Esas No: 2017/32272
Karar No: 2017/32272
Karar Tarihi: 10/2/2021
AYM 2017/32272 Başvuru Numaralı VEYSİ ÖZCAN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
VEYSİ ÖZCAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/32272) |
|
Karar Tarihi: 10/2/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Ali KOZAN |
Başvurucu |
: |
Veysi ÖZCAN |
Vekili |
: |
Av. Şeyma TUNCER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, doğuştan kabızlık şikâyeti nedeniyle 1993 yılında bir devlet hastanesinde ameliyat olmuş ve 2004 yılına kadar sağlıklı bir şekilde yaşamıştır. Anılan yılda şikâyetlerinin nüksetmesi üzerine İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesinde 17/2/2004 ve 17/1/2005 tarihlerinde ameliyat olmuştur.
8. Ancak geçirdiği ameliyatlar sonucu iyileşemeyen başvurucu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 15/9/2005 ve 7/9/2006 tarihlerinde tekrar ameliyat olmuştur. Anılan ameliyatlar sonrası başvurucunun bağırsakları yerine yerleştirilememiş ayrıca göbek fıtığı ve bacaklarda ağrı ile uyuşma şikâyetleri oluşmuştur. Şişli Eftal Eğitim Araştırma Hastanesinin 4/1/2013 tarihli sağlık kurulu raporuyla, başvurucunun kongenital hirschsprung hastalığına bağlı olarak geçirdiği operasyonlar sonucu yüzde 58 oranında engelli olduğu tespit edilmiştir.
A. Hukuk Yargılamasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu; kabızlık şikâyeti ile gittiği hastaneden geçirmiş olduğu ameliyatlar nedeniyle sakat bir insan olarak çıktığını, bir firmada asgari ücretle çalıştığını, sakatlığı sebebiyle niteliklerine uygun bir iş yapamadığını ve iyi bir kazanç sağlayamadığını beyanla ameliyatları gerçekleştiren doktor ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesine karşı 2/2/2010 tarihinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.
10. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan 30/1/2012 tarihli rapor alınmıştır. Bu rapor başvurucu hakkındaki tıbbi belgelerin incelenmesi ve yapılan muayenede elde edilen verilere göre düzenlenmiştir. Rapor sonucunda; başvurucuya 1993 yılında hirschsprung hastalığı tanısı konulduğu ve bundan sonra farklı tarihlerde birçok ameliyat yapılmak zorunda kalındığı, açılan bağırsağın tekrar batına alınmak istenildiği ancak kolonda ve diğer distal kolonik segmentlerde darlık olması nedeniyle bunun hasta kliniği açısından uygun olmadığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Batın ameliyatları sonrası batında insizyonel herninin ve batın içinde yapışıklıkların uygulanan cerrahiye bağlı oluşabilecek komplikasyonlardan olduğu, kişiye yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
11. Mahkeme 22/1/2013 tarihinde hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı İdareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği, kamu kurumu çalışanlarına karşı dava açılmasının mümkün olmadığı vurgulanarak İstanbul Üniversitesi hakkında açılan davanın yargı yolu bakımından reddine, doktor hakkında açılan davanın ise husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Anılan karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10/9/2013 tarihli onama kararıyla kesinleşmiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu İdari Davaya İlişkin Süreç
12. Başvurucu, kabızlık şikâyeti ile gittiği hastanede Prof. Dr. tarafından bizzat ameliyat yapılacağı söylenmesine rağmen asistanlar tarafından ameliyat edildiğini, yanlış ameliyatlar ve tedaviler nedeniyle sakat kaldığını, bir firmada asgari ücretle çalıştığını ve sakatlığı sebebiyle niteliklerine uygun bir iş yapamadığını beyanla 21/5/2014 tarihinde tam yargı davası açmıştır.
13. İdare davaya cevabında; ilk ameliyatın Prof. Dr. gözetiminde uzman doktorlar tarafından ikinci ameliyatın ise anılan doktor tarafından yapıldığını, göbek fıtığının ameliyatların komplikasyonu olduğu, bacakta oluşan uyuşma ve ağrı şikâyetlerine yönelik başlanılan tedavinin ise başvurucunun gelmemesi nedeniyle sonlandırıldığı vurgulanmıştır. Uygulanan cerrahi yöntemler ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilerek davanın reddi talep edilmiştir.
14. İstanbul 4. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 26/2/2016 tarihli kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan Kurul raporuyla uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olduğunun tespit edildiği vurgulanarak idare personeline atfı kabil bir kusurun mevcut olmadığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
15. Başvurucunun itirazı, Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci İdare Dava Dairesinin 19/10/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de anılan Dairenin 14/6/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar 21/7/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 11/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450, 26/12/2018, §§ 23-28, Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; kabızlık şikâyeti ile başvurduğu hastanede konusunda uzman olmayan asistanlar tarafından ameliyat yapıldığını, hatalı ameliyat ve tedaviler nedeniyle engelli kaldığını vurgulamıştır. Doğalgaz teknisyeni olduğunu ancak hatalı tıbbi müdahaleler nedeniyle bağırsakları dışarıda yaşamak zorunda kaldığından mesleğini icra edemediğini belirten başvurucu, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
22. Anayasa"nın "Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması" kenar başlıklı 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
24. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
25. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
26. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucuların tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
30. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).
31. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
32. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
33. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
34. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Anayasa Mahkemesi Anayasa"nın yukarıda değinilen 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
36. Başvurucunun iddialarının hatalı tıbbi müdahaleler sonucu engelli kalmasında devletin hizmet kusurunun olmasına rağmen açmış olduğu tam yargı davasının hatalı bir değerlendirmeyle reddedilerek zararlarının giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
37. Somut olayda derece mahkemesince 30/1/2012 tarihli Kurul raporunun tespitleri gözetilerek karar verilmiştir. Kurul raporu incelendiğinde; başvurucunun iddialarının konusunda uzman bilirkişi heyeti tarafından başvurucuya ait tedavi belgeleri ve bizzat yapılan muayene bilgilerine göre değerlendirildiği görülmüştür. Sonuç olarak raporda başvurucunun sağlık şikâyetlerinin uygulanan cerrahiye bağlı oluşabilecek komplikasyonlar olarak kabul edilmesi gerektiği ve başvurucuya yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
38. Dolayısıyla yapılan tıbbi tedavi ve uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlendiği ve söz konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak idarenin kusurlu olmadığının tespit edildiği gözönünde bulundurulduğunda, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılandığı görülmektedir. Ayrıca bir vekille temsil edilen başvurucunun bilirkişi raporu dahil yargılama işlem ve kararlarına karşı itirazlarını sunma olanağının dolayısıyla yargılamaya etkin bir şekilde katılmasının sağlandığı anlaşılmıştır. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
41. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir.
42. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
43. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
44. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
45. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.