AYM 2018/8830 Başvuru Numaralı YÜCEL ÇELİK (2) Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/8830
Karar No: 2018/8830
Karar Tarihi: 9/6/2021

AYM 2018/8830 Başvuru Numaralı YÜCEL ÇELİK (2) Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YÜCEL ÇELİK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2018/8830)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Sinan ARMAĞAN

Başvurucu

:

Yücel ÇELİK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yakalama sırasında ve gözaltında tutma sürecinde kolluk tarafından darbedilme şikâyetlerine ilişkin yürütülen soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

9. Başvurucu 17/2/2011 tarihinde bir gösteriye katıldığı gerekçesiyle kolluk tarafından yakalanmış, sonrasında 21/2/2011 sabahına kadar polis merkezinde gözaltında tutulmuştur.

10. Başvurucu, polis merkezine götürülmeden önce hakkında Diyarbakır Devlet Hastanesinde adli muayene raporu düzenlenmiştir. 17/2/2011 tarihinde saat 17.37"de düzenlenen raporda darp cebir ibarelerine yer verilerek şu bulgular tespit edilmiştir:

"Sol parietalde 1 cm laserasyon, sağ frontalde 2 cm çaplı abrazyon, sol frontalde 1 cm ve sağ kaş üzerinde 1 cm abrazyon, sol zigomatikte 1 cm abrazyon mevcut. Sol servikalde 3 cm uzunluğunda abrazyon, sol üst dudak iç kısmında 1 cm abrazyon. Başka darp cebir ile şikayeti göğüs ağrısı tarifliyor. EKG normal."

11. Gözaltında tutulduğu süre içinde başvurucu hakkında 19/2/2011 tarihinde düzenlenen adli muayene raporunda yeni bir yaralanma saptanmadığı, 20/2/2011 tarihli raporda darp ve cebir izine rastlanmadığı, gözaltından çıkarıldığı 21/2/2011 tarihli (saat 09.05) raporda ise fizik muayenesinin normal olduğu şeklinde tespitler bulunmaktadır.

12. Başvurucu gözaltından çıkarıldıktan sonra tutuklama istemiyle Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmiş, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan tutuklanmıştır.

13. Tutuklanan başvurucu, Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) konulmadan önce hakkında yeniden sağlık raporu düzenlenmiştir. 21/2/2011 tarihinde saat 20.22"de düzenlenen raporda başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.

14. İnfaz Kurumuna getirilen başvurucuda bazı yaralanmalar olduğunu gören infaz koruma memurları buna ilişkin bir tutanak hazırlamıştır. Beş infaz koruma memuru tarafından düzenlenen 21/2/2011 tarihli tutanak içeriği şu şekildedir:

"Ceza infaz kurumumuza 21.02.2011 günü saat 21.20 sıralarında TEM Şube müdürlüğünden teslim edilmek üzere getirilen tutuklu Yücel Çelik her ne kadar D.E.A.H. acil polikliniğinde verilen doktor raporunda darp ve cebir izine rastlanmadı denmesine rağmen gerek şahsın beyanı, gerekse bizim gözlememizde gözle görünür şekilde şahsın kafasının muhtelif yerlerinde kırıklar olduğu tarafımızca tespit edilmiştir.

İşbu tutanak tarafımızca hazırlanarak nöbetçi müdüre bilgi verilmiştir."

15. Başvurucu ayrıca 22/2/2011 tarihinde İnfaz Kurumunda görevli doktor tarafından muayene edilmiş ve hakkında düzenlenen sağlık fişinde şu tespitlerde bulunulmuştur:

"Kafada sağ frantol saçlı bölge hizasında yara ve parieto oksipital bileşkede kabuklu yara mevcuttur."

16. İnfaz Kurumu başvurucuda tespit edilen yaralanmalar nedeniyle 22/2/2011 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunmuştur. Yazıda ayrıca başvurucuyla birlikte aynı sorguya çıkarılarak tutuklanan iki farklı kişiye de yer verilmiş, bu kişilerde de yaralanmalar tespit edildiği bildirilmiştir.

17. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başlattığı soruşturma kapsamında 3/4/2012 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına sebep olan soruşturma dosyasını incelemek üzere ilgili savcılıktan (CMK 250. madde ile görevli) istemiştir. Ertesi gün verilen cevapta ilgili dosyanın yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) gönderildiği ve esasının 2011/126 olduğu belirtilmiştir.

