Esas No: 2011/2-281
Karar No: 2011/285
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-281 Esas 2011/285 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2007/266436
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : AKÇAKALE Asliye Ceza
Günü : 12.07.2007
Sayısı : 119-306
Hırsızlık suçundan sanık M. A.’ın 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Akçakale Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.07.2007 gün ve 119-306 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 09.06.2011 gün ve 51179-12756 sayı ile;
“İddianamede sanık lehine 5237 sayılı TCK’nun 145. maddesinin uygulanması talep edildiği halde uygulanmaması nedeniyle ek savunma hakkı verilmesi gerektiği gözetilmeyerek, 5271 sayılı CMK’nun 226. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.08.2011 gün ve 266436 sayı ile;
“İtiraza konu Akçakale Asliye Ceza Mahkemesinin 12.07.2007 gün, 2006/119 esas ve 2007/306 karar sayılı dosyası incelendiğinde;
Sanığın elektrik hırsızlığı suçuna ilişkin olarak yargılandığı, mahkemece suçun sübutuna ilişkin delillerin yasaya uygun biçimde toplandığı, sanığın ilgili suçu işlediği kanısına ulaşıldığı ve mahkumiyetine karar verildiği,
Sanık hakkında iddianamede TCK’nun 145. maddesinin uygulanmasının talep edilmesine karşılık, mahkeme tarafından sanık lehine olan bu maddenin uygulanmadığı, bu maddenin uygulanmaması dolayısıyla sanığa ek savunma hakkının da tanınmadığı tespit edilmiştir.
Sanık yararına TCK’nun 145. maddesinin uygulanmaması hukuka uygundur. Sanık yararına bu maddenin uygulanmaması dolayısıyla sanığa ek savunma hakkının tanınması gerektiği konusunda dairenin görüşünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamından, son duruşmada hazır bulunan Cumhuriyet savcısının, esas hakkındaki görüşünde TCK’nın 145. maddesinden uygulama talep etmediği, bu görüşe göre söz alan sanık savunmanının ‘araştırılmasını istediğimiz bir husus yoktur. Eski savunmalarımızı tekrar ederiz’ biçiminde savunmada bulunduğu görülmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226/son maddesine göre hazır bulunan sanık savunmanından ek savunma alınmasına olanak tanınmıştır. Bunun yanında yerleşik Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu görüşlerine göre Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı yapılacak savunma ek savunma niteliğindedir.
O halde sanık savunmanı tarafından ek savunma yapılmış olmasına karşın, bu savunmanın yapılmadığı gerekçe gösterilerek hükmün bozulmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iddianamede sanık hakkında uygulanması istenen 5237 sayılı TCY’nın 145. maddesinin sanığa veya müdafiine ek savunma hakkı verilmeden uygulanmamasının, 5271 sayılı CYY’nın 226. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Akçakale C.Başsavcılığınca sanığın arazi sulamak amacıyla abone olmadan ve sayaçsız olarak elektrik kullandığı iddiasıyla soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda kaçak kullanılan elektrik enerjisinin değeri tespit edilmeden sanığın 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 143 ve 145. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın, CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen müdafi huzurunda savunmasının alındığı,
Mahkemece yapılan keşfe katılan elektrik mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporla kaçak kullanılan elektrik enerjisi değerinin 9.223 Lira olduğunun belirlendiği,
Sanığın katılmadığı, sanık müdafiinin ise hazır bulunduğu 12.07.2007 tarihli oturumda C.Savcısının esasa ilişkin görüşünü açıkladığı ve sanığın TCY’nın 142/1-f ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması isteminde bulunduğu, mahkemece sanık müdafiinden C.Savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı savunmasının sorulduğu, sanık müdafiinin; “araştırılmasını istediğimiz bir husus yoktur, eski savunmaları tekrar ederiz” şeklinde savunmada bulunduğu, sanık müdafiine son söz de verilerek yargılamanın bitirildiği,
Yargılama sonucunda sanığın 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın “Hükmün konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi” başlıklı 225. maddesinde;
“(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir”,
Aynı Yasanın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde ise;
“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek, toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, müdafii yardımından yararlanma susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma yasa yoluna başvurma gibi hakları içerir.
Savunma hakkı, 1982 Anayasasının 36. maddesinde ise "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı ikinci kısmın ikinci bölümünde “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlığı altında; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenmiş olup, bu hakkın “temel hak” niteliğine uygun olarak, savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunma hakkının kısıtlanması halinde, hüküm daima hukuka aykırı olacaktır.
Buna göre, sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından birisi de yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması olanaklı değildir. Nitekim 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, yasa koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu gibi hallerde dahi, Usul Yasamız bazı koşulların varlığını aramaktadır.
Öte yandan, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile ilişkin olması gerekir. 5271 sayılı CYY’nın 226. maddesi, yargılaması yapılan ve iddianamede yasal unsurları gösterilen suçun temas ettiği yasa maddelerinden başkasıyla mahkumiyet durumunda veya cezanın arttırılmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması hallerinde, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesi uyarınca sanığın ek savunmasını yapabilmesi için bir takım usullere uyulması yükümlülüğünü getiren özel bir düzenlemedir. Belirtilen bu haller ortaya çıktığında mahkemelerin, bu konuda yasanın öngördüğü biçimde savunmasını yapamayan kişiler hakkında mahkumiyet hükmü kurmaları mümkün değildir.
Bu konuya ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunun 29.12.1998 gün ve 321–393 sayılı kararında; “iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını gerektiren hallerin, ilk defa duruşma sırasında ileri sürülmesi halinde, sanık veya müdafisine ek savunma hakkı verilmeden, sanığın iddianamede gösterilen suçun temas ettiği kanun hükmünden başkasıyla cezalandırılamayacağı” sonucuna ulaşılmıştır.
Değer azlığı ise 5237 sayılı TCY’nın 145. maddesinde; “(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir” şeklinde düzenlenmiş olup, madde ile hırsızlık suçlarına, “konu değer”in azlığı nedeniyle yargıca, cezada indirim yapma veya ceza vermeme yönünde, geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Akçakale C.Başsavcılığınca hırsızlık suçunun konusunu oluşturan elektrik enerjisinin değerine ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadan, iddianamede sanık hakkında değer azlığı nedeniyle TCY’nın 145. maddesinin uygulanması istenmiş, atılı suç ve sevk maddeleri uyarınca savunmasını yapan sanığın iddianamede yasal unsurları gösterilen hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere 5271 sayılı CYY’nın 226. maddesinde öngörüldüğü biçimde suçun hukuki niteliği değişmediği gibi, sanık hakkında uygulama şartları gerçekleşmediği için uygulanmayan TCY’nın 145. maddesi ile cezanın artırılmasını gerektiren başka bir durum da ilk kez duruşmada ortaya çıkmamıştır. Sanık hakkında düzenlenen iddianamede yanılgı ile sanık hakkında uygulanması istenen bir indirim hükmünün sanık aleyhine olacak şekilde uygulanmaması sanığa ek savunma hakkı verilmesini gerektirmeyecektir.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.1991 gün ve 225-241 ile 05.11.1990 gün ve 221-253 sayılı kararları da bu doğrultuda olup, anılan kararlarda;“suç tarihinde 18 yaşını bitirdiği saptanan sanık hakkında aleyhine düzenlenen iddianamede zuhulen TCK’nın 55/3. maddesinin istenilmiş olması kendisine CMUK.nun 258. maddesi uyarınca ek savunma verilmesini gerektirmediği” sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan, sanık müdafiinin de hazır bulunduğu son oturumda, Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünde, sanığın hırsızlık suçundan TCY’nın 142/1-f ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmasını istemiş, bu görüşe karşı sanık müdafiinin esas hakkındaki savunması alınmıştır. Sanık müdafii esas hakkındaki savunmasında eski savunmalarını tekrarla yetinmiş, savunma yapmak için süre isteminde de bulunmamıştır. Böylece sanık müdafiine savunma yapma olanağı da tanınmıştır. Dolayısıyla savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmayıp sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 145. maddesinin uygulanmaması nedeniyle ayrıca ek savunma hakkı vermeyen yerel mahkeme hükmünde usül ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “Cezadan indirimi gerektiren 5237 sayılı TCY’nın 145. maddesinin iddianamede uygulanmasının istendiği, mahkemece bu hafifletici nedenin uygulanmamasından dolayı sanığa ek savunma hakkı verilmesi gerektiği, aksi durumun savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağı, bu nedenle Özel Daire bozma kararının isabetli olduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 09.06.2011 gün ve 51179-12756 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın esastan incelenmesi için Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.