AYM 2016/15802 Başvuru Numaralı BARIŞ ADIGÜZEL Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2016/15802
Karar No: 2016/15802
Karar Tarihi: 8/9/2021

AYM 2016/15802 Başvuru Numaralı BARIŞ ADIGÜZEL Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BARIŞ ADIGÜZEL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/15802)

 

Karar Tarihi: 8/9/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Barış ADIGÜZEL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sendikal nedenlerle iş akdinin feshedildiğini iddia eden başvurucunun işe iade talebinin reddedilmesi nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Olarak

8. Davalı Ford Otosan (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş.), Ford Motor Company ve Koç Holdingin eşit oranda hisse sahibi oldukları halka açık bir şirket olup Türkiye Metal Sanayicileri Sendikasına (MESS) bağlıdır (ilgili sendika hakkında detaylı bilgiler için bkz. Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, B. No: 2016/16056, 21/4/2021, § 8).

9. Başvurucunun çalıştığı işyerinde yetkili sendika Türkiye Metal, Çelik, Mühimmat, Makina, Metalden Mamül Eşya ve Oto, Montaj ve Yardımcı İşçiler Sendikasıdır (Türk Metal) (ilgili sendika hakkında detaylı bilgiler için bkz. Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 9 ).

10. Davalı işyeri 1/9/2014 ile 31/8/2017 tarihleri arasında yürürlükte olmak üzere 15/2/2014 tarihinde Türk Metal ile Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalamıştır. Aynı iş kolundaki B. fabrikalarında ise sendikalar arasında yetki uyuşmazlığı nedeniyle konu yargıya taşınmış, yaklaşık dört ay boyunca TİS imzalanamamış ve sorunun çözülmesiyle 13/4/2015’te Türk Metal ile MESS arasında TİS imzalanmıştır. TİS"in imzalanması sırasında mutabakata varılarak işçilerin saat ücretlerinde artış yapılmıştır.

11. Bunun üzerine aynı iş kolunda çalışan farklı firmalardaki çok sayıda işçi kendi ücretlerinin B. çalışanlarının ücretlerine göre düşük kaldığı ve sözleşmelerinin B. firmasındaki sözleşmelerle aynı statüye getirilmesi talebiyle bazı eylemler yapmıştır. İlk olarak Mayıs 2015’te R. Bursa’da ücret zammı talebiyle iş bırakma eylemleri başlamış ve eylemler büyüyerek metal iş kolundaki diğer işyerlerine sirayet etmiştir. Eylemde bulunan işçiler genel olarak Sendika üyesi olanların alacağı ücret oranları ve ücret zamlarının TİS ile kararlaştırıldığını ifade etmiş, buna karşın B. firması işçileri ile imzalanan TİS"in daha yüksek oranda zam maddesi içerdiğinden yakınmıştır (eylemlerin arka planına ilişkin detaylı bilgi için bkz. Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, §§ 14-18).

B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar

12. Davalıya ait Kocaeli"de bulunan işyerinde 21/5/2015 ile 3/6/2015 tarihleri arasında başvurucunun da aralarında bulunduğu yaklaşık 4.000 işçi eylem yapmıştır. Davalı işyerine 500 metre uzaklıkta üçüncü kişiye ait boş bir arazide toplanan işçiler, Türk Metalden toplu olarak istifa ettiklerini ve B. firması işçileri ile kendilerine aynı TİS hükümlerinin uygulanması şeklindeki talepleri yerine getirilene kadar üretimi durdurduklarını açıklamıştır. Eyleme katılan işçiler çalıştıkları işyerindeki yetkili Sendikanın B. firması ile kendilerine uygulanan TİS"ten daha iyi şartlar içeren bir TİS imzalamasını protesto etmiştir.

13. İşçiler yaptıkları eylemde TİS"in üç yıl süreyle bağıtlanmış olmasına ve kendilerinin talep ettiği hususların TİS"te karşılanmamasına rağmen B. firması işçilerinin daha iyi şartları olan bir TİS imzalanması nedenleriyle iş bıraktıklarını açıklamıştır.

14. Eyleme katılan yaklaşık 4.000 işçiden her gün 550 kişi eylem yaparken geri kalan işçiler zaman zaman eylemlere katılıp geri kalan zamanda işyerinde çalışmaya devam etmiştir. Başvurucu 550 kişilik grup içinde yer almaktadır.

15. Başvurucu ve diğer işçiler ile bir kısım tanık beyanlarına göre işverenin hiç kimsenin işten atılmayacağını söylemesi üzerine on üç günün sonunda eylemler sonlandırılmıştır. Eylemin sonlandırılması üzerine eyleme sürekli olarak katıldığı işverence tespit edilen 550 işçi Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir. Başvurucunun da aralarında bulunduğu 50 kişinin iş akdinin 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 25. maddesinin (II) numaralı bendinin (g) alt bendi kapsamında mazeretsiz ve izinsiz işe gelmedikleri ve 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu"nun 70. maddesi gereğince kanun dışı grev yaptıkları gerekçesiyle haklı nedenle feshedildiği bildirilmiştir. Başvurucunun ve diğer işçilerin katıldığı eylemlerin sendikal faaliyet niteliğinde olmadığını ileri süren davalı ortada hâlen hukuken geçerli bir TİS varken bu sözleşme ile tanımlanan haklara ilişkin uyuşmazlık varmış gibi grev hakkının kullanılmaya çalışılmasının açıkça kanun dışı olduğunu, eyleme katılan işçilerin bir kısmı sendikalarından istifa etmiş olsalar da kanuna uygun bir şekilde bağıtlanmış geçerli bir TİS"in söz konusu olduğunu, bu itibarla ücretin yeniden tartışmaya açılmasının yasa dışı ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu beyan etmiştir.

16. Başvurucu, yapılan feshin sendikal nedenle gerçekleştirilen haksız ve geçersiz fesih olduğunu ileri sürerek işe iade ve sendikal tazminat talepli dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, Türkiye genelinde binlerce metal işçisinin demokratik tepki göstermek adına bir araya geldiğini ve bu kapsamda barışçıl eylemler gerçekleştirdiklerini ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasına göre davalı işveren sendika seçme özgürlüğüne saygı duyulacağını ve hiç kimsenin iş akdinin sonlandırılmayacağını söylemiş ve kendisi ile birlikte eyleme katılan diğer işçiler de eylemi sonlandırarak işbaşı yapmışlardır. Başvurucu işbaşı yaptıktan dört gün sonra iş akdinin sonlandırılmasının iyi niyet kurallarına ve işverenin eşit işlem borcuna aykırılık teşkil ettiğini, Türk Metal ile işveren arasında organik bir bağ olduğunu ve Türk Metal üyeliğinin istihdamın ön koşulu hâline geldiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; kendisinin ve iş akdi sonlandırılan diğer işçilerin 3/6/2015 ile 8/6/2015 tarihleri arasında B.M. Sendikasına üye olduklarını, bu Sendikanın çoğunluğu sağlamasını engellemek adına işten çıkarıldıklarını ve bu nedenle yapılan feshin sendikal nedene dayalı haksız ve geçersiz olduğunu iddia etmiştir.

17. Davalı, ilk derece mahkemesine sunduğu cevap dilekçesinde; işçilerin üye oldukları ya da işyerinde yetkili bulunan sendikadan bağımsız olarak örgütlenip gerçekleştirilen eylemin yasal olmadığını, başvurucunun da yasa dışı eylem nedeniyle devamsızlık yaptığını ve bu kapsamda iş akdinin sona erdirildiğini savunmuştur. Davalı; diğer işyerlerinde işçilere sağlanan hakların teklif edilmesine karşın Şirketinde çalışan işçilerin eylemlerini sürdürmeye devam ettiğini, son çare olarak sözleşmelerin feshi yoluna gidilmeye başlandığını ve bu şekilde işyerindeki eylemlerin son bulduğunu ifade etmiştir. Davalı; başvurucunun TİS yapılırken menfaatlerinin korunmadığını düşünüyorsa bir dahaki TİS döneminde sendikaya üye olup olmama konusundaki demokratik haklarını kullanabileceğini, bu konuda davalı işverene sorumluluk yüklenmesinin haklı olmadığını, başvurucunun katıldığı eylemin ölçülü de olmadığını iddia etmiştir.

18. Yargılamayı yapan Kocaeli 4. İş Mahkemesi 29/12/2015 tarihli kararıyla davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine ve 1 yıllık brüt ücret tutarında sendikal tazminat ödenmesine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"... davalı iş yerinde yetkili sendika olan Türk Metal Sendikası ile akdedilmiş 01/09/2014-31/08/2017 süreli grup TİS"in yürürlükte olduğu, davalı iş yerinin fabrikalarında çalışan işçilerin büyük çoğunluğunun (6018 işçinin) Türk Metal Sendikası"na üye olduğu, dinlenen tanık anlatımlarından iş yerinde çalışanların işe başladıkları andan itibaren Sendika"ya üye olmaları için işveren yetkilileri tarafından teşvik edilerek yönlendirildikleri anlaşılmıştır.

Davalı iş yerinde davacı ve diğer bir kısım çalışanların yetkili sendika olan Türk Metal Sendikası ile işveren arasında yapılan ve halen yürürlükte olan TİS"de taleplerinin karşılanmaması, vaadedilen iyileştirmelerin yapılmaması ve daha önceki yıllarda da hep aynı sıkıntıların devam etmesi ve TİS"in yürürlük süresinin daha önceleri 2 yıl iken en son 3 yıla çıkartılmış olması nedenleriyle iş yerinde baştan itibaren işçilerin büyük çoğunluğunun üyesi olduğu yetkili Türk Metal Sendikası"nın davalı işverenlikle birlikte hareket ederek çalışanlar aleyhine şartlar oluşturmasına tepki olarak daha öncesinde... aynı sebeplerle yapılan grev eylemlerinin de etkisiyle 21/05/2015 tarihinden 03/06/2015 tarihine kadar davalı iş yerinin yaklaşık 500 metre uzaklığında ve üretim alanı dışında üçüncü bir şahsa ait özel bir arazide eylem yaptıkları görülmüştür.

Eylem süresince üretime ve diğer çalışanlara müdahale edilmediği, üretime engel olacak herhangi bir davranış ve tavırda bulunulmadığı ve bu eyleme yaklaşık 3000-4000 kişinin katıldığı, bunlardan 550 kişinin her gün eyleme katıldıkları, geri kalanların bazen çalışıp bazen eyleme katıldığı, eylem başlangıcı ile birlikte Türk Metal Sendikası üyesi olan yaklaşık 4000 kişinin sendikadan istifa ettiği, bunlardan yaklaşık 1000-1500 kişinin B.M Sendikası"na üye olduğu, davacının da aynı şekilde Türk Metal Sendikası üyesi iken bu süreçte istifa ederek B.M Sendikası"na üye olduğu tespit edilmiştir.

... eylem devam ettiği süreçte eyleme öncülük yaptığı işveren tarafından düşünülen 10 çalışanın iş akdinin eylemler nedeniyle feshedildiği, daha sonrasında 02/06/2015 tarihinde 5 işçinin ve 09/06/2015 tarihinde 47 işçinin eylem nedeniyle iş akitlerinin feshedildiği, 03/06/2015 tarihinde davacı ve bir kısım çalışanların kendiliğinden eylemi sona erdirerek iş yerine gelerek çalışmaya başladıkları ve işe başladıklarında işten çıkartılmayacaklarının fabrika genel müdürü ve insan kaynakları müdürlüğü tarafından söylendiği, eylem süresince de eyleme katılan çalışanların cep telefonuna mesaj gönderilerek işlerinin başına dönmeleri gerektiği, aksi takdirde işten atılacaklarının bildirildiği, eylemin sona erdirilmesinden sonra eylem süresince hiç işe gelmeyen ve eyleme katılmadığı işveren tarafından belirtilen 550 kişinin disiplin kuruluna sevk edildiği, bunlar arasında davacının da içinde bulunduğu 47 işçinin - ... dinlenen davalı tanığı A.R.A.nın beyanından da anlaşıldığı üzere iş yerinde huzursuzluğun devam etmesi nedeniyle disiplin sağlanması amacıyla- eylem sürecine denk gelen 22 Mayıs 2015 tarihinden 3 Haziran 2015 tarihine kadar mazeretsiz ve izinsiz işe gelmemeleri ve eyleme katılmaları nedeniyle İş Kanunu"nun 25/II-g ve 6356 sayılı Sendikalar Toplu İş Sözleşmesi Kanunu"nun 70. Maddeleri gereğince iş akitlerinin feshedildiği anlaşılmıştır.

İrdelenen uluslararası normlar, Anayasa Maddeleri de değerlendirildiğinde, iş yerinde işveren tarafından bir sendikanın desteklenmesi ve işe başlanıldıklarında hemen söz konusu sendikaya yönlendirilmeleri ve bu sendikanın işverenle birlikte hareket ederek işçilerin aleyhine şartlar oluşturması ve iş yerinde sendika özgürlüğünün olmaması nedeniyle işçilerin kendi haklarının savunabilmek amacıyla örgütlü olarak iş yeri alanı dışında üretime engel olmadan ve iş yerine zarar vermeden yapmış oldukları eylemin demokratik bir hakkın kullanımı niteliğindedir. Avrupa Sosyal Şartının 6/4 Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İLO ile benimsenen kurallara göre de kısa süreli bir demokratik hakkın kullanımı niteliğindeki protesto eylemlerinin toplu eylem hakkına dahil olduğu ve bu nitelikte gerçekleşen eylemin barışçıl eylem olarak kabul edilmesi gerektiği, her ne kadar iç hukuk mevzuatı yönünden yasa dışı bir eylem olarak görülse de Anayasa"nın 90. maddesi gereğince de uluslar arası normların öncelikli olarak uygulanması gerektiğinden söz konusu nitelikte yapılan eylemin de yasa dışı bir eylem sayılmaması gerektiği belirtilmelidir.

Ayrıca işverene telafisi imkansız zarar meydana getirmeyecek şekilde ve barışçıl nitelikle toplu eylemde bulunmanın işverene haklı ve geçerli nedenle fesih hakkı vermeyeceği ve demokratik bir hakkın kullanımının söz konusu olduğu kanaatine varılmıştır. Davalı işyerinde işçilerin işe ilk başladıklarında işverenin yönlendirdiği sendikaya üye olmaları, aksi durumda bazı sosyal haklardan mahrum kalacakları ve işverence hoş karşılanmayacağı endişesini duymaları ve bu yönde işverenin baskısı hissetmeleri işyerinde sendika seçme özgürlüğüne ve sendikal haklara engel olunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Davacılar ve bir kısım işçiler işveren ve yetkili sendikanın dayanışmasına karşı kendi haklarını savunmak amacıyla son çare olarak toplu eylem yapmak zorunda kalmışlardır. Kaldı ki; iç hukuk mevzuatı yönünden değerlendirme yapıldığında; dosyadaki belgeler ve tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere eyleme katılan tüm işçilerin iş akdine son verilmemiştir. Aynı durumda olan ve eyleme katılmış işçilerin bazılarının iş akdi feshedilirken bazıları ile çalışmaya devam edilmiştir. İş yerinde davalı tanığın beyanında da başından beri eyleme katılan 550 kişiden iş yerinde huzursuzluğun devam etmesi nedeniyle disiplin sağlamak amacıyla sadece 47 kişinin işten çıkartıldığı ve bu kişiler işten çıkartılırken de söz konusu çıkartılanlar yerine işi yapacak kişi olup olmadığına ve bölüm bazında bir dengeye bakıldığı belirtilmiştir. Bu şekilde disiplin sağlamak amacıyla 47 kişinin iş akitlerinin fesih edilmesi hakkaniyete uygun olmadığı gibi İş Kanunu 5. Maddesindeki eşit davranma borcuna da aykırıdır.

Tüm bu nedenlerle gerek söz konusu yapılan eylemin barışçıl nitelikte toplu eylem olarak demokratik hakkın kullanılması niteliğinde olması nedeni ile ayrıca işverenin yapılan fesihte eşit davranma borcuna aykırı davranması nedenleri ile yapılan feshin haklı ve geçerli nedene dayanmadığı kanaatine varılmıştır. İşveren tarafından yapılan fesihlerin asıl nedeninin iş yerinde işveren tarafından desteklenen Türk Metal Sendikası"ndan yapılan istifaları önlemek, B.M Sendikası"na geçen çalışanları tekrar Türk Metal Sendikası"na üye olmasını sağlamak olduğu ve iş yerinde yapılan eylemlerin açıklandığı üzere asıl nedeninin iş yerindeki sendikal örgütlenme hakkının ve sendika seçme özgürlüğünün bulunmamasından ve işverenin çalışanlara desteklediği sendikaya üye olması konusunda baskılar yapmasından kaynaklandığı, tüm bu nedenlerle davalı işverenin davacıların sendika seçme özgürlüklerine ve sendikal haklarına engel olmak amacı ile sendikal nedenler ile iş akitlerini feshettiği kanaatine varılarak 6356 sayılı yasa 25/5 maddesi gereğindeki düzenleme gereğince davacının başvurusu ve işverenin işe başlatması ve ya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın ödenmesi gereken tazminat miktarının 1 yıllık brüt ücret tutarında belirlenmesine karar verilmiştir."

19. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 22/6/2016 tarihli ilamıyla kararın bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

" ... İşyerinde uygulanan TİS, 01.09.2014 – 31.08.2017 tarihleri arasında yürürlükte olmak üzere 15.12.2014 tarihinde imzalanmıştır. Metal sektöründe faaliyet gösteren başka bazı işyerlerinde daha yüksek oranda zam yapıldığını duyan işçiler tarafından ülke çapında bazı eylemler başlamış, bu arada da davalıya ait Kocaeli’nde bulunan işyerinde 21 Mayıs ile 03 Haziran 2015tarihleri arasında yaklaşık 3000-4000 işçinin katıldığı eylemler yapılmıştır. Eylemin işyerine yaklaşık 500 metre uzakta üçüncü şahsa ait boş bir arazide gerçekleştiği ve son olarak imzalanan TİS"in üç yıllık olarak bağıtlanmış olmasına ve TİS"de taleplerinin karşılanmamış olmasına tepki gösterildiği anlaşılmaktadır. Eylemin gerçekleştiği sırada yetki süreci söz konusu olmayıp, yaklaşık 6ay önce imzalanmış bir TİS bulunmaktadır. İşverence, TİS"in imzalanması öncesindeki yetki sürecinde işçilerin sendika seçme özgürlüğüne müdahalede bulunulduğu da ileri sürülmemiştir.

Toplu eyleme katılan işçilere davalı işverence gerekli duyurular yapılmak suretiyle işe dönmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Zaman içinde eyleme katılan işçilerde azalma olmuş ve herhangi bir müdahaleye gerek olmaksızın eylem sona ermiştir. Buna rağmen eylem 13 gün devam etmiş ve davacının da aralarında bulunduğu işçiler tarafından işe devamsızlık sebebiyle üretim faaliyeti önemli ölçüde aksamıştır.

Davalı işverence savunması alınan çok sayıda işçi de eylemin işverene karşı olmadığını, toplu iş sözleşmesini bağıtlayan sendikaya tepki olarak eylemlere katıldıklarını açıklamışlardır. Bazı işçiler ise uygunsuz çalışma koşulları sebebiyle toplu eylem haklarını kullandıklarını bildirmişlerse de uygunsuz çalışma koşullarının neler olduğunu ortaya koymamışlardır.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 58. maddesinde,"... Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve kanuni grev denir. Kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev kanun dışıdır” şeklinde kurala yer verilmiştir.

Somut olayda, işyerinde TİS"in imzalanması sırasında çıkan uyuşmazlıkla ilgili bir kanuni grev hakkının kullanılmadığı açıktır. Bundan başka bireysel veya toplu iş hukukuna dair bazı hakların savunulması için işçilerin demokratik ve barışçıl toplu eylem haklarının olabileceği 87 ve 98 sayılı ILO Sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı ile Anayasanın 51., 54. ve 90. maddelerinin bir gereği olsa da, eylemin işverene özel olarak zarar verme kastı içermemesi ve ölçülü olması gereklidir.

Davalı işyerinde gerçekleşen ve 13 gün süreyle devam eden toplu iş bırakma eyleminin zamanlaması, katılımcı sayısı ve süresi değerlendirildiğinde ölçülü olmaktan uzaktır ve davacıların talepleri işveren yönelik değildir. Bu nedenle davacının da işi bırakmak suretiyle destek verdiği toplu eylemin, iç hukuk ve bağlı bulunduğumuz uluslar arası mevzuat çerçevesinde hukuka uygun olduğundan söz edilemez. Bu nedenle işverenin haklı fesih hakkının varlığı kabul edilmelidir.

Öte yandan3000-4000 kadar işçinin katıldığı toplu eylem sebebiyle davalı işveren eylemin başından sonuna kadar destek verdiği 550 işçiyi belirlemek suretiyle disiplin kuruluna sevk etmiş ve bunlardan davacının da aralarında olduğu 50 kadar işçinin iş sözleşmesini feshettiğini bildirmiştir. Eyleme katılan ve baştan sona destek veren işçilerin bazılarının iş sözleşmesi feshedilmezken davacı işçinin iş sözleşmesinin feshi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca işverenin eşit davranma borcuna aykırılık oluşturur. Davalı işveren, davacı işçi ile iş sözleşmesi feshedilmeyen aynı durumdaki işçiler arasındaki ayrımı haklı kılan bir nedeni ortaya koyamamıştır.

Davalı tanığı beyanında, disiplin kurulu tarafından 550 işçiden 50 kadar işçinin iş sözleşmesinin feshine gerekçe olarak, farklı birimlerde üretimin aksamaması için dengeli bir dağılım yaparak işten çıkarılacakların tespit edildiğini bildirmiştir. Sözü edilen gerekçe işçiden kaynaklanan ayrımı haklı kılan bir neden değildir. İşveren kendi iş organizasyonu kapsamında üretimi aksatmayacak şekilde işten çıkarılacak işçilere farklı ünitelere göre belirlemiş olmakla, feshin bu gerekçeyle haklı olduğundan söz edilemez. Ancak işverenin eşit davranma borcuna aykırı hareket etmesi, geçerli nedeni ortadan kaldırmadığından ve davacının hukuka aykırı şekilde işi bırakmak suretiyle katıldığı toplu eylem sebebiyle işverence yapılan feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. Bu durumda davanın reddi gerekmiştir."

20. Nihai karar başvurucuya 9/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 1/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 5/5/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun "Sendikaya üye olup olmama hürriyetinin teminatı" kenar başlıklı 31. maddesi ve 6356 sayılı Kanun’un "Sendika özgürlüğünün güvencesi" kenar başlıklı 25. maddesi ile anılan Kanun"un "Grevin tanımı" kenar başlıklı 58. maddesi.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 8/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu;

i. Sendikaya serbestçe üye olma ya da çekilme haklarının Anayasa"da güvence altına alındığını belirterek aynı yerde çalışan bir grup işçiyle birlikte Türk Metalden ayrıldıklarını ve bir kısım işçilerin başka sendikaya üye olmaları sonucu işyerinde baskıya maruz kaldıklarını ve nihayetinde de katıldıkları barışçıl bir eylem nedeniyle iş akitlerinin feshedildiğini,

ii. Barışçıl bir biçimde gerçekleştirdikleri eylemin on üç gün sürdüğünü ve işverene ait olmayan boş bir arazide gerçekleştirildiğini, eylemi hiçbir işçinin iş sözleşmesinin feshedilmeyeceği güvencesiyle sona erdirdiklerini,

iii. Sendikal hakları için toplu eylem hakkını kullanan kendisi gibi dört bin işçiden sadece elli işçinin işine son verildiğini,

iv. Başka şirketlerde aynı eylemi gerçekleştiren kimi işçiler hakkında işe iade kararı verildiğini, bu nedenlerle Anayasa"nın 10., 26., 36., 34., 51. ve 54. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun anayasal haklarının ihlal edildiği iddialarının özünün sendika üyeliğinden ayrılma sonucu iş akdinin feshedildiğine ilişkin olduğu görüldüğünden iddialarının bir bütün olarak Anayasa"nın 51. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

26. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesine dayanak alınacak “Sendika kurma hakkı” kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

 “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir…”

1. Genel İlkeler

27. Anayasa"nın 51. maddesinde yer alan “çalışanlar... üyelerinin menfaatlerini korumak için” ibaresi üyelerin mesleki menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin Anayasa tarafından korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 02/07/2015, § 54). Dolayısıyla sendika hakkı, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere izin verilmesini de gerektirmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).

28. Sendika, çalışanların mali ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek için meydana getirilen kuruluştur. Sendikal özgürlük kavramı, sendika kurma hakkı ile sendikaya üye olma ve sendikadan çıkma haklarını kapsamaktadır. Sendikaya üye olma özgürlüğü, bir kimsenin sendikaya üye olmasının iradi olmasını gerektirir. Bu özgürlük aynı zamanda birden çok sendikadan istenilen sendikanın seçilmesi ve o sendikaya üye olma hakkını da içerir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 68). Dolayısıyla kişiler kendi istedikleri şekilde sendika kurmak veya kendi istedikleri bir sendikaya üye olmakta özgür olmalıdır. Anayasa"nın 51. maddesinde, çalışanların sendikalara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahip olduğu ve hiç kimsenin bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamayacağı ifade edilmiştir (Abbas Akçay ve diğerleri, B. No: 2015/2790, 23/5/2018, § 30).

29. Anayasa"nın 51. maddesinde düzenlenen sendika hakkı, bu hakka yönelik kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra üyesi oldukları sendikalarca veya kimi durumlarda özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır. Dolayısıyla sendika hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanı sıra üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı ilgiliye koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir.

30. Sendika hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devletin koruyucu ve düzeltici önlemler almasını gerektirebilmektedir. Sendika hakkının korunması pozitif yükümlülüğü devlete, üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici davranışlarından kaçınmasına yönelik ve sırf bu haklarından yararlandıkları gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını önleyici tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Bu çerçevede alınacak tedbirlerin üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendika hakkına müdahalede bulunmaları bakımından caydırıcı nitelik taşıması gerekir. Öte yandan üçüncü kişiler tarafından sendika hakkına müdahale edilmesi durumunda müdahaleye karşı itirazların öne sürülebileceği ve müdahalenin sonuçlarının giderilmesi açısından gerçek ve etkili koruma temin edecek hukuksal mekanizmaların oluşturulması gerekiyorsa tazminat ve benzeri giderimler için dava açma imkânının getirilmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir (Anıl Pınar ve Ömer Bilge, B. No: 2014/15627, 5/10/2017, § 37).

31. Alınacak koruyucu ve düzeltici tedbirlerin türü ve niteliği konusunda Anayasa"da herhangi bir sınırlama bulunmayıp bunların tespiti konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu tedbirlerin yerindeliğinin denetimi Anayasa Mahkemesinin denetimi dışında olmakla birlikte sendika hakkının güvenceye bağlanması bakımından yeterli ve elverişli olup olmaması yönüyle bu tedbirler Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir (Anıl Pınar ve Ömer Bilge, § 38).

2. Sendikal Nedenlerle Feshe İlişkin Bazı Tespitler

32. Sendikal özgürlüklerin teminat altına alınması, bireylerin sendikal haklarını kullanırken iş sözleşmelerinin de güvencede olması ile sağlanabilir. Sendikaya üye olma, olmama veya sendikal faaliyetlerde bulunma nedenleriyle iş sözleşmelerinin feshedilmesi hâlinde feshin sendikal nedenlerle yapıldığından bahsedilebilir (Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 55).

33. Bilindiği üzere 2821 sayılı Kanun"un 31. maddesine göre iş akdinin sendikal nedene dayanmadığını, geçerli veya haklı nedenle feshedildiğini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Buna karşın iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğini iddia eden işçinin bunu ispatlama zorunluluğu vardır. Bu kapsamda uygulamada fesih tarihinde işyerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayısı, üyelikten çekilen işçilerin olup olmadığı, işyerinde çalışmakta olan işçilerin bulunup bulunmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlar sendikal feshin ispatında dikkate alınmaktadır (Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 56).

34. Mevzuatın gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin yerini almamakta; kamusal makamların süreç içindeki tutumlarını sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından değerlendirmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13328, 19/11/2020, § 40; Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13351, 15/12/2020, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, §57).

3. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Anayasa Mahkemesi Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 58-61) başvurusunda; başvurucuların sendika üyeliğinden ayrılmaları ve işyerindeki eyleme katılmaları nedeniyle işverence iş akitlerinin feshedildiği iddialarının derece mahkemelerince usulüne uygun incelenip incelenmediğini ve sendika hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Bu başvuruda, başvurucuların iddialarına göre mensubu oldukları sendika; bir başka işyerinde işçiler için daha lehe hükümler içeren TİS imzalamıştır. Başvurucular da bu nedenle sendikadan ayrılmış ve kendilerine aynı şartların sağlanması adına bulundukları işyerinde üç gün süren iş bırakma eylemi yapmıştır. Mahkemelerce, feshin sendikal nedene dayandığı iddiasının ispatlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Yine işverenin fesihte ölçülü davrandığı, işverenin sendikalı işçiler ile sendikasız işçiler arasında sendikalı işçiler lehine ya da sendikayı korumaya yönelik herhangi bir eylemi olduğu yönünde somut bir delilin bulunmadığı belirtilmiştir. Anılan başvuruda yapılan değerlendirmeye göre iş akdinin sendikal nedenlerle feshedilmesi durumunda sendika hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin Anayasa Mahkemesince incelenebilmesi için öncelikle başvurucuların sendikal haklarını kullanmaları -somut olayda sendikadan istifa ettikleri için baskıya maruz kalmaları ve feshin nedeninin sendikadan ayrılmaları iddiası olması- nedeniyle iş akitlerinin feshedildiğini ikna edici gerekçelerle ortaya koymaları gerekir. Aksi hâlde devletin sendika hakkının korunması yönünde pozitif yükümlülükleri gündeme gelmeyecektir. Bu bağlamda bu başvuruda başvurucuların işyerinde karşılaştıkları -çalışma koşullarından veya başka bazı ekonomik ve sosyal meselelerden kaynaklanan- somut sorunlara ilişkin bir şikâyet dile getirmedikleri, eylemlerinin odak noktasını, mensubu oldukları sendikanın diğer iş yerinde daha iyi şartlarda imzaladığı TİS"in oluşturduğu değerlendirilmiştir. Başvurucular bu itirazlarını işyerinde üç gün iş bırakma şeklinde gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda iş akitleri feshedilmiştir. Bu itibarla başvurucuların eylemlerinin zamanlaması, katılımcı sayısı ve süresi değerlendirildiğinde işverene yönelik hak arama amacı taşıdığı değerlendirilmeyen bu şekilde bir eylemin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

36. Somut olayda başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda işçinin Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri başvurusuna konu olan ve çok sayıda şirkete sirayet eden eylemlere katılmaları nedeniyle iş akitleri feshedilmiştir. Yine bu başvuruda da başvurucunun katıldığı eylemlerin nedeni mensubu olduğu Sendikanın bir başka işyerinde daha iyi şartlarda TİS bağıtlamış olmasıdır. Her ne kadar işçilerin bağlı oldukları sendikaların kendilerine yönelik iş ve eylemlerine karşı itirazlarını dile getirmelerini de sendika hakkı kapsamında değerlendirmek mümkün ise de; eldeki başvuruda Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri başvurusunda belirlenen ilkeler çerçevesinde başvurucunun üyesi olduğu sendikayı protesto etmek amacıyla katıldığı toplu bir biçimde iş bırakma eylemine işverenin ne ölçüde katlanması gerektiği ve bu katlanma eşiğinin sendika hakkını nasıl etkileyeceği meselesinin çözümlenmesi gerekecektir.

37. Bu bağlamda eldeki başvuruda başvurucu, işyerinde karşılaştığı -çalışma koşullarından veya başka bazı ekonomik ve sosyal meselelerden kaynaklanan- somut sorunlara ilişkin bir şikâyet dile getirmemiştir. Başvurucu ve diğer işçilerin eylemlerinin odak noktasını, mensubu oldukları Sendikanın diğer işyerinde daha iyi şartlarda imzaladığı TİS oluşturmaktadır. Başvurucu ve beraberindeki işçiler bu itirazlarını işyerinde on üç gün iş bırakma şeklinde gerçekleştirmiş ve bunun sonucunda iş akitleri feshedilmiştir. Bu itibarla başvurucuların eylemlerinin zamanlaması, katılımcı sayısı ve süresi değerlendirildiğinde işverene yönelik hak arama amacı taşıdığı değerlendirilmeyen bu şekilde bir eylemin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.

38. Bunun yanı sıra Yargıtay işverenin eyleme katılan 550 işçiyi Disiplin Kuruluna sevk ettiğini ancak başvurucunun da aralarında bulunduğu 50 işçinin işine son verildiğini, bu durumun eşit işlem borcuna aykırılık oluşturduğunu belirterek iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini kabul etmiştir. Bilindiği üzere işverenin haklı nedenle iş akdini feshinde işçi, feshe bağlı olan alacaklarını yani kıdem ve ihbar tazminatını hak edemez ve alamaz. Ancak geçerli nedenle fesih hâlinde işçi kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanır. Dolayısıyla somut olayda -işverene karşı ölçülü olarak değerlendirilemeyecek bir eylem karşısında- işverence eyleme katılan tüm işçilere aynı davranılmamış olması nedeniyle Yargıtay tarafından bir dengeleme yoluna gidildiği ve başvurucunun feshe bağlı alacaklarına hak kazandığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine göre derece mahkemelerinin Anayasa"nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetmediği söylenemeyecektir.

39. Açıklanan gerekçelerle sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Celal Mümtaz AKINCI"nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/9/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

EK GEREKÇE

1. Başvurucunun sendika hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

2. Dava konusu uyuşmazlık sendikalı işçilerle işverenleri arasından çıkmış olsa da, başvurunun özünü sendika üyesi işçilerin bağlı oldukları sendikanın toplu iş sözleşmesi uygulamalarını protesto etmek için işi bırakmalarının sendikal haklar kapsamında görülüp görülmeyeceği oluşturmaktadır. Mahkememiz kararında “her ne kadar işçilerin bağlı oldukları sendikaların kendilerine yönelik iş ve eylemlerine karşı itirazlarını dile getirmelerini de sendika hakkı kapsamında değerlendirmek mümkünse de…” (§ 36) diyerek sendika üyelerinin bağlı oldukları sendikayı protesto etmek için toplu olarak işi bırakmalarının sendika hakkı kapsamında olduğunu kabul etmiştir. Başka bir ifadeyle, çalışanların üyesi oldukları sendikayı protesto için toplu olarak işi bırakmaları, eylemde bulunmaları sendikal haklar kapsamındadır. Bu görüşe katılmakla birlikte işçilerin başvuru konusu eyleminin sendikal haklar bağlamında toplu eylem hakkının kullanılması olduğunun vurgulanması gerekmektedir.

3. Somut olaya baktığımızda, başvurucunun da aralarında olduğu bazı işçilerin sendikalarını protesto etmek için işe gitmemeleri eyleminin işverenden ziyade üyesi oldukları sendikaya yönelik olduğu görülmektedir. Eğer eylem doğrudan işverenin toplu iş sözleşmesindeki tavırları, uygulamaları, işyerindeki çalışma şartları veya benzeri konularla ilgili olsaydı, o zaman somut başvuruda başka bir sonuca ulaşmak mümkün olabilirdi. Burada sendika ile üyeleri arasındaki bir sorundan dolayı işverenin çok sayıdaki çalışanının 13 gün süreyle işe gitmemelerine neden katlanması gerektiği sorusuna tatmin edici bir cevap bulmak kolay değildir.

4. Bir kısım sendika üyesinin bağlı oldukları sendikayı protesto etme eylemi toplantı ve gösteri yürüyüşü ve ifade özgürlüğü kapsamında görülebilir, ki başvurucu bu haklarının da ihlal edildiğini iddia etmektedir ancak bu husus başvuru dilekçesinde yeterince temellendirilememiştir. Dolayısıyla bu iki hak yönünden değerlendirme yapmak mümkün olamamıştır.

 

 

 

 

Üye

 Engin YILDIRIM

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Sendikal haklarını kullandıkları iddiası ile eylem yapan ve bu sebeple de çalıştıkları otomobil fabrikasındaki iş akitleri feshedilen başvurucu ve beraberindekilerin işe iade talebiyle açtıkları dava esnasında tanık deliline başvurulup bu kapsamda tanık dinlenmiştir.

2. Davalı tanığı olarak dinlenen İnsan Kaynakları Müdürü Ali Rıza AKSOY’un “Bana da işçiler işten çıkartılıp çıkartılmayacaklarını sordular, Ben de bu grevden çıkıp işine sarılan herkesin işine son verilmeyeceğini söyledim. Bu işçilere disiplin kuruluna sevk edilenler hariç demeksizin tamamının işe sarılması halinde işine son verilmeyeceğini söyledik.” dediği, yine dinlenen davacı tanıkları Mustafa GÜL’ün “…telefonlarımıza gönderilen mesajlarda kimsenin işten çıkartılmayacağı belirtiliyordu işe başlayanlara para ödemesi yapılacağı ve bir miktar para verileceği söyleniyordu. Atölye Müdürü geldi kendisi ile görüştük sözleri aldık işe başlayın işten çıkartılmayacaksınız diye söyledi, genel müdürümüz Haydar Yenigün’ün de bu şekilde imzalı kağıtları vardı onları da gösterdi. …. Biz K 2 kapısından girdiğimizde insan kaynakları müdürü bizi karşıladı, bize hoş geldiniz evinize, yuvanıza dedi, bize kimse işten çıkartılmayacak şimdi içeri buyurun fabrika müdürümüz konuşacak 18.00 servisi ile evinize gidin yarın tekrar gelin…herkes vardiyasına gelsin dedi. Biz fabrikaya girdikten sonra Cem Temel bize, arkadaşlar hoş geldiniz bembeyaz bir sayfa açıyoruz dedi, … herkes işten çıkartırıl mıyız endişesi taşıyordu ancak müdürümüz bembeyaz bir sayfa açıyoruz yarın gelin devam edin dedi” şeklindeki, diğer davacı tanığı Hakan BALCI’nın ise “bize işe başladığımız taktirde işten çıkartılmayacağımızı Haydar bey alanda da söyledi, eylem bitince fabrikaya girdiğimiz zaman da Yeniköy fabrika müdürü Sabri Çimen, kendisine sorduğumuzda kesinlikle bu süreç nedeniyle kimseyi işten çıkartmayacaklarını söylediler.” şeklindeki beyanlarının taktir ve değerlendirilmesinde; “söze sadakat, ahde vefa ve güven”, “hukuki güvenilirlik ve öngörülebilirlik”, ve işçiler arasında “eşit işlem” ilkesiyle ve “ayrımcılık yasağı” ilkelerine aykırı davranıldığı, mezkur beyanların Yargıtay tarafından dikkate alınmadığı, bu tanık beyanlarına neden itibar edilmediği hususunda da bir gerekçeye yer verilmeyip, bu sebeplerle de delillerin değerlendirilmesinde açık ve bariz taktir hatası yapıldığı düşünülmektedir.

3. Nitekim Anayasa Mahkemesi M. B. ([GK], B. No:2018/37392, 23.7.2020) kararında, Adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlarken Anayasa"nın 2. maddesinde düzenlenen ve Cumhuriyet"in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesini göz önünde bulundurmaları gerekir. Esasen hukuk devleti ilkesi Anayasa"nın tüm maddelerinin yorumlanmasında dikkate alınması zorunlu olan bir ilkedir. Bu bağlamda Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin yorumlanmasında da hukuk devletinin gerekleri gözetilmelidir.

Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

Başvurucuların medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu hâlde, derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler. Özellikle hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı hükümlerin geniş yoruma tabi tutulması keyfiliğe ve bireylerin kendilerini hukuk karşısında güvensiz hissetmelerine yol açar (§ 84, 85 86).

4. Anayasa Mahkemesi Kenan Özteriş (B. No: 2012/989, 19/12/2013) kararında da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin (AYİM) yorumunun 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu"nun 95. maddesinin açık hükmüne aykırılık teşkil ettiğini belirterek olayda başvurucu hakkında verilen mahkûmiyetin tecil edilmesinin sonuçları ile ilgili açık bir kanun hükmü bulunduğu ve bu hükme verilecek olağan anlam belli olduğu hâlde AYİM İkinci Dairesinin açık olan kanun hükmüne olağanın dışında farklı bir anlam verip buna göre uygulama yaptığı ve böylece kararın öngörülemez nitelikte olup bariz takdir hatası içerdiği gerekçesiyle Anayasa"nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

5. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi Mehmet Geçgel (B. No: 2014/4187, 18/4/2019) kararında, başvurucu hakkında hükmedilen cezanın 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun kapsamında ertelenmiş olması nedeniyle hakkında ceza hukuku ilkelerine göre mahkûmiyet hükmü bulunmamasına rağmen idare mahkemesinin ortada gerçek bir mahkûmiyet varmış gibi değerlendirme yaparak başvurucunun tazminat talebini reddettiği kararının bariz takdir hatası içerdiği kanaatine ulaşmış ve başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

6. İşverence iş akitlerinin feshedilmeyeceğine dair verilen sözlere ve güvencelere aykırı davranıldığı olgusu, Yargıtay’ın verilen söze sadakat, ahde vefa ve güven kuralının korunmasına ilişkin kararları ile hukuki güvenilirlik, öngörülebilirlik ilkesi ile eyleme katılan 4000 işçi içindeki sözleşmesi feshedilen 50 işçiye farklı davranıldığı ve işçiler arasında “eşit işlem” ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı davranıldığı iddiaları ile birlikte değerlendirildiğinde (başvurucunun eyleminin mevzuata uygun olmadığı, grev, toplantı ve gösteri yürüyüşü ile sendikal faaliyette bulunma hakkı kapsamında bulunmadığı kabul edilse dahi); Anayasa Mahkemesinin alıntı yapılan kararları ve yukarıda zikredilen ilkelergöz önüne alındığında, kararın bariz taktir hakkı hatası içermesi ayrıca kararda yeterli vetatmin edici birgerekçeye yer verilmemesi nedenleriyle başvuruya konu kararın, açıkça hukuka aykırılık teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

7. Sunulan nedenlerle başvurunun kabul edilebilir bulunması ve başvuruyla ilgili olarak Adil Yargılanma hakkı yönünden ihlal kararı verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Hemen Ara