18. Başsavcılık 21/10/2013 tarihinde bu kez Ağır Ceza Mahkemesinden dosyanın gönderilmesini istemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyanın Yargıtaydan bozularak dönmesi sonrasında E.2013/26 sayısını aldığı fakat bu dosyanın da temyiz incelemesi için yeniden Yargıtaya gönderildiği şeklinde cevap vermiştir.

19. Başsavcılık 13/2/2014 tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) yazdığı yazıyla başvurucunun yaralanmasına ilişkin tutanakları ve yakalama işlemini gerçekleştiren polis memurlarının bilgilerinin gönderilmesini istemiştir.

20. Başvurucunun yakalanmasına ilişkin olarak iki polis memuru tarafından düzenlenen 17/2/2011 tarihli tutanakta özetle terör örgütü kurucusu A.Ö.nün yakalanışını (12. yıl dönümünde) ve değişik bazı olayları protesto etmek amacıyla Barış ve Demokrasi Partisi il binası önünde toplanan dört bin kişilik grubun saat 13.00 sıralarında Turgut Özal Bulvarı"na doğru yürüyüşe geçtiği, S. Market önünde bulunan boş araziye gelen kalabalığın molotofkokteyli, havai fişek, ses bombası ve taş kullanarak güvenlik önlemi alan polise saldırdığı, uyarıya rağmen grubun dağılmadığı belirtilmiştir. Tutanakta ayrıca grupla birlikte hareket eden, yüzü beyaz bir bezle kapalı olan 22-23 yaşlarındaki bir şahsın çocuklara polise taş atması yönünde talimatlar verdiği, elindeki sapanla güvenlik güçlerine ve çevredeki binalara taş ve misketler attığı, camların kırılmasına sebep olduğu, göz takibine alınan bu kişinin gruba müdahale edilmesi sonrasında ara sokaklara kaçtığı yazılıdır. Daha sonra yakalanan bu kişinin başvurucu olduğu tespit edilmiştir.

21. Başvurucunun yakalanması tutanakta şu şekilde anlatılmıştır:

"...Yapılan kovalamaca neticesinde saat 14.00 sıralarında Bağlar 443 sokak içerisinde bahse konu kaçan şahsın arkasından yaklaşılarak yakalama yapılacağı esnada tekme ve yumruklarla bizlere vurmaya başlamış ve biz görevlilerin yaralanmasına sebep olmuştur. Şahıs kendini yerlere atarak kaçmaya çalışmış ve kendine ve bizlere zarar vermiş, yaşanan bu arbede sırasında biz görevlileri de yere düşürüp elbiselerimizin yırtılmasına sebep olmuştur. Bu esnada çevredeki esnafa ve vatandaşlara "Benim hayatım bitti, yardım edin, yardım etmezseniz sizin hayatınızı da bitiririm, bizlere de "Burası Kürdistan buradan defolun, [s...] gidin, TC"nin [p...] vb" şeklinde küfürler ve tehditler savurdu. Ancak kademeli olarak şahıs zor kullanmak suretiyle tarafımızdan yakalanmış, elinde bulunan sapana baktığımızda atmış olduğunu görmemiz üzerine çevrede yapılan araştırmada sapanın bulunması mümkün olmamıştır. ..."

22. Başsavcılık başka bir soruşturma işlemi yapmaksızın 28/3/2014 tarihinde başvurucunun şikâyeti hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"...2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Madde 16’ya göre "Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir." şeklindeki düzenleme karşısında müştekinin şikâyetine konu olayla ilgili olarak kendisinin şüphelilere karşı gerçekleştirdiği Görevli Memura Direnme eylemi nedeniyle orantılı güç kullanması nedeniyle gerçekleştirildiği ve atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla,

İhbar ve şikâyet hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA...[karar verildi.]"

23. Başvurucu verilen karara itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesini doğrudan kovuşturmaya yer olmadığı kararında belirtildiği üzere Batman Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. İtiraza cevap verilmemesi üzerine başvurucu, itirazının akıbetini sormuş; Batman Ağır Ceza Mahkemesi 11/1/2018 tarihinde başvurucuya verdiği cevapta itirazı hakkında herhangi bir karar verilmediğini, talebin Başsavcılık tarafından değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

24. Başvurucu, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği cevabı dilekçesine ekleyerek bu kez Başsavcılıktan itirazı hakkında bir karar verilmesini istemiştir.

25. Başsavcılık 6/2/2018 tarihinde başvurucunun itirazı hakkında bir karar verilmek üzere dosyayı Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) göndermiştir. Hâkimlik 7/2/2018 tarihli kararıyla -etkin soruşturma yapılmadığının tespit edilmediği ve kamu davası açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı gerekçesiyle- itirazı kesin olarak reddetmiştir.

26. Başvurucu 27/2/2018 tarihinde verilen kararı öğrendiğini beyan etmektedir.

27. Başvurucu 21/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Başvurucunun Yakalanmasına Sebep Olan Suçlarla İlgili Adli Süreç

28. Başvurucu, gözaltında çıkarıldıktan sonra 21/2/2011 tarihinde avukatı eşliğinde Başsavcılıkta ifade vermiştir. Başvurucu ifadesinin bir kısmında olaylara karışmadığını, yakalama tutanağında belirtilen sözleri sarf etmediğini, yakalandığı sırada polisler tarafından darbedilmesi nedeniyle yaralandığını belirtmiştir. Başvurucu ifadesinde gözaltına tutulduğu sırada kötü muameleye uğradığından bahsetmemiştir. Başvurucu 21/2/2011 tarihli Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki sorgusunda da yakalama sırasında darbedildiğini dile getirmiş fakat başvurucunun gözaltında tutulma sürecine ilişkin bir şikâyeti olmamıştır.

29. Başvurucunun yargılanması Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250. madde ile görevli) 2011/126 Esas sayılı dosyada yapılmıştır. Başvurucu ana dilinde savunma yapmak istemiş fakat mahkemece Türkçe bildiği değerlendirilerek talebi kabul edilmemiştir. Bu nedenle duruşma tutanaklarına yakalama veya gözaltı sırasında kötü muamele gördüğüne ilişkin bir şikâyeti yansımamıştır.

30. Yargılama sonunda 25/4/2012 tarihinde başvurucunun terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyerek terör örgütüne üye olma, terör örgütünün propagandasını yapma, yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın patlayıcı madde bulundurma, kamunun kullanımına tahsis edilen araca yakıcı, yanıcı ve patlayıcı madde olan molotof atmak suretiyle zarar verme suçlarından hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında kolluk kuvvetlerinin ihtarına ve zor kullanmalarına rağmen dağılmama ve kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne molotof ile katılma suçlarında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Temyiz ve itiraz incelemeleri sonunda ilk iki sırada sayılan suçlar dışında diğerleri yönünden verilen karar kesinleşmiştir. Kararı bozulan suçlar için Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/26 Esas sayılı dosyasında yeniden yargılama yapılmış; 16/4/2013 tarihinde başvurucunun terör örgütünün propagandası yapma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan hapis cezası cezalandırılmasına karar verilmiştir. Hapis cezasına ilişkin karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13/1/2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.

31. Başvurucunun kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme suçundan yargılanmadığı anlaşılmaktadır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

32. İlgili hukuk için bkz. Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, §§ 52, 53; Serhat Ölğen, B. No: 2016/3389, 20/11/2019, § 29.

B. Uluslararası Hukuk

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme"yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

36. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

37. Devletin bireyleri koruma yükümlülüğü sadece esasa ilişkin olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir. Usule ilişkin yükümlülükler, Sözleşme’de düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp etkili ve uygulanabilir olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis veya diğer kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlali iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve mutlak niteliğine rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 102; Labita/İtalya, §§ 131-136).

38. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

39. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

40. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucu; bir akrabasına giderken olayların arasında kaldığını ve bir anda polislerin saldırısına uğradığını, kafasına telsiz ve tabancayla vurulduğunu, demir bir cisim vasıtasıyla yumruklandığını, kafasında kırıklar ve kanamalar meydana geldiğini, götürüldüğü polis merkezinde de işkenceye görmeye devam ettiğini, gözaltında maruz kaldığı işkenceyi gösteren sağlık raporunu ancak üçüncü gün götürüldüğü doktor muayenesinde alabildiğini, daha öncesinde istemesine rağmen doktorun bu konuda rapor düzenlenmediğini belirtmiştir. Başvurucu, düzenlenen bu raporu şikâyet dilekçesine ekleyerek 2011 yılı Temmuz ayında Başsavcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, olay yerindeki ve gözaltındaki kamera görüntüleri ve hakkında düzenlenen sağlık raporları incelemeden dosya üzerinden soruşturma yürütüldüğünü, yedi yılın sonunda gerekçesiz kararlarla sorumluların cezasız bırakıldığını belirterek adil yargılanma, kişi hürriyeti ve güvenliği hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Bakanlık görüşünde özetle başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı 2/5/2014 tarihinde tebliğ almasına rağmen on beş günlük yasal süre geçtikten sonra 21/5/2014 tarihinde itirazda bulunduğunu, başvuru yollarının usulüne uygun tüketilip tüketilmediği hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu, başvurunun esasına ilişkin değerlendirmenin yazıda yer verilen önceki içtihat ve ilkeler doğrultusunda yapılması gerektiği belirtilmiştir.

44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

45. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

46. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.

48. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı itirazda bulunduğu, itiraz merciinin de başvurucunun şikâyetlerinin esası hakkında değerlendirme yaptığı görülmekle -Bakanlık görüşünün aksine- başvurucunun başvuru yollarını usulüne uygun olarak tükettiği anlaşılmıştır.

a. Gözaltında Kötü Muameleye Maruz Kaldığına İlişkin İddia

49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

50. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal açıdan zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

51. Bununla birlikte bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

52. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da hesaba katılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).

53. Başvurucu, yakalandıktan sonra gözaltında tutulduğu polis merkezinde işkenceye maruz kaldığını ve bu durumun gözaltının üçüncü gününde düzenlenen sağlık raporunda tespit edildiğini iddia etmiş ise de hakkındaki 20/2/2011 tarihli doktor raporunun (bkz. § 11) beyanlarını doğrular mahiyette olmadığı görülmüştür. Soruşturma dosyasında başvurucunun iddiasında belirttiği gibi gözaltında kötü muameleye uğradığına ilişkin bir sağlık raporu olmadığı ve başvurucu tarafından bu tarzda bir raporun başvuru dosyasına sunulmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu gözaltından çıkarılmasından sonra avukatı eşliğinde Başsavcılıkta ifade verirken veya sorgu sırasındaki beyanlarında bununla ilgili bir anlatımda da bulunmamıştır. Diğer taraftan başvurucunun bireysel başvuru formunda, gözaltına alınmasından önce yakalanması sırasında maruz kaldığını iddia ettiği eylemleri açık bir şekilde izah ederken gözaltında tutulduğu süreçte kendisine ne şekilde kötü muamelede bulunulduğunu açıklamamış ve yaşadıklarını ayrıntılandırmamıştır.

54. Bu tespitler kapsamında başvurucunun beyanlarını doğrular mahiyette bir delilin varlığına rastlanmaması karşısında iddialarının savunulabilir olduğu söylenemez.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yakalama Esnasında Darbedilmeye İlişkin İddia

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

57. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

58. Ekili bir resmî soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Soruşturma etkili olmadığında anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

59. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).

60. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

61. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;

- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri,

- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması,

- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması,

- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114-117),

- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekmektedir.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

62. Başvurucunun kolluk tarafından yakalandığı gün hakkında düzenlenen sağlık raporunda (bkz. § 10) baş bölgesinde çeşitli yaralanmalardan söz edildiği görülmektedir. Bu durumda başvurucunun kamu görevlileri tarafından yakalandığı sırada darbedildiği iddiasının savunulabilir olduğu söylenmelidir. Artık soruşturma makamlarına düşen görev başvurucunun iddiaları konusunda derhal etkili bir soruşturma yapmaktır.

63. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

64. İnfaz Kurumunun ihbar yazısı üzerine soruşturmaya başlandığı, dosyada bu aşamada sadece başvurucuya ait sağlık raporları ve infaz koruma memurları tarafından düzenlenen tutanak olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla soruşturmanın başlangıcında, meydana gelen yaralanmaların nasıl oluştuğunu, olayın gerçekleşme koşullarını ve bu kapsamda başvurucunun iddialarının nelerden ibaret olduğunu anlamak mümkün görünmemektedir. Belirtmek gerekir ki başvurucu, bireysel başvuru formunda olayın yaşandığı yılın temmuz ayında Başsavcılığa şikâyet dilekçesi gönderdiğini beyan etmiş ise de söz konusu dilekçenin soruşturma dosyasında bulunmadığı görüldüğünden başvurucunun yazılı dahi olsa iddialarının soruşturmaya yansımadığı anlaşılmaktadır.

65. Başsavcılık soruşturma kapsamında başvurucunun gözaltına alınmasına sebep olan soruşturma dosyasını incelemek istemiş ise de temyiz incelemesi için Yargıtayda bulunması nedeniyle dosyayı fiziksel olarak temin edememiştir. Diğer taraftan söz konusu dosyanın içeriğine UYAP aracılığıyla veya bir başka bir yolla ulaşıldığına ilişkin bir belge yahut dosyada bulunanların örneklerinin soruşturma evrakına eklenmiş olduğu görülmemiştir. Başsavcılık sadece Emniyet Müdürlüğünden başvurucunun yakalanmasına ilişkin tutanağı temin ederek soruşturmayı aydınlatmaya çalışmıştır.

66. Başvurucunun yakalanmasını konu alan tutanak incelendiğinde (bkz. § 21) başvurucunun kendisine yakalamaya çalışan polislere saldırdığı, bunun üzerine kendisine orantılı güç kullanıldığı yazılıdır. Tutanakta başvurucunun kendini yere atarak kendisine zarar verdiği belirtilmesine rağmen vücudunun hangi bölgesinde ne tarz yaralanmalar meydana geldiği açıklanmamıştır. Ayrıca tutanakta başvurucunun kontrol altına alınıp yakalanması amacıyla kullanılan gücün mahiyetinin de izah edilmediği görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu tutanak üzerinden olayın gerçekleşme koşullarını belirleyebilmek olanaklı değildir.

67. Soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler itibarıyla yakalama işlemini gerçekleştiren kolluğun ifadelerinin alınıp başvurucunun yaralanmasına ilişkin diyeceklerinin sorulması, ayrıca olayın görgü tanığı olabilecek kişilerin tespit edilip beyanlarına başvurulması elzem iken bu hususlara ilişkin araştırma yapılmaması Başsavcılığın gerçeği ortaya çıkarmak için özenli hareket etmediğini göstermektedir.

68. Öte yandan Başsavcılığın yeterli araştırma yapmaksızın ve başvurucunun dosyadaki belgelere diyeceklerini sormaksızın sadece olayı tüm yönleriyle aydınlatmaya yaramayan bir tutanağa dayanarak karar vermesi soruşturmaya etkili katılım sağlanması yükümlülüğüne aykırı davrandığını ortaya koymaktadır.

69. Son olarak soruşturmanın makul süratle yürütülmediğine ilişkin iddianın irdelenmesi gerekir. Kötü muamele iddialarının hızlı bir şekilde yürütülmesi ve yürütülen cezai işlemlerin zamanaşımına uğramasına imkân verilmemesi hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi bakımından önem taşımakta ve etkili soruşturma yükümlülüğünün temel unsurlarından birini oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

70. Soruşturmanın başladığı 22/2/2011 tarihinden itibaren Başsavcılık başvurucunun gözaltına alınmasına ilişkin dosyayı incelemek için yazı yazmış, düzenlenen adli muayene formlarını temin etmiş ve yakalamaya ilişkin tutanağı İl Emniyet Müdürlüğünden istemiştir. Bunların dışında soruşturmada olayı aydınlatmaya yarar esaslı bir işlemin yapılmadığı anlaşılmıştır. Başsavcılık 28/3/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş, başvurucunun bu karara itirazı ise 7/2/2018 tarihinde sonuçlandırılmıştır.

71. Somut başvuruda hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay çok da karmaşık bir görünüm arz etmediği gibi başvurucunun soruşturmanın uzamasına sebep olacak tutumunu ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsur da tespit edilmemiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz sürecinde kural olarak herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadığı dikkate alındığında dört yıla yakın bir süre itirazın değerlendirilmesi için beklenmesi anlaşılır gözükmemektedir. Sonuç itibarıyla yaklaşık yedi yılda tamamlanan soruşturmada makul süratle hareket edildiğinden söz edilememektedir.

72. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

73. Yukarıda belirtilen eksiklikler nedeniyle olguların gerçekliği konusunda bu aşamada kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

75. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 1.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

78. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet Başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

79. Başvuruda, kolluk tarafından darbedilme iddiasına yönelik olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

80. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

81. Öte yandan somut olayda kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmelidir.

82. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltında darbedilmeye ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yakalama sırasında kolluk tarafından darbedilmeye ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara