Esas No: 2018/7681
Karar No: 2018/7681
Karar Tarihi: 18/5/2021
AYM 2018/7681 Başvuru Numaralı FATMA GÜNDOĞDU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FATMA GÜNDOĞDU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/7681) |
|
Karar Tarihi: 18/5/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Volkan ÇAKMAK |
Başvurucular |
: |
1. Fatma GÜNDOĞDU |
|
|
2. Ayberk GÜNDOĞDU |
|
|
3. Ayşegül GÜNDOĞDU |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Adnan GÜL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal esas alınarak ilgili kamu görevlisi hakkında yürütülen ceza soruşturması sonunda beraat kararı verilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Fatma Gündoğdu"nun (başvurucu) eşi diğer başvurucuların ise babası olan R.G., başvurucular ile birlikte Antalya"da tatil yapmakta iken 19/7/2010 tarihinde şiddetli baş ağrısı şikâyeti ile özel bir sağlık kurumuna başvurmuştur.
8. Özel sağlık kurumunda beyin kanaması geçirdiğinin tespit edilmesini takiben başvurucunun isteği üzerine R.G. 20/7/2010 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Hastanesine (Hastane) sevk edilmiştir.
9. Söz konusu sevkin başvurucunun ilgili Hastanede çalışan fakat o dönemde izinli olan doktor S.C.A. ile iletişime geçmesi ile sağlandığı, yatışın doktor S.C.A. adına yapıldığı anlaşılmaktadır. Doktor S.C.A., R.G. nin tedavisini üstlenmesi için Nöroşirürji Ana Bilim Dalı Başkanı doktor M.R.T. ile görüşmüştür. Doktor M.R.T. hastanın kendisi üzerine kaydedilmesini birkaç gün sonra izne çıkacağı için kabul etmemiştir.
10. Doktor M.R.T., R.G.nin hastanede tetkiklerinin yapılmasının ardından asistanlarından aldığı bilgi ve yapılan tetkiklerden R.G.de acil müdahaleyi gerektirecek çapta kanama olmadığına kanaat getirmiştir. Bununla beraber daha önceki sağlık kurumunda çekilen anjio grafinin net olmaması nedeniyle yeniden anjio grafi çekilmesini ilgili birimden talep etmiştir.
11. Başvurucu, doktor M.R.T.nin kendileriyle görüşmediğinden yakınarak Tıp Fakültesi dekanıyla iletişime geçmiş ve bunun sonucunda doktor M.R.T. ile görüşmüştür.
12. Doktor M.R.T., R.G. için embolizasyon tıkama yöntemini önermiş ancak radyoloji uzmanı olan doktor T.S.nin anılan tedavinin uygun olmadığını belirtmesi üzerine öneri başvurucu tarafından kabul edilmemiştir. Doktor M.R.T. sonuç olarak başvurucuya ameliyat yapamayacağını, isterse farklı hastaneye sevk için ambulans temin edebileceğini söylemiştir. İdari ve cezai soruşturma sürecinde olaya dâhil olan kişilerin ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla doktor M.R.T.nin ameliyatı gerçekleştirmemesi "kanamanın sebebinin tam anlaşılamamış olması, bu gibi ameliyatların erken yapılmasının risk taşıdığını düşünmesi ve izne çıkacak olması" nedenlerine dayanmaktadır. Ayrıca yine soruşturma evrakına konu ifadelerden hastanede beyin ve sinir cerrahisi alanında ameliyat yapan başka bir uzman doktorun (doktor M.A.) bulunduğu anlaşılmaktadır.
13. Başvurucu bu gelişmenin akabinde yine doktor S.C.A. aracılığı ile yaptığı araştırma sonucu R.G.yi ameliyat edilmesi adına Antalya"da bulunan bir özel sağlık kurumuna nakletmiştir.
14. R.G. özel sağlık kurumunda 22/7/2010 tarihinde ameliyat edilmiş ve akabinde yoğun bakımda takip edilmiştir. R.G. 19/8/2010 tarihinde yoğun bakımda kardiyak arrest geçirmesi sonucu vefat etmiştir.
15. Başvurucu, eşinin vefatında ihmali olduğunu ileri sürdüğü doktor M.R.T. hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) nezdinde şikâyetçi olmuştur. Başsavcılık 1/3/2011 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğüne (Üniversite) göndermiştir.
