelik adil yargılanma hakkının önemli bir ilkesi olduğunu vurgulamış; görüşmelerde görevli bulundurulması ve belge alışverişinin denetlenmesi hâlinde avukatla açık bir şekilde konuşarak savunmanın hazırlanmasının mümkün olmayacağını ve Ceza İnfaz Kurumunda maruz kaldıkları kendilerine özel uygulamalara karşı yasal yollara başvurmalarının engelleneceğini belirterek idarenin anılan sınırlandırmalar ile savunma hazırlamak için yeterli kolaylık ve zaman sağlama hakkını kullanılmaz hâle getirdiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca, sınırlandırmaların 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesine dayandırılmasına rağmen anılan hükmün koşullarının oluşmadığını zira örgütsel haberleşmeye ilişkin somut bulgu ve delil olmadan bir ihtimale dayanılarak haklarının sınırlandırıldığını vurgulayarak, adil yargılanma hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, ifade hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

62. Bakanlık görüşünde; terör örgütünün lideri ile uzun süre aynı ceza infaz kurumunda zaman geçiren başvurucuların yeni nakledildikleri Ceza İnfaz Kurumunda örgüt liderinin talimatlarını terör örgütü mensubu mahpuslara aktarması durumunda gerek Ceza İnfaz Kurumunda gerek ülke genelinde güvenlik sorunu oluşabileceği hususundaki ilgili Ceza İnfaz Kurumu ve Cumhuriyet Başsavcılığının değerlendirmelerinin makul ve yerinde olduğu ifade edilmiştir. Mevzuat hükümlerine uygun uygulamanın toplumu ve ceza infaz kurumunu şiddete karşı korumak için gerekli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine İnfaz Hakimliği"nin kararıyla başvuruya konu uygulamanın 13/11/2018 tarihinde kaldırıldığı ifade edilmiştir.

63. Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvurucular vekili; Bakanlık görüşünün genel olarak varsayıma ilişkin güvenlik gerekçelerine dayandığını, tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve özgürlüklerinin ancak kanun ile sınırlandırılabileceğini, başvuruya konu uygulamaların yasal dayanağının olmadığını ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucular, şikâyet konusu uygulamaların avukat ile görüşme mahremiyetine müdahale ve sınırlamayı aşarak hakkın kullanımını imkânsız hâle getiren bir tedbir mahiyetinde olduğunu vurgulayarak sınırlamanın ölçülü olduğunun da söylenemeyeceğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

64. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda başvurucuların iddialarının özünün avukat ile yüz yüze yapılan görüşmenin denetlenerek avukatla mahremiyet içinde görüşmenin engellendiğine yönelik olması, başvurucuların haklarındaki bir yargılamaya, savunma hakkı kapsamında hukuki yardıma yönelik özelleştirilmiş iddialarının olmaması gözetilerek başvuru özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

67. Yukarıda açıklandığı üzere avukat ile müvekkili hükümlü veya tutuklunun yüz yüze görüşmesinin gizliliğinin koşullarının sağlanması esastır (bkz. §§ 48, 49) Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkraları ile mahpusların avukat ile mahremiyet içinde görüşmelerinin kural olarak belirlendiği ve anılan düzenlemelerin avukat müvekkil ilişkisinin mahremiyetini sağlamaya yönelik güvenceler içerdiği söylenebilir. Öte yandan anılan Kanun"un (4) numaralı fıkrasıyla aynı zamanda belirli suçlardan hükümlü olanlar yönünden avukatla görüşme hakkına yönelik bazı sınırlamalar getirildiği görülmektedir.

68. Somut olayda başvurucuların avukatla mahremiyet içinde görüşmelerine, anılan Kanun"un (4) numaralı fıkrasına dayanılarak getirilen görüşmelerde bir görevlinin hazır bulundurulması ve belge alışverişinin denetlenmesi şeklindeki sınırlandırmaların özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır (benzer tespit için bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 92).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

69. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

70. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, § 49; Süveyda Yarkın, § 32; Şennur Acar, § 34; R.G. [GK], § 82).

