Esas No: 2021/2544
Karar No: 2021/6598
Karar Tarihi: 15.06.2021
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/2544 Esas 2021/6598 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen menfi tespit ve adi ortaklığın tasfiyesi davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl ve birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 15/06/2021 tarihinde davacı vekilleri Av. ... ve Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı ile 12/08/1993 tarihinde, malikleri bulundukları taşınmazlar üzerinde kat karşılığı inşaat yapmak üzere ortaklık sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmeye göre giderlere her bir ortağın %50 oranında katılacağı kabul edildiği gibi, sözleşme tarihinden bir yıl önce davalıdan senet karşılığı ödünç olarak almış olduğu 70.000 Markın, davalının sermaye payı olarak ortaklık tarafından kullanılacağının, buna karşılık vade tarihi boş olan senedin de makbuz karşılığında kendisine iade edileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin 1. maddesinde belirtilen kendi taşınmazı üzerine inşaat yapıp, davalıya isabet eden dairelerin tapularını da devrettiğini, ne var ki davalının ortaklık sözleşmesi gereğince kendisine iade edilmesi kararlaştırılan senedin vade tarihini doldurarak takibe koyduğunu, aldığı borç parayı içeren senedin davalının hissesi olarak ortaklığa konulmuş olması ve inşaatların yapımı aşamasında kullanılması nedeniyle n bedelsiz kaldığını ileri sürerek; borçlu olmadığının tespiti ile davalının kötü niyet tazminatına mahkumedilmesini talep etmiştir.
Birleşen 1998/22 Esas sayılı davada davacı; davalının ortaklık sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürerek; ortaklığın feshini, davalı adına kayıtlı bulunan 31756 ada 1 ve 2 parselde kayıtlı taşınmazların 1/2 hissesinin adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde ise taşınmaz üzerinde inşa edilmiş olan binanın, ortaklık hissesi olarak davalı adına kaydedilen 4, 6 ve 7 no’lu bağımsız bölümlerinin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini talep etmiştir.
Davalı; davacıya senet karşılığı borç para verdiğini, ayrıca ortaklık sözleşmesi gereğince ikamet etmekte olduğu Almanya’dan banka aracılığıyla davacıya toplam 234.000 Mark gönderdiğini, ne var ki davacının edimlerini yerine getirmediğini, ortaklığa sermaye payı olarak koymayı taahhüt ettiği taşınmazın tamamının davacı adına kayıtlı olmadığının da anlaşıldığını,
bu nedenle kat karşılığı yapılan binadan, taşınmazda hissesi bulunan üçüncü kişiye de zorunlu olarak daire verildiğini, %50 ortaklık payı olmasına rağmen yapılan 8 daireli binadan, kendisine sadece üç dairenin tapusunun verildiğini, ayrıca senet nedeniyle de alacaklı olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece bozma sonrasında; asıl davasının reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile taraflar arasında kurulan 12/08/1993 tarihli adi ortaklığın 03/07/1996 tarihinde feshedildiğinin tespitine, feshedilen adi ortaklık sebebiyle davacının davalıya 36.396 TL borçlu olduğunun tespiti ile ortaklığın bu şekilde tasfiyesine dair verilen karar, tarafların temyizi üzerine Dairece verilen 12/03/2019 tarihli ve 2018/5207 E. 2019/1909 K. sayılı kararla; adi ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesinin ayrı hukuki işlemler olduğu, tarafların sona eren ortaklığın tasfiyesi hususunda anlaşamadıkları gözetilerek, ortaklığın sona ermesinin yasal sonucu olan tasfiyenin de mahkemece bizzat yaptırılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; asıl davanın kabulüne, davacının aleyhine başlatılan takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, 1.516,53 TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine; birleşen adi ortaklığın tasfiyesi davasının kabulüne, tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre taraflar arasındaki 12/08/1993 tarihli adi ortaklığın feshine, tasfiye nedeniyle 489.467,34 TL"nin davacıdan alınarak davalıya verilmek suretiyle taraflar arasındaki adi ortaklığın bu şekilde tasfiyesine karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı tarafın birleşen davaya yönelen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerekir.
2) Davacı tarafın asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Eş söyleyişle, kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır.
Menfi tespit davası devam ederken, icra takibi konusu borcun bir kısmı ödenirse, menfi tespit davası ödenen borç kesimi için (kısmi) istirdata dönüşür. Ödenmeyen borç kesimi için ise menfi tespit davası olarak kalmakta devam eder. Yani bu halde menfi tespit davasına kısmi tespit davası ve kısmi istirdat davası olarak devam edilir. Davacı borçlu, davalı alacaklının temerrüt faizi ve icra takibinde ödemiş olduğu icra harç ve giderlerini (m.138/2,3) ödemeye de mahkum edilmesini istemiş ise, davanın borçlu lehine hükme bağlanması halinde, mahkemece davalı alacaklıyı, borçlunun icra takibinde ödemiş olduğu paradan başka (ödeme tarihinden itibaren) temerrüt faizi ve icra harç ve giderlerini de (davacı borçluya) ödemeye mahkum eder. (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 193-195).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı, aleyhine başlatılan takibe konu edilen ve ortaklık sözleşmesindeki açık kararlaştırma nedeniyle bedelsiz kalan senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Mahkemece, hükme esas alınan raporda; bu senede konu alacak, davalının sermaye payı olarak belirlenmiştir.
İcra dosyasının tetkikinden ise; davacı tarafından menfi tespit davası sırasında borç tutarına mahsuben bir takım ödemeler yapıldığı yine davacı vekilinin verdiği 06/12/1996 tarihli dilekçe ile borcun icra dairesine ödendiği belirtilerek davaya istirdat davası olarak devamı yönünde talepte bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece; ödenen miktar açısından davaya istirdat davası olarak devam edilmesi gerektiği dikkate alınarak, icra takibi konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurularak davacının borcuna karşılık yaptığı ödeme tutarının saptanması, borç tamamen ödenmiş ise davaya istirdat davası olarak, borç kısmen ödenmiş ise davaya istirdat ve menfi tespit davası olarak devam edilip karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenle davacı tarafın temyiz itirazlarının reddi ile birleşen davada verilen hükmün ONANMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle asıl davada verilen hükmün HUMK"nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 3.050"er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.