Esas No: 2018/24685
Karar No: 2018/24685
Karar Tarihi: 8/9/2021
AYM 2018/24685 Başvuru Numaralı GÜMÜŞDERE İNŞAAT TİCARET VE SANAYİ A.Ş. (3) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜMÜŞDERE İNŞAAT TİCARET VE SANAYİ A.Ş. (3) BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/24685) |
|
Karar Tarihi: 8/9/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Fatma Burcu NACAR YÜCE |
Başvurucu |
: |
Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi |
Temsilcisi |
: |
Muslim YILMAZ |
Vekili |
: |
Av. Muslim YILMAZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şirketin ticaret sicilinden silinmesi işleminin kaldırılması istemiyle şirketçe açılan davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuruya Konu Dava Süreci
8. Başvurucu Gümüşdere İnş. Tic. ve San. A.Ş. nin (Şirket) sicil kaydı 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun geçici 7. maddesi uyarınca Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğünce resen ticaret silinden terkin edilmiştir.
9. Şirket temsilcisi 15/4/2015 tarihli dilekçesinde 6102 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince Şirket ve Şirketin yetkili temsilcilerine herhangi bir ihtar yapılmadığını, aynı maddenin (2) numaralı fıkrasındaki davacı veya davalı sıfatı ile devam eden davası bulunan şirketlerin resen sicilden silinemeyeceği istisna kuralına uyulmadığını belirterek sicilden terkin kararının kaldırılması için talepte bulunmuştur.
10. Başvurucunun beyanına göre Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğünce talebe yönelik herhangi bir işlem yapılmaması üzerine28/1/2014 tarihli ve 8495 sayılı Türk Ticaret Sicili Gazetesi"nde yayımlanan resen silme kararının iptaline karar verilmesi talebiyle 20/8/2015 tarihinde dava açmıştır.
11. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi ticaret sicilinden kaydı silinen başvurucu Şirketin davada taraf ehliyetinin olamayacağı ve aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 114. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendive 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine 26/10/2015 tarihinde karar vermiştir.
12. Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde; davacı Şirketin tüzel kişiliğinin resen kayıttan silme kararından itibaren ve hâlen devam ettiği, 6102 sayılı Kanun"un 533. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince tasfiye hâlinde tüzel kişiliğin tasfiye sonuna kadar devam edeceğinin hüküm altına alındığı belirtilmiştir. Aynı dilekçede, Şirketin hukuki varlığını sona erdirmeye yönelik usule, yasaya ve hukuka aykırı bir kayıt silme kararına karşı hukuki varlığın devamını sağlamak üzere etkili bir yargı merciine başvuru hakkının kullanılabilmesi bakımından da aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerektiği ileri sürülmüştür.
13. Başvurucunun temyiz talebi reddedilerek karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 11/4/2016 tarihinde onanmıştır. Karar düzeltme talebi aynı Daire tarafından 21/6/2018 tarihinde reddedilmiştir.
14. Nihai karar başvurucuya 26/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 27/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2019/180 Sayılı Dosyasındaki Dava Süreci
16. Başvurucu Şirket ile Şirketin gerçek kişi ortağı ve yöneticisi (murahhas üyesi) (Me.Y. ve Mu.Y.) sicil kaydının Şirketin resen kayıt silinme tarihi itibarıyla derdest olan birçok davasının bulunduğunu ileri sürerek ticaret sicilinden resen silinmesi kararının kaldırılmasına veya iptaline karar verilmesi talebiyle 16/5/2016 tarihinde dava açmıştır.
17. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 25/1/2017 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde davacı Şirketin 6102 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi gereğince ticaret sicilinden silinmekle dava ehliyeti ile hukuki işlem ehliyetini yitirmesinden ötürü davacı sıfatı bulunmadığından Şirketi temsilen açılan davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiği, Şirketin sicilden silinmesine ilişkin ticaret sicil işleminin iptaline karar verilmesinin Şirketin sicile kendiliğinden kaydını sağlayamayacağını, sicile kayıt için ticaret sicil işleminin iptali yanında ihya kararı verilmesi gerektiği, davacı tarafça işlemin iptali talep edilip ihya talep edilmediğinden açılan davada hukuki yarar bulunmadığı ifade edilmiştir.
18. Davacılar istinaf başvurusunda bulunmuş, başvuru esastan reddedilmiştir.
19. Davacılar temyiz talebinde de bulunmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 11/2/2019 tarihli kararıyla temyiz talebini başvurucu Şirket yönünden reddederken diğer davacılar yönünden kabul ederek temyize konu kararı bozmuştur. Yargıtay kararının ilgili kısmı şöyledir:
""1-Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince, davacı Şirketin kaydının silinmiş olması nedeniyle taraf ehliyeti yokluğundan davanın reddine ilişkin kararda usule aykırılık bulunmadığından davacı şirket vekilinin istinaf başvurusunun HMK"nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla davacı şirket vekilinin temyiz isteminin reddine ve şirket yönünden kararın onanmasına karar verilmiştir.
2-Diğer davacılar vekilinin temyizine gelince; dava, Ticaret Sicil Müdürlüğünce şirket kaydının ticaret sicilinden silinme işleminin iptali işlemine ilişkin olup davacı şirket hakkında devam eden davalar bulunması nedeniyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Geçici 7. maddesi gereğince şirketin sicilden kaydının silinemeyeceğini ve yapılan işlemin doğru olmadığını iddia etmişler ve bu işlemin iptalini talep etmişlerdir. Kaydı silinen şirket hakkında devam eden davalar bulunması nedeniyle şirketin, 6102 sayılı Yasa’nın Geçici 7/2. maddesi uyarınca Geçici 7. maddeye dayalı olarak bir şirketin kaydının silinmesi işlemi hukuka uygun olmadığından ve silinme işleminin iptali halinde şirketin varlığı devam edeceğinden davalı Sicil Müdürlüğünün hukuka aykırı işleminin iptalini istemekte davacının hukuki yararı bulunmakla yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir. ""
20. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 26/6/2019 tarihinde bozma kararına uymuştur. Mahkeme, davacı Şirketin açtığı davanın kesinleşmesi nedeniyle yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, diğer davacıların davasının ise kabulüne, Şirketin ticaret sicilinden kaydının silinmesi işleminin iptali ile ihyasına karar vermiştir. Hüküm, tarafların kanun yoluna başvurmaması üzerine 10/9/2019 tarihinde kesinleşmiştir.
21 Söz konusu karar üzerine terkin işlemi iptal edilmiş Şirketin kaydının yeniden tescil ve ilanını takiben Şirket organları oluşturulmuş, Şirketi temsile yetkili kişiler atanarak Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
22. 6100 sayılı Kanun"un 50. maddesi şöyledir:
""(1) Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.""
23. 6100 sayılı Kanun"un 51. maddesi şu şekildedir:
""(1) Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.""
24. 6100 sayılı Kanun"un 52. maddesi şöyledir:
"" (1) Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.""
25. 6100 sayılı Kanun"un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir :
""(1) Dava şartları şunlardır:
...
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
...""
26. 6100 sayılı Kanun"un 115. maddesi şöyledir:
""(1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.""
27. 21/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesi şöyledir:
“Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.”
28. 6102 sayılı Kanun’un 125. maddesi şöyledir:
“(1) Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir.
(2) Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır.”
29. 6102 sayılı Kanun’un 355. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır.”
30. 6102 sayılı Kanun’un 533. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"" Sona eren şirket tasfiye hâline girer; Kanundaki istisnalar saklıdır."
31. 6102 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 1/7/2015 tarihine kadar aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır.
a) 24/6/1995 tarihli ve 559 sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince, sermayelerini anılan Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tutarlara çıkarmamış anonim şirketler ile limited şirketler.
b) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce veya 1/7/2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketler.
c) Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre herhangi bir nedenle dağılmış olan kooperatifler.
d) Sebebi ne olursa olsun aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları yapılamayan anonim şirketler ile kooperatifler.
e) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoları veya son ve kati bilançosu genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamayan şirket ve kooperatifler.
(2) Davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirket veya kooperatiflere bu madde hükümleri uygulanmaz.
(3) Bu madde kapsamındaki şirket ve kooperatifler; ilgili ticaret sicili müdürlüğünce resen veya herhangi bir kişi, kurum veya kuruluş tarafından kanıtlarıyla birlikte yapılacak bildirimleri de kapsayacak şekilde, ticaret sicili kayıtları üzerinden yapılacak incelemeyle tespit edilir.
(4) Ticaret sicili müdürlüklerince;
a) Kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanır. Yapılacak ihtar, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderilir. İlan, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinden itibaren otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat yerine geçer. Ayrıca anılan ilan, bildirici niteliği haiz olarak ilgili ticaret ve sanayi odası veya ticaret, sanayi ya da deniz ticaret odasının internet sitesinde aynen yayımlanır.
b) 559 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince sermaye artırımında bulunmayarak münfesih olan şirketlere yapılacak ihtarda; ortaklarından, yönetici veya denetçilerden ya da müdürlerinden tebliğ tarihinden itibaren iki ay içinde tasfiye memurunun bildirilmesi, aksi takdirde, bu madde hükümlerine göre ticaret sicili kayıtlarından unvanın silineceği, şirkete ait malvarlığının unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal edeceği ve bunun kesin olduğu açıkça yazılır.
c) Bu fıkranın (b) bendinde belirtilen şirketler dışında kalan kapsam dâhilindeki diğer münfesih şirketler ile kooperatiflerden ayrıca, faaliyetlerine devam etme isteğinde bulunmaları hâlinde münfesih olma nedenini ortadan kaldıran işlemlerin yapılarak ispat edici belgelerin bildirilmesi istenir.
…
(9) Tasfiye memurlarına beşinci fıkranın (c) bendinde belirtilen bilgi ve belgelerin verilmemesi veya tasfiye memurlarınca da bu bilgi ve belgelere erişilememesi hâlinde durum ticaret sicili müdürlüğüne bildirilerek, başka bir işleme gerek kalmaksızın unvan silinir ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilir.
…
(11) Dördüncü fıkra uyarınca yapılan ihtar ve ilana rağmen, süresi içinde cevap vermeyen veya tasfiye memurunu bildirmeyen yahut durumunu kanuna uygun hâle getirmeyen veya faaliyette bulunduğunu adres ve kanıtlarıyla birlikte bildirmeyen şirket ve kooperatiflerin unvanı ticaret sicilinden resen silinir. Resen unvanı silinen şirket ve kooperatifler, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ilgili odanın internet sitesinde ilan edilir.
…
(15) Bu maddede düzenlenmeyen hususlarda ilgili kanun ve esas sözleşmelerde öngörülen usullere göre hareket edilir. Bu madde gereğince tasfiye edilmeksizin unvanı silinen şirket veya kooperatiflerin ortaya çıkabilecek malvarlığı, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal eder. Hazine bu şirket ve kooperatiflerin borçlarından sorumlu tutulmaz. Tasfiye memurlarının sorumlulukları konusunda, özel kanunlardaki sorumluluğa ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun veya Kooperatifler Kanunu hükümleri uygulanır. Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.
…”
B. Yargıtay Kararları
32. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 26/10/2017 tarihli ve E.2017/2189, K.2017/13129 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
" ...Mahkemece 12.02.2016 tarihinde karar verildikten sonra temyiz aşamasında, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 21.06.2016 tarihli yazısı ile, şikayetçi şirketin, 6102 sayılı TTK"nun geçici 7. maddesine göre, 18.02.2015 tarihinde re"sen terkin edildiğinin, şirket dosyasına intikal eden ihya kararı bulunmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
6102 sayılı TTK"nun geçici 7. maddesi uyarınca sicilden terkin edilen şirketin aynı maddenin 15. bendine göre ihyası mümkündür; bu bentte, “... Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir...” düzenlemesine,
6102 sayılı TTK"nun 547. maddesinde; “Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklıların, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebiler” düzenlemesine,
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 513. maddesinde de;” Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır.
Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu durumda; ticaret sicilinden re"sen terkin edilen şirketin vekili TBK’nun 513/2. maddesi gereğince dava açabilirse de; açılan davaya devam edilebilmesi işin şirketin ihyası gerekir. Mahkemece yapılması gereken, taraflara süre verilerek, şirketin ihyası için karar sunulmasından sonra, şikayetin esasını incelemekten ibarettir.
...""
33. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 4/2/2019 tarihli ve E.2018/9275, K.2019/1210sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... şirketin ticaret sicilinden terkini halinde, yukarıda da belirtildiği gibi tüzel kişiliği sona erer. Somut olayda ise, alacaklı şirketin tüzel kişiliği son bulduğu halde; mahkemece, bu husus gözetilmeden uyuşmazlık karara bağlanmıştır.
Dava ve karar tarihinde 6100 Sayılı HMK yürürlüktedir. Anılan Yasa’nın 50 ve 51. maddeleri gereğince, tüzel kişilerin de taraf ve dava ehliyetlerinin bulunması gerekir. Aynı Kanun’un52. maddesi hükmü gereğince de; tüzel kişiler davada yetkili organları tarafından temsil edilir. Diğer yandan TMK’nın 48. maddesi hükmüne göre tüzel kişinin hak ehliyeti; 49. maddesi hükmüne göre de fiil ehliyeti belirlenebilir. Az yukarıda açıklandığı üzere; alacaklı şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden terkin sonucu son bulduğuna göre davada taraf ve dava ehliyeti de bulunmamaktadır. HMK’nın 53. maddesi hükmü uyarınca, dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Tarafların taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması ve ayrıca dava yetkisine sahip olunması; ve bunun yanında vekil aracılığı ile takip edilen davalarda, vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamesinin bulunması HMK’nın 114. maddesi hükmü gereğince “dava şartı” olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece, re"sen gözetilmesi zorunludur.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 8/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları
35. Başvurucu 6102 sayılı Kanun’un 533. maddesi uyarınca sicilden resen silinmekle birlikte tüzel kişiliğinin hemen sona ermeyeceğini, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini koruyacağını, ticaret sicilinden silinmekle ehliyetinin değil organlarının yetkilerinin sınırlandırıldığını, ilgili kanun hükmüne göre davası bulunan şirketin tüzel kişiliğinin sonlandırılamayacağını iddia etmiştir. Başvurucu Şirket; ticaret sicilinden resen silinerek tümüyle yok sayıldığını, hak ve alacaklarını dava etmesinin engellendiğini belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu Şirket adına açılan dava, dava şartı yokluğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddedildiğinden başvurucunun mülkiyet ve etkili başvuru haklarına ilişkin iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Başvurucu Şirket adına bireysel başvuru yapıldığı sırada Şirketin tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Tüzel kişiliği bulunmayan bir şirket adına kural olarak bireysel başvuruda bulunulması mümkün değildir. Bununla birlikte başvurucu Şirket ile ilgili Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan Şirketin kaydının ticaret sicilinden silinmesi işleminin iptaline ve ihyasına yönelik davada 26/6/2019 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş ve Şirket yeniden ticaret siciline tescil edilmek suretiyle tüzel kişiliğini kazanmıştır. Bu durumda başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun bireysel başvuru ehliyetinin bulunduğu kabul edilmiştir.
39. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
40. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
41. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
42. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
43. Başvurucu Şirketin kaydının Ticaret Sicil Müdürlüğünce resen terkin edilmesi işlemine karşı Şirket adına açılan davanın, aktif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddedilmesinin başvurucu Şirketin mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
44. Anayasa"nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
45. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa"nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa"nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
46. Somut başvuruda derece mahkemesinin sicilden kaydı silinen başvurucu Şirketin davada taraf ehliyetinin olamayacağı ve aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davayı ehliyet yönünden reddettiği anlaşılmaktadır. Dava açma ehliyetiyle ilgili düzenlemelere 6100 sayılı Kanun"un 50., 51., 52., 114. ve 115. maddelerinde yer verildiği görülmektedir (bkz. §§ 22-26). Buna göre mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2)Meşru Amaç
47. Anayasa"nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa"nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 53; AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
48. Ehliyet kavramı, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti kurumlarını kapsamaktadır. Öğretide ve uygulamada birleşildiği üzere dava ehliyeti; gerçek ve tüzel kişilerin medeni hakları kullanma yeterliğinin usul hukukunda somutlaşması, biçime dönüşmesidir. Taraf ehliyeti ise davada bir yan olma yeterliğini anlatır ve medeni haklardan yararlanma yeterliğinin usul hukukunda biçimlenişidir (AYM, E.1987/30, K.1988/5, 15/3/1988).
49. Özel hukuk tüzel kişilerinin hak ehliyetini haiz oldukları hususunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla bunların yargı mercileri önünde taraf olma sıfatı vardır. Ancak özel hukuk tüzel kişilerinin yargı mercileri önünde taraf statüsünde bulunabilmeleri için tüzel kişiliklerini kaybetmemiş olmaları zorunludur. Zira dava açma hakkının tanınabilmesi için taraf ehliyetine yani medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine sahip olunması gerekir. Taraf ehliyetinin, usul işlemlerinin geçerlilik şartı olması sebebiyle tüzel kişiliği bulunmayan bir kişinin yaptığı veya ona karşı yapılan usul işlemi sonuç doğurmaz. Yargı organı da bu usule ilişkin işleme sonuç bağlayamaz. Taraf ehliyeti bu sebeple tüm usul işlemlerinin yapılması sırasında mevcut olmalıdır.
50. Türk hukukunda anonim şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Dolayısıyla henüz ticaret siciline tescil edilmemiş bir şirketin tüzel kişilik kazanması mümkün olmadığı gibi ticaret sicilinden kaydı silinen şirketin tüzel kişilik vasfı da sona erer. Başka bir deyişle ticaret siciline tescil ile kişilik kazanan şirketin sicil kaydının silinmesiyle de hukuki varlığı son bulur.
51. Yargılama sonucunda tarafların leh veya aleyhlerine sonuç doğuracak kararlar verilmektedir. Tüzel kişiliği bulunmayan oluşumlara dava ehliyeti tanınmamasının sebebi bu oluşumların hak ve borçlara ehil olmamalarıdır. Devletin yargılama yaparken karşısında hukuken hak ve borçlara ehil bir kişi görmek istemesinde kamu yararı bulunduğu açıktır. Tüzel kişiliği bulunmayan oluşumlar hak ve borçlara ehil olamayacağından devletin bunları muhatap alma mecburiyeti bulunmamaktadır.
52. Bu açıklamalar çerçevesinde dava açtığı sırada tüzel kişiliği bulunmayan Şirketin davasının incelenmemesinin meşru amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(3)Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
53. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).
54. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
55. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, hakkın sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi gerekmektedir (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 52).
56. Derece mahkemeleri, dava konusu edilen işlemin bireyin menfaatini ihlal edip etmediğini irdelerken ve buna dair usul kurallarını uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesiyle ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir denge gözetmelidir (Levent Tütüncü, § 54).
57. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu üzerinde birtakım etki ve sonuçlar doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini etkilediği çok açık olan bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından yoksun bırakılması bu konuda mahkemeye erişimini imkânsız hâle getirebileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir(Levent Tütüncü, § 55).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Bireysel başvuruya dayanak olan davada uyuşmazlık konusu olay, başvurucu Şirketin ticaret sicilindeki kaydının resen silinmesi işleminin iptali talebine ilişkindir. Mahkeme, sicilden kaydı silinen başvurucu Şirketin davada taraf ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle aktif husumet ehliyeti yönünden davayı reddetmiştir.
59. Somut olaydaki müdahalenin elverişliliğini veya gerekliliğini değerlendirmeyi gerektirir bir durum bulunmayıp ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır.
60. Türk Hukukunda ticaret sicilinden kaydı terkin edilen tüzel kişiliğin bu kayıt silme işlemine ilişkin olsa dahi bir davada taraf olma hakkı bulunmamaktadır. Kanun ve içtihat tutarlı şekilde, sicilden terkin edilen şirkete tüzel kişiliğin ihyasını talep etme hakkını tanımamaktadır. Bu durumda söz konusu kayıt silme işleminin hukuka aykırılığı iddiasının ileri sürülebilmesi için ilgililere veya kaydın silinmesinden menfaati olumsuz etkilenen kişilere söz konusu müdahaleyi telafi edici imkanların sağlanıp sağlanmadığının incelenmesi gerekir.
61. 6102 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinin (15) numaralı fıkrasında ticaret sicilinden kaydı silinen şirketin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirketin ihyasını isteyebileceklerinin düzenlendiği görülmektedir (bkz. § 31). Şirketin sicilden terkin edilmesi işlemine karşı şirketçe dava açılamazken şirketin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlara haklı sebeplere dayalı olarak dava açma hakkı tanınmış olmasının yasal bir telafi edici mekanizma olduğu ifade edilmelidir.
62. Somut olayda bu mekanizmanın işleyip işlemediğinin de incelenmesi gerekir. Başvuruya konu dava doğrudan Şirket adına açılmış ve dava şartı yokluğundan reddedilmiştir. Anılan mekanizma başvurucu Şirketin ortak veya yöneticisi tarafından somut olayda işletilmemiş ise de bir başka davada bu mekanizmanın işletildiği görülmektedir. Bireysel başvurudan sonra Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen ve Şirket, Şirket ortağı ve yöneticisi adına açılan başka bir davada, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11/2/2019 tarihli kararına istinaden, Ticaret Mahkemesince başvurucu Şirketin gerçek kişi ortağı ve yöneticisinin iddialarının kabul edildiği ve Şirketin ticaret sicilinden silinmesi işleminin iptaline ve başvurucu Şirketin ihyasına karar verildiği görülmektedir. Böylece Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada söz konusu mekanizma işletilmiş ve Şirketin ticaret sicilinden silinmesinin hukuka aykırı olduğu belirlenerek Şirketin yeniden tüzel kişilik kazanması sağlanmıştır.
63. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tüzel kişiliği sona eren Şirket adına açılan başvuruya konu davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilmesi şeklindeki müdahalenin -söz konusu telafi edici imkanların varlığı ve fiilen işlediği de gözetildiğinde- ölçülü olup başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
65. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39).
67. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).
68. Başvurucu 20/8/2015 tarihinde dava açmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 11/04/2016 tarihinde hükmü onamıştır. Karar düzeltme talebi aynı Daire tarafından 21/6/2018 tarihinde reddedilmiştir. Söz konusu yargılama süreci incelendiğinde; davanın yaklaşık 2 yıl 10 ay 1 gün sürdüğü ve başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.