Esas No: 2017/34336
Karar No: 2017/34336
Karar Tarihi: 15/9/2021
AYM 2017/34336 Başvuru Numaralı E.A. (2) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
E.A. BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2017/34336) |
|
Karar Tarihi: 15/9/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Zehra GAYRETLİ |
Başvurucu |
: |
E.A. |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmamasına karşın kamu gücü kullanan kişilerin açıklamaları nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyon tarafından masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyet dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, bu şikâyet yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Aynı kararda başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne de karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde -yeniden uzatılmayarak- son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) olduğunu değerlendirmiştir (darbe teşebbüsü ve arkasındaki yapılanmaya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. Öte yandan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesince darbe teşebbüsünün henüz savuşturulmakta olduğu 16/7/2016 tarihinde, haklarında soruşturma başlatılan 2.745 hâkim ve Cumhuriyet savcısının görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 17). Bu kişilerin büyük bir bölümü sonraki süreçte FETÖ/PDY ile irtibatları dolayısıyla HSYK Genel Kurulu tarafından meslekten çıkarılmıştır.
12. Yargı organları birçok kararda FETÖ/PDY"nin devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi, oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğunu kabul etmiştir. Yargı organları kararlarında ayrıca FETÖ/PDY"nin gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi birçok özelliğinin bulunduğunu ve bu örgütün diğerlerine nazaran çok daha zor ve karmaşık bir yapı olduğunu ortaya koymuştur (FETÖ/PDY"nin genel özellikleri için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26; yargı organlarındaki örgütlenme biçimi için bkz. Selçuk Özdemir, § 22; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 11).
B. Başvurucuya İlişkin Süreç
13. Artvin Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu hakkında darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek FETÖ/PDY hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla 16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.
14. HSYK İkinci Dairesince -Artvin Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına 16/7/2016 tarihinde karar verilmiştir. Başvurucu 24/8/2016 tarihinde ise HSYK Genel Kurulu kararıyla meslekten ihraç edilmiştir.
15. Ceza soruşturması kapsamında başvurucu 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış, silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından 19/7/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
16. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Artvin Cumhuriyet Başsavcılığında müdafiinin de hazır bulunmasıyla verdiği ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının olmadığı yönünde beyanda bulunmuştur.
17. Öte yandan HSYK Başkanvekili M.Y. 24/7/2016 tarihli hürriyet.com.tr isimli internet sitesine "Bu örgüte mensup oldukları anlaşılan kişileri hâkim-savcı olarak tutamayacağımızdan hemen aynı gece toplanarak 2847 kişiyi açığa aldık." şeklinde açıklama yapmış, 13/8/2016 tarihinde ise Twitter isimli sosyal medya hesabından "Hain darbe teşebbüsü sonrası, silahlı terör örgütü üyesi oldukları hususu kesin kanıtlanan yargı mensupları hızla görevden uzaklaştırıldı." şeklinde açıklamada bulunmuştur.
18. Twitter isimli sosyal medya platformu aracılığı ile M.Y. tarafından 13/8/2016 tarihinde paylaşılan açıklamalar şöyledir:
"1/Anayasanın 159. maddesinde düzenlemeye göre; Başkanlığını Adalet bakanının yaptığı HSYK 3 daire olarak çalışır ve her dairede 7 üye bulunur.
2/ Üyeler daire Başkan"larından birini başkanvekili olarak seçer. Her dairenin görevi yasalarda açıkça belirlenmiştir.
3/ Genel olarak; 1.daire atama ve yetkilendirme 2. Daire disiplin ve terfi 3. Daire mesleğe kabul ve hakim ve savcı şikayetlerini tetkikle görevli
(...)
7/ Dava açılırsa karar Anayasa da açıkça bağımsız oldukları vurgulanan mahkemelere aittir.
8/ Anayasamıza göre HSYK da dahil hiç bir makam ve merci yargı yetkisinin kullanılmasında yargı organlarına bırak talimat vermeyi
9/ Tavsiye ve telkinde dahi bulunamaz. Bu nedenle suç işlediği iddia olunan kişilerle ilgili şikayetlerin suçun işlendiği yer savcılarına
10/ Yapılması en doğru olandır. HSYK nın idari bir kurul olup yargılama ve adli soruşturma yetkisinin bulunmadığı unutulmasın.
11/ Hain darbe teşebbüsü sonrası, silahlı terör örgütü üyesi oldukları hususu kesin kanıtlanan yargı mensupları hızla görevden uzaklaştırıldı
12/ büyük fedakarlıkla görev yapan hakim ve savcılarımızın darbe gecesi kahramanlıkları unutulmasın onlara güvenin onlar gerçek hukukçular
13/ Her kim suç işlemiş, yasaya aykırı bir iş yapmışsa bağımsız Türk hakim ve savcıları önünde muhakkak hesap verecektir.
14/ Değil HSYK ya yakın olmak, HSYK üyesi veya Başkan ve Vekili olmak bile kimseye ayrıcalık ve üstünlük kazandırmayacaktır."
19. Diğer taraftan Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı 1/6/2017 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açmıştır.
20. Yargılamanın 23/6/2017 tarihli tensip incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiş, başvurucu bu karara karşı 19/7/2017 tarihli dilekçesi ile itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesinde tutukluluğun devamı yönünde verilen kararın hukuki olmadığından yakınmıştır. Başvurucunun söz konusu itiraz dilekçesi hakkında herhangi bir karar verilip verilmediğine ilişkin somut bir veriye ulaşılamamıştır. Başvurucu 24/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunarak -tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkin iddialarının yanı sıra- HSYK Başkanvekili M.Y.nin açıklamaları nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Duruşma tutanağına göre başvurucu, yargılamanın 10/10/2017 tarihli birinci celsesinde HSYK Başkanvekili M.Y.nin bahsi geçen açıklamaları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasını dile getirmiştir. Başvurucunun beyanları şöyledir:
"HSYK (Başkanvekili) 15 Temmuz itibariyle bu listede ismi geçenlerin silahlı terör örgütü üyesi olduğu kesinleşmiştir şeklinde açıklama yapmıştır. Bu listeler her yerde paylaşılmıştır. Haklarım ihlal edilmiştir."
22. Mahkeme 10/10/2017 tarihli duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
23. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 17/4/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak delil bulunamadığı, yüklenen suçun başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmadığı belirtilmiştir.
24. Başvurucu hakkında verilen beraat kararına karşı Cumhuriyet savcısınca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam etmektedir.
25. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetini incelemiş; tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019).
IV. İLGİLİ HUKUK
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biridir ve esasen usule ilişkin bir güvence olarak savunma tarafının haklarını güvence altına almaya hizmet eder. Masumiyet karinesi, aynı zamanda sanığın onur ve haysiyetini korumaya yardımcı olur (Konstas/Yunanistan, B. No: 53466/07, 28/11/2011, § 32).
28. AİHM"e göre masumiyet karinesinin iki boyutu bulunmaktadır: İlk boyut, bir suç isnadında bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreci güvence altına almaktadır. İkinci unsur ise mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanmayan ceza yargılamalarıyla bağlantılı müteakip yargılamalar bağlamında kişinin masumiyetine saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun kapsamı sadece ceza yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule ilişkin bir güvence olmakla sınırlı değildir. Bu ilke daha geniş kapsamlı olup hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).
29. AİHM’e göre masumiyet karinesi sadece bir yargıç veya mahkeme tarafından değil başka kamu makamları tarafından da çiğnenebilir. AİHM"e göre Sözleşme"nin 10. maddesi tarafından teminat altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası, yürütülmekte olan cezai bir soruşturma hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesi gerekir (Allenet de Ribemont/Fransa, B. No: 15175/89, 10/02/1995, §§ 36, 41).
30. AİHM, Allenet de Ribemont/Fransa kararında kamu otoritelerinin yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında kamuoyunu bilgilendirme amacıyla yaptıkları bazı açıklamalar nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyetini incelemiştir. Karara konu olayda kamuoyunca tanınan bir siyasetçi başvurucunun evinin önünde ölü olarak bulunmuştur. Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma kapsamında aralarında başvurucunun da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Olay tarihinde Fransa içişleri bakanı ve emniyet teşkilatının kıdemli yetkililerince düzenlenen bir basın toplantısında soruşturmaya atıfta bulunularak başvurucunun cinayetin azmettiricisi olduğu yönünde açıklama yapılmıştır. Bu açıklama nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyetini değerlendiren AİHM, basın toplantısı sırasında Fransız polisinin en üst rütbeli bazı görevlilerinin başvurucu hakkında hiçbir kayıt ya da kısıtlama getirmeksizin bir cinayetin azmettiricilerinden biri, dolayısıyla da o cinayetin suç ortağı olarak söz ettiklerini, bu açıklamaların bariz biçimde başvurucunun suçlu olduğuna dair bir beyan olduğunu, bu beyanın öncelikle kamuoyunun bu kişinin suçlu olduğuna inanmasına katkıda bulunduğunu, ayrıca yetkili yargı merciinin gerçekleri değerlendirmesi konusunda bir ön yargı yarattığını belirterek Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Allenet de Ribemont/Fransa, §§ 7-41).
31. AİHM’e göre bir kişinin bir suçun şüphelisi olduğunu beyan etmekle bu kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yokluğunda suçlu olduğunun ifade edilmesi arasında çok temel bir fark bulunmaktadır. AİHM, bu noktada bir kişinin mahkeme tarafından mahkûm edilmeden önce kamu görevlilerinin sözlerini özenle seçmelerinin önemini sürekli olarak vurgulamıştır (llgar Mammadov/Azerbeycan, B. No: 15172/13, 22/5/2014, § 126).
32. Ilgar Mammadov/Azerbaycan kararına konu olayda başvurucunun masumiyet karinesini ihlal ettiği ileri sürülen ifadelerin başvurucunun yakalanmasından ve hakkında resmî bir suçlamada bulunulmasından önce kullanıldığı tespit edilmiştir. Ancak AİHM söz konusu açıklamada yer alan ifadelerin başvurucuya yöneltilen suçlamayla ve cezai soruşturmayla doğrudan bir bağlantısı olduğunu belirtmiş ve Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının somut olayda uygulanabileceği sonucuna varmıştır. AİHM bu davada başsavcılık makamı tarafından yapılan basın açıklamasında kullanılan "başvurucunun eylemlerinin yasa dışı olduğu, aynı zamanda başvurucunun yerel halkı kolluk görevlilerine direnmeye ve yola barikat kurmaya çağırdığının tespit edildiği" şeklindeki ifadelerin henüz suçluluğu kanıtlanmamış başvurucunun suçluluğu hususunda kamuoyunu yönlendirecek olması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (llgar Mammadov/Azerbeycan, §§ 121, 127, 128).
33. Y.B. ve diğerleri/Türkiye (B. No: 48173/99 ve 48319/99, 28/10/2004) kararına konu olayda yetkililer yaptıkları basın açıklamasında dört başvurucu hakkında "Belediye otobüsünün yakılması ve korsan gösteri eylemleri yapan ... yasadışı örgüt mensubu oldukları tespit edilmiştir." ifadelerini kullanmıştır. Basın açıklamasında başvurucuların isimleri geçirilmemiş olsa da söz konusu basın açıklaması neticesinde başvurucuların isimleri kısa süre içinde kamuoyu tarafından bilinir hâle gelmiştir. Olayda polis tarafından düzenlenen ve basına dağıtılan basın açıklamasının içeriğinde başvurucuların hiçbir fark gözetmeksizin yasa dışı örgüt olan MLKP’nin mensubu olarak gösterildiğine, aynı şekilde söz konusu basın açıklamasına göre adı geçen kişilerin İzmir’in farklı mekânlarında birçok suç işlediklerinin belirtildiğine dikkat çekilmiştir. AİHM’e göre bu iki atıf başvurucuların itham edildikleri suçları işlediklerini onaylayan değerlendirmeler niteliğindedir. AİHM söz konusu basın açıklamasının kamuoyunun başvurucuların suçlu olduğuna inanmasını teşvik ettiğini ve diğer yandan yetkili hâkimlerin olayları değerlendirmesinde ön yargılı davranmalarına neden olduğunu belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Y.B. ve diğerleri/Türkiye, §§ 48-51).
34. AİHM; kamu gücü kullanan kişilerin açıklamaları veya yargı makamlarının kararlarında kullandıkları dil nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken karine açısından ihtilaflı ifadelerin hangi bağlamda kullanıldığının ve açıklamaların niteliğinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre AİHM, suçlayıcı olduğu iddia edilen ifadelerin gerçek anlamını bu ifadelerin yapıldığı dönemin özel koşullarını da gözönünde bulundurmak suretiyle değerlendireceğini vurgulamıştır. Bu kapsamda kamu gücü kullanan kişilerce yapılan açıklamalarda bazı talihsiz ifadeler sarf edilmiş olmasının -somut olayın özel koşullarında- masumiyet karinesini ihlal etmeyebileceğini ifade etmiştir (Cleve/Almanya B. No: 48144/09, 15/4/2015, §§ 52-55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Anayasa Mahkemesinin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, HSYK Başkanvekili M.Y.nin basına yansıyan 24/7/2016 tarihli "Bu örgüte mensup oldukları anlaşılan kişileri hâkim-savcı olarak tutamayacağımızdan hemen aynı gece toplanarak 2847 kişiyi açığa aldık" ve 13/8/2016 tarihinde sosyal medya aracılığı ile yaptığı "16/07/2016 tarihi itibariyle açığa aldığımız 2747 hâkim ve savcının FETÖ terör örgütü üyesi olduğu bu tarih itibariyle kesinleşmiştir." şeklindeki açıklamaları dolayısıyla herhangi bir yargılama olmaksızın peşinen suçlu ilan edilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu ayrıca isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.
37. Bakanlık görüşünde, başvurucu tarafından HSYK Başkanvekilince yapılan açıklamalar dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de Başkanvekili"ne karşı iç hukukta genel hükümlere göre herhangi bir tazminat davası açılmadığı gibi Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda da bulunulmadığı ifade edilmiştir. Yine Twitter isimli sosyal paylaşım sitesi aracılığıyla paylaşılan açıklamaların içeriğinin suç olduğu düşünülüyorsa suç duyurusunda bulunulması ya da HSYK’ya disiplin prosedürünün başlatılması yönünde bir başvuruda bulunulması mümkün iken bu yollara da başvurulmadığı belirtilmiştir.
38. Bakanlık görüşünde ayrıca söz konusu açıklamalara bakıldığında başvurucuyu doğrudan hedef alan bir ibarenin yer almadığı, başvurucuya ilişkin bir ibare bulunmadığı ifade edilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
40. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
41. Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Bakanlık olağan başvuru yollarının tüketilmediğini ileri sürdüğünden öncelikle bu meselenin incelenmesi gerekir.
43. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
44. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuk yolunun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuk yolunun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olmalı, sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunmalıdır. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
45. Başvuru konusu olaydaki şikâyet, ceza gerektiren bir suçla itham edilen başvurucunun suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilmeden önce kamu makamlarınca suçluluğunu ima eden açıklamalarda bulunulmasının masumiyet karinesini ihlal ettiği iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia başvurucunun tutukluluğunun devam etmekte olduğu 24/8/2017 tarihinde bireysel başvuruya konu edilmiştir. Bakanlık söz konusu şikâyetle ilgili olarak genel hükümlere göre adli yargıda tazminat davası açılabileceğini veya açıklamada bulunan kamu görevlisi hakkında disiplin prosedürünün başlatılması yönünde idari nitelikte bir başvuruda bulunulabileceğini belirtmekte ise de bahsedilen hukuk yollarının uygulamada fiilen de işlerliğe sahip olduğuna ilişkin herhangi bir içtihada atıf yapmamıştır. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişiler hakkında -kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığı hâlde-soruşturma/kovuşturma süreçleriyle ilgili olarak konumu itibarıyla etki doğurma potansiyeline sahip olan kamu görevlilerince suçlayıcı açıklamalarda bulunulması suretiyle yapılan müdahalenin masumiyet karinesini ihlal ettiğine yönelik iddiaları inceleyecek, varsa ihlali tespit edecek ve gerektiğinde uygun giderim sağlayacak -bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gerekli- bir hukuksal mekanizmanın hâlihazırda mevcut olduğundan söz etmek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği yönündeki görüşü kabul edilmemiştir.
46. Diğer taraftan mevcut başvuruda başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının da incelenmesi gerekmektedir.
47. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11). Buna göre Anayasa"da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmale ilişkin otuz günlük bireysel başvuru süresi; söz konusu işlem veya eylem için herhangi bir başvuru yolunun kanunlarda öngörülmüş olması hâlinde bu yolun tüketilmesinden sonra verilen nihai kararın öğrenilmesinden, buna karşılık söz konusu işlem veya eyleme ilişkin olarak kanunlarda herhangi bir başvuru yolunun öngörülmemiş olması durumunda işlemin tesis edildiği ya da eylemin ika edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır (Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020, § 107).
48. Başvuru konusu olayda, kamu görevlilerince suçlayıcı açıklamalarda bulunulması suretiyle yapılan müdahalenin masumiyet karinesini ihlal ettiğine yönelik iddiaları inceleyecek herhangi bir hukuksal mekanizmanın mevcut olmadığı yukarıda belirtilmiştir. Buna göre ihlal iddiasına konu edilen işlem veya eyleme ilişkin olarak kanunlarda herhangi bir başvuru yolu bulunmadığından başvurucunun ihlale neden olduğunu iddia ettiği işlemin tesis edildiği veya eylemin ika edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerekmektedir. Öte yandan, bireysel başvuru süresine ilişkin olarak yorum yapılırken somut olayın tüm koşulları gözönünde bulundurulmalı ve başvurucuya aşırı külfet yüklenmemesine özen gösterilmelidir (Bestami Eroğlu, § 111).
49. Somut olayda Twitter isimli sosyal medya platformu ile hürriyet.com.tr isimli internet sitesinde yer alan açıklamaların yapıldığı tarihte başvurucunun ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunduğu açıktır. Tutukluların ceza infaz kurumunda internet erişimlerinin kısıtlı olduğu veya çoğu zaman internete erişimlerinin mümkün olmadığı hususunda tartışma bulunmamaktadır. Tutukluların internet erişiminin kısıtlı olması başvuru süresiyle ilgili olarak daha esnek davranılmasını haklılaştıran güçlü bir neden olarak kabul edilebilir. Buna göre başvurucunun şikâyet konusu yaptığı açıklamalardan haberdar olduğu tarihin tam olarak tespit edilmesi de mümkün gözükmediğinden tutukluluk hâlinin devam etmekte olduğu dönemde yaptığı başvurunun süresinde olduğunun kabulü gerekir.
50. Diğer taraftan, Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa"da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye"nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
51. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun"un Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa"nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme"de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme"nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
52. Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
53. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır: Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 39, 40).
54. Somut olayda başvurucu ceza soruşturması kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından 19/7/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkındaki ceza soruşturması devam etmekte iken HSYK Başkanvekili M.Y. 24/7/2016 ve 13/8/2016 tarihlerinde yaptığı açıklamalarda aralarında başvurucunun da bulunduğu görevden uzaklaştırılan hâkim ve savcıları işaret ederek söz konusu hâkim ve savcıların FETÖ terör örgütü üyesi oldukları [nın] kesinleştiği şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu, bu açıklamalar nedeniyle herhangi bir yargılama olmaksızın peşinen suçlu ilan edildiğinden yakınmaktadır. Başvurucunun ceza gerektiren bir suçla itham edildiği, diğer bir ifadeyle suç isnadı altında bulunduğu soruşturma aşamasında yapılan bu açıklamaların -herhangi bir ihlale yol açıp açmadıkları hususu aşağıda değerlendirilecek olmakla birlikte- masumiyet karinesinin suç isnadı altında bulunan kişinin suçlu olduğuna dair bir hüküm tesis edilene kadar suçluluğu veya eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklayan ilk boyutuna ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla masumiyet karinesinin ilk boyutunun somut olayda uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır.
55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
56. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
57. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
58. Yargısal kararlarda ve kamu otoritesi kullanan kişilerin ifadelerinde, bir kişinin bir suçun şüphelisi olduğunu beyan etmeleriyle, bu kimsenin suçlu olduğunu yansıtmış olmaları arasında bir ayrım yapılmalıdır. Yetkili kişiler, ifadelerinde kullanacakları kelimeleri seçerken bu ayrıma dikkat etmek zorundadırlar. Masumiyet karinesi, kamu otoritesi kullananların bir mahkeme tarafından mahkûm edilmeden bir kişinin suçlu olduğunu ifade etmemelerini gerektirir. Masumiyet karinesi sadece bir hâkim ya da bir mahkeme tarafından değil başka resmî makamlar tarafından da ihlal edilebilir (Kıvanç Ersoy ve diğerleri, B. No: 2016/7095, 12/1/2021, § 65).
59. Kamu makamlarının beyanlarında masumiyet karinesine aykırı bir yön olup olmadığı incelenirken kullanılan ifadelerin bağlamı da nazara alınmalı ve kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığı açıklamanın bütününe bakılarak değerlendirilmelidir. Bundan başka açıklamada bulunan kamu yetkilisinin görevi itibarıyla konumu, açıklamanın yargılamanın hangi aşamasında yapıldığı ve açıklamada kullanılan ifadelerden suç isnadı altındaki kişinin teşhisinin mümkün olup olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
60. Somut olayda başvurucu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediği şüphesiyle 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış; 19/7/2016 tarihinde ise tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında anılan suçlardan ceza soruşturması devam etmekte iken 24/7/2016 ve 13/8/2016 tarihlerinde HSYK Başkanvekili M.Y. tarafından internet aracılığıyla yapılan açıklamalarda, başvurucunun da aralarında bulunduğu meslekten ihraç edilen bazı hâkim ve savcılara ilişkin listeler işaret edilerek söz konusu hâkim ve savcıların örgüte mensup oldukları ve FETÖ terör örgütü üyesi olduklarının kesinleştiğini belirten açıklamalarda bulunulmuştur.
61. Uyuşmazlık konusu açıklamalar HSYK Başkanvekili tarafından FETÖ/PDY"den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin en yoğun biçimde devam ettiği, darbe teşebbüsünden kısa bir süre sonra yapılmıştır. Ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit olarak değerlendirilen ve darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY"nin yargıdaki örgütlenmesi hakkında anılan dönemde kamuoyu tarafından çeşitli yorum ve değerlendirmelerde bulunulduğu; konunun uzun süre ülke gündeminde yer aldığı bilinmektedir. Bu durumda anılan dönemde yargıdaki FETÖ/PDY yapılanmasına karşı HSYK Başkanvekili"nin kendi kurumunun aldığı idari tedbirlerle ilgili olarak açıklama yapması tabii bir tutum olarak karşılanmalıdır.
62. Bilindiği üzere HSYK hâkim ve savcılarla ilgili olarak mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme gibi görevleri bulunan idari bir kuruldur. Bu kurulun Başkanvekili tarafından darbe teşebbüsü sonrası terör örgütü ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen yargı mensuplarının neden görevlerinden uzaklaştırıldıkları yönünde kamuoyuna beyanda bulunularak kamuoyunun bilgilendirilmesi doğaldır. Masumiyet karinesi, yürütülmekte olan adli veya idari soruşturmalar hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellememektedir. Söz konusu açıklamaların içeriği dikkate alındığında kamuoyunun yürütülmekte olan idari süreç hakkında bilgilendirildiği görülmektedir. Bahse konu tartışmaların güncelliği nedeniyle ortaya çıkan kamusal yarar dikkate alındığında bu açıklamalar ile başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesinin ya da suçlu muamelesine tabi tutulmasının söz konusu olduğundan bahsedilemez.
63. Diğer taraftan ihtilaf konusu açıklamaların FETÖ/PDY"nin en fazla yapılandığı yerlerden birinin yargı kurumu olduğuna dair yoğun tartışmaların gündemde olduğu sırada yapıldığı ve başvurucunun ismi zikredilmeksizin genel olarak açığa alınmış hâkim ve savcılarla ilgili beyanlardan ibaret olduğunun altı çizilmelidir. Açıklamaların yapıldığı tarihler darbe teşebbüsünün birkaç gün sonrasıdır. Tartışmaların konusunu ilgilendiren yargı kurumuyla ilgili yetkili makam olan HSYK"nın Başkanvekilinin bu kapsamdaki açıklamalarının yapıldığı zaman ve içerik dikkate alındığında açıklamaların başvurucu hakkındaki cezai süreçle doğrudan ilişki kurulmasını sağlayacak nitelikte olmadığı görülmektedir (benzer yönde bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 138-143).
64. Nitekim şikâyet konusu açıklamanın tamamı bir bütün olarak incelendiğinde M.Y.nin hiçbir makam ve mercii tarafından yargı yetkisinin kullanılmasında yargı organlarına talimat, tavsiye ve telkinde bulunulamayacağına vurgu yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca açıklamanın devamında suç işlediği iddia edilen kişilerle ilgili şikâyetlerin ilgili savcılıklarca tetkik edileceğinin ve HSYK"nın adli soruşturma yetkisinin bulunmadığının da altı çizilmiştir (bkz.§ 18). Kaldı ki idari yönden açığa alınan hâkim ve savcılardan bahsedilen açıklamada özel olarak başvurucu hakkında yürütülmekte olan adli sürece atıf yapıldığına dair bir işaret de bulunmamaktadır.
65. Diğer taraftan, her ne kadar masumiyet karinesinin suç isnadı altındaki kişilere sağladığı anayasal güvence kişi hakkında yürütülen ceza yargılamasının sonucundan bağımsız ise de somut olayda başvurucu hakkındaki ceza yargılaması neticesinde beraat kararı verilmiş olmasının ve yargılama sırasında hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsız hareket etmediklerine dair somut bir veri veya bu hususta herhangi bir şikâyet bulunmamasının dikkate alınması gerekir. Buna göre başvuru konusu açıklamaların hâkim ve savcıların görev aldığı yargılama sürecinde yargı merciinin yaptığı değerlendirmede ön yargılı hareket etmesine veya bu yönde bir izlenim oluşmasına zemin hazırlamadığının da altı çizilmelidir.
66. HSYK Başkanvekili M.Y. tarafından ihraç edilen hâkim ve savcılarla ilgili olarak terör örgütü üyesi olduklarının kesinleştiği yönünde yapılan açıklamaların özensiz bir dille yapıldığı söylenebilirse de yukarıda yer verilen ilke ve tespitlere göre açıklamanın bağlamı ve niteliği gözönüne alındığında ve açıklama bir bütün olarak değerlendirildiğinde -somut olayın özel koşullarında- masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,
B. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.