AYM 2017/35488 Başvuru Numaralı VOLKAN ÇAKIR Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2017/35488
Karar No: 2017/35488
Karar Tarihi: 7/4/2021

AYM 2017/35488 Başvuru Numaralı VOLKAN ÇAKIR Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VOLKAN ÇAKIR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/35488)

 

Karar Tarihi: 7/4/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Volkan ÇAKIR

Vekili

:

Av. Murat ÇEKİÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bankada müfettiş olan başvurucunun bir fotoğraf paylaşımı nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/10/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1983 doğumlu olup 23/9/2007 tarihinden iş akdinin feshedildiği 18/6/2015 tarihine kadar Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketinde (Banka) belirsiz süreli iş sözleşmesiyle müfettiş olarak çalışmıştır.

9. Başvurucu, bir arkadaşının kendisine gönderdiği ve Banka genel müdürünün odasının önündeki boş kutuları gösteren bir fotoğrafı 27/3/2015 tarihinde WhatsApp isimli telefon uygulamasındaki arkadaş grubunda paylaşmıştır. Söz konusu arkadaş grubunda başvurucu ile aynı Bankada görevli olan, aynı kıdem ve unvandaki müfettişler bulunmaktadır.

10. Banka, başvurucunun bahse konu paylaşımıyla Bankanın güven ve itibarını sarsıcı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle iş akdini 18/6/2015 tarihinde feshetmiştir.

11. Başvurucu; Bankanın fesih işleminin haksız olduğunu, bu nedenle feshin geçersizliğine karar verilerek işe iade edilmesini, işe başlatılmama hâlinde ise tazminat ödenmesini talep ederek Banka aleyhine işe iade talepli tespit davası açmıştır.

12. Ankara 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) görülen dava sonucunda 1/12/2015 tarihinde iş akdinin feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe başlatılmaması hâlinde beş aylık ücretinin tazminat olarak belirlenmesine karar verilmiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

"Dosya içeriğine göre davalı bankanın yönetim kurulu toplantısının yapıldığı 27/3/2015 günü destek personeli olan [S.E.]"nin güvenlik kamera izleme odasına giderek genel müdür ile yönetim kurulu başkanının odalarının bulunduğu koridoru güvenlik kamerasından izlerken, genel müdürün odasının önünde kutular konulduğunu görünce genel müdürün görevden ayrılacağını düşünerek ekrandaki görüntünün fotoğrafını çekerek cep telefonundaki whatsapp programı ile paylaşmıştır. Bu paylaşımlardan birisi de davacının telefonuna gelince, o da bu fotoğrafı müfettiş arkadaşları ile iletişim kurduğu gruba göndermiştir. Bu fotoğraftan teftiş kurulu başkanı haberdar olunca açılan soruşturma neticesinde davacının doğruluk ve bağlılığa aykırı davranışı nedeniyle İK 25/2-e maddesi uyarınca feshedilmiş ise de davacının kendisine gelen bir fotoğrafı kendisi gibi müfettiş olarak çalışan arkadaşları arasında paylaşmış olması doğruluk ve bağlılığa aykırı bir davranış değildir. Ayrıca, fotoğrafta yalnızca genel müdürün odasının önünü gösteren bir güvenlik kamerası görüntüsü olup bunu paylaşırken hakaret veya küçük düşürücü ifadeler de bulunmadığı sabittir. Davalı işverence yapılan fesih geçersiz olup davacının kıdem süresi 7 yılın üzerinden olduğundan, işe başlatılmaması halinde, kendisine ödenecek olan işe başlatmama tazminatı 5 maaş olarak belirlenmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur."

13. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 25/2/2016 tarihinde, başvurucuya atfedilen eylemin haklı nedenle fesih sebebi olduğu gerekçesiyle mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine oyçokluğuyla karar vermiştir. Dairenin bahse konu kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dosya kapsamına göre; 23/9/2007-18/6/2015 tarihleri arasında müfettiş olarak çalışan davacının, bankada destek personeli olarak çalışan dava dışı [S.E.] tarafından güvenlik kamera izleme odasında, genel müdür ile yönetim kurulu başkanın odalarının bulunduğu koridoru güvenlik kamerasından izlerken genel müdürün odasının önünde bulunan kutuları görünce genel müdürün görevden ayrılacağı düşüncesiyle ekrandaki görüntüyü fotoğraflayarak cep telefonundaki whatsapp programı ile paylaştığı, bu paylaşımın davacının telefonuna gelince davacının da bu fotoğrafı müfettiş arkadaşıyla iletişim kurduğu guruba gönderdiği sabittir.

Halka açık bir şekilde bankacılık faaliyetinde bulunan, borsada hisse senetleri işlem gören ülkemizin sayılı bankalarından olan davalı bankanın genel müdürünün görevden alındığı izlenimini verecek nitelikteki bu görüntünün kurum dışına sızması, özellikle basına yansıması durumunda ekonomik açıdan sakıncalar doğuracağı açıktır. Yaklaşık sekiz yıllık çalışan niteliğinde olan kıdemli müfettiş konumundaki davacı bu riskleri öngörebilecek konumda olup davacının bu eylemi işçi-işveren arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırır niteliktedir.

Davacıya atfedilen bu eylem 4857 sayılı İş Kanunu 25/2-e. maddesi uyarınca doğruluk ve bağlılığa uymayan davranış teşkil ettiğinden ve iş yerine ait bir sırrın ifşası niteliği taşıdığından iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir."

14. Yargıtay bozma ilamı sonrası başvurucu vekili Daire kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek bozma ilamının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Daire, başvurucu vekilinin bu talebi üzerine 9/5/2017 tarihinde önceki kararının maddi bir hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılmasına karar vermiştir. Yeniden yaptığı incelemede Daire bir önceki ilamında ortaya koyduğu gerekçeleri aynen tekrar etmiş ancak bu kez başvurucunun eyleminin fesih için haklı neden değil ve fakat geçerli neden teşkil ettiğini belirterek mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine yeniden karar vermiştir.

15. Daire kararı başvurucuya 14/9/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 11/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun"un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

""Bankalar, anonim şirket statüsündedirler. Bu Kanunda yer alan hükümler dışında 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel hükümlere tabidirler."

17. 4603 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

""Bankalarda 31.12.2002 tarihinden sonra özel hukuk hükümlerine tâbi olmayan personel çalıştırılamaz. Yeniden yapılandırma sürecinde bankaların yönetim kurullarınca gerek özel hukuk hükümlerine göre çalıştırılmak üzere kendisine sözleşme teklif edilen ancak özel hukuk hükümlerine göre çalışmayı kabul etmeyen gerekse özel hukuk hükümlerine göre çalışması uygun görülmeyip sözleşme imzalanmayan personel, bankaların yönetim kurullarınca Devlet Personel Başkanlığına bildirilir."

18. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun "Feshin geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

""Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.""

19. 4857 sayılı Kanun"un ""İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı"" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

...

e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.

..."

20. Olay tarihinde yürürlükte olan 4857 sayılı Kanun"un 12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 11. maddesi ile değiştirilmeden önceki "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir...

...

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.".

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 7/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, bir fotoğrafı WhatsApp isimli telefon uygulamasındaki grubunda kendisiyle aynı Bankada görev yapan kıdemli müfettiş arkadaşları ve gerektiğinde kendisi hakkında soruşturma açmaya yetkili olan teftiş kurulu başkan yardımcısına iletmekten ibaret eylemi nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü ile haberleşme hürriyetini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca Daire tarafından verilen kararlarda muhtemel risklerden ve tahmine dayalı durumlardan bahsedildiğini oysa olayda Bankanın bir zararının oluşmadığını belirterek hak arama hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

23. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü, hak arama ve haberleşme özgürlüklerinin ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

26. İfade özgürlüğüne yönelik negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırların kesin biçimde tanımlanması ve birbirinden ayrılması her durumda mümkün değildir. Devlet için öngörülen negatif yükümlülükler, her durumda ifade özgürlüğüne keyfî surette müdahaleden kaçınmayı gerekli kılar. Pozitif yükümlülükler de bu hakkın korunmasını ve bireyler arası ilişkiler alanında olsa da ifade özgürlüğüne saygının güvencelerini sağlamaya yönelik olaya özgü tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32; Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, § 46).

27. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi bir fotoğraf paylaşımı nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucunun iş akdini fesheden Banka 4603 sayılı Kanun gereğince genel hükümlere tabi bir anonim şirket olup başvurucu da özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir (bkz. §§ 16, 17). Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

28. Bu kapsamda somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile Banka arasında özel hukuk hükümlerine tabi sözleşme ilişkisinin Banka tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverene sadakat yükümlülüğü arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının tespit edilmesinden ibarettir.

b. Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

29. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

c. İşçinin İşverene Karşı Sadakat Yükümlülüğü

30. Bir iş ilişkisinin gerek istihdam edene gerekse istihdam edilene karşılıklı ödev ve yükümlülükler yüklediği gözden kaçırılmamalıdır. İş ilişkisinde tarafların dilediği gibi davranması ya da taraflardan birinin iş ilişkisinin sürdürülebilmesi açısından karşı tarafın objektif ve makul beklentilerini yok sayarak hareket etmesi durumunda söz konusu iş ilişkisinin sona ermesi doğal bir sonuçtur. Aksi takdirde iş ilişkisi zorunlu ve hiçbir surette sonlandırılamaz bir niteliğe bürünür ki bu durumda iş ilişkisinin kurulma amacının bir anlamı kalmaz (Ç.A. (3), § 112).

