Esas No: 2019/4585
Karar No: 2019/4585
Karar Tarihi: 26/5/2021
AYM 2019/4585 Başvuru Numaralı HAYKO BAĞDAT (2) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HAYKO BAĞDAT BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2019/4585) |
|
Karar Tarihi: 26/5/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Mustafa İlhan ÖZTÜRK |
Başvurucu |
: |
Hayko BAĞDAT |
Vekili |
: |
Av. Ali Deniz CEYLAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun sosyal medyada bir siyasetçiye yönelik söylediği sözler nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1976 yılında İstanbul"da doğmuştur. Kendini Ermeni kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tanımlayan başvurucu; radyo programı, televizyon programcılığı, köşe yazarlığı, oyunculuk ve yazarlık yapmaktadır. Başvurucunun azınlıkların sorunlarını işlediği program ve yayınları bulunmaktadır.
10. C.Ö. Alman Yeşiller Partisi eş başkanıdır ve Türkiye"den Almanya"ya göç eden bir ailenin oğludur. 17/3/2015 tarihinde bir grup Alman milletvekili tarafından yapılan Ermenistan ziyareti sırasında C.Ö. sözde soykırım anıtının önüne çelenk bırakmış ve Türkiye"yi sözde soykırımı tanımaya davet etmiştir.
11. Bir haber sitesi www.twitter.com (Twitter) isimli sosyal paylaşım sitesinde "[C.Ö.] Ermenistan"da Soykırım Anıtına Çelenk Koyup Türkiye"yi Ermeni Soykırımını Tanımaya Çağırdı" başlıklı haber ile C.Ö.nün Ermenistan ziyareti ve yapmış olduğu açıklama hakkında bilgi vermiştir. Haberin yayımlandığı tarihte Ankara Büyükşehir Belediye başkanı olan İ.M.G. (davacı) söz konusu habere bağlantı vererek Twitter"daki kişisel hesabından bir paylaşımda bulunmuştur. Davacının paylaşımı "Alman Yeşiller Partisi MV"ne merakımdan soruyorum.. Lütfen cevap ver [C.Ö.] ... Senin kökenin Ermeni mi?" şeklindedir.
12. Davacının paylaşımının ardından başvurucu, Twitter"daki şahsi hesabından;
"Cevap ver [C.Ö.] ?"
"m.g. ermeniymiş bağrıma taş basıp deyiverdim",
"Sana resmen Ermeni dedim. Dava aç bence? @06m.g.",
"Başkenti resmen Ermeni"ye vermişler Yazıklar olsun...",
"Abi Pazar günü bekliyorum kiliseye? @06m.g.",
"Hep beraber yastayız... #m.g.ermeniymiş",
"Yeterince durumu izah ettiysek tamamdır. [M.G.] iğrenç bir adam. Ve bin yıldır dediğim gibi: Yaşasın halkların kardeşliği" şeklinde paylaşımda bulunmuştur.
13. Davacı, başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin hakaret içerdiği ve bu sözler ile kişisel haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 23/3/2015 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır.
14. Cevap dilekçesinde başvurucu, yaptığı paylaşımların davacı tarafından yapılan kışkırtıcı paylaşımlara cevap niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, davacının daha önceki açıklamalarında da Ermenilerin hainlik eden ve başkalarıyla iş birliği yaparak ülkeye kötülük yapan bir etnik grup olduğunu ima ettiğini belirtmiş; davacının bu eylemlerinin nefret söylemi olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu; davacının daha önce de görsel medyada ve Twitter"da Ermenilere yönelik aşağılayıcı sözler sarf ettiğini, Ermeni kelimesini hakaret ve alçaltıcı bir sıfat olarak kullandığını belirterek davacının Ermenilere karşı sistematik olarak sözlü saldırıda bulunduğunu iddia etmiş ve dilekçesinde bu iddiasını temellendirmek amacı ile iki ayrı örnek vermiştir.
