Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2017/747 Esas 2017/825 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Bölümü
Esas No: 2017/747
Karar No: 2017/825

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2017/747 Esas 2017/825 Karar Sayılı İlamı

                    T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS NO      : 2017 / 747

          KARAR NO : 2017 / 825

          KARAR TR   : 25.12.2017

ÖZET : Davalı idarenin hasar tarihinden iki yıl önce yaptığı karayolu çalışmasına bağlı olarak davalının kusuru nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen yer kayması üzerine, sigortalı işletmenin bina, yağmur suyu olukları ve gider hatlarında oluşan zarar sonrası davacı şirket tarafından sigortalıya ödenen hasar bedelinin rücuan tazmin edilmesi isteminin İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

  

 

K  A  R  A  R

 

 Davacı        : G.Sigorta A.Ş.

Vekili            : Av. B.Ö.

Davalı         : Karayolları Genel Müdürlüğü

                          

   O L A Y        :  Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;  M. Tüketim Maddeleri İhracat İthalat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine ait Hilmiye Köyü İnegöl Bursa adresindeki işletmenin, müvekkil nezdinde 15.05.2014-15.05.2015 tarihleri arasında Kapsamlı İşyeri Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 24.02.2015 tarihinde, sigortalıya ait kaynak su dolum tesisinde, hasar tarihinden 2 yıl önce davalı tarafça yapılan karayolu çalışması sırasındaki kazılarda eski yol yüksekliğinin 2 metre düşürülmesi ve bu alana kazık çakılmaması ve sonuç olarak arazi yükünün karayolu üzerine binmesi sonucu yer kayması meydana geldiğini, sigortalı işletmede yer alan bina kısımlarının, yağmur suyu oluklarının ve gider hatlarının zarar gördüğünü, müvekkil tarafından kendi sigortalısına 29.12.2015 tarihinde 24.286.40 TL ödeme yapıldığını ileri sürerek hasar bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı idareden rücuen tahsil edilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. 

BURSA 2. İDARE MAHKEMESİ: 10/04/2017 gün 2017/515 E. 2017/700 K. sayılı kararı ile “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “(1) İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. (2) Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde ise “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurulan üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun ’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa ’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir...” (Anayasa Mahkemesi, 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. Tarih: 27.3.2014, Sayı: 28954, s. 136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin 1. fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev-yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini ihtiva ettiği görülmekle, meydana gelen zararın rücuen tazmini istemiyle açılan işbu davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi"nin 11.04.2016 günlü, E:2016/163, K:2016/210 sayılı kararı da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 15/1-a maddesi uyarınca görev yönünden reddine” karar vermiş, taraflarca aleyhine yasa yoluna başvurulmayan kararın 23.05.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Davacı vekili, bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 24.05.2017 gün ve E:2017/246, K:2017/240 sayılı kararı ile “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesi gereğince "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının" idare mahkemelerinde açılması gerektiği, somut olayda ise, davacı tarafın, meydana gelen yer kayması sonucu kendi sigortalısına ödemiş olduğu miktarı, yolda gerekli bakım ve onarımı yapmayan, güvenlik tedbirlerini almayan ve görev ve sorumluluğunu usulen yerine getirmediği belirtilen Karayolları Genel Müdürlüğünün hizmet kusuru olduğundan bahisle, TTK.nun 1472 ve devamı maddeleri gereğince, rücuen tazmini talebinde bulunduğu, buna karşın, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan zarar görenler tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari yargı mercilerine açılması gerektiği” şeklindeki gerekçesi ile davanın yargı yolu bakımından reddine karar vermiş, aleyhine yasa yoluna başvurulmayan kararın 29.06.2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Suna TÜRE, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Birgül KURT’un katılımlarıyla yapılan 25.12.2017 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari ve adli yargı dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU’nun, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın idari yargının davada görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı idarenin hasar tarihinden iki yıl önce yaptığı karayolu çalışmasına bağlı olarak davalının kusuru nedeniyle meydana geldiği ileri sürülen yer kayması üzerine, sigortalı işletmenin bina, yağmur suyu olukları ve gider hatlarında oluşan zarar sonrası davacı şirket tarafından sigortalıya ödenen hasar bedelinin rücuan tazmin edilmesi istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, hasar tarihinden 2 yıl önce davalı kurumun yaptığı karayolu çalışması sırasındaki kazılarda eski yol yüksekliğinin 2 metre düşürülmesi sebebiyle arazi yükünün karayolu üzerine binmesi sonucu meydana geldiği ileri sürülen yer kayması üzerine, sigortalı işletmede yer alan bina kısımlarının, yağmur suyu oluklarının ve gider hatlarının zarar gördüğü, zararın davacı şirket tarafından sigortalıya ödendiği, ödeme miktarının kusurlu idareden rücuan tazmini talebiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak, kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak davaların görüm ve çözümünün, iptal ve tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden, Bursa 2. İdare Mahkemesinin 10/04/2017 gün E:2017/515, K:2017/700 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 10/04/2017 gün E:2017/515, K:2017/700 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ  KALDIRILMASINA, 25.12.2017 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Şükrü

BOZER

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Mehmet

AKSU

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Suna

TÜRE

 

 

 

 

Üye

Birgül

KURT

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hemen Ara