AYM 2013/6909 Başvuru Numaralı HANİFİ BİÇİMLİ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2013/6909
Karar No: 2013/6909
Karar Tarihi: 24/2/2021

AYM 2013/6909 Başvuru Numaralı HANİFİ BİÇİMLİ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HANİFİ BİÇİMLİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/6909)

 

Karar Tarihi: 24/2/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Hanifi BİÇİMLİ

Vekili

:

Av. Serkan AKBAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; gözaltına almanın ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, terör örgütü propagandası yapma suçundan açılan kamu davasında hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/8/2013 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Başvuru Konusu Olaylara İlişkin Arka Plan Bilgisi

8. 2008 yılında aralarında Demokratik Toplum Partisi (DTP) üye ve yöneticileri, çeşitli dernek üye ve yöneticileri ile PKK terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan"ın (A.Ö.) avukatlarının da bulunduğu kişiler hakkında, katıldıkları basın açıklamaları ya da başka etkinliklerde "Sayın Öcalan" ibaresini kullanmaları nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 215. maddesi uyarınca suçu ve suçluyu övme suçundan kamu davaları açılmış ve mahkûmiyet kararları verilmiştir. Bu kapsamda açılan kamu davalarının ve mahkûmiyetlerin artması sonucu o dönem basında "Sayın Öcalan" kampanyası olarak anılan bir süreç başlatılmış ve çeşitli illerde "Sayın olarak hitap etmek suç ise ben de sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum." ibareli ve imzalı dilekçeler toplanarak çoğunlukla bir toplantı ve basın açıklamasıyla birlikte Cumhuriyet başsavcılıklarına sunulmuştur. Bu şekilde dilekçe imzalayan ve gönderen kişiler hakkında da anılan suçtan mahkûmiyet hükümleri verilmeye devam edilmiştir.

B. Başvuru Konusuna İlişkin Olaylar

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu Hanifi Biçimli 1970 yılı doğumlu olup Diyarbakır"da ikamet etmektedir.

11. Başvurucu hakkında katıldığı iki toplantıdaki davranışları nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan kamu davası açılmıştır.

12. Başvuru konusu ilk toplantı 7/7/2008 tarihinde Diyarbakır"daki Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) önünde, DTP bölge milletvekilleri, yöneticileri, belediye başkanları ile bazı dernek üye ve yöneticilerinin de içinde bulunduğu yaklaşık 400 kişinin "Ben de sayın Öcalan diyorum" (bkz. § 8) içerikli dilekçeleri Cumhuriyet savcılıklarına göndermek için gerçekleştirdikleri etkinliktir. Söz konusu etkinlikte DTP kurucu üyesi tarafından bir basın açıklaması yapılmış ve basın açıklaması sırasında toplanan grup sık sık "Sayın Öcalan, Sayın Öcalan" şeklinde slogan atmıştır. Daha sonra hazırlanan dilekçeler Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere postaya verilmiş ve toplanan kalabalık dağılmıştır. Başvurucu hakkında açılan kamu davası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporuna göre başvurucu da bu toplantıda "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo)" şeklinde slogan atmıştır.

13. Başvuru konusu ikinci toplantı ise 18/10/2008 tarihinde yine Diyarbakır il merkezinde bulunan DTP İl Başkanlığı binası önünde, A.Ö.ye ceza infaz kurumunda işkence yapıldığı iddiasını protesto eden ve aralarında DTP bölge milletvekilleri, yöneticileri, belediye başkanları ile bazı dernek üye ve yöneticilerinin de bulunduğu 4.000 kişilik bir grubun gerçekleştirdiği etkinliktir. Anılan grup DTP İl Başkanlığı binası önünden Turgut Özal Bulvarı istikametine doğru yürüyüşe geçmiş ve yolu trafiğe kapatarak Fatih Lisesi önüne gelen grubun bir kısmı burada yapılan basın açıklamasından sonra dağılmıştır. Grubun geri kalanı ise güvenlik güçlerine, araçlara ve şahıslara ait işyerlerine taşlı saldırıda bulunmuştur. Ayrıca söz konusu yürüyüş ve basın açıklaması esnasında da sık sık "Biji Serok Apo, Şehit Namırın (Şehitler Ölmez), Gençlik Aponun Fedaisidir, İntikam İntikam, Öcalan Öcalan, Pkk Halktır Halk Burada, Be Serok Jiyan Nabe (Başkansız Yaşam Olmaz) Dişe Diş Kana Kan Seninleyiz Öcalan, Disa Disa Serhıldan Serokeme Öcalan, Yine Yine Başkaldırı Başkanımız Öcalan" sloganları atılmıştır. Yine yürüyüş ve basın açıklaması esnasında "Gençlik Aponun Fedaisidir, Be Serok Jiyan Nabe,Önder Aponun Özgürlüğü Kadının Özgürlüğüdür, Apoya Uzanan Eller Kırılsın, Gerilla Güçlerine Gücünüz Yetmez" ibarelerinin bulunduğu pankartlar açılmış ve A.Ö.nün resimleri ile anılan örgütün bayrakları taşınmıştır. Başvurucu hakkında açılan kamu davası kapsamında düzenlenen bilirkişi raporuna göre başvurucu, bu toplantıda ise A.Ö.nün resminin bulunduğu gazete parçasını havaya kaldırmıştır.

14. Başvurucu söz konusu etkinliklerde gerçekleştirdiği eylemleri nedeniyle 16/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 17/12/2009 tarihinde ise tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında 23/2/2010 tarihinde, iki ayrı toplantıda gerçekleştirdiği söz konusu eylemleri nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan ayrı ayrı 10 ay hapis cezasına hükmedilmiştir.

15. Mahkûmiyet hükmünü veren derece mahkemesi, gerekçesinde öncelikle PKK terör örgütünün kısa bir tarihçesine ve gerçekleştirdiği süregelen şiddet eylemlerine yer vermiştir. Mahkeme daha sonra başvurucunun katıldığı söz konusu iki etkinliğin A.Ö. lehine korsan gösterilere dönüştüğünü, başvurucunun da bu etkinliklere katıldığının, ilk etkinlikte "Biji Serok Apo" şeklinde slogan attığının ve diğer etkinlikte ise terör örgütü kurucusunun resmini taşıdığının sabit olduğunu belirtmiştir. Son olarak derece mahkemesi, başvurucunun silahlı şiddet yöntemini benimseyen ve uluslararası platformlarda da terör örgütü olarak kabul edilen PKK terör örgütü ve A.Ö. lehine gerçekleştirdiği davranışlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir.

16. Derece mahkemesi ayrıca, başvurucu hakkında hükmolunan cezaların miktarını ve tutuklulukta geçirilen süreleri gözönüne alarak hükümle birlikte 23/2/2010 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

17. Başvurucu, mahkûmiyet hükmünü temyiz etmiştir. Yargıtay 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesi uyarınca başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkûmiyet hükmünü bozmuştur.

18. Bozma sonrası yapılan yargılamada derece mahkemesi bozma kararına uyarak başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.

19. Başvurucu, kovuşturmanın ertelenmesi kararına itiraz etmiştir. İtiraz mercii kovuşturmanın ertelenmesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle itirazı 22/5/2013 tarihinde reddetmiştir. İtirazın reddine dair karar başvurucuya 16/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 26/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin ikinci fıkrasının, 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları Ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 8. maddesi ile değiştirilmeden önceki hâli şöyledir:

Yukarıdaki fıkra uyarınca oluşturulan örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar adli para cezası verilir.

22. 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,

karar verilir.

Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.

23. Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YGCK) 18/6/2020 tarihli kararında, terör örgütüne üye olma ve tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi suçlarından haklarında mahkûmiyet hükmü kurulan sanıkların haklarındaki hüküm açıklandıktan sonra "Biji Serok Apo" şeklinde attıkları sloganın terör örgütü propagandası yapma suçunu oluşturup oluşturmayacağını incelemiştir. YGCK somut olayda sanıkların duruşma salonundaki topluluğa hitaben "Biji Serok Apo" şeklinde attığı sloganın her ne kadar 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında “terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde slogan atılması” şeklinde olduğu kabul edilse de söz konusu ibarenin gerek içeriği gerekse açıklandığı ortam gözetildiğinde ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve sanıklara atılı silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığına karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir (YGCK, E. 2017/16-600, K. 2020/306, 18/6/2020).

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yalçınkaya ve diğerleri/Türkiye (B, No: 25764/09 ve diğerleri, 1/10/2013) kararında, yukarıda bahsedilen "Sayın Öcalan kampanyası" kapsamında Halfeti Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen mektupların altında imzası bulunan başvurucuların suçu ve suçluyu övme suçundan adli para cezasıyla cezalandırılmalarının ifade özgürlüklerini ihlal edip etmediğini incelemiştir. Başvurucuların imzaladıkları dilekçenin içeriğinde de " Şayet "sayın" ifadesi kullanarak hitap etmek suç ise, ben de sayın Abdullah Öcalan diyorum, bu suçu işliyorum ve kendimi ihbar ediyorum."ifadeleri mevcuttur ve derece mahkemesi tarafından A.Ö. için "Sayın" ibaresinin kullanılması suçu ve suçluyu övmek olarak kabul edilmiştir (Yalçınkaya ve diğerleri/Türkiye, §§ 9, 10).

25. AİHM anılan kararda derece mahkemesinin yalnızca "Sayın" ifadesinin kullanılmış olmasını başvurucuların terör örgütü kurucusu olan şahsın yürüttüğü terör faaliyetlerini övdüğü sonucuna ulaşılması yönünden yeterli gördüğünü oysa uyuşmazlık konusu dilekçelerin içeriğine bakıldığında A.Ö. ve PKK tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinin desteklendiği ya da tasvip edildiğine dair hiçbir ibarenin bulunmadığını belirtmiştir (Yalçınkaya ve diğerleri/Türkiye, § 35). Gerek derece mahkemesinin gerekçesinden gerekse hükûmet görüşlerinden başvuru konusu müdahaleyi haklı gösterecek nitelikte açık ve yakın bir tehlikenin mevcut olduğunun anlaşılamadığını da belirten AİHM, derece mahkemesinin gerekçesinde belirttiği hususların somut olayda başvurucuların ifade özgürlüğüne müdahale edilmesini haklı göstermek için tek başına yeterli olamayacağı ve başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yalçınkaya ve diğerleri/Türkiye, §§ 36-38).

26. Uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, §§ 29-35.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 24/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, hukuka aykırı olarak göz altına alındığını ve tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).

30. Başvurucu 23/2/2010 tarihinde tahliye edilmiştir. Bu doğrultuda özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik şikâyetleri Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığından incelenmesi mümkün görünmemektedir.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu; iki toplantıda da gerçekleştirdiği eylemlerin gerek Yargıtay gerek AİHM tarafından ifade özgürlüğü kapsamında görüldüğünü, dolayısıyla beraatine karar verilmesi gerekirken hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

33. Bakanlık görüşünde başvuru konusu yürüyüşün barışçıl olup olmadığı ve yürüyüşe yapılan müdahalenin orantılılığı yönünden yürüyüşün yapıldığı yer ve zaman gibi koşulların da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun hukuka aykırı olarak mahkûm edildiği iddiasının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

35. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... milli güvenlik, kamu düzeni[nin], ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

37. Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca ifade özgürlüğüne müdahale edildiğinin kabulü için ilgilinin davranışının hukuk ya da ceza yargılaması çerçevesinde nihai bir yaptırıma tabi tutulmuş olması gerekir. Ancak bu genel kuralın bazı istisnaları vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının (birçok karar arasından örnek kararlar için bkz. Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 40) ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceğini, beraatle sonuçlanan ceza yargılamasının ifade özgürlüğüne müdahale oluşturup oluşturmayacağının ise her başvuru konusu olayın kendine özgü koşulları altında değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Oğulcan Büyükkalkan ve diğerleri, B. No: 2014/17226, 10/01/2018, § 49).

38. Somut başvuruda iddia edildiği üzere kovuşturmanın ertelenmesi kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edip etmediği hususu da Anayasa Mahkemesi tarafından önceki kararlarında değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadının hatırlatılması ve somut olayın anılan içtihat kapsamında değerlendirilmesinden önce kovuşturmanın ertelenmesi müessesesinin kısa bir izahına yer verilecektir.

 (1) Kovuşturmanın Ertelenmesi Müessesesi

39. 6352 sayılı Kanun, adından da anlaşılacağı üzere yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla ilgili mevzuatın birçok alanında değişiklik yapmıştır. Bu kapsamda geçici 1. maddeyle 31/12/2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kamu davası açılmasının veya kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükümlerinin infazının ertelenmesi imkânı getirilmiştir. Söz konusu imkân ile öncelikle bulundukları safhaya bağlı olarak soruşturma, kovuşturma ve infaz makamları önünde işlem görmekte olan çok sayıda dosyanın belli bir süre işlemden kaldırılarak ağır iş yükü altındaki yargının kısmen rahatlatılması hedeflenmiştir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 43; Zana Döner, B. No: 2015/5916, 10/1/2019, § 31).

40. Eldeki başvuru açısından 6352 sayılı Kanun"un esas önemi ise ülkemizde ifade özgürlüğünün geliştirilmesi amacı taşımasıdır. Kanun"un genel gerekçesinde toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından düşünce açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar yönünden erteleme imkânı getirilmesinin önemi açıklanmıştır. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"IV- Basın ve ifade hürriyeti konularında yapılan değişiklikler kapsamında;

Temel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifade ve basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilemez bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Anayasamızda da ayrıntılı düzenlemelere tâbi tutulmuştur. Bu özgürlüğün kullanım araçlarından biri de basın yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıdır. Bu araçların, amacına uygun olarak işlevlerini yerine getirmeleri bakımından korunmaları demokratik toplumlarda asıl olup, bu anlamda basın ve yayın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılarak ve güvenceler sağlanarak, haber ve düşünceyi özgür kılmak hedeflenmektedir. Bu nedenle, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesi ilişkin bazı düzenlemeler yapılması toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Önem taşıması nedeniyle basın yoluyla ya da sair düşünce açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar yönünden erteleme imkânı getirilmiştir."

41. 6352 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin gerekçesinde de ifade özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Madde gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifade ve basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilemez bir hak olarak kabul edilmektedir. İleri demokrasilerin "olmazsa olmaz şartı" olan ifade ve basın hürriyeti, birçok hak ve hürriyetin temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Anayasamızda da ayrıntılı düzenlemelere tâbi tutulmuştur. Bu özgürlüğün kullanım araçlarından biri de basın yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıdır. Bu araçların, amacına uygun olarak işlevlerini yerine getirmeleri bakımından korunmaları demokratik toplumlarda asıl olup, bu anlamda basın ve yayın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılarak ve güvenceler sağlanarak, haber ve düşünceyi özgür kılmak hedeflenmektedir. Bu nedenle, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesi ilişkin bazı düzenlemeler yapılması toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır."

42. Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi sonucunda ilgili kişi 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca üç yıl süresince denetim altına alınmaktadır. İlgili kişi hakkında üç yıllık süre zarfında 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan suçları işlememesi hâlinde düşme kararı verilecek ancak ilgilinin bu süre içinde belirlenen suçlardan birini işlemesi ve bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olması hâlinde ertelenen kovuşturmaya devam edilecektir (Zana Döner, § 32).

 (2) Kovuşturmanın Ertelenmesi Kararlarının İfade Özgürlüğüne Müdahale Teşkil Edip Etmediği Konusunda Anayasa Mahkemesi İçtihadı

43. Anayasa Mahkemesi kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen durumlarda ifade özgürlüğüne müdahalenin varlığını kabul ederken her başvurunun kendine has koşullarını dikkate almıştır. İfade özgürlüğüne müdahalenin varlığını kabul ettiği Fatih Taş ([GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79), Ali Gürbüz ve Hasan Bayar (B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49) ile Ali Gürbüz (B. No: 2013/724, 25/6/2015, §§ 50, 51) ve İrfan Sancı (B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44) kararlarında başvurucuların yayıncı kimlikleri bağlamında basın özgürlüğünün önemini dikkate almıştır. Anayasa Mahkemesi, Mehmet Ali Aydın ([GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 33, 34) kararında ise başvurucunun olay tarihinde bir siyasi partinin il başkanlığını yapan ve siyasi faaliyetlerine devam eden bir siyasetçi olmasını; Selçuk Kozağaçlı (B. No: 2014/10715, 10/1/2018, § 32) kararında daönemli bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olan başvurucunun bu sıfatıyla yaptığı bir basın açıklaması dolayısıyla yargılanmış ve Yargıtayın mahkûmiyet kararı konusunda görüşünü açıklamış olmasını nazara almıştır.

44. Öte yandan Anayasa Mahkemesi somut olayları incelerken sadece başvurucuların sıfatlarını ve görevlerini dikkate almamıştır. Anayasa Mahkemesi bunun yanında başvurucular hakkındaki yargılama sürecini de dikkatle değerlendirmiştir. Başvuruculardan Fatih Taş, Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, Ali Gürbüz ile Mehmet Ali Aydın hakkındaki yargılamaların daha önce mahkûmiyetle sonuçlanmış olduğunu, başvurucu Selçuk Kozağaçlı"nın ise ilk derece mahkemesinde beraat etmesine rağmen Yargıtayın başvurucunun düşünce açıklamalarının suç oluşturduğunu kabul etmesi ve beraat kararını esastan bozmasını özellikle vurgulamıştır. Başvurucu İrfan Sancı yönünden ise derece mahkemelerinin bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen başvurucunun yargılamaya konu kitabının bir sanat eseri olmadığını ifade eden ve Yargıtay içtihadına göre gözönünde bulundurulması gereken resmî bir raporun varlığı dikkate alınmıştır. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi yargılama sürecini de kovuşturmanın ertelenmesi kararının müdahale niteliğini haiz olup olmadığı noktasında dikkatle değerlendirmiştir.

45. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, bir kişi hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının ifade özgürlüğüne müdahale oluşturup oluşturmadığını değerlendirirken başvurucunun sıfatı ve görevi yanında yargılama sürecini ve kovuşturmaya yeniden başlanması durumunda başvurucunun cezalandırılma ihtimaline ilişkin önceki süreci gözönüne alarak bu kararların ceza tehdidi nedeniyle kişiler üzerinde caydırıcı etki doğurabileceğini kabul etmiştir.

(3) Somut Olay Bağlamında Değerlendirme

46. Somut olayda başvurucu hakkında katıldığı iki etkinlikte sergilediği davranışlar nedeniyle terör örgütü propagandası yapma suçundan önce mahkûmiyet hükmü kurulmuş, Yargıtayın mahkûmiyet hükmünü yalnızca kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozması üzerine kovuşturmanın ertelenmesine hükmedilmiştir. Kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla sonuçlanan bu sürecin ise yaklaşık 3 buçuk yıl sürdüğü anlaşılmaktadır.

47. Bu bağlamda gerek başvurucu hakkında ilk derece mahkemesince daha önce mahkûmiyet hükmü kurulmuş olması gerek kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesine ilişkin sürecin uzunluğu ve bu kararla başvurucunun 3 yıllık denetim sürecine tabi tutulduğu dikkate alındığında başvuru konusu kovuşturmanın ertelenmesi kararının başvurucunun ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olduğu ve müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

48. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

49. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

50. 3713 sayılı Kanun"un 7. maddesinin ikinci fıkrasının ve 6352 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

51. Başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin olarak verilen kararın terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında millî güvenlik ve kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

 (i) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

52. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (ii) Şiddete Teşvik

53. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da buna teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 79).

54. Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik etme, terör suçlarının işlenmesi için kışkırtmak niyetiyle terör suçlarının işlenmesini savunarak bir veya birden fazla suçun işlenmesi tehlikesine yol açacak bir mesajın kamuoyuna yayılmasıdır. Terör örgütünün propagandası suçunda örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini belirli bir yoğunlukta savunarak başkalarınca aynı davranışın gerçekleştirilmesi amaç edinilmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 119).

55. Propaganda suçunun soyut tehlike suçu olarak kabul edilmesi, başta ifade özgürlüğü olmak üzere anayasal hak ve özgürlükler üzerinde bir baskı oluşturma potansiyeline sahiptir. Bu sebeple bir propaganda faaliyetinin cezalandırılabilmesi için olayın somut koşullarında belirli oranda tehlikeye neden olduğunun gösterilmesi gerekecektir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri,§ 84; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 47).

56. İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ve terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan düşünce açıklamaları sırf terör örgütünün ideolojisi, toplumsal veya siyasal hedefleri, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşlerine benzerlik gösterdiğinden bahisle terörizmin propagandası olarak kabul edilemez. Toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -daha önce ifade edildiği gibi devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa bile (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 95)- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması altındadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 80; Ayşe Çelik, § 44).

57. Anayasa Mahkemesi içtihadında, Türkiye’nin her bölgesinde yaşanan ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK"nın kurucusu ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör olarak ilan eden söylemler ya da bu nitelikte olmadığı konusunda derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konamamış ifadeler, terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki Katar [GK], B. No: 2015/4916, 3/10/2019, § 58; Esma Seydaoğlu, B. No: 2015/15566, 8/1/2020, §§ 40-46; Zerga Öztürk, B. No: 2015/4556, 9/1/2020, §§ 40-49 ).

58. Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı değerlendirilmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Mehmet Mihdi Bala, B. No: 2015/15088, 8/1/2020, § 58; ayrıca bkz. Baver Mızrak, B. No: 2015/19280, 9/1/2020, §§ 48-53).

59. O hâlde bu türden ifadelerin terör örgütü ile eylemlerini meşrulaştırma ya da başka herhangi bir şekilde şiddete teşvik etme tehlikesi bulunup bulunmadığına karar verilirken düşünce açıklamasının salt kendi içinde değil gerçekleştirildiği ortam, yer, zaman ve gerçekleştirilme biçimi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

 (iii) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

60. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu toplumsal bir ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Somut olaydakine benzer olaylarda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör suçlarını işlemeye teşvik ettiği ya da bunları meşrulaştırdığının ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı kabul edilebilir.

61. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa"nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).

62. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 57; Candar Şafak Dönmez, § 49).

63. O hâlde Anayasa Mahkemesinin çözümlemesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine teşvik ettiğini ya da bunları meşru göstermek niyetinde bulunduğunu ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığıdır (Candar Şafak Dönmez, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa"nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Candar Şafak Dönmez,§ 50).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

 (i) 7/7/2008 Tarihli Toplantıda Attığı Slogan Yönünden

64. 7/7/2008 tarihinde başvurucunun katıldığı eylem, o dönem yeni başlayan ve basında "Sayın Öcalan" kampanyası olarak anılan süreç kapsamında gerçekleştirilen bir etkinliktir. Söz konusu kampanya ve bu kapsamda gerçekleştirilen eylemlerin temel amacının gerek dilekçelerin içeriği gerek anılan sürecin arka planı dikkate alındığında (bkz § 8), A.Ö.ye "Sayın" şeklinde hitap etmeleri nedeniyle mahkûm edilen kişilerin cezalandırılmalarının haksızlığını ortaya koymak ve bu cezalandırılmaları protesto etmek olduğu anlaşılmaktadır. Yani bu eylemlerin A.Ö.ye "Sayın" şeklinde hitap etmek yanında aynı zamanda daha genel ve daha baskın bir ifade özgürlüğü talebi alt metniyle gerçekleştirildiği görülmektedir.

65. Başvurucunun katıldığı 7/7/2008 tarihli eylemde de "Ben de Sayın Öcalan diyorum" içerikli dilekçeler, bir basın açıklaması eşliğinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına verilmiştir. Derece mahkemesinin mahkûmiyete dair ilk kararında DTP kurucu üyesi tarafından yapılan basın açıklamasının içeriğine dair bir bilgi verilmemiştir. Yalnızca basın açıklaması esnasında katılanlar tarafından sık sık "Sayın Öcalan" sloganları atıldığı belirtilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun katıldığı 7/7/2008 tarihli eylemde, "Sayın Öcalan" kampanyası sürecinde gerçekleştirilen cezalandırılmaların protesto edildiği ifade özgürlüğü vurgusu dışında meşru olmayan bir amaçla hareket edildiğine dair bir emare bulunmamaktadır. Nitekim söz konusu eylemde herhangi bir şekilde şiddet olayları yaşanmamış, şiddet temalı veya terör örgütünü ve eylemlerini meşru gösteren ifadelerde bulunulduğu da gösterilmemiştir.

66. Başvurucu bu etkinlikte "Biji Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo)"şeklinde slogan atması nedeniyle hakkında önce mahkûmiyet hükmü kurulmuş, daha sonra ise kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiştir. O hâlde somut olayda başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmamakla birlikte 3 buçuk yıllık bir kovuşturma sürecine maruz bırakılması ve daha sonra 3 yıl denetim altına alınmasını gerektirecek bir ihtiyaç bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

67. Anayasa Mahkemesi daha önce başvuru konusu ifadeyi sarf etmeleri nedeniyle haklarında terör örgütü propagandası yapma suçundan mahkûmiyet hükmü kurulan başvurucuların ifade özgürlüklerinin ifadenin sarf edildiği bağlamı dikkate alarak ihlal edildiğine karar verdiği gibi ihlal edilmediği sonucuna da ulaşmıştır (ihlal kararı için bkz. Esma Seydaoğlu, §§ 40-46; Zerga Öztürk, §§ 40-49; ihlal edilmediğine dair karar için bkz. Mehmet Mihdi Bala, § 58). 57.

68. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin her bölgesinde yaşanan ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK"nın kurucusu ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör olarak ilan eden söylemler ya da bu nitelikte olmadığı konusunda derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konamamış ifadeleri, terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki Katar, § 58; Esma Seydaoğlu,§§ 40-46; Zerga Öztürk,§§ 40-49 ).

69. Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı değerlendirilmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Mehmet Mihdi Bala, § 58; ayrıca bkz. Baver Mızrak, §§ 48-53).

70. Somut olayda ise sarf edildiği bağlamın özellikle "Sayın Öcalan" kampanyası kapsamındaki cezalandırmaları protesto odaklı olduğu ve PKK terör örgütü tarafından hâlihazırda gerçekleştirilmekte olan şiddet eylemlerine bir atıfta bulunulmadığı gibi sarf edildiği süreçte herhangi bir şiddet olayının yaşanmadığı da dikkate alındığında başvuru konusu ifadenin terör örgütünü ve eylemlerini meşru gösterme ya da başka herhangi bir şekilde şiddete teşvik etme tehlikesi barındırdığından bahsedilememektedir.

71. Bu durumda hakkında mahkûmiyet hükmü verilmemiş olmasına rağmen başvurucunun 7/7/2008 tarihli etkinlikte attığı slogan nedeniyle kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla denetim altına alınmasını gerektirecek zorunlu bir sosyal ihtiyaç bulunmadığı değerlendirilmiştir.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun 7/7/2008 tarihli etkinlik kapsamında ifade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığına ve Anayasa"nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 (ii) 18/10/2008 Tarihli Toplantıda Gerçekleştirdiği Eylem Yönünden

73. Başvurucunun 18/10/2008 tarihinde katıldığı eylem ise A.Ö.ye ceza infaz kurumunda işkence yapıldığı iddiasını protesto etmek için önce yürüyüş olarak başlayan ve bir lise önünde gerçekleştirilen basın açıklamasıyla devam eden etkinliktir. Söz konusu etkinliğin gerek yürüyüş kısmında gerek basın açıklaması esnasında "PKK Halktır Halk Burada" gibi sloganlar da dâhil olmak üzere doğrudan terör örgütü PKK ile üyeleri ve eylemlerini öven, gerçekleştirdikleri şiddet eylemlerini meşru gören ve gösteren, böylece şiddete teşvik eden sloganlar atılmış, yine bu nitelikte ifadelerin bulunduğu pankartlar taşınmıştır (bkz. § 13). Dolayısıyla 18/10/2008 tarihinde gerçekleştirilen eylemde atılan sloganlar ve açılan pankartların niteliği dikkate alındığında eylemin, amacı olarak gösterilen işkence iddialarının protestosu bağlamından çıkarılarak baskın bir şiddet vurgusuyla devam ettirildiği görülmektedir. Nitekim söz konusu etkinlik, PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen ve devam eden şiddet eylemlerini meşru göstermek ve teşvik etmekle hâlihazırda somut bir tehlikeye neden olmuş ve anılan şiddet vurgusu, basın açıklamasından sonra eyleme katılan bir grubun güvenlik güçleri ile araçlar ve işyerlerine saldırmalarıyla da sonuçlanmıştır.

74. Başvurucu 18/10/2008 tarihli etkinlikte PKK terör örgütü kurucusu A.Ö.nün resmini taşımıştır. 7/7/2008 tarihli eylemden farklı olarak söz konusu etkinliğin PKK terör örgütü ile eylemlerini meşru gören ve destekleyen şiddet baskın bir hale dönüştüğü ve başvurucunun değişen bu arka plan dâhilinde söz konusu terör örgütü kurucusunun resmini taşımaya devam ettiği dikkate alındığında, somut başvuru koşullarında başvurucunun şiddet temalı bu tabloya ve oluşan somut tehlikeye katkı sağlamadığının söylenemeyeceği değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucu hakkında verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılamadığından bahsedilemez.

75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun 18/10/2008 tarihli etkinlik kapsamında ifade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğuna ve Anayasa"nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ bu grüşe katılmamışlardır.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

76. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

77. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

78. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

79. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

80. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

81. İncelenen başvuruda, başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan kovuşturma yürütülmüş ve sonuçta kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

82. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 4. Ağır Ceza mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

83. Yeterli giderim sağlandığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.798,35 TL yargılama giderinin de başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. 7/7/2008 tarihli etkinlikte gerçekleştirdiği eylem nedeniyle hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

2. 18/10/2008 tarihli etkinlikte gerçekleştirdiği eylem nedeniyle hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE Celal Mümtaz AKINCIve M. Emin KUZ"un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2013/133, K.2013/198) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,

E. 198,35 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.798,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/2/2020tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

18/10/2018 tarihinde gerçekleştirilen eylem nedeniyle başvurucunun Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün; Sayın üye M.Emin KUZ tarafından kaleme alınan karşıoydaki gerekçelerle ihlal edildiğini düşündüğümden çoğunluk görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Celal Mümtaz AKINCI

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Terör örgütü propagandası yapma suçundan açılan kamu davasında hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen başvurucunun yaptığı bireysel başvuruda, ilk eylemi yönünden ifade hürriyetinin ihlal edildiğine oybirliği ile; ikinci eylemi yönünden ihlal edilmediğine oyçokluğu ile karar verilmiştir.

Kararda da açıklandığı üzere, 2008 yılının Temmuz ve Ekim aylarında düzenlenen iki etkinlikteki eylemleri sebebiyle terör örgütü propagandası yapma suçundan gözaltına alınıp tutuklanan ve ayrı ayrı 10’ar ay hapis cezasına mahkûm edilen başvurucunun temyiz talebi üzerine, 6352 sayılı Kanuna göre kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle mahkûmiyet kararı bozulmuş ve bozma kararına uyularak kovuşturma ertelenmiştir.

Mahkememizin ve AİHM’in konuya ilişkin kararlarında belirlenen ve her iki eylem açısından da esas alınan ilkeler aynı olmakla birlikte, kararda başvurucunun 7/7/2008 tarihli toplantıda attığı slogan yönünden, protesto amaçlı eyleminde terör örgütünün gerçekleştirdiği şiddet eylemlerine atıfta bulunulmadığı gibi terör örgütünü ve eylemlerini meşru gösterme veya herhangi bir şekilde şiddete teşvik etme tehlikesi barındırdığından bahsedilmediği ve hakkında mahkûmiyet kararı verilmemiş olmasına rağmen kovuşturmanın ertelenmesi kararıyla üç yıl sürecek bir denetim altına alınmasını gerektirecek zorunlu bir sosyal ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle, ifade hürriyetine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna varılmış; buna karşılık 18/10/2008 tarihli toplantıda terör örgütünün kurucusunun resmini taşıyan başvurucunun bu eyleminin, anılan etkinliğin terör örgütünü ve eylemlerini meşru gören ve destekleyen bir hâle dönüşmesine rağmen devam ettiği dikkate alındığında, oluşan somut tehlikeye katkı sağladığı ve kovuşturmanın ertelenmesi kararının zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılamadığından söz edilemeyeceği belirtilmiştir.

Söz konusu ilkelerin somut olaylara uygulanması sonucunda, eylemlerin gerçekleştirildiği şartlar ve ifadenin bağlamı da dikkate alınarak farklı hükümlere ulaşılması mümkün olmakla birlikte, terör örgütünün kurucusunun tutulma şartlarını protesto etmek için yapılan toplantıda anılan kişinin resmini taşıma şeklindeki eylemi bakımından da başvurucunun terör eylemlerinin faillerini övdüğü ve dolayısıyla şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği konusunda ilk derece mahkemesince ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulamamıştır.

Çoğunluğun gerekçesinde, protesto yürüyüşü olarak başlayan ve basın açıklamasıyla devam eden mezkûr etkinliğin protesto bağlamından çıkarılarak terör örgütü ile eylemlerini meşru gören ve destekleyen bir hâle dönüştüğü, buna rağmen başvurucunun anılan kişinin resmini taşımaya devam ederek somut tehlikeye katkı sağladığı belirtilmişse de, başvurucunun etkinliğin esas amacı kapsamında eylem yaptığına ve protesto konusundan uzaklaşılarak şiddet vurgusuyla devam eden kısmına dahil edilmemesi gerektiğine veya oluşan şiddet tehlikesine katkı sağlamadığına ilişkin bir ispat yükümlülüğü bulunmadığından, bu hususların mahkûmiyet kararının gerekçesinde gösterilmiş olması gerekir.

Somut olayda -yukarıda da belirtildiği gibi- derece mahkemelerince başvurucunun, söz konusu etkinliğin terör örgütü ile eylemlerini meşru gören ve destekleyen bir hâle dönüşmesine ve şiddet vurgusuyla devam ettirilmesine katkıda bulunduğu veya şiddete karıştığı gösterilememiştir.

Bu itibarla, başvurucunun ikinci eylemi bakımından denetim altına alınmasının da ilk eyleminde olduğu gibi ihlal oluşturduğu düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 M. Emin KUZ

 

 

Hemen Ara