Esas No: 2011/4-109
Karar No: 2011/161
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-109 Esas 2011/161 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2011/4-109 E., 2011/161 K.
"İçtihat Metni"
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık G…
….. İ…
…."ın beraatine ilişkin Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.12.2006 gün ve 426-1339 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 30.06.2010 gün ve 16224-12833 sayı ile;
"…
…1-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.10.2001 gün ve 212-197 sayılı kararı ile benzer pek çok kararlarında sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılmış olması gerekliliği "yargılanmanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanamaması ve cezanın bireyselleştirilmesi" ilkelerinin doğal bir sonucu olduğu açıkça vurgulanmaktadır. 1412 sayılı CMK"nın 223/son ve 225/son maddelerinde belirtilen ayrık hükümler dışında sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulması olanaklı değildir. Ayrık tutulan 223/son maddesi hükmüne göre de ancak dosya içeriğinden sanığa yüklenen eylemin ilk bakışta suç oluşturmadığının anlaşılması halinde sanığın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilebilecektir. Bu nedenle sanığın sorgusu yapılmadan kanıt takdiri suretiyle beraat kararı verilmesi olanaklı değildir. 01.06.2005 tarihinde yürürlülüğe giren 5271 sayılı CMK"nın 193/2 ve 195. maddelerinde de 1412 sayılı Yasanın sözü edilen hükümlerine paralel bir düzenlemeye yer verilmiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen içtihatların bu tarihten sonra da geçerliliğini sürdürdüğü kabul edilmelidir.
Belirtilen açıklamalara karşın, mahkemece, yukarıda değinilen içtihatlardaki yargısal görüşler irdelenmeden ve somut olayda uygulama koşulları bulunmadığı gözetilmeden, 1412 sayılı CMK"nın 223/son (5271 sayılı CMK"nın 193/2) maddesine yanlış anlam verilip, savunması yöntemince saptanmayan sanığın beraatine hükmolunması,
2- Anayasanın 141/3, 5271 sayılı CYY"nın 34/1, 230/1 ve 1412 sayılı CYUY"nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının, sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet savcısını ve de herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması, Yargıtay"ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapması ve bu açıdan gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması, belirsiz, kapalı ve duraksamalı söylemlerden kaçınılması, suçun yasal öğeleri ve kabul edilen olayların gösterilmesi gerekirken, bu ilkelere uyulmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 23.11.2010 gün ve 584-1340 sayı ile;
"…
…Yargıtay bozma ilamında sanığın yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre savunması alınmadan uygulama koşulları bulunmadığı gözetilmeden CMK"nın 193/2. maddesine yanlış anlam verilip bereatine karar verildiği kabul edilmiş ise de; yasada açıkça "sanık hakkında toplanan delilere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir" hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme kanaatimizce yoruma gerek bırakmayacak derecede açık olarak toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında verilecek (beraat) kararları bakımından sanığın sorgusunun yapılmadan davanın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmektedir. Bu düzenleme öğretide yüz yüzelik ilkesinin istisnası olarak kabul edilmiştir. Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere Yargıtay"ın kimi uygulamalarında sanığın savunması alınmadan beraat kararı verilebileceği durumun sadece sanığa yüklenen eylemin ilk bakışta suç oluşturmadığının anlaşılması olarak kabul edilmiş ise de; yukarıda yazılan yasa maddesinin açıklığı karşısında bu kabulü haklı gösterecek bir olgu mevcut değildir. Zaten Yargıtay bozma ilamında bahsedilen 02.10.2001 tarih ve 212-197 sayılı CGK kararından çok daha sonra 20.10.2009 tarih ve 11-89/243 numaralı bir örneği dosyaya eklenen CGK kararında da aynı şekilde CMK"nın 193/2. maddesi düzenlemesinin yüz yüzelik ilkesinin istisnası bulunduğu ve CMK"nın 193/2. maddesinin düzenlendiği 5353 sayılı Yasada da konuluş amacının gerekçesinde "sanık hakkında toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa dahi dava gıyabında bitirilebilir. Böylece sanığın lehine bir düzenleme getirilmiş ve gereksiz yere davanın uzaması önlenmek istenmiştir" şeklinde açıklama getirildiği yasa koyucunun gerekçede belirttiği amacı da nazara alınarak maddenin geniş yorumlanması gerektiği, bu fıkranın uygulama koşullarının eylemi ilk bakışta suç oluşturmadığının saplanması ile sınırlı olduğunun kabulünün fıkradaki düzenlemenin konuluş amacı ile bağdaşmadığı kabul edilmiştir. Bu kabul gerçekten yargılamanın hızlı yapılması, usul ekonomisine de uygundur. Aksi durumda olayımızda sanığın kolay bulunabilme ihtimali mevcut ise de başka bir takım olaylarda sanığın kolayca bulunamayacağı da nazara alındığında yakalama emri çıkartılması gerekeceği, bu hususun hem yargılamayı uzatacağı hem de mesela sanığın yargı alanı dışında yakalanması durumunda kısa olsa bile, sonuçta beraat edeceği bir dava nedeniyle hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuracağı açıktır. Sırf bu nedenle bile maddenin geniş olarak yorumlanması delil değerlendirmesi yapılan durumlarda da beraat kararı verme ihtimali varsa savunma alınmadan beraat kararının verilmesinin kabulü gerektiğinden aynı yönde mütalaa alındıktan sonra önceki beraat kararında direnilmesine karar verilmiştir.
Yüksek Yargıtay bozma ilamında ayrıca kararın denetime olanak verecek şekilde yeterli gerekçesinin bulunmadığı bozma konusu yapılmış ise de, mahkememizce verilen beraat kararında sanığın binayı 12.12.2004 tarihinden önce yaptığı kabul edildiğinden bu ön kabulün gerçekleşmesi durumunda başka hiçbir husus araştırılması gerekmediğinden gerekçenin yeterli olduğu kanaatine varılmıştır. Zaten daha önce hemen hemen aynı kelimelerle yazılan, sanığın dinlendiği beraat kararları Yargıtay 4. CD tarafından onanmış olduğundan gerekçenin yeterli olduğu düşünülmektedir.
Davaya konu olayda da binanın kanunun yürürlük tarihinden önce Ağustos 2004 yılında yapıldığı hem bilirkişi raporu hem vergi levhası suretiyle sabit olduğundan, iş yerinin 2004 yılı Ağustos ayında açıldığı resmi belge niteliğinde vergi levhası ile belgelendirilmiş bulunduğundan, başkaca inceleme yapılması gerekli görülmediğinden, yeniden savunmasının alınması mahkememizce zorunlu görülmediğinden usul ekonomisi de gözetilerek direnme ve beraat kararı verilmiştir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 15.04.2011 gün ve 90826 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın imar kirliliğine neden olma suçundan beraatine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan uyuşmazlıklar;
1- Sorgusu yapılmayan sanık hakkında beraat kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığı,
2- Hükmün yeterli gerekçeyi içerip içermediği,
Noktalarında toplanmakta ise de; direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca önsorun olarak ele alınması gerekmiştir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle ya da sonradan yürürlüğe giren yasa maddeleri uygulanarak yeni ve farklı hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm; özde direnme hükmü olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise inceleme Yargıtay ilgili Özel Dairesi tarafından yapılmalıdır.
İnceleme konusu olayda; Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece önceki uygulama aynen tekrar edilmiş ise de; önceki hükümde bir paragraftan ibaret olacak şekilde gerekçe yazıldığı ve hükmün hukuksal dayanağı gösterilmediği halde, direnme gerekçesinde, "davaya konu olayda sanığın binayı kanunun yürürlüğe girdiği 12.12.2004 tarihinden önce yaptığının kabul edildiği, binanın Ağustos 2004 yılında yapıldığının hem bilirkişi raporu hem vergi levhası içeriklerine göre sabit olduğu, iş yerinin 2004 yılı Ağustos ayında açıldığının resmi belge niteliğinde vergi levhası ile de belgelendirilmiş bulunduğu" belirterek deliller ile varılan sonuç arasındaki hukuksal bağın kurulması suretiyle, Özel Daire bozma kararının ikinci bendinde tartışılması gerektiği belirtilen hususların tartışıldığı ve ilk kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulduğu görülmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olması ve Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınmasına yasal olanak bulunmaması nedeniyle dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ
:
Açıklanan nedenlerle;
Yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.