AYM 2018/36201 Başvuru Numaralı MEHMET KUZULUGİL VE GELENEK BASIM YAYIM VE TİCARET LTD. ŞTİ. Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/36201
Karar No: 2018/36201
Karar Tarihi: 15/9/2021

AYM 2018/36201 Başvuru Numaralı MEHMET KUZULUGİL VE GELENEK BASIM YAYIM VE TİCARET LTD. ŞTİ. Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET KUZULUGİL VE GELENEK BASIM YAYIM VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/36201)

 

Karar Tarihi: 15/9/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucular

:

1. Mehmet KUZULUGİL

 

 

2. Gelenek Basım Yayım ve Ticaret Ltd. Şti.

Başvurucular Vekili

:

Av. Özge DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ulusal bir gazeteye ait haber sitesinde yayımlanan bir köşe yazısı nedeniyle başvurucular aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekinde sunulan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Mehmet Kuzulugil (birinci başvurucu), Sol Haber Portalı isimli haber sitesinde (haber sitesi) köşe yazarlığı yapmaktadır. Başvurucu Gelenek Basım Yayım ve Ticaret Limited Şirketi (ikinci başvurucu) köşe yazısının yayımlandığı haber sitesinin sahibidir. Davacı ise uzun yıllar Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı yapmış olan aktif bir siyasetçidir.

10. Davacı, Twitter isimli sosyal paylaşım sitesinde "Devlet 10.000 özel harekatçı alacak. 280 bin müracaat var. Yani her gün can pazarında ölümle kavga edecek 280.000 yiğit... Bu ülkeye güç yeter mi" şeklinde bir paylaşımda bulunmuştur.

11. Birinci başvurucu 30/12/2016 tarihinde haber sitesinde yayımlanan "Zorunlu Zorbalık" başlıklı köşe yazısında davacının paylaşımını hedef alan ifadeler kullanmıştır. İlgili köşe yazısı şu şekildedir:

"Anadolu"da bazı kasabalar "polis koleji sınavları" ile işaretlenir. 25 yıl önce böyle bir Ege kasabasına yolumuz düştü. Kasabanın gençlerinden bir grupla kurulmakta olan Sosyalist Türkiye Partisi"ni konuşuyorduk. Tütüncülük temel geçim kaynağıydı ve fakat yolun sonuna gelinmekteydi. Gençler çoğunlukla işsizdi ve önlerindeki olası geçim kapısı "polis olmaktı." Biz bir kahvede sohbet ederken selamlaştıkları arkadaşları garaja doğru gidiyordu. Polis sınavları için.

Polis olmanın, örneğin çevik kuvvete katılmanın ne anlama geldiğini tartışmayacağım. Onlarca genç polisin kurumuş sandviçlere sıkıştırılmış ince kaşar ve salam dilimleri ile geçiştirdikleri açlıklarını unutmuş, işlerinin bitip eve gideceklerini düşündükleri bir sırada alevler içinde öldürülmesi de, onların kendilerine verilen emri büyük bir iştahla yerine getirip gençlere çocuklara "sıkması" da bu ülke tablosunun içinde. Çok açıkgöz birilerinin yönettiği kör döğüşünde yapılanlara hak tanımak derdinde olanların elinde araç olmaya da niyetim yok. Ama şunun bilinmesi gerekir, Türkiye’de kalabalıkça bir genç kütlesinin devletin ve sarayın bekası için kahramanca görev yaptığı doğru değil.

Ankara’yı parsel parsel paylaştığı Fethullahçılara şimdi cehennem zebanisi muamelesi yapan onursuz adamın "yayınladığı" bir bilgiyi görünce aklıma geldi. "Devlet 10.000 özel harekatçı alacak. 280 bin müracaat var. Yani her gün can pazarında ölümle kavga edecek 280.000 yiğit... Bu ülkeye güç yeter mi?" diyordu.

Genç işsizliği TÜİK verilerine göre yüzde 17 olarak gerçekleşti 2015’te. OECD verilerine göreyse 2013 yılında Türkiye’de 15-24 yaş arası nüfusun yüzde 31.25’i ne istihdam içinde yer alıyor ne de eğitim-öğretim içinde. OECD ülkelerinde lider konumda! "10.000 özel harekatçı alınacak, 280 bin müracaat oluyor" cümlesi doğruysa bu [M.G.] gibilerin twitter kampanyalarına meze yapılmak için can atan gençlerin kalabalık olduğunu değil, ülkedeki karanlığın bu diğer boyutunu gösteriyor. Haksızlığın ve eşitsizliğin dünyasını bir de buradan okumak gerekir. Evet, savaşlarda yalnızca yoksullar ölüyor. Vatanseverlikte hiç kimsenin gerisinde kalmayan zenginlerimiz, sıra çocuklarını cepheye yollamaya geldiğinde hiç de "bir oğlum gitti, ikincisi de vatana feda olsun" demiyor. Bu işin en açık seçik görünen yanı. Bir diğer yanıysa ortaya sürülen yoksul çocukları ile ilgili. Sadece zenginler bu işe yanaşmadığı için değil, aç kalmamak için de yoksul emekçi çocuklarının düzenin bekçiliğini, zenginlerin malının mülkünün korumalığını yapmaktan başka çaresi kalmıyor.

Düzenin bekçiliğini bir "ekonomik sektöre" indirgeyecek değilim. Öncelikle ideolojik bir sorundur. Bir güvenlik şirketinde işe girip, bir üniversite kampüsünde volta atmak başka şeydir, parkalı solcu çocukla, heybeli entel kıza dalmak için fırsat kollamak başka. Ama şu açıktır ki, nasıl emekçiler bu kahrolası düzene "daha beteri olmasın diye" yapışmaya çalışıyorsa, genç işsizliğinin neredeyse yarıya vurmakta olduğu bir ülkede boşalan köylerin sağa sola dağılan genç nüfusuna da aç kalmamak için [M.G.nin] şirretliklerine meze olmak düşebilmektedir."

12. Davacı, anılan köşe yazısında geçen ifadeler nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 15/2/2017 tarihinde başvurucular aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

13. Davanın görüldüğü Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 14/11/2017 tarihinde davanın kısmen kabulü ile başvurucuların 4.000 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...davalı Mehmet KUZULUGİL"in davalı şirkete ait internet sitesinde yayınlanan "Zorunlu Zorbalık" başlıklı yazısında "....Fethullahçılara şimdi cehennem zebanisi muamelesi yapan onursuz adam bir bilgiyi görünce aklıma geldi, .... 10.000 özel harekatçı alınacak 280.000 müracaat oluyor şeklinde cümlesi doğru ise bu [M.G.] gibilerin twitter kampanyalarına meze yapılmak için can atan gençlerin... Ama şu açıktır ki asıl emekçiler bu kahrolası düzene daha beteri olmasın diye yapışmaya çalışıyor ise genç işsizliğin neredeyse yarıya vurmakta olduğu bir ülkede boşalan köylerin sağa sola dağılan genç nüfusuna da aç kalmamak için [M.G.nin] şirretliklerine meze olmak düşebilmektedir." şeklindeki yazısında onursuz, gençleri kendi amaçlarında meze olarak kullanma ve zorunlu zorba şeklindeki tanımlamalarıyla davacının kişilik haklarına saldırıda bulunmuş olmakla haksız fiilin içeriği ve niteliği, tarafların ekonomik sosyal durumları, paranın alım gücü, fiilden dolayı davacı tarafın manevi kaybı, hükmedilecek tazminatın davacı taraf için zenginleşmesine sebep olmayacak, davalı tarafında fakirleşmesine yol açmayacak miktarda, fiilin haksızlığını belirleyecek şekilde olması gerektiği, buna göre takdiren 4.000 TL manevi tazminatın davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine..."

14. Kararı istinaf eden başvurucular istinaf dilekçesinde; özel harekâtçı alımı ilanına başvuran kişi sayısının yüksek olmasının Türkiye"deki işsizliğe işaret ettiğini, köşe yazısının da bu durumu analiz eden politik bir eleştiri yazısı olduğunu, ekonominin her geçen gün daha kötüye gittiği, işsizliğin arttığı bir dönemde özel harekâtçı olmak için başvuru sayısının bu derece yüksek olmasının övünülecek bir şey olmadığının anlatılmak istendiğini belirtmiştir. Başvurucular, köşe yazısının tartışılmasında kamu yararı olan Türkiye"deki genç işsiz nüfusun fazlalığına dair eleştirilerden ibaret olduğunu ifade etmiş, köşe yazısında davacının değil sistemin hedef alındığını ileri sürmüştür.

15. İstinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi (Daire) 10/10/2018 tarihli ilamla, kullanılan ifadelerin davacının doğrudan kişilik haklarını hedef aldığı sonucuna ulaşarak istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Dava konusu edilen köşe yazısının gündemdeki siyasi ve ekonomik konularla ilgili olduğu, davacının bir sosyal paylaşım sitesindeki paylaşımları ile birlikte söz konusu konuların ele alındığı, davalının, davacının yazdıklarını eleştirirken salt konu ile ilgili kendi görüş ve değerlendirmelerini aktarmakla kalmayarak davacının siyasi eylem ve söylemlerini aşar ve doğrudan kişilik haklarını hedef alır biçimde "...onursuz adam..." ifadesini kullandığı, "onursuz" kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, "şerefsiz, haysiyetsiz" anlamı taşıdığından davalının ağır eleştiri sınırlarını aşarak davacının onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği, böylelikle kişilik haklarına saldırıda bulunduğu kanaatine varılmıştır. Yazının devamında yer alan ve dava konusu edilen ifadeler sert eleştiri niteliğinde olsa da, öncesinde davacının kişilik haklarının hedef alınmasından dolayı bütünlük içinde değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde bir isabetsizlik görülmemiştir..."

16. Nihai karar başvuruculara 5/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular 5/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı kararlar için bkz. Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, §§ 18-28; Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucular; köşe yazısında geçen ifadelerin Türkiye"deki işsiz genç nüfus sayısındaki artışa dair sistem eleştirisi mahiyetinde olduğunu, köşe yazısında davacının değil sistemin hedef alındığını belirtmiştir. Başvurucular; köşe yazısında özel harekâtçı alımı ilanına başvuran kişi sayısının yüksek olmasının Türkiye"deki işsizliğe işaret ettiğinin, davacının paylaşımında belirttiğinin aksine övünülecek bir durum olmadığının anlatılmak istendiğini, kullanılan ifadeler nedeniyle aleyhlerine manevi tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlükleri ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

21. Bakanlık görüşünde; kullanılan ifadelerin kişilerin şeref ve itibarını zedeler nitelikte olması, ifadelerin olgusal bir temele dayanmaması ve demokratik bir toplumda bir başka kişinin özel hayatına saygı hakkının devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında korunması gerekliliği dikkate alındığında, başvurucuların ifade özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı, açıkça demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.

22. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında daha önceki iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade ve basın özgürlükleri kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

24. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

25. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Basın hürdür, sansür edilemez…

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

27. Başvurucular hakkında köşe yazısında kullanılan ifadeler nedeniyle manevi tazminat ödemelerine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

28. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

29. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

30. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

31. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

32. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72).

 (1) Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlükleri

33. Anayasa Mahkemesi; Anayasa"nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa"nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).

 (2) Basının Ödev ve Sorumlulukları

34. Anayasa"nın 26. ve 28. maddeleri basına tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa"nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 43).

35. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47). Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır.

 (3) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması

36. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44).

 (4) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

37. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Mevcut olayda çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, toplumsal ilginin varlığı, kullanılan ifadelerin türü, yazının içeriği, şekli ve sonuçları, hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73).

38. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir (Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 37).

39. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa"nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 76). Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucuların köşe yazısı sebebiyle aleyhlerine manevi tazminata hükmedilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120; Sinan Baran, § 38). O hâlde çözümlenmesi gereken esas mesele, derece mahkemelerinin başvurucuların düşünce açıklamalarının davacının şeref ve itibarını zedelediğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.

 (5) Somut Olayın Değerlendirilmesi

40. Başvuru konusu olayda Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin manevi tazminatın kabulüne ilişkin kararlarının gerekçelerini dikkatli bir şekilde incelemiştir. Mahkeme, köşe yazısında geçen "onursuz", "gençleri kendi amaçlarında meze olarak kullanma" ve "zorunlu zorba" şeklindeki ifadeleri davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde ifadeler olarak kabul etmiştir. Öncelikle Mahkemenin köşe yazısı içinde bulunan ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği kanaatine vardığı ifadeleri tırnaklama yaparak yazının bütününden ayrı bir şekilde değerlendirdiği görülmektedir. Oysa derece mahkemelerinin bir kısıtlamanın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar verirken kullanılan ifadeleri bağlamından kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirmesi gerekmektedir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).

41. İlk bakışta "onursuz" ifadesi bağlamından kopartılarak lafzi yorumla davacının kişilik haklarına saldırı olarak nitelendirilebilir. Ancak böyle bir değerlendirme, kullanılan ifadelere kastedilenin ötesinde bir anlam yüklenilmesi sonucunu doğuracaktır. Nitekim başvurucular, yirmi beş yıl boyunca Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yapmış bir siyasetçinin tutarsız olduğunu iddia ettikleri davranışlarını eleştirmek amacıyla "onursuz" ifadesini kullandıklarını belirtmiştir. Başvurucular, davacının köşe yazısında yer verilen paylaşımı yaptığı sırada düşman olarak kabul ettiği bir gruba belediye başkanlığı yaptığı dönemde makamının verdiği yetkiyle çeşitli imkânlar sağladığına dair imalarda bulunarak bu davranışın onurlu bir davranış olmadığını ileri sürmektedir. Bu noktada derece mahkemelerinin başvurucunun yazısı ve savunması bağlamında dava konusu ifadelerin olgusal temellerine ilişkin bir değerlendirme yapmadığı belirtilmelidir.

42. Köşe yazısında geçen ve Mahkeme tarafından davacının kişisel haklarına saldırı olarak nitelendirilen "gençleri kendi amaçlarında meze olarak kullanma" ve "zorunlu zorba" şeklindeki ifadeler de aynı şekilde köşe yazısının bütününden ayrı olarak değerlendirilmiştir. Başvurucular, köşe yazısında özel harekâtçı alımı ilanına başvuran kişi sayısının yüksek olmasının Türkiye"deki işsizliğe işaret ettiğinin, davacının paylaşımında belirttiğinin aksine övünülecek bir durum olmadığının anlatılmak istendiğini belirtmiştir. Köşe yazısının tamamı incelendiğinde ülkedeki mevcut ekonomi politikasının işsiz gençlerin sayısındaki artış üzerinden eleştirildiği görülmektedir. Başvuruculara göre hayatını riske atma pahasına iş bulmak zorunda olan on binlerce gencin bu durumu, ülke ekonomisinin olumsuz gidişatı için örnek olarak kullanılmıştır. Davacının paylaşımında iş başvuru sayısındaki yükseklik gönüllülük olarak görülürken başvurucular bu durumu mecburiyet olarak yorumlamış ve zorunlu zorbalık ifadelerini kullanmıştır.

43. İlgili köşe yazısında kullanılan ifadelerin alaycı, sert, abartılı hatta muhatabı açısından rahatsız edici olduğu kabul edilse bile kamu menfaatine ilişkin ve politik olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla köşe yazısının kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve provoke etmeye izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir. Köşe yazısının davacının özel hayatı ile ilgisi olmadığı, kaba hakaret içermediği ve keyfî kişisel saldırı boyutuna da ulaşmadığı gözetildiğinde geriye köşe yazısı yazılırken kullanılan üslup kalmaktadır. Bu noktada ifade özgürlüğünün sadece haber ve fikirlerin içeriğini korumadığı, haber ve fikirlerin iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 41, 42; Ergün Poyraz (2), § 77; İlhan Cihaner (2), §§ 59, 86; Kadir Sağdıç, §§ 52, 76).

44. Yukarıdaki tespitlere karşın Mahkeme; köşe yazısında kullanılan ifadelerin bağlamını, ifadelerin dile getirilme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını, davacının önceki davranışlarını, kamusal bir tartışma ekseninde gerçekleşip gerçekleşmediğini gözetmeksizin soyut bir değerlendirme ile kullanılan sözleri köşe yazısından ayrı bir şekilde tırnak içine alarak ifadelerin kişisel saldırı oluşturduğu kanaatine ulaşmıştır.

45. Yapılan değerlendirmeler ışığında Mahkemenin davacının şeref ve itibar hakkını koruma amacının demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rol de gözetildiğinde başvurucuların Anayasa"nın 26. ve 28. maddeleri kapsamındaki ifade ve basın özgürlüklerine uygulanan sınırlamaların haklı çıkarılması için yeterli olmadığı ve daha ağır basan bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği kanaatine ulaşılmıştır. Mahkeme tarafından ifade ve basın özgürlüklerinin korunması ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmamıştır. Bu sebeple Mahkemenin başvurucuların manevi tazminat ödemesine karar verilmesine ilişkin ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale için ilgili ve yeterli olarak kabul edilemez.

46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucular ihlalin tespiti, yeniden yargılama ile 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

52. İncelenen başvuruda yayımlanan köşe yazısı nedeniyle başvurucular aleyhine Mahkeme tarafından manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

53. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

54. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 8.100 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/72, K.2017/413) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 8.100 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesine (E.2018/819) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara