Esas No: 2018/3512
Karar No: 2018/3512
Karar Tarihi: 29/6/2021
AYM 2018/3512 Başvuru Numaralı FADİME AYDEMİR Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FADİME AYDEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/3512) |
|
Karar Tarihi: 29/6/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Kamber Ozan TUTAL |
Başvurucu |
: |
Fadime AYDEMİR |
Vekili |
: |
Av. Gül Esen MİRKELAM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yurt dışı hizmet süresi borçlanma tarihinin hatalı hesaplanması sonucu yaşlılık aylığının düşük belirlenmiş olması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1956 doğumlu olup İstanbul"da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu 23/12/2014 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) müracaat ederek 1/2/1975 ile 25/11/2014 tarihleri arasında yurt dışında geçen hizmet sürelerini 3.600 gün üzerinden borçlanmak istediğini belirtmiştir. Başvurucu 4/6/2015 tarihinde Alman Rant Sigortasına tabi 1/2/1975 ile 29/2/2008 tarihleri arasında çalışmasını gösterir evrakları sunarak tahsis talebinde bulunmuştur.
10. SGK, 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun"a göre borç tahakkuk cetveli düzenlemiştir. Söz konusu cetvelde yurt dışı borçlanma süresine tabi tarihler 10/7/2002 ile 23/12/2014 arası olarak hesaplanmıştır. Başvurucu, tahakkuk ettirilen borç miktarını ödemiştir. Başvurucuya 15/7/2015 tarihi itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
11. Başvurucu 6/11/2015 tarihinde borçlanma başlangıç tarihinin hatalı tespitine bağlı olarak yaşlılık aylığının düşük hesaplandığı iddiasıyla SGK"ya karşı dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; 3.600 günlük yurt dışı hizmet süresi borçlanmasının 1987 yılının Mart ayından başlamak üzere hesaplanması gerektiğini, buna karşın SGK"nın emeklilik için gerekli olan süreyi 10/7/2002 ile 23/12/2014 tarihleri arası olarak borçlandırdığını, SGK"ya müracaatında hangi süreleri borçlanmak istediğini sehven belirtmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, 2000 yılından sonraki hizmet sürelerinin esas alınmış olması nedeniyle daha düşük bir yaşlılık aylığı bağlandığını iddia etmiştir. Başvurucu, yaşlılık aylığının yeniden hesaplanmasını ve hesaplama farkından ortaya çıkacak miktarın yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
12. Aydın 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) 15/3/2017 tarihinde davayı kabul etmiştir. Mahkeme, başvurucunun sigortalılık başlangıç tarihinin 17/3/1987 olarak tespitine ve borçlanılan 3.600 günlük sürenin 17/3/1987 ile 31/12/1996 arasındaki sigortalılık süresinden sayılmasına karar vermiştir. Mahkeme, yaşlılık aylığının bu süreler esas alınarak yeniden hesaplanmasına ve tahsis talep tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
13. Mahkeme kararının gerekçesinde; Türkiye Cumhuriyeti ile Alman Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi"ne işaret etmiştir. Mahkeme, 3201 sayılı Kanun"un 5. maddesinin beşinci fıkrasına göre sigortalılık sürelerinin borçlanılması hâlinde sözleşmenin tarafı akit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarihin ilk işe giriş tarihi olarak kabul edileceğinin düzenlendiğini açıklamıştır. Mahkeme, başvurucunun 17/3/1987 tarihi itibarıyla yurt dışında çalıştığını, bu tarihten itibaren Almanya"da geçen zorunlu sigortalılığın Türkiye"de başlamış olan sigortalılık başlangıç tarihi olduğunu, tahsis talebi gereğince 3.600 günlük borçlanma süresinin 17/3/1987 ile 31/12/1996 tarihleri arasında sigortalılık süresi olarak sayılması gerektiğini belirtmiştir.
14. Davalı SGK, mahkeme kararının hatalı olduğunu ileri sürerek başvurucunun bağlanmış aylığını bankadan tahsil ettiği için borçlanma sürelerinin yeniden hesaplanmasının mümkün olmadığını belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
15. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 19/7/2017 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davayı reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararın gerekçesinde; başvurucunun borçlanma süresinin hangi tarihlere ilişkin olduğuna dair bir belirleme yapmadan talepte bulunduğunu ve tebliğ edilen tahakkuk cetvelinde yer alan tarihlere bir itiraz yöneltmeksizin bu tarihlere göre hesaplanan borçlanma tutarını ödediğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, SGK"nın işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu açıklamıştır.
16. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi (Daire) 13/11/2017 tarihinde bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararının onanmasına hükmetmiştir.
17. Nihai karar 25/12/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 24/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
19. 3201 sayılı Kanun"un "Süre tespiti, sigortalılığın başlangıcı ve sürelerin değerlendirilmesi" kenar başlıklı 5. maddesinin olay tarihindeki hâli şöyledir:
"Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır.
Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür.
Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir.
(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) (Değişik fıkra:17/7/2019-7186/11 md.) Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.
(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) Sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülkelerdeki hizmetlerini, bu Kanuna göre borçlananların, sözleşme yapılan ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/29 md.) Ancak, uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilir."
B. Yargıtay İçtihadı
20. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/5/2017 tarihli ve E.2016/3391, K.2017/4468 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının Almanya"daki çalışmalarının 17.01.1969 tarihinde başladığı, 25.02.2014-31.03.2014 tarihleri arasında 34 gün 5510 sayılı Yasa"nın 4/1-(a) bendi kapsamında sigortalı olduğu, 02.04.2014 tarihli borçlanma talep dilekçesinde borçlanacağı süre kısmında "ev kadınlığı" süresini işaretlediği, borçlanmak istediği tarihleri ve süreyi belirtmediği, davalı Kurumun 10.11.1976-16.2.2014 tarihleri arasındaki 10184 gün için tahakkuk cetveli düzenlediği, davacının herhangi bir ihtirazı kayıt koymadan 5405 günlük kısmını ödediği, davalı Kurumun yurt dışı borçlanmasını 10.11.1976-07.08.1996 ve 13.09.1996-16.02.2014 tarihleri arasına mal ettiği, davacının 29.04.2014 tarihli tahsis talebi üzerine sigorta başlangıç tarihi 20.02.1999 tarihi kabul edilerek 01.05.2014 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun"un 5.maddesine 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun"un 79.maddesi ile eklenen (yürürlük tarihi 08.05.2008) 1. fıkraya göre; "Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır."
Somut olayda, mahkemece davacının yaşlılık aylığına esas sigorta başlangıç tarihinin 17.01.1969 tarihi olarak kabul edilmesi yerindedir. Ancak 3201 sayılı Yasa"nın 5. maddesinde borçlanmanın, yurt dışındaki çalışmanın sona erdiği tarihten geriye doğru gidilmek sureti ile belirleneceği açıkca gösterildiğinden, davalı Kurumun yurt dışı borçlanmasını "10.11.1976-07.08.1996 ve 13.09.1996-16.02.2014" tarihleri arasına mal etmesine dair işleminde hata bulunmamaktadır. Ayrıca davacının yurt dışı borçlanması yapmak istediğine dair dilekçesinde borçlanmak istediği tarihleri ve süreyi belirtmediği, davalı Kurum tarafından düzenlenen tahakkuk cetveline itiraz etmeden ödeme yaptığı ve buna göre yaşlılık aylığının tahsis edildiği anlaşıldığından davacının artık yurt dışı borçlanma süresinin yeniden belirlenmesine ve buna göre aylığının yeniden hesaplanmasına dair talebinin kabul edilmesi mümkün değildir.
Yapılacak iş, davacının yaşlılık aylığına esas sigorta başlangıç tarihinin 17.01.1969 tarihi olarak kabul edilmesi ile davacıya ödenen yaşlılık aylığında bir fark oluşup oluşmayacağı belirlenerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."
21. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 3/7/2018 tarihli ve E.2017/3080, K.2018/6381 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"3201 sayılı Yasa uyarınca yapılan yurtdışı hizmet borçlanması sonucu elde edilen sigortalı hizmetlerin ilgili geçmiş dönemlerine mal edilmesi istemine ilişkin olan davada; istemin kabulüne dair hüküm, eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki 3201 sayılı Kanunun "Amaç ve kapsam" başlığını taşıyan 1’inci maddesinde; 18 yaşını doldurmuş Türk vatandaşları ile doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin yurt dışında geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen sürelerin, Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri hâlinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirileceğini hüküm altına almıştır.
3201 sayılı Yasanın, 17/04/2008 tarih ve 5754 sayılı Yasanın 79. maddesi ile değişik "Süre tespiti ve sigortalılığın başlangıcı" başlıklı 5.Maddesi ise "Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır. Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir…" hükmünü içermekte olup; yasanın anılan açık hükmü karşısında, 3201 sayılı Yasa kapsamında yapılan yurtdışı hizmet borçlanmalarında esas alınan yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin, yasanın 5.madde hükmü uyarınca, ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere belirlenmesi; giderek, belirlenen ve borçlanılan bu süreler üzerinden yaşlılık aylığı bağlanması gerekecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ve benimsenen ilkeler kapsamında, uyuşmazlık konusu husus yeniden usulünce incelenip, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, borçlanmak istediği süreleri belirtip gerekli evrakları sunmuş olmasına ve mevzuata göre yurt dışında ilk işe giriş tarihi esas alınarak borçlanma süresinin hesaplanması gerekmesine rağmen idarenin borçlanma süresini hatalı hesapladığını iddia etmiştir. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesinin ret gerekçesinin ve Dairenin onama kararının dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmeden karar verildiğini gösterdiğini belirtmiştir. Başvurucu, benzer içerikli davaların kabulüne ilişkin emsal kararlar bulunmasına karşın borçlanma tahakkuk cetveline itiraz edilmediği gerekçesiyle davasının reddedildiğini açıklamıştır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mevzuat hükümlerinin hatalı uygulanması ve dosyadaki belgelerin incelenmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı ile birlikte eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun eşitlik ilkesine ilişkin şikâyetlerinin yargılama sonucuna ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu yöndeki iddialarının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
26. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri ile itiraz ya da temyiz mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miras Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz. Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
27. Başvuruya konu olayda başvurucu 1/2/1975 ile 25/11/2014 tarihleri arasında yurt dışında geçen hizmet sürelerini Türkiye"de emekli olabilmek için borçlanmak istemiştir. SGK, yurt dışı borçlanma süresinde 10/7/2002 ile 23/12/2014 tarihleri arasını esas alarak borç tahakkuk cetveli düzenlemiş ve borcunu ödeyen başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, borçlanma tarihinin 1987 yılı Mart ayından itibaren başlatılmaması nedeniyle emsallerine göre düşük maaş almak zorunda kaldığını ileri sürerek yaşlılık aylığının yeniden tespiti için dava açmıştır. Yargılama süreci sonucunda dava, başvurucunun borçlanma tarihleriyle ilgili açık bir talebi olmadığı ve borç tahakkuk cetveline itiraz etmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu, idarenin hatalı işlemi neticesinde düşük maaş almak durumunda kaldığını şikâyet etmektedir.
28. Yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması -kural olarak- derece mahkemelerinin takdirindedir. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp derece mahkemelerinin kararlarının açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir hatası içermemesi gerekir. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin davayı reddederken ortaya koyduğu gerekçenin açıkça keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği söylenemez. Söz konusu karar temyiz kanun yolu incelemesinden de geçerek uygun bulunmuştur.
29. Sonuç olarak başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, idarenin borçlanma süresini hatalı hesaplayarak emsallerine göre daha düşük yaşlılık aylığı almasına neden olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
33. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa"nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
34. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
35. Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa"yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa"nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa"da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
36. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
37. Somut olayda başvurucunun yaşlılık maaşının yeniden hesaplanması ve hesaplama farkından ortaya çıkacak miktarın yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebi reddedilmiştir. Başvurucu, idarenin esas aldığı borçlanma tarihleri nedeniyle düşük maaş almaktan şikâyetçidir.
38. Mülkiyet hakkının konusunu mevcut bir mal varlığı veya meşru bir beklenti kapsamında ekonomik değerler oluşturmaktadır. Bu bağlamda öncelikle başvurucu açısından mevcut bir mal varlığının bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Başvurucu, SGK"nın esas aldığı borçlanma tarihleri nedeniyle düşük maaş almak zorunda kaldığını ve bu bağlamda fazlaya ilişkin maaş bedelinin varlığını derece mahkemeleri önünde ispatlayamamıştır. Dolaysısıyla başvurucuya ait mevcut bir mülkün varlığından söz edilemeyecektir.
39. Meşru beklenti yönünden ise başvurucu daha yüksek maaş alması gerektiğine dair bir kanun hükmünü veya yerleşik bir yargı içtihadını da ortaya koyamamıştır. Bu durumda, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.