31. İşçilerin tabi oldukları iş sözleşmeleri gereğince tanımlı olan mesleklerini yapmalarının mutlak bir hak olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Zira işin veriminin düşmesine veya işveren ile olan güven ilişkisinin ciddi şekilde zedelenmesine işçiden kaynaklanan nedenlerle yol açılan durumlarda işverenin menfaatinin etkileneceği açıktır. Dolayısıyla yasal düzenlemelerin ve işverenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam eden iş ilişkisinin meşru nedenler ortaya çıktığında bozulması ve sona erdirilmesi olağan bir durumdur (Ç.A. (3), § 123).

32. Bu tür durumlarda işveren tarafından hayata geçirilen iş ilişkisinin sona erdirilmesine ilişkin tedbirin zorunlu ve başvurulabilecek en son çare olarak nitelendirilebilmesi için işçinin işverenin menfaatine ve beklentilerine aykırı davrandığının ortaya konulması gerekir. Başka bir deyişle işverenin menfaatine zarar vermeyen nedenlerin zorunlu ve son çare olarak başvurulmuş tedbirler olarak kabul edilmesi mümkün değildir (Ç.A. (3), § 124).

d. İşçinin İfade Özgürlüğü ile İşverene Karşı Sadakat Yükümlülüğü Arasında Adil Denge

33. Kamu gücünü kullanan bir kurumda veya özel bir firmada işçi statüsünde çalışan bir işçinin işveren ile arasındaki ilişkide ahlak ve iyi niyet kuralları çerçevesinde hareket etmesi beklenir ve bu bağlamda yapılacak bir saldırı haklı fesih nedeni sayılarak meşru kabul edilebilir. Bu meşruiyet meselesi herkesin ifade özgürlüğünden yararlanması esası gözetildiğinde işçilerin bir birey olarak Anayasa"nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması için herhangi bir engel olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla Anayasa"nın 26. maddesinin getirdiği güvence, yerine getirilen görevle bağlantılı bir şekilde genel olarak işçilerin işverenleri hakkında yaptıkları beyanları da kapsamaktadır (bazı farklılıklarla birlikte bkz. İlter Nur, B. No: 2013/6829, 14/4/2016, § 26).

34. İşverene karşı sadakat yükümlülüğü içerisinde bulunan çalışanın, bu bağlamda dürüstlük ve ihtiyat kaidelerine uygun bir şekilde hareket etmesi gerekir. Bulundukları konum itibarıyla kimi zaman işveren tarafından toplumla paylaşılmayan gizli birtakım bilgilere sahip oldukları için çalışanların ifade özgürlüğünü kullanırken ölçülü davranmalarını beklemek doğaldır. Ölçülü davranma yükümlülüğü çerçevesinde başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Bu dengelemenin yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan ölçütlerden bazıları şöyledir: Başvurucunun amacı, iyi niyetli olup olmadığı, ifade özgürlüğünün sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri.

e. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Somut olayda başvurucunun bir arkadaşı tarafından kendisine gönderilen ve genel müdürün odasının önündeki boş kutuları gösteren bir fotoğrafı kendisi gibi müfettiş arkadaşlarının dâhil olduğu WhatsApp grubunda paylaşması nedeniyle iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu dava açarak bu fesih işleminin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ancak Daire "halka açık bir şekilde bankacılık faaliyetinde bulunan, borsada hisse senetleri işlem gören" Bankanın "genel müdürünün görevden alındığı izlenimini verecek nitelikteki" söz konusu paylaşımın "iş yerine ait bir sırrın ifşası niteliği taşıdığını" ve başvurucunun bu eyleminin "işçi-işveren arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırır nitelikte" olduğunu değerlendirmiştir. Daire, fotoğrafın kurum dışına sızması veya basına yansıması hâlinde doğuracağı sakıncaları gözetmiş ve başvurucunun iş akdinin feshedilmesinin geçerli neden olarak kabul edilmesi gerektiğine karar vermiştir (bkz. §§ 13,14).

36. Bir iş yerinde çalışanların gizli kalması gereken bazı bilgi ve belgeleri işyeri dışına çıkartmaları veya buna yol açmaya elverişli faaliyetlere girişmeleri iş sözleşmesine ve sadakat yükümlülüğüne aykırı bir davranış olarak kabul edilebilir. Bu durum söz konusu faaliyetleri gerçekleştiren kişilerin iş akdinin feshine de yol açabilir. Nitekim Daire kararı incelendiğinde başvuruya konu paylaşımın kurum dışına sızması veya basına yansıması hâlinde doğuracağı sakıncalar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığı görülmektedir (bkz. § 13). O hâlde mevcut başvuruda başvurucunun iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine ilişkin şikâyeti incelenirken yukarıda belirtilen ilkeler ışığında (bkz. § 34) Dairenin bozma ilamında yer alan gerekçeler değerlendirilmelidir.

37. Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında adil bir denge kurulabilmesi için öncelikle olgusal bir durum ifade eden söz konusu fotoğrafın kim tarafından, kimlerle ve hangi şartlarda paylaşıldığının irdelenmesi gerekir. Başvurucu, işveren Bankada müfettiş olarak görev yapmakta olup başvuruya konu fotoğrafı sadece aynı Bankada kendisi gibi müfettiş olan belirli sayıda arkadaşının bulunduğu WhatsApp grubunda paylaşmıştır. Üstelik başvurucunun iddiasına göre grup üyelerinden biri de başvurucu hakkında soruşturma açmaya yetkili kişilerden olan teftiş kurulu başkan yardımcısıdır. Bu çerçevede söz konusu paylaşımın kişilerin güvendikleri insanlarla kurdukları kapalı bir grupta yapıldığı anlaşılmakta olup başvurucunun söz konusu paylaşımı yapmakta kötü niyetinin bulunduğunu veya işverene zarar verme amacının bulunduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.

38. Eldeki başvuruda değerlendirilmesi gereken bir diğer husus ise başvurucunun söz konusu paylaşımının işveren üzerindeki etkileridir. Daire kararında başvurucunun söz konusu paylaşımın, yapıldığı ortamın kendine has özellikleri veya daha geniş bir ifadeyle başvuruya konu fotoğrafın paylaşılma şartlarının olayın bütünselliği içinde yeri değerlendirilmeksizin fotoğrafın kurum dışına sızması hâlinde "genel müdürünün görevden alındığı izlenimini verecek" bir etkisinin olduğu ve bunun ekonomik sakıncalara yol açabileceği kabul edilmiştir. Bununla birlikte Dairenin böyle bir sonuca varması, ancak başvurucunun söz konusu fotoğraf paylaşımına onun verdiği anlamın ötesinde anlamlar yüklemesi ile mümkün olmuştur. Başvurucunun kullandığı ifadelere onun verdiği anlamın ötesinde bir anlam yüklenmemelidir (benzer değerlendirmeler içeren birçok karar arasından bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 72; Tansel Çölaşan, § 69; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 50). Somut olayda ise kişilerin aynı Bankada ve aynı görevde bulunan ve birbirleriyle belirli derecede güven ilişkisi içinde olan çalışma arkadaşlarının kurdukları çeşitli iletişim gruplarında kullandıkları ifade yöntemlerine aşırı bir anlam yüklenmiştir. Söz konusu paylaşımın üçüncü kişilerle paylaşılmaması, kurum dışına çıkartılmaması ve herhangi bir tehlikeliliğinin ortaya çıkmaması karşısında derece mahkemelerinin başvuruya konu paylaşımın kurum dışına sızması hâlinde büyük zararlar doğacağı varsayımlarının kabul edilmesi için daha fazla olgusal veriye ve değerlendirmeye ihtiyaç vardır.

39. Böylelikle somut olayda Daire; başvurucunun ifadelerinin işverenine karşı sadakat yükümlülüğüne hangi yönlerden aykırılık oluşturduğu ve söz konusu son derece ağır tedbire zorunlu ve en son çare olarak (bkz. § 32) başvurulup başvurulmadığı hususlarında yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde yeterli bir değerlendirme yapmaksızın başvurucunun iş akdinin feshinin geçerli bir nedene dayandığına karar vermiş, başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverene karşı sadakat yükümlülüğü arasında bir denge kurmaya çalışmamıştır. Bu sebeple Dairenin başvurucunun iş akdinin feshinin geçerli bir nedene dayandığına ilişkin ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

41. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

42. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talep etme hakkını saklı tuttuğunu ifade etmiştir.

43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

46. İncelenen başvuruda, başvurucunun bir fotoğraf paylaşımı nedeniyle iş akdinin feshi işleminin geçersizliği talebinin reddedilmesine ilişkin Daire kararının gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

47. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Ankara 1. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Ankara 1. İş Mahkemesine (E.2015/868, K.2015/802) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara