Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-124 Esas 2011/159 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/1-124
Karar No: 2011/159

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-124 Esas 2011/159 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2011/1-124 E., 2011/159 K.

Ceza Genel Kurulu 2011/1-124 E., 2011/159 K.

  • KASTEN YARALAMA
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 237 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 243 ]
  • 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 260 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 456 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 457 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 51 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 59 ]
  • 765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 102 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 317 ]
  • 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 372 ]
  • "İçtihat Metni"

    Kasten yaralama suçundan sanık A.... Ç...."in, 765 sayılı TCY"nın 456/2, 457/1, 457/1, 51/1 maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.04.2003 gün ve 1133-93 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.07.2005 gün ve 22087-8639 sayı ile yürürlüğe yeni giren yasaların değerlendirilmesi amacıyla bozulmuştur.

    Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesince 20.12.2005 gün ve 941-1164 sayı ile, suçun kasten öldürmeye teşebbüs suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 29.12.2005 gün ve 471-415 sayı ile karşı görevsizlik kararı verilmiş, bu şekilde oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 04.04.2006 gün ve 2435-2836 sayı ile, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına suretiyle çözümlenmiştir.

    Yargılamayı yapan Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 26.12.2006 gün ve 184-583 sayı ile; sanığın 765 sayılı TCY"nın 456/2, 457/1, 457/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, sanık müdafiinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.10.2009 gün ve 19940-17665 sayılı görevsizlik kararıyla dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.04.2010 gün ve 9395-2111 sayı ile;

    "Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, cezayı azaltıcı tahrike ve takdire ilişkin sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yasal savunmanın mevcut olduğuna, tahrik nedeniyle daha fazla indirim yapılması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

    Ancak; oluşa ve dosya içeriğine göre; mağdurun başkasına ait otomobile zarar verdiği, bu sebeple sanık tarafından uyarılmasıyla başlayan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, mağdurun birden fazla bıçak darbesi ile sol koltuk altı arkada 2 cm"lik toraksa nafiz ve bunun alt tarafında 3 cm"lik toraksa nafiz olacak, solda totale yakın pnomotoraks ve cilt altı amfizemiye yol açıp, yaşamını tehlikeye sokacak biçimde yaralandığı olayda; hedef alınan vücut bölgesi ve meydana gelen yaraların niteliği gözetildiğinde, sanığın ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı halde, öldürmeye teşebbüs yerine yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması," isabetsizliğinden hükmün CYUY"nın 326/son maddesi de gözetilerek bozulmasına karar verilmiştir.

    Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 03.12.2010 gün ve 242-286 sayı ile;

    "Dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılacağı gibi sanık mağduru yaraladığını ve ancak öldürme kastıyla hareket etmediğini savunmuştur. Tanık O... K.... bu savunmayı doğrulamıştır.

    Mağdurda saptanan yaraların yeri niteliği sayısı ve suçta kullanılan bıçağın öldürmeye elverişli olması öldürme kastıyla hareket edildiğinin kabulü için yeterli değildir. Öte yandan sanıkla mağdur kardeş olup aralarında öldürmeyi gerektirecek herhangi bir husumet de bulunmamaktadır.

    Bu durumda "öldürme kastıyla hareket etmedim" biçimindeki savunmaya itibar edilmelidir. Çünkü savunmanın aksi kanıtlanamadığı gibi aksi kanıtlanamayan bu savunma oluşa da uygundur.

    Hal böyle olunca sanığın saptanan eyleminin öldürmeye kalkışma suçunu değil yaralama suçunu oluşturacağının kabulüyle önceki kararda direnilmelidir.

    765 sayılı TCY.sının 456/2. maddesinde düzenlenen yaralama suçu aynı Yasanın 102/4. maddesi uyarınca 5 yıllık asli zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımını kesen işlemler birden fazla olsa bile bu süre söz konusu Yasanın 104/2. maddesi gereğince ancak yarı oranında uzayabileceğinden 7,5 seneyi geçemez.

    İncelenen dosyada suçun işlendiği 24.09.2002 tarihinden bugüne kadar aradan 7,5 seneden fazla bir zaman geçtiği saptandığına göre olayda zamanaşımının gerçekleştiği" gerekçesiyle direnilmesine ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

    Bu hükmün de mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının; "Müştekinin katılan sıfatını almadığı, bu nedenle hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmadığından müşteki vekilinin temyiz talebinin CMUK"nun 317. maddesi uyarınca reddi" istekli 18.04.2011 gün ve 41414 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Sanık hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının yerel mahkemece zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilen somut olayda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa öldürmeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle katılan sıfatını almayan mağdur vekilinin hükmü temyiz etme yetkisinin bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.

    İncelenen dosya içeriğinden;

    Mağdurun kollukta 24.09.2002 tarihinde alınan beyanında sanıktan şikayetçi olduğu, yargılama aşamasında 05.02.2003 tarihli oturumda sanıktan şikayetçi olmadığını beyan ettiği, mağdura mahkeme tarafından görevlendirilen vekilin 26.12.2006 tarihli oturumda; "mağdur 05.02.2003 tarihinde şikayetten vazgeçtiği için katılma talebimiz yoktur" şeklinde açıklamada bulunduğu, yine mağdurun 20.07.2010 tarihli oturumda şikayetçi olmadığını ve kamu davasına katılmak istemediğini beyan ettiği, mağdur vekilinin 03.12.2010 tarihli oturumda; "sanık ve mağdur kardeştirler, barışmışlardır, bizim herhangi bir şikayetimiz yoktur" dediği, buna karşın bu tarihte yüzüne karşı tefhim edilen hükmü mağdur vekilinin süresinde temyiz ettiği anlaşılmaktadır.

    5271 sayılı CYY"nın 237. maddesi uyarınca mağdur, kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduğunu bildirerek kamu davasına katılabilir. Bunun için aynı Yasanın 238/1. maddesi uyarınca mahkemeye dilekçe verilmesi ya da katılma isteminin içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi yeterlidir.

    1412 sayılı CYUY"nın 372. maddesi ve buna paralel olan 5271 sayılı CYY"nın 243. maddesindeki; "Katılan, vazgeçerse...katılma hükümsüz kalır" biçimindeki düzenlemeler ile istikrarlı olarak sürdürülegelen Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikâyetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değil ise de, kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçilmesi halinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise bu hükümsüz kalacaktır.

    Diğer taraftan, 5271 sayılı CYY"nın "Kanun Yollarına Başvurma Hakkı" başlıklı 260/1. maddesinde; "Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır" şeklinde, 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan "Yargıtayca Temyiz İsteğinin Reddi" başlıklı 317. maddesinde ise; "Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar" biçiminde düzenlemeler yer almaktadır.

    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

    Mağdur Hamdi Çelik sadece kollukta sanıktan şikayetçi olmuş, kovuşturma aşamasında iki kez şikayetçi olmadığını beyan etmiş, ayrıca 20.07.2010 tarihli oturumda davaya katılmak istemediğini de açıkça ifade etmiştir. Bunun yanında mağdura mahkeme tarafından görevlendirilen vekili de şikâyetçi olmadıklarını ve dava katılma taleplerinin bulunmadığını beyan ettiğine göre mağdur vekilinin hükmü temyiz etme yetkisi bulunmamaktadır.

    Bu itibarla, CYY"nın 234/b-6 ve 260. maddeleri uyarınca, kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçmesi nedeniyle davaya katılması olanaklı olmadığı gibi ayrıca davaya katılma istemi de olmayan mağdur vekilinin hükmü temyize yetkisi bulunmadığından temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmektedir.

    SONUÇ:

    Açıklanan nedenlerle;

    1- Yerel mahkeme direnme hükmünü temyize yetkisi bulunmayan mağdur vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 317. maddesi uyarınca REDDİNE ,

    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara