Esas No: 2018/6238
Karar No: 2018/6238
Karar Tarihi: 25/2/2021
AYM 2018/6238 Başvuru Numaralı R.Ç. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
R.Ç. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/6238) |
|
Karar Tarihi: 25/2/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Tuğba TUNA IŞIK |
Başvurucu |
: |
R.Ç. |
Vekili |
: |
Av. Cafer KOLUMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işe iade davasında dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Bağlar Kaymakamlığına bağlı Bağlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığında sosyal yardım ve inceleme personeli olarak belirsiz süreli iş sözleşmesiyle 17/5/2012 tarihinde çalışmaya başlamıştır.
10. Başvurucunun iş sözleşmesi, başvurucunun 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK) 2. maddesinin 1. fıkrasında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı ve bu örgütle irtibatı olduğu kanaatiyle 15/8/2016 tarihinde Mütevelli Heyeti kararıyla feshedilmiştir.
11. Başvurucu, iş sözleşmesinin geçerli bir neden olmaksızın feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesi talebiyle 16/9/2016 tarihinde Diyarbakır 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
12. Mahkemenin 16/1/2017 tarihli kararında; iş sözleşmesinin Mütevelli Heyeti kararı ile başvurucunun FETÖ/PDY"ye aidiyeti, iltisakı veya bu örgütle irtibatı olduğu gerekçesiyle 667 sayılı KHK uyarınca feshedildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine (Bölge Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge Mahkemesi 21/5/2017 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun iş sözleşmesinin 667 sayılı KHK"nın 4. maddesi kapsamında feshedildiği, söz konusu KHK uyarınca başvurucunun bir daha kamu hizmetinde doğrudan veya dolaylı olarak istihdam edilemeyeceği, feshin geçerlilik denetiminin yapılamayacağı ve Kaymakamlık açısından husumet şartlarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Kararda, davanın esasına girilmeksizin bu gerekçelerle reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 25/9/2017 tarihli kararında başvurucunun sözleşmesinin 15/8/2016 tarihinde feshedildiği konusunda ihtilaf bulunmadığını, feshin aynı gün öğrenildiğinin başvurucunun kabulünde olduğunu açıklamıştır. Daire; davanın bir aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihine kadar açılması gerekirken bir aylık dava açma süresi geçtikten sonra 16/9/2016 tarihinde açıldığı gerekçesiyle temyize konu kararın hatalı olduğuna, kararın bozularak ortadan kaldırılması ile davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.
15. Nihai karar başvurucuya 21/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 1/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 20. maddesinin 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile yapılan değişiklikten önceki halinin ilgili kısmı şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
..."
18. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun 15. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır."
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 118. maddesi şöyledir:
"(1) Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.
(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir."
20. 6100 sayılı Kanun’un 93. maddesi şöyledir:
"(1) Resmî tatil günleri, süreye dâhildir. Sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde, süre tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter."
2. Yargıtay Kararları
21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2/11/2017 tarihli ve E.2016/27441, K.2017/17328 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 6100 sayılı HMK"nun 90. ve devamı maddelerinde sürelerin belirlenmesi, başlaması ve bitimi hususları düzenlenmiştir. Kanun koyucu tarafından işe iade davasının açılabilmesi için öngörülen hak düşürücü süre ay olarak belirlenmiştir. HMK"nun 92. maddesinde ay olarak belirlenmiş sürelerde, son aya karşılık gelen günün tatil saatinde sürenin biteceği açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, iş sözleşmesinin 27.01.2016 tarihinde sona erdiği dikkate alındığında, 1 aylık hak düşürücü süre 27.02.2016 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir. Bu tarihte yani 27.02.2016 tarihi de (cumartesi günü) resmi tatil gününe denk geldiğinden, HMK’nun 93. maddesi uyarınca eldeki işe iade davasının süresinde açıldığı açıkça ortadadır. Mahkemece davanın süresinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
..."
22. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 14/3/2016 tarihli ve E.2015/41083, K.2016/6152 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Öncelikle mahkemenin süre yönünden değerlendirmesi hatalıdır. Dava 21.10.2013 tarihinde açılmış olup fesih bildirimi ise 18.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yani 1 aylık dava açma süresi 18.09.2013 tarihinde başlamış olup sürenin son günü de 18.10.2013 günü mesai bitimidir. Sürenin son günü olan 18.10.2013 tarihi resmi tatil günü olan Kurban Bayramının 4.günüdür. Aynı zamanda Cuma gününe denk gelmiş olup takip eden günler ( Cumartesi-Pazar) hafta sonu olup mesai günü değildir. Dolayısıyla resmi tatil günü ve hafta sonunun takiben ilk mesai günü 21.10.2013 Pazartesi günüdür. Böylece 21.10.2013 tarihinde açılan işe iade davası süresindedir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
25. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM"e göre bu hak, Sözleşme"nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
26. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, dava açma süresi olan bir aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihinin resmî tatil günü olan Kurban Bayramı"na denk gelmesi sebebiyle davanın 16/9/2016 tarihinde açıldığını, davanın süresinde açılmasına rağmen süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık; mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılabilen bir hak olduğunu, başvurucu hakkındaki tedbirlerin olağanüstü hâl (OHAL) döneminde alınması nedeniyle yapılacak incelemede Anayasa"nın 15. maddesinin de dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme"yi yorumlayan AİHM, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
33. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013).
34. Somut olayda davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
37. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
38. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa"da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
39. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
40. 4857 sayılı Kanun"un 20. maddesinde, iş sözleşmesi feshedilen işçinin fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiasıyla fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabileceği belirtilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun"un 92. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; süre hafta, ay, yıl olarak belirtilmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içinde karşılık gelen günün tatil saatinde biteceği, 93. maddesinde de sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde, sürenin tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biteceği düzenlenmiştir.
42. Başvurucu işe iade talebiyle açtığı davada Bölge Mahkemesi tarafından verilen esastan ret kararını temyiz etmiştir. Daire 25/9/2017 tarihli ilamında belirtilen "...davanın 1 aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 15/09/2016 tarihine kadar açılması gerekirken bir aylık dava açma süresi geçtikten sonra 16/09/2016 tarihinde açıldığı" gerekçesi ile davanın esasına girmeden reddine karar vermiştir.
43. Somut olayda başvurucunun fesih bildiriminden iş sözleşmesinin feshedildiği 15/8/2016 tarihinde haberdar olduğu tespit edildiğinden bir aylık dava açma süresinin bu tarihten itibaren başlatılması gerektiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucu bir aylık hak düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihinin resmî tatil olan Kurban Bayramı"nın son gününe rastlaması sebebiyle tatili takip eden ilk iş günü olan 16/9/2016 tarihinde dava açmıştır. Dairenin, dava açma süresini hesaplarken hak düşürücü sürenin son günü olan 15/9/2016 tarihini iş günü olarak tespit ve kabul ettiği anlaşılmaktadır. Dairenin söz konusu kabulünün sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde, sürenin tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biteceğini belirten düzenlemeye açıkça aykırı olduğu görülmektedir. Bu durumda Dairenin temyiz başvurusunu incelemeksizin reddetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
44. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen ömür boyu kamu görevinden yasaklandığını, terörist gibi yaşamaya mahkûm edildiğini, hakkındaki suçlamaların somut delile dayanmadığını, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinde işine son verilme nedeni olarak "OHAL/KHK" kaydı düşülmek suretiyle ayrıca fişlendiğini belirterek adil yargılanma, mülkiyet, özel hayata ve aile hayatına saygı hakları ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Mahkemeye erişim hakkı yönünden verilen ihlal kararı nedeniyle yargılamanın yenilenmesine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu, ihlalin tespit ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
52. Başvuruda, temyiz başvurusunun davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
53. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Diyarbakır 1. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer hak ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Diyarbakır 1. İş Mahkemesine (E.2016/1338, K.2017/13) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.