15. Bu örneklerden ilki davacının 14/10/2014 tarihli "Ama doğuda Kürt geçinip aslında kökeni ateist Ermeni olanlar var...(Bu arada vatanına bağlı Ermeni kardeşlerimizi tenzih ederim)." şeklindeki Twitter paylaşımıdır. Yine katıldığı televizyon programlarında davacı tarafından kullanılan "HDP listesinde 100 Ermeni milletvekili var. Parlamentoya girecek olurlarsa ilk işleri Avrupa Parlamentosu"na gidip Ermenistan"ın özgürlüğünün verilmesini isteyecekler. Bunların önümüzdeki dört sene için planları budur... Güneydoğu"daki bütün Kürtleri kaçırmak için baskı yapacaklar ve öldürecekler dövecekler, tehdit edecekler. Böylece Doğu ve Güneydoğu"yu boşaltıp Ermenilere kalmasını sağlayacaklar. Yapacakları plan bu.. Kobane olaylarında 6-7 Ekimde Kur"an, Kur"an kursu cami yaktılar. Hiç Kürt, Müslüman cami yakar mı? Ateist, Zerdüşt, Marksist olan Ermeniler yakar. Bunlar Kur"an"a, camiye düşmanlar... Seçimden sonra Ermeni PKK"yı tarihe gömeceğiz..." şeklindeki ifadeler de başvurucu tarafından davacının Ermeni milletini aşağılama ve kötü gösterme amacı ile yapmış olduğu açıklamalara örnek olarak gösterilmiştir.
16. Kışkırtıcı bir üslup benimseyen davacı tarafından hukuk yollarının kendisi ile aynı görüşte olmayan bireyleri yıldırmak amacı ile kullanıldığını, bugüne kadar binlerce kişiye karşı dava açıldığını ifade eden başvurucu, bu bağlamda hakkında açılan davanın da hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
17. Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) görülen dava sonucunda davanın kısmen kabulüyle başvurucunun 2.500 TL manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacının önceki bazı beyanlarında başka kişiler hakkında da Ermeni oldukları yönünde aşağılayıcı ifadelerde bulunması nedeniyle bu sözleri eleştiri ve ifade açıklaması amaçlı olarak kullandığını savunmaktadır. Davacının konumu, siyasi kişiliği itibariyle kamuoyu gündemine yansımış söz ve davranışları nedeniyle bunlara karşı yapılacak eleştirilere katlanması beklenir. Ancak bu eleştirilerin düşünce açıklaması ve eleştiri sınırları içinde kalması doğrudan kişiliğe yönelen ağır ve aşağılayıcı ifadeler içermemesi gerekir. Davacının gerek davaya konu yazıdan önceki sözü, gerekse önceden kamuoyuna yansımış sözleri sonrasında kendi kökeni de Ermeni olan davalı tarafından kullanılan davaya konu sözlerin önemli bir bölümün ağır eleştiri nitelikli olmakla birlikte "iğrenç" sözü içerdiği anlam itibariyle (insanda iğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren) ifade açıklaması ve eleştiri sınırları dışında doğrudan davacının kişiliğine yönelik aşağılama niteliğindedir. Bu nedenle davalının hukuka aykırı biçimde davacının kişilik haklarına zarar vermiş olduğundan manevi tazminattan sorumludur."
18. Kararı temyiz eden başvurucu temyiz dilekçesinde; manevi tazminata hükmedilebilmesi için sözlerin muhatabı olan kişinin kişilik değerlerine yönelik haksız bir saldırının bulunması gerektiğini, dava konusu paylaşımlarda bulunmasının esas sebebinin davacının önceki eylemleri olduğunu, kullandığı sözlerin Mahkeme tarafından bağlamından koparılıp yalnızca "iğrenç" kelimesine odaklanılarak manevi tazminata hükmedildiğini belirtmiştir.
19. Kararı inceleyen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 11/12/2018 tarihli ilamla hükmün onanmasına karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 8/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 5/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
22. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; Ermeni kökenli bir vatandaş olarak şikâyete konu paylaşımı, tanınmış bir siyasetçi olan davacının Ermenilere yönelik sistematik olarak nefret söyleminde bulunduğu paylaşımlarını eleştirmek amacıyla yaptığını ifade etmiştir. Başvurucu; kullanmış olduğu ifadenin bağlamından koparıldığını, nefret söylemine tepki niteliğinde olmasının ise dikkate alınmadığını iddia etmiştir. Bir siyasetçi olan davacıya yönelik eleştirileri nedeniyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin toplumda otosansüre sebebiyet verebileceğini belirten başvurucu; davacının Ermeni toplumuna karşı kullanmış olduğu ifadelerin maddi ve manevi varlığının korunması hakkını, söz konusu ifadelere cevap olarak yaptığı paylaşım nedeniyle manevi tazminat ödemesinin ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde; sarf edilen sözün kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yanının olmadığı, söz konusu ifadelerin eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde ve kişilerin şeref ve itibarını zedeler nitelikte olduğu belirtilerek başvurucunun ifade özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı, demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olduğu değerlendirmesinde bulunulmuştur.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında daha önceki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
30. Başvurucunun bir siyasetçiye yönelik sözleri nedeniyle manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
32. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
33. 6098 sayılı Kanun"un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
34. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı
35. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
36. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
(b) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması
37. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44). Bununla beraber elbette siyasetçilerin de şöhretlerini koruma hakları vardır.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Anayasa Mahkemesi daha önce başvurucunun başvuruya konu olan ifadeleri nedeniyle adli para cezası ödemesine karar verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varmıştır (Hayko Bağdat, B. No: 2016/256, 28/11/2019).
39. Söz konusu kararda, başvurucu tarafından kullanılan "iğrenç" kelimesinin saldırgan ve rahatsız edici nitelikte bulunabileceği değerlendirilmiş ancak ifadenin davacı tarafından başlatılan ırk temelli ve tansiyonu yüksek politik bir tartışmada kullanıldığına dikkat çekilmiş; ifadenin başvurucu tarafından davacının Ermeni toplumuna yönelik açıklamalarının başvurucuda yaratmış olduğu kızgınlıkla sarf edildiği vurgulanmıştır. Bahsi geçen kararda ifade özgürlüğü ile yalnızca düşünce ve bilginin özünün korunması amaçlanmadığı, düşünce ve bilginin sunuluş şeklinin de ifade özgürlüğünün korumasından yararlandığı hatırlatılmış ve son olarak rahatsız edici de olsa siyasilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin adli bir ceza ile cezalandırılmasının caydırıcı etki doğurarak kamuoyundaki farklı seslerin susmasına yol açabileceği ifade edilmiştir. Nihai olarak Anayasa Mahkemesi Hayko Bağdat (aynı kararda bkz. §§ 46-49) kararında başvurucunun ifade özgürlüğüne başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
40. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü geçen ihlal kararında ortaya koyduğu ilkeler mevcut olayda da geçerliliğini korumaktadır. Eldeki başvuruda başvurucunun sözleri nedeniyle manevi tazminat ödemesine karar verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği hususu değerlendirilecektir. Söz konusu değerlendirme soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin yapılan konuşmanın tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
41. Somut olayda derece mahkemesi, başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin genel olarak ağır eleştiri mahiyetinde olduğunu belirttikten sonra ifadeler içinden "iğrenç" kelimesini seçerek bu sözün aşağılama anlamı içerdiğinden bahisle başvurucunun tazminat ödemesine karar vermiştir (bkz. § 17). İlk derece mahkemesince ve kanun yolu denetimi sürecinde verilen kararlarda davaya konu ifade; paylaşımın tamamı, taraflar arasında yaşanan polemiğin öncesi ve sonrası dikkate alınmaksızın, bir diğer anlatımla olayın bütünselliği gözardı edilerek yalnızca tartışmalı bir kelimenin olayların ve başvurucunun kullandığı sözlerin bütününden koparılarak bir değerlendirme yapılmıştır. Başvurucunun söz konusu ifadeyi kendisinin de içinde bulunduğu Ermeni toplumuna karşı davacının sarf ettiği daha önceki sözlerine karşılık olarak kullandığı hususu derece mahkemeleri tarafından yeterince tartışılıp değerlendirilmemiştir.
42. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
43. Ceza davasında olduğu gibi -rahatsız edici de olsa- özellikle kendilerine yönelik iddia, itham ve eleştirileri cevaplama konusunda başkalarına nazaran çok daha avantajlı konumda olan siyasilere yönelik eleştiriler nedeniyle başvurucunun manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmesi caydırıcı etki doğurarak kamuoyundaki farklı seslerin susmasına yol açıp çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46). Bu nedenle somut olayda başvurucunun manevi tazminat ödemesine karar verilmesi demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsuru olan siyasilerin söylem ve faaliyetlerine ilişkin eleştiri ve bilgilendirme ortamına da zarar verebilir.
44. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla yapılan bu müdahalenin de demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
51. İncelenen başvuruda başvurucunun sosyal medya hesabından yapmış olduğu paylaşım nedeniyle manevi tazminat ödemesine karar verilmesinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği belirtilerek başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ"in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/155, K.2016/118) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/5/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu başvurucunun ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadım.
2. Başvurucu sosyal medyada bir siyasetçiye yönelik söylediği sözler nedeniyle tazminat ödemeye mahkum edilmiştir.
3. Mahkememizin gerekçeli kararında başvuru süreci, olay ve olgular ayrıntılı olarak yazıldığından bu süreçler karşı oy yazısında tekrar edilmemiştir.
4. Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.04.2016 tarihli kararıyla davanın kısmen kabul edilerek kullanılan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu değerlendirilerek başvurucu aleyhine 2.500 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmiştir. Kararın temyiz edilmesine üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından 11.12.2018 tarihinde verilen bu hüküm onanmıştır.
5. Başvurucu söz konusu dava nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
6. Anayasa"nın düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ve basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirirken Anayasa"nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülen, Anayasa"nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
7. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa"nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa"nın 26. ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
8. Anayasa mahkemesine göre kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun göz önünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve uyulması gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hallerinde geçerlidir. (Kadir Sağdıç (GK), B. No. 2013-6617, 8 Nisan 2015).
9. Anayasa"nın 12. Maddesi "temel ve hak ve hürriyetler kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009 , 15/2/2017) kararlarında da basın özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği vurgulanmıştır.
10. AİHM, ifade özgürlüğü ile özel yaşama saygı ve kişilik haklarının korunmasını dengelerken birçok faktörü değerlendirmektedir. Basın da yer alan ifadelerin genel yarar ile tartışmaya katkısı ilgili kişinin ne kadar meşhur olduğu ve haberin konusunun ne olduğu, ilgili kişinin yayından önceki davranışı, bilgi elde edinme yöntem ve doğruluğu, yayının içeriği biçimi ve sonuçları ifadeye uygulanan yaptırımın ağırlığı gibi kriterleri her somut olay bağlamında değerlendirmektedir.
11. AİHM, ifade ve basın özgürlüğü ile kişilerin şeref ve itibar hakkının dengelenmesinde kişilerin yaptığı iş kamu görevlisi olup olmaması politikacı olup olmaması gibi kriterleri de esas alarak somut olayları değerlendirmektedir.
12. Orantılılığa ilişkin yapılan değerlendirilmelerde anayasa mahkemesi ilk derece mahkemeler tarafından hükmolunan manevi tazminat, adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mağdurun şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı ile ifade özgürlüğü arasında kurulması gereken dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı gerekçesiyle düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü ihlal etmediğini karar vermiştir. (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014 ve Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014).
13. Başvurucu aleyhine sosyal medyada kullandığı sözler nedeniyle Ankara 11. Asliye hukuk mahkemesince tazminata hükmedilmiştir. Başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesine ilişkin kamu yararı ve başkalarının şöhret ve haklarının korunmasının bir parçası olduğu meşru bir amacının olduğu açıktır. Türk Medeni Kanunun 24. Maddesi ve Türk Borçlar Kanunu 58. Maddesi uyarınca tazminata hükmedildiğinden ilgili hükümlerin kanunilik şartının taşıdığı belirlenmiştir.
14. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Ölçütler belirlenirken ana ölçütlerden birisi de "kamu yararıdır." yayın salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimiyle verilmeli kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasının yayında kamu yararı bulunmasını toplumsal ilgilinin varlığını konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken öz ve biçim arasındaki denge korunmalıdır bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılık oluşturur. Böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise yayının anayasa basın yasası ve basının genel işlevi karşısında kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
15. Somut olayda Ankara 11. Asliye hukuk mahkemesi yaptığı değerlendirmede başvurucu tarafından sosyal medyada kullanılan sözlerin olgusal bir temele dayalı şok edici yorum ve değerlendirilmeler olarak kabul edilmemiştir. Hedef alınan kişinin tanınmış bir kişi olması sebebiyle kendisine yönelik ifadelerin sade vatandaşlara kıyasla daha fazla müsamaha gösterilmesi beklenebilirse de ilk derece mahkemesi kararında davaya konu sözlerin önemli bir bölümünün ağır nitelikli eleştiri olmakla birlikte ‘iğrenç’ sözünün eleştiri sınırları dışında kaldığını davacının kişiliğine yönelik bir aşağılama olduğunu değerlendirmiştir. Bu nedenle de ilk derece mahkemesince başvurucunun hukuka aykırı biçimde davacının kişilik haklarına zarar verdiği kabul edilerek manevi tazminata hükmedilmiştir. Yargılama makamları tarafından sarf edilen sözlerin hiçbir tartışmaya katkı sunmayan ve hedefi belli tamamen kişilik haklarına saldırıya yönelik olduğu sonucuna varılarak bu söylemlerin ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında korunamayacağını değerlendirmiştir.
16. Anayasa mahkemesince başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin kamusal bir tartışmaya katkı sağlayan bir yönünün olmaması eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde kişilerin şeref ve itibarını zedeler nitelikte olması dikkate alındığında başvurucunun ifade özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı ve açıkça demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna ulaşmalıdır.
17. Yukarıda belirtilen gerekçelerle basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
|
|
|
|
Üye Selahaddin MENTEŞ
|