16. Başvurucunun R.G.nin ilk olarak götürüldüğü Antalya"da bulunan özel sağlık kurumu personeline ilişkin şikâyeti ise Başsavcılık tarafından 9/5/2012 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandırılmıştır. Başsavcılık gerekçesini İstanbul Adli Tıp Kurumundan alınan bilirkişi raporuna dayandırmıştır. Raporda özetle "ölümün beyin kanamasından ileri geldiği, anevrizma ameliyatlarının acil veya elektif olarak yapılabileceği, bu ameliyatlarda acil cerrahinin şart olmadığı, hastanın ameliyata alınmasının bir tercih olduğu bu nedenle acil cerrahi girişimde bulunulmamasının eksiklik olarak kabul edilemeyeceği ve doktorlara atfedilecek kusur bulunmadığı" belirtilmiştir.
17. Başsavcılığın doktor M.R.T. hakkında verdiği 1/3/2011 tarihli görevsizlik kararı üzerine Üniversite 23/8/2011 tarihinde soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sürecinde Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı bünyesinde öğretim üyesi olarak görev yapan profesör unvanlı üç akademisyenin oluşturduğu heyetten bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda doktor M.R.T. nin R.G. nin ölümü ile ilgili olarak kesin bir şekilde kusurlu olduğunu söylemenin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Üniversite, bilirkişi raporunu esas alarak 27/10/2014 tarihinde men-i muhakeme kararı vermiştir.
18. Söz konusu karara karşı başvurucunun yaptığı itiraz Danıştay Birinci Dairesi tarafından 4/3/2015 tarihli kararla kabul edilmiş ve lüzumu muhakeme kararı verilerek dosya gereği yapılmak üzere Başsavcılığa gönderilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ... özel hastanede çekilen beyin anjiografisine göre SAK ve anevrizma teşhisinde kuşku bulunmayan hastanın durumunun acil olduğu, buna rağmen 23.7.2010 tarihinden sonra izne ayrılacağı anlaşılan şüphelinin, grafilerin net olmadığından bahisle hasta için iki gün sonraya grafi çekimi için randevu aldırdığı, mevcut grafilerden acil durumda olduğu anlaşılan hastaya 2 gün sonra için verilen anjiografi randevusunu mazeret göstererek müdahale etmekten kaçındığı, grafi çekmenin hızlandırılması için çaba harcamadığı, görevi gereği olduğu halde hastalara bilgi vermekten kaçındığı, bilgi verirken de hasta yakınlarına kaba ve kırıcı üslup kullandığı, görevinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği sonucuna varılmıştır."
19. Danıştay Birinci Dairesinin kararı üzerine Başsavcılık tarafından görevi kötüye kullanma suçu isnadıyla doktor M.R.T. hakkında kamu davası açmıştır. Antalya 22. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) yargılama sürecinde Yüksek Sağlık Şurasından bilirkişi raporu almıştır. 13-14/10/2016 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
" ... özel bir sağlık kuruluşunda anevrizmal subaraknoidal hemoraji tanısı alan ve Akdeniz Üni Tıp Fakültesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Kliniğine o esnada yıllık izinde olan öğretim üyelerinden Prof Dr. C.A. tarafından tıbbi etik ve deontolojiye uygun olmayan biçimde, subaraknoid kanamadın üçüncü gününde devralınarak yatırılan hastanın sanık Prof. Dr. M.R.T. tarafından anabilimdalı başkanı sıfatıyla değerlendirildiği, buna göre bilinci açık, koopere, nörodefisitsiz olan hastanın tetkiklerini planladığı ve bu süre için tıbbi tedavisini düzenlediği, gerekli konsültasyonlar için talimat verdiği ve hasta tarafını bilgilendirdiği, anevrizmal subaraknoidal hemorajili hastalarda tedavinin medikal olarak başlatıldığı, cerrahi ve endovasküler girişimin ise tanı ve lezyonun tanımından sonra yapılabileceği bu girişimlerin hastanın durumu ve hastanenin imkanlarına göre ilk 72 saat içinde (erken) ya da ortalama 7-10 gün sonra(geç) planlanabildiği, şura konusu olan hastada da, hastanın Prof. Dr. M.R.T. tarafından üniversite hastanesinde 72 saat sonra değerlendirildiği lezyon tanımı ve endovasküler girişim için radyoloji kliniği ile konsülte ettiği yeniden serebral anjiyo planladığı, bu sürede başlatmış olduğu medikal tedavisini sürdürdüğü, hastanın radyologlarca endovasküler tedaviye uygun olmadığının düşünüldüğü, cerrahi tedavisi hakkında hasta tarafını bilgilendirdiği, hasta yakınlarının hastayı aynı şehirdeki özel bir hastaneye naklettiği bilgileriyle hastaya yaklaşım, uygulama ve tedavi şemasının çağdaş tıp kuralları içerisinde olduğundan Prof Dr. M.R.T. ye atfı kabil kusur bulunmadığı"
20. Mahkeme 7/4/2017 tarihli kararı ile doktor M.R.T.nin beraatine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ...ceza uygulamasında benzer davalarda en üst kurul olan Yüksek Sağlık Şurası raporlarının yeterli olacağı kabul edildiğinden kaldı ki içeriği yukarıda özetlenen Yüksek Sağlık Şurası kararının soruşturma aşamasında soruşturmacı olarak görev yapan Prof Dr Z.S."nin raporu ile Necmettin Erbakan Üni. Meram Tıp Fakültesi öğretim üyelerince hazırlanmış 05/10/2012 tarihli raporla da uyumlu olması ve açıklanan gerekçeleri karşısında yeterli görüldüğünden içeriği ve sonucu itibariyle aynen birbirini teyit eden rapor içeriklerine göre sanığın üzerine atılı görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstermek suretiyle görevi kötüye kullanma suçundan atfı kabil kusuru veya kastı bulunmadığı kanaatine varılmakla atılı suçtan beraatine dair aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. "
21. Beraat hükmüne yönelik istinaf başvurusu Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından 8/11/2017 tarihli kararla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Ali Abidin Saruhanoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42; M.C., B. No: 2014/15910, 7/2/2018, §§ 30, 31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular; şikâyetli doktorun kendilerine kaba ve saygısız davrandığını, tedaviyi üstlenmek istemediğini, acil olarak yapılması gereken ameliyattan kaçındığını, ameliyatın yapılmaması nedeniyle başka sağlık kurumuna başvurmak zorunda kaldıklarını, sonuç olarak sağlık hizmetinin sunumunda sağlık görevlileri tarafından gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama,..hakkına sahiptir."
26. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, yakınlarının hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan tıbbi süreç hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesinden şikâyet etmektedir. Bu sebeple başvuru yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
28. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin eşi ve çocuklarıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
29. Somut olayda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi kuralı yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
30. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
32. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50). Devletin pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
33. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
34. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
35. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
36. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
37. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu ya da olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturmasının yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
38. Aynı durum, yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 68).
39. Başvurucular yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiştir. Soruşturma raporundan anlaşıldığı üzere şikayetli doktorun ameliyatın derhal yapılması konusunda tıbbi gereklilik yönünden çekincelerinin bulunması, beyin kanaması vakalarında erken ameliyatın -dosyada mevcut bilirkişi raporlarındaki bilimsel görüşlerde de teyit edildiği üzere- tedavi yönteminde bir tercih konusu olması, doktor M.R.T. nin farklı tedavi yöntemi önermiş ve aynı hastanede ameliyat yapabilecek beyin ve sinir cerrahisi uzmanı başka bir doktorun da bulunuyor olması karşısında R.G. için tedaviye/sağlık hizmetine erişilmesini engelleyen, ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi uyandıran bir hususbulunmamaktadır. Bu bağlamda başvurucuların iddialarının özünü; ölüm olayında, tıbbi sürecin belli bir kısmında görev alan sağlık personelinin ihmali bulunduğu yani tanı ve tedavide hata yapıldığı oluşturmaktadır. Bu tip vakalar Anayasa Mahkemesince tıbbi değerlendirme hatası olarak nitelendirilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Nimet Bacaklılar [GK], B. No: 2014/19349, 15/3/2018; Orhan Hisar ve Şerife Özlem Hisar, B. No: 2015/299, 31/10/2018).
40. Tüm bu bilgiler ışığında Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğün somut olayda başvuruculara yargı mercileri önünde tam yargı davası açma yolunun sağlanması ile yerine getirilebileceği ve açılacak tam yargı davasının başvurucuların iddiaları bakımından hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın tazminini sağlayabilecek nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.
41. Başvuru konusu olayda başvurucular, tüm ihlal iddialarını doktor M.R.T. hakkındaki ceza soruşturması sürecine ilişkin olarak ileri sürmüş ve ceza soruşturmasının tamamlanması sonrasında bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda başvurucular tarafından yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 18/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.