Esas No: 2021/3838
Karar No: 2022/1695
Karar Tarihi: 28.03.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/3838 Esas 2022/1695 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2021/3838 E. , 2022/1695 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki icra takibine itirazın kaldırılması davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik verilen hüküm süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin ödenmediğini ve Kars 2. İcra Müdürlüğünün 2013/3342 Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde borca itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptâline takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiş, davalı ise yapılan ödemeler nedeniyle takibe kısmen itiraz edildiğini ve takip tarihinden önce temerrüt gerçekleşmediğinden işlemiş faiz istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk hüküm Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2016/3324 Esas, 2017/2635 Karar sayılı 20.06.2017 günlü ilamı ile eksik harç nedeni ile bozulmuş, bozmaya uyan yerel mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, İcra ve İflas Kanunu'nun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; icra takibinden sonra ancak itirazın iptali davası açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönüyle davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2004 gün, E:2004/9-508 K:2004/562; 30.03.2005 gün, E:2005/19-200 K:2005/210; 08.06.2005 gün, E:2005/19-270 K:2005/365; 18.04.2007 gün, E:2007/19-159 K:2007/220; 04.07.2007 gün ve E:2007/13-453 K:2007/453; 09.02.2011 gün ve E:2011/13-29, K:56 sayılı kararları).
Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2003 gün ve E:2003/19-589, K:2003/645 sayılı ve E:2011/19-532,K:2011/640 sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacının, Sarıkamış İcra Müdürlüğünün 2013/172 Esas sayılı takip dosyasında ve daha sonra yetkisizlik itirazı neticesinde Kars 2. İcra Müdürlüğünün 2013/3442 Esas sayılı dosyasında 16.11.2006 tarih 1593 nolu, 11.05.2007 tarih 1600 nolu, 29.04.2013 tarihli 9179 nolu faturaya istinaden 15.656 TL fatura alacağı + 8.419,50 TL yasal faiz (11.05.2007 tarihinden takip tarihine kadar) toplamda 24.075,50 TL alacak üzerinden takibe geçtiği, davalının süresinde kısmi itirazı üzerine 16.05.2013 tarihinde takibin durdurulmasına, kısmi itiraz nedeni ile takibin 7.656,00 TL üzerinden devamına karar verildiği, 13.11.2013 tarihinde ise dosyanın yetkili Kars İcra Müdürlüğüne gönderilmesine karar verildiği, takipten ve borca itirazdan sonra ancak yetkili icra dairesine gönderme ve dava açılmasından önce haricen 17.09.2013 ve 27.09.2013 tarihinde toplamda 6.000,00 TL asıl alacak tutarının davacı tarafa ödendiği, eldeki davanın yasal süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Takip konusu alacak için borçlunun icra dairesi dışında yaptığı ödemeler bakımından davacı tarafça, bu ödemelerin başka bir hukuki ilişkiden kaynaklandığına yönelik olarak bir savunma getirilmediğinden, yapılan kısmi ödemenin takip konusu borç karşılığında yapıldığının kabulü gerekmektedir.
6098 sayılı TBK’nın 117. maddesi hükmü gereğince bir alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için alacağın muaccel olması yeterli olmayıp alacaklının usulüne uygun temerrüt ihtarı ile borçlunun temerrüde düşürülmüş ya da alacağın kararlaştırılan kesin vadede ödenmemiş olması gerekir. Somut olayda, TBK’nın 117. maddesinin ikinci fıkrasındaki haller söz konusu değildir. Ancak; davacı alacaklı, Sarıkamış İcra Müdürlüğünün 2013/172 Esas sayılı dosyasında davalı borçluya gönderilen ödeme emri ile alacağın tahsilini talep etmiştir. Yetkisiz Sarıkamış İcra Müdürlüğünün 2013/172 Esas sayılı dosyasında yapılan işlemler takip hukuku bakımından sonuç doğurucu nitelikte değil ise de, gönderilen ödeme emri davalı borçluyu temerrüde düşürücü niteliktedir. Bu nedenle, Sarıkamış İcra Müdürlüğünün 2013/172 Esas sayılı dosyasındaki takip tarihi itibarı ile davalı borçlu temerrüde düşmüştür.
Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, öncelikle Sarıkamış İcra Müdürlüğü 2013/172 takip sayılı dosyanın yetkisiz icra dairesinde yapılmış bir takip olması nedeniyle 17.09.2013 ve 27.09.2013 tarihlerinde yapılan toplam 6.000,00 TL’lik ödemenin dava öncesi yapılmış ödeme olarak kabul edilerek, Sarıkamış İcra Dairesinde başlatılan takipte ödeme emrinin tebliği ile davalı-borçlunun temerrüde düştüğü ve kısmi ödeme tarihleri dikkate alınarak faiz hesabı yapılması ve TBK'nın 100/1. fıkrası gözetilerek kalan kısım üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin 2. bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı lehine BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.03.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.