 (1) Kanunilik

71. Somut başvuruda başvurucu hakkında İnfaz Hâkimliği kararıyla uygulanan avukat görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulması ve belge alışverişinin denetlenmesinin 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrasına dayandığı ve anılan düzenlemenin kanunilik ilkesini karşıladığı anlaşılmıştır. Bu durumda anılan kısıtlamalar yönünden anayasal açıdan meşru bir sınırlama amacına sahip olma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkeleri bağlamında değerlendirme yapılması gerekir.

 (2) Meşru Amaç

72. Başvuru konusu olayda İnfaz Hâkimliğinin örgütsel haberleşmenin önlenmesine yönelik bir tedbir olarak başvurucuların avukatla yüz yüze görüşmelerinde bir görevlinin hazır bulundurulması ve belge alışverişinin denetlenmesine karar verdiği gözetildiğinde avukatla mahrem görüşme hakkınının sınırlandırılmasının kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi kapsamında uygulandığı ve anılan müdahalenin meşru amaç taşıma koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

73. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

74. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

75. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89; Ahmet Çilgin, B. No:2014/18849, 11/1/2017, §§ 30, 32).

76. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm koşulları çerçevesinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği suçun ve tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 63).

77. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme hakkını kısıtlaması bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Mehmet Zahit Şahin, § 64; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 68).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

78. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

79. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren hendek olayları olarak bilinen terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri"nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır"ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin"in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş"un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Çok sayıda terörist, halkın bu yerlere girişini ve buralardan çıkışını engellemek istemiş; hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapan güvenlik güçleri ile çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).

80. Somut olayda başvurucuların PKK terör örgütü üyesi olduklarının yargı kararıyla belirlendiği, avukatla görüşme hakkının da hem güvenlik güçleri hem de sivilleri hedef alan ve hendek olayları olarak bilinen terör eylemlerinin gerçekleştirildiği dönemde kısıtlandığı görülmüştür Bu nedenle başvuruya konu özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin PKK"nın silahlı terör örgütü olduğu gerçeği ile hendek olayları olarak bilinen terör eylemlerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi düşünülemez.

81. Ayrıca avukatla müvekkil arasındaki iletişimin gizli olması ana kural ise de bu karalın kamu düzeninin ve kurumun güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar bağlamında kısıtlanmasının mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Ancak bu durumda uygulanacak kısıtlamaların süreli olması, hakkın kullanımını ortadan kaldıracak şekilde genel bir uygulamaya dönüştürülmemesi ve gerekli olduğunun ilgili kararlarda yeterli bir gerekçe ile ortaya konulması gerekir.

82. Bu bağlamda mevzuat değerlendirildiğinde Kanun"un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile avukatla mahrem görüşme hakkına yönelik genel bir sınırlama öngörülmediği, istisnai durumlara ilişkin düzenleme getirildiği görülmüştür. Bu kapsamda belirli suçlardan hükümlü olanların avukatları ile görüşmelerinde konusu suç teşkil eden fiilleri işlendiğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık edildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi durumunda anılan görüşmelere çeşitli kısıtlamalar getirilmesine izin verildiği ve ilgililere bu kısıtlamalara karşı itiraz hakkının tanındığı anlaşılmaktadır.

83. Somut olayda başvurucular 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesi kapsamında kalan devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlüdürler. Başvurucuların İmralı Ceza İnfaz Kurumunda kaldıkları dönemde terör örgütü (PKK) yöneticisi hükümlü Abdullah Öcalan ile haftada üç gün sohbet toplantılarına katıldıkları, hükümlü Abdullah Öcalan"ın bu toplantılarda belirttiği görüşlerin dışarıya iletilmesi talimatı verdiği daha önce incelenen bireysel başvurulara sunulan Ceza İnfaz Kurumu tarafından düzenlenen tutanaklardan anlaşılmaktadır (Veysi Aktaş (2), B. No: 2015/15982, 6/2/2019; Veysi Aktaş, B. No: 2015/14244, 10/10/2018). Bu bağlamda Silivri Ceza İnfaz Kurumuna nakilleri olan başvurucuların hendek olayları döneminde Abdullah Öcalan"dan aldıkları talimatları mektup, faks ve sair yöntemlerle dışarıya iletebileceklerine yönelik Cumhuriyet Başsavcılığı ve İnfaz Hâkimliğinin tespitlerinin temelsiz olduğu söylenemez.

84. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde başvurucuların avukatla görüşme hakkının kısıtlanmasının hendek olayları sürecinde talimat niteliğindeki mesajların örgüt üyelerine iletildiği tespiti ve gerekçesi gözetildiğinde kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması açısından zorunlu ve gerekli bir tedbir olarak uygulandığı anlaşılmaktadır. Ceza infaz kurumunda bulunan terör örgütü yönetici kadrosunun terör örgütünün yönlendirilmesi ve yönetilmesine yönelik talimatlarının örgüt üyelerine telefon, yüz yüze görüşme, mektup, faks ve sair yöntemlerle iletilmesinin engellenmesi amacıyla mevzuat dâhilinde hakların kısıtlanmasının, terör örgütleri ile mücadele kapsamında kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez. Başvuru konusu olayda silahlı terör örgütü ile mücadele kapsamında zorunlu olarak uygulanan söz konusu tedbirin demokratik toplum gereklerine uygun olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığı da ortaya konulmalıdır.

85. Bu bağlamda hükümlülerin hakları ile ilgili belirli koşullara bağlı olarak kısıtlama kararı verilirken, uygulamaya dair bir süre belirlenerek koşulların devam edip etmediği konusunda elde edilen güncel ve somut veriler gözetilmek suretiyle belirli aralıklarla değerlendirme yapılmasının sağlanması kısıtlama kararının sonuçlarının görülebilmesi açısından önemlidir. Ayrıca kısıtlama kararının somut bilgi ve belgelere bağlı olarak belirli aralıklarla değerlendirme yapılıp gözden geçirilmesinin sağlanması uygulamanın ve idarenin denetimi açısından da gereklidir (benzer karar için bkz. Veysi Aktaş (2) ). Somut olayda İnfaz Hâkimliği kararında, başvurucunun avukatla mahrem görüşme hakkından yararlandırılmamasına yönelik olarak belli bir süre sınırı öngörülmediği görülmektedir. Netice itibarıyla 18/1/2016 tarihinde kesinleşen İnfaz Hakimliği kararının 13/11/2018 tarihine kadar yeniden bir değerlendirme yapılmadan uygulandığı, avukatla görüşme hakkına getirilen kısıtlamaların uzun süre devam ettirildiği anlaşılmıştır.

86. Bu durumda başvurucu hakkındaki avukatla görüşme hakkının kısıtlanmasına ilişkin kararın bir süre ile sınırlanmadan ve karara dayanak oluşturan koşulların devam edip etmediğine dair belirli aralıklarla güncel bilgi ve belgeler gözetilerek yeniden değerlendirme yapılmadan uzun süre uygulanmasının orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

87. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

88. Diğer yandan başvurucular, başvuruya konu uygulamaların diğer mahpuslara uygulanmadığı, diğer mahpuslardan farklı olarak muameleye ve kişiye özel infaz rejimine maruz kaldıklarını belirterek eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşler ise de özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verildiği gözetilerek bu iddialar yönünden bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.

D. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

89. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

90. Başvurucular ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.

91. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

92. Başvuru konusu olayda avukatla görüşün teknik araçla kayıt altına alınmasının kanuni dayanağının olmadığı, öte yandan görüşmede bir görevli bulundurulması ve evrak alış verişinin denetlenmesine ilişkin kısıtlamaların bir süre ile sınırlanmadan ve ikinci bir değerlendirme yapmadan uygulanmasının ölçülü olmadığı anlaşılmakla, Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

93. Başvurucuların Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekir.

94. 239,50 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Avukatla görüşmenin yaptırılmamasının özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Avukatla görüşmede görevli hazır bulundurulmasının, görüşmenin kaydedilmesinin ve belge alışverişinin denetlenmesinin özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara ayrı ayrı net 8.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,

D. 239,50 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa 1. İnfaz Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara