Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-43 Esas 2011/93 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/1-43
Karar No: 2011/93

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-43 Esas 2011/93 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/1-43 E.  ,  2011/93 K.

    "İçtihat Metni"


    Esas No : Karar No : Tebliğname:
    2011/1-43 2011/93 2010/283543
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ADANA 1. Ağır Ceza
    Günü : 10.05.2010
    Sayısı : 147 – 171

    Silahla tehdit suçundan sanıklar A.A.Y. A. ve R. Ö.in, 5237 sayılı TCY"nın 106/2-a-c ve 62/1. maddeleri uyarınca 2’şer yıl 6’şar ay hapis, S.A.ın olası kastla öldürme suçundan, 5237 sayılı TCY"nın 81/1, 21/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis, olası kastla yaralama suçundan, mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle, 5237 sayılı TCY"nın 86/1, 21/2, 86/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca (dört kez) 7 ay 15 gün hapis, 5237 sayılı TCY"nın 86/2, 21/2, 86/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis, silahla tehdit suçundan da 5237 sayılı TCY"nın 106/2-a-c ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2008 gün ve 272–369 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.03.2010 gün ve 3961-1251 sayı ile;
    “Aralarında menfaat çatışması bulunan sanıklar A. A. Y.A.ve S.A.’ın ayrı ayrı müdafiler tarafından temsil edilmeleri gerekirken, aynı müdafi tarafından temsil edilmek suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38 ve 5271 sayılı CMK’nın 152. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden ve aralarındaki bağlantı nedeniyle sanık R. Ö. hakkındaki hükmün de diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
    Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10.05.2010 gün ve 147–171 sayı ile;
    “...5271 sayılı CMK"nın 152. maddesine göre yararları birbirine uygun olan birden fazla sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.
    1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddesine göre;
    a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa,
    b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,
    c) Evvelce hâkim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa,
    d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmışsa,
    e) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, teklifi reddetmek zorunluluğundadır.
    Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar. Yukarıda belirtilen maddeler dışında yasal düzenleme bulunmamaktadır.
    Nazari olarak;
    Prof. Dr. Erdener Yurtcan, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi isimli Kasım 2005 tarihli eserin 374. sayfasında; ‘Kanun koyucu, maddenin yeni şeklinde gerek baro tarafından atanan zorunlu müdafilik sisteminde, gerekse sanıkların kendi iradeleri ile seçecekleri müdafileri yönünden çıkarları ters düşmediği sürece bir müdafie birden çok sanığı savunma imkânı getirildiği, yasa maddesinin eski halindeki netlik yeni metinde yok ise de, bunu engelleyen bir ibarenin metinde yer almaması ve bu yoruma ters düşecek bir sonucun madde gerekçesinde yer almaması sebebiyle bir veya birden fazla sanık menfaat ve çıkarları ters düşmediği sürece aynı müdafi tarafından savunulmasının mümkün olduğunu bildirmektedir’
    Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku isimli 1980 tarihli eserinin 466. sayfasında; ‘Birden fazla sanığın menfaatleri birbirine uygunsa yani menfaatleri çatışmıyorsa ve sanıkların birbirine karşı suç atması sözkonusu olmadığı aynı davada menfaati zıt olan taraflardan birine avukatlık yapmış kişinin diğer tarafa avukatlık yapamayacağı’ belirtilmiştir.
    Prof. Dr. Faruk Erem, Ceza Usul Hukuku isimli 1978 tarihli eserinin 192–195. sayfalarında; ‘Bir sanığın, birden fazla müdafi tutabileceğini, aynı müdafinin birden fazla sanığa müdafi olabilmesi için açık düzenleme yok ise de, maddenin eski halinin düzenlendiği 1412 sayılı CMUK"nın 142. maddesinin lafzına göre menfaat uygunluğu halinde aynı müdafinin birden fazla sanığa müdafi olabileceğini, mehaz kanunda, bu durumun savunma menfaati çatışmıyorsa anlamına gelen "savunma icaplarına aykırı olmamak, savunma icaplarına aykırı bulunmamak" şeklinde anlaşılması gerektiği, menfaat zıtlığı kavramının, değişik anlama geldiğini, birbirlerine zıt menfaatlerin, birbirine uygun olmadığını, iki sanıktan biri suçu diğerinin işlediğini, kendisinin işlemediğini ileri sürüyor ise menfaat zıtlığı bulunduğunu, birbirine zıt olmayan menfaatlerin her zaman birbirine uygun sayılmayacağını, örneğin sanıklardan biri suçunu ikrar etse ve diğer sanıkla suçu birlikte işlediğini bildirmesi halinde, menfaatlerde zıtlığın bulunmadığını, ancak her iki sanığın savunma zorunluluğunun açıkça görüleceğini, meselenin menfaat uygunluğu, menfaat zıtlığı gibi deyimlerden hareketle değil savunmalarla bağdaşmazlık terimi kullanılarak çözümlenmesi, bağdaşmazlığın ölçüsü de, mantık kurallarınca eğer sanıklardan birinin savunmanın doğru kabulü halinde, diğerinin savunmasının reddini gerektiriyorsa bağdaşmazlık bulunacağını, savunmada bağdaşmazlığı öncelikle müdafinin takdir etmesini veya talep veya resen mahkemece takdir edilmesinin gerektiğini’ savunmaktadır.
    Birden fazla sanığı aynı müdafinin savunması hususunda Yargıtay İçtihatları incelendiğinde;
    Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 06.11.1995 tarihli kararında; ‘İki sanığın müdafiliğini yapan avukatın, kanıtlarla zıtlaşır bir savunmayla, sanıklardan birini suçsuz diğerinin suçlu olduğunu ileri sürmesi karşısında menfaatleri zıt kişileri aynı kamu davasında aynı müdafinin temsil edemeyeceği gözetilmelidir" demektedir.
    Menfaat çatışması bulunmayan birden çok sanığın tek bir avukat tarafından temsil edilmesi dolayısıyla birden çok sanık adına savunma makamında tek müdafinin görev yapmasına engel düzenleme bulunmadığı doktrin tarafından kabul edilmektedir. Diğer taraftan birden fazla sanığın tek bir müdafi ile savunma yapmasının engellenmesi halinde fazladan masraf yapılacağı tartışmasızdır. Anayasamızın 141/son maddesine göre fazladan masraf yapılmaması hususu mahkemenin asli görevlerindendir. Keza kardeş olan veya menfaatleri çatışmayan sanıklara ayrı ayrı müdafi görevlendirme yükümlülüğü getirilmesi veya her bir sanığa zorunlu müdafi atanması savunma hakkının kısıtlanmasına neden olacağı açıktır.
    Bu açıklamalar ışığında olay ele alındığında;
    Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar A. Y.ve S.haklarında silahlı tehdit, olası kasıtla öldürme ve olası kasıtla yaralama suçlarından dava açmış, yargılama sırasında sanıklar S.ve Y.A. suç yerine gitmediklerini belirterek tüm suçlamaları reddetmiş, sanık A. A. olayın mağduru olduğunu ve bıçakla yaralandığını ileri sürerek suçlamaları kabul etmemiş, keza sanıklar birbirlerini suçlamadıkları gibi, birden çok sanık müdafiliğini yapan savunma makamı da sanıklardan birinin suçlu diğerlerinin suçsuz bulunduğunu ileri sürmemiştir. Somut olayda sanıklar A.A. Y.A. ve S.A.’ın suçlamaları kabul etmedikleri ve adı geçen sanıklardan birinin diğerini suçlamadığı anlaşıldığından CMK"nın 152. maddesine aykırılık olmadığı, keza 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddesinde açıklanan davayı kabul etmekten çekinme veya müdafilik görevini kabul etmeme şartları bulunmadığından ve "mahkememizin 08.10.2008 tarihli kararının gerekçesi yerinde görüldüğünden" bozma kararına uyulmayarak mezkûr kararımızda ısrar edilmesi gerekmiştir. Sanıklar G.A. S. A. S. D., H. D. Y.Ö. ve N. Z.haklarında verilen kararların kesinleştiği ve adı geçen sanıklar kanun yoluna başvurmadığından, bu sanıklar hakkında verilen kararlara yer verilmemiş, "mahkememizin 08.10.2008 tarihli kararının gerekçesi yerinde görüldüğünden ve bu kararda ısrar edildiğinden" aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir” biçimindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmiştir.
    Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli, 27.01.2011 gün ve 283543 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; olası kastla öldürme, olası kastla öldürmeye teşebbüs ve silahla tehdit suçlarından sanıklar A. A. S. A. ve Y. A.arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığının ve buna bağlı olarak, aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; bozmadan önceki hükmün gerekçesine yollama yapmakla yetinilen direnme hükmünün, yasal ve yeterli gerekçeyi içerip içermediği hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerin direnme kararlarında da 5271 sayılı CYY’nın 230, 231, 232 ve 309. maddeleri uyarınca yeniden hüküm kurması gerekmektedir.
    Karar; sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşur.
    “Sorun” bölümünde, somut olay ile suçun işlenmesindeki özellikler ve suçun ne şekilde işlendiği açıklanmalı; “gerekçe” kısmında da, mevcut deliller irdelenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ, diğer bir söylemle bu delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı anlatılmalı ve hukuki nitelendirmeye yer verilmelidir. Sonuç hüküm kısmında ise, 5271 sayılı CYY"nın 232. maddesi uyarınca, verilen kararın ne olduğu, uygulanan yasa maddeleri, hükmolunan ceza miktarı, yasa yollarına başvurmanın olanaklı olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
    Yerel mahkemece bozmadan sonra anılan ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verdikten sonra sadece direnme nedenleri açıklanmış, direnme kararında olay anlatılmamış, mevcut delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı açıklanmamış, hukuki nitelendirmeye yer verilmemiş, yalnızca bozulmakla ortadan kalkan hükümdeki gerekçeye yollama yapılmakla yetinilmiştir.
    Bu itibarla, karar, sorun ve gerekçe bölümlerini içermeyen sanıklar A.A. S. A. ve Y.A. hakkındaki direnme hükmü ile aralarındaki bağlantı nedeniyle sanık R. Ö. hakkındaki hükmün, diğer yönleri incelenmeksizin, öncelikle bu usuli nedenden dolayı bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2010 gün ve 147–171 sayılı direnme hükmünün, belirtilen usule aykırılık nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    Tebliğname: 2010/283543
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ADANA 1. Ağır Ceza
    Günü : 10.05.2010
    Sayısı : 147 – 171

    Silahla tehdit suçundan sanıklar A.A.Y. A. ve R. Ö.in, 5237 sayılı TCY"nın 106/2-a-c ve 62/1. maddeleri uyarınca 2’şer yıl 6’şar ay hapis, S.A.ın olası kastla öldürme suçundan, 5237 sayılı TCY"nın 81/1, 21/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis, olası kastla yaralama suçundan, mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle, 5237 sayılı TCY"nın 86/1, 21/2, 86/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca (dört kez) 7 ay 15 gün hapis, 5237 sayılı TCY"nın 86/2, 21/2, 86/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis, silahla tehdit suçundan da 5237 sayılı TCY"nın 106/2-a-c ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2008 gün ve 272–369 sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.03.2010 gün ve 3961-1251 sayı ile;
    “Aralarında menfaat çatışması bulunan sanıklar A. A. Y.A.ve S.A.’ın ayrı ayrı müdafiler tarafından temsil edilmeleri gerekirken, aynı müdafi tarafından temsil edilmek suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38 ve 5271 sayılı CMK’nın 152. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden ve aralarındaki bağlantı nedeniyle sanık R. Ö. hakkındaki hükmün de diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
    Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10.05.2010 gün ve 147–171 sayı ile;
    “...5271 sayılı CMK"nın 152. maddesine göre yararları birbirine uygun olan birden fazla sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.
    1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddesine göre;
    a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa,
    b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,
    c) Evvelce hâkim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa,
    d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmışsa,
    e) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, teklifi reddetmek zorunluluğundadır.
    Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar. Yukarıda belirtilen maddeler dışında yasal düzenleme bulunmamaktadır.
    Nazari olarak;
    Prof. Dr. Erdener Yurtcan, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi isimli Kasım 2005 tarihli eserin 374. sayfasında; ‘Kanun koyucu, maddenin yeni şeklinde gerek baro tarafından atanan zorunlu müdafilik sisteminde, gerekse sanıkların kendi iradeleri ile seçecekleri müdafileri yönünden çıkarları ters düşmediği sürece bir müdafie birden çok sanığı savunma imkânı getirildiği, yasa maddesinin eski halindeki netlik yeni metinde yok ise de, bunu engelleyen bir ibarenin metinde yer almaması ve bu yoruma ters düşecek bir sonucun madde gerekçesinde yer almaması sebebiyle bir veya birden fazla sanık menfaat ve çıkarları ters düşmediği sürece aynı müdafi tarafından savunulmasının mümkün olduğunu bildirmektedir’
    Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku isimli 1980 tarihli eserinin 466. sayfasında; ‘Birden fazla sanığın menfaatleri birbirine uygunsa yani menfaatleri çatışmıyorsa ve sanıkların birbirine karşı suç atması sözkonusu olmadığı aynı davada menfaati zıt olan taraflardan birine avukatlık yapmış kişinin diğer tarafa avukatlık yapamayacağı’ belirtilmiştir.
    Prof. Dr. Faruk Erem, Ceza Usul Hukuku isimli 1978 tarihli eserinin 192–195. sayfalarında; ‘Bir sanığın, birden fazla müdafi tutabileceğini, aynı müdafinin birden fazla sanığa müdafi olabilmesi için açık düzenleme yok ise de, maddenin eski halinin düzenlendiği 1412 sayılı CMUK"nın 142. maddesinin lafzına göre menfaat uygunluğu halinde aynı müdafinin birden fazla sanığa müdafi olabileceğini, mehaz kanunda, bu durumun savunma menfaati çatışmıyorsa anlamına gelen "savunma icaplarına aykırı olmamak, savunma icaplarına aykırı bulunmamak" şeklinde anlaşılması gerektiği, menfaat zıtlığı kavramının, değişik anlama geldiğini, birbirlerine zıt menfaatlerin, birbirine uygun olmadığını, iki sanıktan biri suçu diğerinin işlediğini, kendisinin işlemediğini ileri sürüyor ise menfaat zıtlığı bulunduğunu, birbirine zıt olmayan menfaatlerin her zaman birbirine uygun sayılmayacağını, örneğin sanıklardan biri suçunu ikrar etse ve diğer sanıkla suçu birlikte işlediğini bildirmesi halinde, menfaatlerde zıtlığın bulunmadığını, ancak her iki sanığın savunma zorunluluğunun açıkça görüleceğini, meselenin menfaat uygunluğu, menfaat zıtlığı gibi deyimlerden hareketle değil savunmalarla bağdaşmazlık terimi kullanılarak çözümlenmesi, bağdaşmazlığın ölçüsü de, mantık kurallarınca eğer sanıklardan birinin savunmanın doğru kabulü halinde, diğerinin savunmasının reddini gerektiriyorsa bağdaşmazlık bulunacağını, savunmada bağdaşmazlığı öncelikle müdafinin takdir etmesini veya talep veya resen mahkemece takdir edilmesinin gerektiğini’ savunmaktadır.
    Birden fazla sanığı aynı müdafinin savunması hususunda Yargıtay İçtihatları incelendiğinde;
    Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 06.11.1995 tarihli kararında; ‘İki sanığın müdafiliğini yapan avukatın, kanıtlarla zıtlaşır bir savunmayla, sanıklardan birini suçsuz diğerinin suçlu olduğunu ileri sürmesi karşısında menfaatleri zıt kişileri aynı kamu davasında aynı müdafinin temsil edemeyeceği gözetilmelidir" demektedir.
    Menfaat çatışması bulunmayan birden çok sanığın tek bir avukat tarafından temsil edilmesi dolayısıyla birden çok sanık adına savunma makamında tek müdafinin görev yapmasına engel düzenleme bulunmadığı doktrin tarafından kabul edilmektedir. Diğer taraftan birden fazla sanığın tek bir müdafi ile savunma yapmasının engellenmesi halinde fazladan masraf yapılacağı tartışmasızdır. Anayasamızın 141/son maddesine göre fazladan masraf yapılmaması hususu mahkemenin asli görevlerindendir. Keza kardeş olan veya menfaatleri çatışmayan sanıklara ayrı ayrı müdafi görevlendirme yükümlülüğü getirilmesi veya her bir sanığa zorunlu müdafi atanması savunma hakkının kısıtlanmasına neden olacağı açıktır.
    Bu açıklamalar ışığında olay ele alındığında;
    Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, sanıklar A. Y.ve S.haklarında silahlı tehdit, olası kasıtla öldürme ve olası kasıtla yaralama suçlarından dava açmış, yargılama sırasında sanıklar S.ve Y.A. suç yerine gitmediklerini belirterek tüm suçlamaları reddetmiş, sanık A. A. olayın mağduru olduğunu ve bıçakla yaralandığını ileri sürerek suçlamaları kabul etmemiş, keza sanıklar birbirlerini suçlamadıkları gibi, birden çok sanık müdafiliğini yapan savunma makamı da sanıklardan birinin suçlu diğerlerinin suçsuz bulunduğunu ileri sürmemiştir. Somut olayda sanıklar A.A. Y.A. ve S.A.’ın suçlamaları kabul etmedikleri ve adı geçen sanıklardan birinin diğerini suçlamadığı anlaşıldığından CMK"nın 152. maddesine aykırılık olmadığı, keza 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddesinde açıklanan davayı kabul etmekten çekinme veya müdafilik görevini kabul etmeme şartları bulunmadığından ve "mahkememizin 08.10.2008 tarihli kararının gerekçesi yerinde görüldüğünden" bozma kararına uyulmayarak mezkûr kararımızda ısrar edilmesi gerekmiştir. Sanıklar G.A. S. A. S. D., H. D. Y.Ö. ve N. Z.haklarında verilen kararların kesinleştiği ve adı geçen sanıklar kanun yoluna başvurmadığından, bu sanıklar hakkında verilen kararlara yer verilmemiş, "mahkememizin 08.10.2008 tarihli kararının gerekçesi yerinde görüldüğünden ve bu kararda ısrar edildiğinden" aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir” biçimindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmiştir.
    Bu hükmün de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli, 27.01.2011 gün ve 283543 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; olası kastla öldürme, olası kastla öldürmeye teşebbüs ve silahla tehdit suçlarından sanıklar A. A. S. A. ve Y. A.arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığının ve buna bağlı olarak, aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; bozmadan önceki hükmün gerekçesine yollama yapmakla yetinilen direnme hükmünün, yasal ve yeterli gerekçeyi içerip içermediği hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerin direnme kararlarında da 5271 sayılı CYY’nın 230, 231, 232 ve 309. maddeleri uyarınca yeniden hüküm kurması gerekmektedir.
    Karar; sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşur.
    “Sorun” bölümünde, somut olay ile suçun işlenmesindeki özellikler ve suçun ne şekilde işlendiği açıklanmalı; “gerekçe” kısmında da, mevcut deliller irdelenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ, diğer bir söylemle bu delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı anlatılmalı ve hukuki nitelendirmeye yer verilmelidir. Sonuç hüküm kısmında ise, 5271 sayılı CYY"nın 232. maddesi uyarınca, verilen kararın ne olduğu, uygulanan yasa maddeleri, hükmolunan ceza miktarı, yasa yollarına başvurmanın olanaklı olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
    Yerel mahkemece bozmadan sonra anılan ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verdikten sonra sadece direnme nedenleri açıklanmış, direnme kararında olay anlatılmamış, mevcut delillerle neden bu sonuca ulaşıldığı açıklanmamış, hukuki nitelendirmeye yer verilmemiş, yalnızca bozulmakla ortadan kalkan hükümdeki gerekçeye yollama yapılmakla yetinilmiştir.
    Bu itibarla, karar, sorun ve gerekçe bölümlerini içermeyen sanıklar A.A. S. A. ve Y.A. hakkındaki direnme hükmü ile aralarındaki bağlantı nedeniyle sanık R. Ö. hakkındaki hükmün, diğer yönleri incelenmeksizin, öncelikle bu usuli nedenden dolayı bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2010 gün ve 147–171 sayılı direnme hükmünün, belirtilen usule aykırılık nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    *

    Hemen Ara