AYM 2018/28044 Başvuru Numaralı EMRAH ÖZDEMİR (2) Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/28044
Karar No: 2018/28044
Karar Tarihi: 10/3/2021

AYM 2018/28044 Başvuru Numaralı EMRAH ÖZDEMİR (2) Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMRAH ÖZDEMİR BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2018/28044)

 

Karar Tarihi: 10/3/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

Emrah ÖZDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kapalı ceza infaz kurumunda bulunan hükümlünün avukat ile telefonla görüşmelerine izin verilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/8/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Bakırköy/Metris 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.

9. Başvurucu; avukatıyla telefonla görüşme hakkının mevcut olduğunu, bu konuda Anayasa Mahkemesinin emsal kararının da mevcut olduğunu belirterek 31/5/2018 tarihinde avukatıyla telefon vasıtasıyla görüşme talebinde bulunmuştur. Başvurucunun talebi Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının (İdare ve Gözlem Kurulu) 1/6/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu tarafından dayanak olarak gösterilen Anayasa Mahkemesinin 16/4/2015 tarihli 2013/6693 sayılı Mehmet Koray Eryaşa kararının tutuklular yönünden ayrık düzenleme ihtiva eden 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 114. maddesine dayandığı belirtilmiştir. Hükümlü olması nedeniyle anılan Kanun düzenlemesinin başvurucu hakkında uygulanamayacağı, mevzuatta hükümlülerin kimlerle telefonla görüşebileceğinin açıkça düzenlendiği vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun avukatının İstanbul Barosuna kayıtlı olması nedeniyle görüşmeye gelebileceği ancak 4/5/2018 tarihinden beri başvurucunun avukatının görüşmeye gelmediğinin tespit edildiği ifade edilmiştir.

10. Başvurucu anılan karara itirazında; hükümlü ve tutuklu ayrımı yapılmasının doğru olmadığını, avukatıyla mesai saatleri içerisinde görüşme olanağının olduğunu ancak İstanbul Barosuna kayıtlı çalışsa da avukatın başka illerde de davalarının mevcut olduğunu, avukatının sürekli İstanbul"da bulunmadığını belirterek haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Bakırköy İnfaz Hâkimliği 20/6/2018 tarihli kararıyla başvurucunun itirazını reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; Mehmet Koray Eryaşa kararı hatırlatıldıktan sonra ceza infaz kurumunda bulunan kişilerin de haberleşme hürriyetine sahip oldukları ancak ceza infaz kurumunda tutulan hükümlü ve tutuklular açısından haberleşme hürriyetinin kapsamının her türlü iletişim aracını içermeyeceği belirtilmiştir. Hükümlü ve tutuklular açısından haberleşme hürriyetini tamamen ortadan kaldıracak boyutta olmayan müdahalenin, ceza infaz kurumu güvenliği ve düzeni çerçevesinde somut olayların özellikleri de gözetilerek haberleşme hürriyetini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Başvurucunun avukatının İstanbul Barosuna kayıtlı olduğu gözetildiğinde başvurucu ile görüşebileceği ancak başvurucunun kuruma geldiği 4/5/2018 tarihinden itibaren avukatının görüşmeye gelmediğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Kararda 5275 sayılı yasanın 114. maddesindeki tutuklunun müdafii ile olan haberleşmesine ve kurum düzeni çerçevesinde temas ve görüşmelerine hiçbir suretle engel olunamaz ve kısıtlamalar konulamaz şeklindeki düzenlemenin tutukluları kapsadığı, hükümlüler hakkında uygulanamayacağı vurgulandıktan sonra başvurucunun hükümlü statüsünde olduğu dikkate alındığında idare ve gözlem kurulu tarafından yapılan değerlendirmenin hukuka uygun olduğu değerlendirilmesine yer verilmiştir.

12. Başvurucunun bu karara itirazı, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinin 12/7/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

13. Nihai karar 1/8/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 6/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili hukuk (ulusal mevzuat ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Sinan Gül, B. No: 2016/7628, 27/2/2020, §§ 14-25, Cengiz Eker, B. No: 2017/26841, 2/6/2020, §§ 13-24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucu uzun süredir hükümlü olması nedeniyle bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu; ilgili mevzuata göre avukatıyla telefon vasıtasıyla görüşme hakkının mevcut olduğunu, bu hakkın kısıtlanmasının yasal dayanaklarının bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu aynı konuda Anayasa Mahkemesinin de ihlal kararı verdiğini iddia etmiştir. Avukatının İstanbul Barosuna kayıtlı olmasına rağmen tek bir kişi ile ilgilenmediği ve şehir dışı duruşmaları olduğu için her zaman ziyaretine gelmesinin mümkün olmadığını, acil durumlarda kendisine ancak telefonla ulaşılabileceğini belirtmiştir. Kendisine adli makamlardan gelen belgelerin itiraz sürelerinin kısa olduğunu ve bu durumu avukatına bildirmesi gerektiğini, avukatıyla görüşmesinin engellenmesinin haksız olduğunu vurgulamıştır. Hükümlü ve tutuklu ayrımı yapılmasının da hukuka aykırı olduğunu belirten başvurucu haberleşme hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde; mevzuat hükümleri hatırlatıldıktan sonra tutukluluklara avukatla telefon görüşme şeklinde tanınan ek güvencenin hükümlüler bakımından statülerinin farklı olması nedeniyle söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde avukat ile hükümlünün yüz yüze görüşebileceği, ayrıca mektup, faks gibi yollarla avukatıyla iletişim kurmasının mümkün olduğu vurgulanmıştır. Hükümlülerin telefonla haberleşme hakkına sahip olduğu kişilerin açıkça sayılmış olduğu, bu kişiler arasında hükümlünün avukatının yer almadığı, hükümlülerin avukatıyla birçok farklı kanaldan görüşme imkânı mevcutken yalnızca telefonla görüşme hakkının bulunmamasının haberleşme hürriyetini engelleyecek mahiyette olmadığı ifade edilmiştir.

21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; avukatının sürekli yanına gelmesinin mümkün olmadığını, avukatın gönderdiği mektupların mevzuata göre denetlenmemesi gerekirken denetlendiğini, mektupların uzun süre Kurumda bekletildikten sonra gönderildiğini belirterek bu durumda avukatla iletişimin yeterli olduğunun söylenemeyeceğini iddia etmiştir. Her ne kadar hükümlü olsa da devam eden soruşturmalarının olduğunun UYAP üzerinden görülebileceği, kendisinin de hukuki yardım alma hakkının mevcut olduğunu, hükümlü ve tutuklu ayrımının kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

22. Başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Hükümlü olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucunun iddialarının özünün avukatı ile telefonla görüşmesinin engellenerek haberleşmesinin kısıtlandığına yönelik olması nedeniyle, başvuru haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

25. Somut olayda başvurucunun avukatıyla görüşme talebinin mevzuatta avukatla telefon vasıtasıyla görüşme düzenlenmediği gerekçesiyle İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla reddedilmesinin haberleşme hürriyetine müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır. (benzer değerlendirme için bkz. Sinan Gül, §§ 33, 34; Cengiz Eker, §§ 34, 35).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

26. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin gereklerine... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

27. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, § 49).

28. Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarının gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile haberleşme hürriyeti arasında adil bir denge sağlanmalıdır. Ancak ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal sonucu olarak idarenin müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir (Mehmet Koray Eryaşa, § 89).

29. Bu bağlamda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

30. Hükümlünün avukatı ile telefonla haberleşmesine yönelik kısıtlamanın, 5275 sayılı Kanun"un 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile İnfaz Tüzüğü"nün 88. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi ve 88. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan hükümlere dayanılarak yapıldığı, bu düzenlemelerin kanunla sınırlama koşulunu karşıladığı sonucuna varılmıştır (Sinan Gül, §§ 40-42; Cengiz Eker, §§ 41- 43).

 (2) Meşru Amaç

31. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 47).

32. Başvuru konusu olayda, kamu düzenin ve güvenliğinin sağlanması kapsamında telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması şeklinde uygulandığı ve anılan müdahalenin meşru amaç taşıma koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

33. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

34. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

35. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa"nın ve Sözleşme"nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Mehmet Koray Eryaşa, §§ 50, 51).

36. Özellikle diğer haberleşme yollarının kullanılabildiği ve yeterli olduğu durumlarda, Anayasa’nın 22. maddesinin, hükümlü ve tutukluların telefonla görüşmesini güvence altına aldığı şekilde yorumlanması mümkün değildir. Burada dikkat edilecek nokta hükümlü ve tutukluların dış dünya ile haberleşmesinin sağlanmasında kamu otoritelerinin takdir yetkisinin geniş yorumlanması gerektiğidir. Haberleşme yöntemlerinden bir veya birkaçının kullanılma imkânına yeterince sahip olunması durumunda hükümlü ve tutukluların telefonla görüşmesine izin verilmemesi tek başına haberleşme hürriyetinin ihlali olarak değerlendirilemez (Mehmet Koray Eryaşa, § 55).

37. Hükümlü ve tutukluların avukat veya müdafi ile görüşmesi 5275 sayılı Kanun’da ayrı maddelerde düzenlenmiş olup tutukluların ve hükümlülerin telefonla görüşme hakkı tanınmış ancak tutuklular yönünden 5275 sayılı Kanun"un 114. maddesiyle müdafiyle haberleşmesine ilişkin ek bir güvence sağlanmıştır. Anılan güvencenin devam eden yargılama kapsamında tutukluların savunma haklarını kullanmalarının kolaylaştırılmasına yönelik olduğu da gözetilerek Mehmet Koray Eryaşa kararında tutukluların avukatla veya müdafi ile telefon vasıtasıyla haberleşme hakkının olduğuna ve bu hakkı engelleyebilecek yeterli yasal düzenlemenin mevcut olmadığına karar verilmiştir (Sinan Gül, §§ 53, 54; Cengiz Eker, §§ 53, 54).

38. Mevzuatta, hükümlülerin telefon ile görüşmesi bir hak olarak tanımlanmakla birlikte kimler ile telefon vasıtasıyla görüşme sağlayabileceğinin ve görüşme şartlarının idarenin takdir yetkisi kapsamında kaldığı; bu bağlamda tutuklular yönünden getirilen ek güvencenin hükümlüleri kapsamadığı, hükümlülerin avukat ve müdafi ile telefon vasıtasıyla görüşme hakkının kural olarak mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte telefonla görüşme hakkının kapsamına ilişkin tutuklu ve hükümlüler yönünden farklı düzenlemeler öngörülmesinin hükümlü ile tutuklunun hukuk karşısındaki statülerinin farklı olması, diğer bir ifadeyle hükümlü hakkında kesinleşen ceza mahkûmiyetinin infazı aşamasına geçilmiş olmasına karşın tutuklunun yargılamasının devam ediyor olması gözetildiğinde demokratik toplum gereklerine uygun olduğu söylenebilir (Sinan Gül, § 55; Cengiz Eker, § 55).

39. Öte yandan telefonla görüşülecek kişiler yönünden getirilecek sınırlamalarda hükümlülerin avukatlarıyla iletişim kurabilmelerindeki bireysel yarar ile kamu yararı arasında makul bir dengeleme yapılarak hükümlülerin öznel durumları gözetilmek suretiyle belli bir esnekliğin sağlanması gerekir. Bu bağlamda hükümlünün avukatıyla telefon vasıtasıyla görüşme talebinin, hükümlünün dayandığı nedenler ve somut olayın öznel koşulları gözetilerek hukuki yardım almanın kolaylaştırılması temelinde değerlendirmeli ve yeterli gerekçe ile karşılanması elzemdir. Bununla birlikte somut durum dikkate alındığında yüz yüze görüşme, mektup, faks ve benzeri haberleşme yöntemlerinden bir veya birkaçının avukat ile haberleşmede kullanılabildiğinin ve bu iletişim yollarının iletişimi sağlamakta yeterli olduğunun tespit edilmesi hâlinde, hükümlünün avukatla telefon aracılığıyla görüşmesine izin verilmemesinin tek başına haberleşme hürriyetinin ihlali olarak kabul edilemeyeceği açıktır (Sinan Gül, §§ 56, 57; Cengiz Eker, §§ 56, 57).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Somut olayda hükümlü olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucunun sadece görüşme hakkının mevzuata göre mevcut olduğunu belirterek Kurumdan avukatıyla telefonla görüşme talebinde bulunduğu, talebinin nedenleri ya da acil bir duruma ilişkin olduğuna dair açıklama yapmadığı görülmüştür. Ayrıca avukatıyla yüz yüze görüşme, mektup ve benzeri yöntemlerle iletişim kuramadığı ya da bu iletişim yollarının yeterli olmadığı yönünde de bir iddiası bulunmamaktadır. Bu durumla birlikte bireysel başvuru formunda da avukatıyla telefonla görüşmesinin makul görülecek gereklerine yönelik somut bilgi ve belge sunmadığı gözetildiğinde; başvurucunun avukatıyla telefonla görüşme talebine ilişkin öznel nedenler ileri sürmediği anlaşılmaktadır.

41. Bu durumda Sinan Gül ve Cengiz Eker kararlarında ulaşılan ilkelerden ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durumun mevcut olduğu söylenemez. Bu bağlamda somut olay, yukarıdaki açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü olduğu; haberleşme hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara