AYM 2018/23384 Başvuru Numaralı ŞERİF ÖZGÜR URFA Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/23384
Karar No: 2018/23384
Karar Tarihi: 6/10/2021

AYM 2018/23384 Başvuru Numaralı ŞERİF ÖZGÜR URFA Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞERİF ÖZGÜR URFA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/23384)

 

Karar Tarihi: 6/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportörler

:

Hüseyin MECEK

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Şerif Özgür URFA

Vekili

:

Av. Onur GÜNEŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, adliye binasında yapılan gösteriye kolluğun müdahalesi sırasında meydana gelen yaralanmanın kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. 11/6/2013 tarihinde İstanbul Barosu mensubu iki avukatın gözaltına alınmasına karşı avukatlar müracaat savcısı ile görüşmek istemiştir. Aynı gün saat 12.00 sıralarında İstanbul Adalet Sarayı C Blok-3 giriş katında kapalı alanda bir kısmının üzerinde avukat cübbesi bulunan ve aralarında başvurucunun da olduğu yaklaşık yüz kişilik bir grup toplanmıştır. Söz konusu grubun alkışlar eşliğinde “Her yer Taksim, her yer direniş, yaşasın mücadelemiz, kahrolsun faşizm, polis dışarı.” şeklinde slogan atmaya başlaması üzerine başsavcı vekili emniyet görevlilerine şahısların gösteriye devam etmeleri hâlinde eylemlerinden men edilmeleri ve durumun müracaat savcısı ile görüşülmesi talimatı vermiştir. Müracaat savcısı gösterici grubun eylemlerine son vermemesi hâlinde kişilerin yakalanarak haklarında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu"na muhalefet suçundan işlem yapılması, kimlik tespiti ve doktor raporu alındıktan sonra serbest bırakılması talimatı vermiştir. Talimat üzerine 44 avukat hakkında yakalama işlemi yapılmıştır.

10. Toplantıya katılan avukatlar, Gezi Parkı olaylarında soruşturma açılan müvekkillerine yapılan hukuka aykırı ve orantısız soruşturma uygulamaları için İstanbul Çağlayan Adliyesinin C Blok-3 giriş katında bulunan müracaat savcısı ile görüşme isteklerinin geri çevrilmesi üzerine bekleme yaptıkları sırada dağılmaları konusunda herhangi bir uyarı yapılmadan polisin kendilerine müdahale ettiğini söylemiştir.

11. Bakanlığa göre görevli emniyet güçlerince protesto eylemi yapan topluluğa, yapılan gösterinin kanunsuz gösteri olduğu ve dağılmaları gerektiği bildirilmiş ancak bu kişilerin eylemlerine devam etmeleri nedeniyle emniyet güçleri ve özel güvenlik personeli eylem yapan grubu çembere almıştır. Kolluk görevlilerine direnen ve onlara karşı müessir fiilde bulunan 44 kişi saat 12.05"te yakalanmış ve zor kullanılarak polis otobüsüne bindirilmiştir. Bu kişiler saat 15.00 sıralarında Güvenlik Şube Müdürlüğüne intikal ettirilmiştir. Haklarında yakalama işlemi uygulanan kişiler arasında başvurucu bulunmamaktadır.

12. Yakalanan avukatlar, haklarında yakalama veya gözaltı kararı olup olmadığını öğrenmek için müracaatta bulunmuş ancak kendilerine bu konuda herhangi bir bilgi verilmemiştir. Bu durum avukatlar tarafından 11/6/2013 tarihinde saat 16.00"da tutanağa bağlanmıştır.

13. Olay günü Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından (Başsavcılık) talimat istenmiş, Cumhuriyet savcısı aynı gün saat 18.00"de Güvenlik Şube Müdürlüğünün talep yazısının altına dört başlık hâlinde talimatlarını dercederek açık kimlikleri tespit edilen şüphelilerin kimlik tespit işlemleri sonrası serbest bırakılmaları ve soruşturma konusu gelişmeler konusunda bilgi verilmesini istemiştir. Avukatlar 11/6/2013 günü saat 22.05’te serbest bırakılmıştır. Salıverme işlemi tutanağa bağlanmıştır.

14. Olay sırasında 18 polis memuru ve 19 avukat vücutlarının farklı bölgelerinden basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralanmıştır.

15. 44 avukat hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve 2911 sayılı Kanun’a aykırılık suçlarından soruşturma yapılarak İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. E.2019/87 No.lu dava dosyası derdest olup duruşması 28/9/2021 tarihine ertelenmiştir. Başvurucu aleyhine açılmış bir soruşturma bulunmamaktadır.

16. Yakalanan avukatların 22"si 18/7/2013 tarihinde Başsavcılığa suç duyurusunda bulunmuş, Başsavcılığın 2013/101973 No.lu dosyası üzerinden soruşturma başlatılmıştır.

17. Başvurucunun 13/6/2013 tarihinde Başsavcılığa suç ihbarında bulunması üzerine 2013/85597 No.lu dosyada soruşturma başlatılmıştır. Başvurucunun aynı gün Başsavcılıkta verdiği ifade şöyledir:

 “İstanbul Barosu 34970 sicil numarası ile avukat olarak görev yapmaktayım. Olay tarihinde saat 12.00"de İstanbul 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/337 esas sayılı dosyasının duruşmasından çıkmıştım. Adliyenin C kapısı girişi tarafında avukat meslektaşlarımızın toplanmış olduğunu görünce yanlarına gittim, bu sırada önce güvenlik görevlileri ardından da çevik kuvvet polisleri etrafa gelip bizi sardılar, "Dışarı çıkın, defolun buradan." şeklinde sözler söylediler. Üzerimize yürüdüler. Beni ve diğer avukat arkadaşlarımı kalkanlarıyla itip kapıya doğru sürüklediler. Bu sırada güvenlik görevlileri masaları devirmek suretiyle masaların arasına sıkışmamıza sebep oldular. Bu nedenle yaralandık, darp edildik. Tehdit ve hakaretlere maruz kaldık. Bu sırada polisler "Defolun gidin buradan, hepinizi gözaltına alırız, dağılmazsanız çok kötü olacak." şeklinde tehdit ve hakaret içeren sözler sarf etmişlerdir. Bu nedenle söz konusu 11/06/2013 tarihinde saat 12.00-13.00 sıralarında meydana gelen olaylar sırasında polisler ve özel güvenlik görevlileri tarafından defalarca tekmelenmek suretiyle her iki bacağımdan yaralandım, bacağımda şişme ve ağrılar olduğundan iki gündür zor hareket etmekteyim. Söz konusu kamera kayıtlarından şüphelilerin tespit edilmesini istiyorum. Ayrıca ekte olay günü bacağımda meydana gelen yaranın fotoğrafını da ibraz ediyorum. Yaralanmama sebep olan, bana tehdit ve hakarette bulunan, bu talimatları veren amirlerin, polis memurları ve özel güvenlik görevlilerin tespitiyle davacı ve şikayetçiyim.”

18. İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 13/6/2013 tarihli raporuna göre başvurucunun sağ ayak bileğinin iç kısmından yukarı doğru ciltte 6x3 cm"lik yeşil renkli ekimoz, palpasyonla (elle muayene) ağrı, sol kruris (diz ile ayak bileği arasında kalan kısım) orta ön kısımda 3x0,5 cm"lik kurutlu sıyrık ve çevresinde ciltte yaklaşık 3x6 cm"lik yeşil renkli ekimoz ve palpasyonla ağrı olduğu, yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaranın basit tıbbi müdahaleyle giderilebileceği bildirilmiştir.

19. Olaya dair kamera görüntüleri ilgili birimlerden getirtilmiş, görüntü izleme tutanağı düzenlenmiştir.

20. Soruşturma dosyası 18/6/2013 tarihinde 2013/79334 No.lu soruşturma ile birleştirilerek 29/4/2015 tarihinde tefrik edilip 2015/58301 No.lu soruşturmaya kaydedilmiş, 11/6/2015 tarihinde ise 2013/101973 No.lu soruşturmayla birleştirilmiştir.

21. Toplam 23 müştekinin bulunduğu soruşturmada Başsavcılık 24/4/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “İstanbul Adalet Sarayı C Kapısı Girişi atrium alanında 05/06/2013 günü saat:12.00 sıralarında Çağdaş Hukukçular grubuna bağlı bir kısım avukatın öncülüğü ile yaklaşık 100 kadar cübbelerini giymiş avukatın toplandığı, bu grubun "Her yer taksim, her yer direniş, hükümet istifa, bu son değil başlangıç, eylemimiz artarak devam edecek." şeklinde slogan attıkları, bu sloganlar katlarda duyulup, çalışamayan adliye görevlileri kat balkonlarına çıkıp atrium alanında neler olduğunu görmeye çalıştıkları, olay yerine gelen İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü yetkilileri gruba uyarıda bulunup, eylemlerine son verip, adliyenin dışına çıkmaları istendiği halde grubun dağılmayıp, adliyenin dışına çıkmayıp, sloganlarını sürdürmesi üzerine Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı kalkanlı polislerin kapalı mekanda izinsiz gösteri yapan gruba orantılı güç kullanıp, yere oturanları kaldırıp, C kapısından dışarı çıkardıkları,

2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunun 22. Maddesince kamu hizmeti yapılan binalarda gösteri yapılması yasak olduğu halde İstanbul Adliyesi"nin C Kapısı Girişinde bulunan Atrium alanında slogan atılarak yapılan gösterili eylemin kamu düzenini bozması üzerine bu eyleme son vermeyen cübbeli avukatların adliye dışına çıkarılmasında polisin ve özel güvenlik görevlilerinin orantılı zor kullandığı, yaralama kastı ile hareket edilmediği anlaşılmakla,

Şikayet olunan İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı kalkanlı polis memurları ile adliyede görevli özel güvenlik görevlilerinin zor kullanma yetki sınırını aşmadıklarını atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından, C.M.K"nın 172. Maddesince KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verilmiştir.]

22. Bu karara başvurucu vekilinin yaptığı itiraz, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 11/6/2018 tarihinde reddedilmiştir.

23. Başvurucu 28/6/2018 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 30/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

24. 2911 sayılı Kanun"un olay tarihindeki hâliyle yürürlükte olan 22., 23. ve 24. maddelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yasak yerler

Madde 22 - Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.

Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri

Madde 23 -...

e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,

Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.

Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması

Madde 24 - …

Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."

25. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Zor ve silah kullanma

Madde 16 - Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

…"

B. Uluslararası Hukuk

26. Anayasa Mahkemesinin Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-38) ve Ali Ulvi Altunelli (B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 32-45) kararlarında açıklanmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; adliyede henüz slogan atılmadan beklerken güvenlik görevlilerince hiçbir uyarı yapılmadan kalkan ve tekmeyle darbedildiğini, şüphelilerin ifadesinin alınması için girişimde bulunulmadığını, kamera görüntüleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, soruşturma etkili yürütülmediği için yaklaşık beş yıl sürdüğünü belirterek kötü muamele yasağı, adil yargılanma ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde; adliye binasında gösteri yapan grubun ikazlara karşın gösteriyi sonlandırmadıkları, polisin grubu dış kapıya yönlendirmek için çember içine aldığı sırada görevlilere saldırdığı, 44 gösterici hakkında yakalama işlemi yapıldığı, kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu ifade edilmiştir.

30. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, kendisinin kolluk görevlilerine direnmediğini, hakkında açılmış bir soruşturma bulunmamasının da bu durumu teyit ettiğini, tüm göstericiler hakkında soyut ve kişiselleştirilmemiş kanaate dayalı Bakanlık yazısının öznel durumunu yansıtmadığını ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

31. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı

Madde 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

32. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümde ileri sürdüğü iddiaların tümü Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

34. Toplantı ve gösteri sırasında kolluğun güç kullanılmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarında maddi yükümlülüğe ilişkin ilkeler Özge Özgürengin (§§ 46-54, 70-80) kararında açıklanmıştır.

35. Başvurucu, adliyede yaptıkları protesto gösterisi sırasında hiçbir uyarı yapılmadan gerekli olmadığı hâlde kalkanla itilip tekmelenerek darbedilmesinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğini öne sürmektedir.

36. Başvurucunun ibraz ettiği doktor raporuna göre ayak ve bacağında üç farklı yerde yara bulunmaktadır. Kamera kayıtları ve adli raporda belirtilen yaralar, iddiaların savunulabilir düzeyde ciddi olduğunu göstermektedir.

37. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 83).

38. Anayasa Mahkemesi, basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde kolluk görevlileri tarafından bir yaralanmanın meydana geldiği Mustafa Rollas (B. No: 2014/7703, 2/2/2017), Arif Haldun Soygür (B. No: 2013/2659, 15/10/2015), Muhterem Turantaylak (B. No: 2014/15253, 9/5/2018), Zeki Bingöl (2) (B. No: 2013/6576, 18/11/2015), Erdal İmrek (B. No: 2015/4206, 17/7/2019) ve Özge Özgürengin kararları gibi birçok başvuruyu kötü muamele yasağı kapsamında incelemiştir.

39. Başvuru konusu olayda yukarıdaki kararlardan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından müdahalenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki asgari eşiği geçtiği değerlendirildiğinden kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.

40. Bir kişinin devletin gözetimi altında bulunduğu bir zaman diliminde yaralandığının tespiti hâlinde söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/4/2016, § 87; Ali Ulvi Altunelli, § 63).

41. Anayasa"nın 17. maddesi, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak için uygulanan fiziksel şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç kullanımı, ortaya çıkan tehlike bakımından kaçınılmaz ve gerekli olandan fazla olmamak kaydıyla kullanılabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81; Ali Ulvi Altunelli, § 76). Bu nedenle kullanılan gücün gerekli ve orantılı olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

42. Yapılan soruşturma sonucunda başvurucunun kolluğun müdahalesi sonucunda yaralandığı kabul edilmekle birlikte toplantının 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesine göre yasak olan ve kamu hizmeti veren adliye binasında gerçekleştirilmesi nedeniyle yasal olmadığı, kullanılan gücün orantılı olduğu, yaralama kastı taşımadığı ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı değerlendirilerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.

43. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gösterinin yasal ve meşru zeminde olup olmadığı da dikkate alınması gereken ölçütlerdendir. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesine göre adli olaylara ilişkin birçok soruşturma ve kovuşturmaya bakılan adliye binaları güvenlik bakımından hassas yerlerden olduğu için bu tür yerlerde toplantı ve gösteri yapılamaz. Dağılmaları gerektiği yönündeki ihtara rağmen toplantı alanını terk etmeyen göstericilere yapılan polis müdahalesi sırasında 18 güvenlik görevlisi ile 19 avukatın yaralandığı, kameralara yansıyan görüntülerden de polis ve göstericiler arasında arbede yaşandığı, dolayısıyla göstericilerin mukavemetini kırmak için kullanılan gücün gerekli olduğu anlaşılmıştır.

44. Her ne kadar başvurucu hakkında yakalama işlemi yapılmamış ve hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan soruşturma başlatılmamış olsa da müdahale sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşadan etkilenmesi mümkündür. 18 güvenlik görevlisinin ve 19 avukatın yaralandığı olayda göstericiler arasına karışan başvurucunun olaydan etkilenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu tür durumlarda kolluk görevlilerinden kontrollü hareket etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan kişiler dışındakilerin müdahaleden etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması beklenir. Ancak böyle bir ortamda kolluk görevlileri tarafından bu tedbirlerin eksiksiz biçimde alınması oldukça zordur (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 94).

45. Güç kullanımının gerekliliği ortaya konduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre kullanılan gücün ölçülü olup olmadığı ele alınmalıdır. Hangi direnç seviyesinde ne tür bir kuvvet uygulanacağının kılavuzu olan 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer verilen kademeli olarak artan zor kullanma araçları, ölçülülük incelemesindeki en önemli kıstaslardandır (Ali Ulvi Altunelli, § 110).

46. Zor kullanılması için diğer yöntem ve araçların sonuçsuz kalmış olması gerekir. Zor kullanma, müdahale sırasında karşılaşılan direnci ortadan kaldıracak oranda ve aşamalı biçimde artan bedensel kuvvet, maddi güç, değişik araçlar ile kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah kullanmayı içerir. Toplantıyı sonlandırmak için yapılan müdahale sırasında göstericilerin mukavemetini kırmak için üç kademeli müdahale yöntemlerinden en alt düzeydeki bedensel kuvvetin kullanıldığı görülmüştür. Savcılık kararında birçok kolluk görevlisinin de yaralanmış olması ve başvurucunun adli raporundaki bulguların basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde hafif olmasının müdahalenin orantısız olmadığının göstergesi olarak kabul edilmesi vakanın oluş biçimiyle çelişmemektedir.

47. Yukarıdaki tespitlerden anlaşılacağı üzere kolluğun başvurucuya yaptığı müdahalenin gerekli ve orantılı olması nedeniyle kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Başvurucu soruşturmanın makul süratte tamamlanmadığını öne sürmüştür. Hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında 23 müştekisi olan, iki kez adli tıp raporu aldırılan başvuru konusu olayda kamera görüntüleri ve müştekilerin ifadelerinin alınması için geçen süreler de dikkate alındığında yaklaşık beş yıllık soruşturma süresinin makul olmadığı söylenemeyecektir.

49. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği ve soruşturmanın makul süratte tamamlandığı dikkate alındığında usul yükümlülüğüne ilişkin diğer iddialar üzerinde durulmamıştır.

50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

51. Avukat olan başvurucu; olay tarihinde duruşması olması nedeniyle adliye binasında bulunduğunu, duruşmanın bitimi sonrası adliyenin giriş bölümünde bekleyen diğer meslektaşlarının yanına gittiğini, kolluk güçlerinin Gezi eylemleri hakkında -belirli bir zamanda- basın açıklaması yapmak için bekleyen avukatlara herhangi bir ihtar yapmadan orantısız şekilde müdahale ettiğini, bu durumun da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

52. Bakanlık görüşünde; adliye binalarının 2911 sayılı Kanun kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi yasaklanan mekânlardan olduğu, toplanan gruba eylemlerinin kanuna aykırı olduğu ve dağılmaları yönünde ihtarda bulunulmasına rağmen grubun dağılmamakta ısrar ettiği, toplantıya müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği ve demokratik toplumda gerekli olduğu ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler, kanun yolu niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikâyetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikâyetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

54. Somut olayda başvurucu; olay tarihinde adliyede duruşması olması nedeniyle bulunduğunu, duruşmanın bitimi akabinde adliyenin ana giriş bölümünde toplanan diğer avukatlarının yanına gittiğini ve kolluk güçlerinin bekleyen gruba müdahale ettiğini belirtmiştir. Başvurucu; meslektaşlarının yanına bir toplantıya katılma amacı ile gittiğini, kendisinde bir toplantıya katılma iradesi bulunduğunu ileri sürmemiştir.

55. Nitekim başvurucu, soruşturma aşamasında müşteki sıfatıyla alınan beyanı ve soruşturma makamına sunduğu şikâyet dilekçesinde kolluk güçlerinin müdahalesi esnasında olay yerinde bulunma amacına ilişkin bir açıklamada bulunmamış; belli bir yerde toplanan meslektaşlarını görmesi üzerine söz konusu yere gittiğini belirtmiştir. Her ne kadar ilgili yerde toplanan diğer avukatlar toplantı yapmak amacıyla orada bulunmakta iseler de başvurucunun da bu amaçla o yerde bulunduğuna dair herhangi bir açıklaması yoktur.

56. Sonuç olarak başvurucu, katılacağı bir duruşma nedeniyle adliyede bulunan başvurucu duruşma sonrasında gösterinin yapıldığı yere tesadüfen gitmiş ve bu esnada toplantının katılımcılarına yönelen polis müdahalesi ile karşılaşmıştır. Dolayısıyla başvurucuya karşı polisler güç kullanmış olsalar bile müdahale edilen toplantının katılımcısı olmadığından toplantı hakkına bir müdahalede bulunulmadığı sonucuna varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara