AYM 2019/17440 Başvuru Numaralı HATİCE ŞAHNAZ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2019/17440
Karar No: 2019/17440
Karar Tarihi: 18/1/2022

AYM 2019/17440 Başvuru Numaralı HATİCE ŞAHNAZ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HATİCE ŞAHNAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17440)

 

Karar Tarihi: 18/1/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Sinan ARMAĞAN

Başvurucu

:

Hatice ŞAHNAZ

Vekili

:

Av. Süleyman Nuri EKİNCİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutukluluğa ilişkin karar veren yargı mercilerinin tarafsız olmaması, bazı delillerin verilmemesi dolayısıyla tutukluluğa etkili şekilde itiraz edilememesi, mahkûmiyete bağlı tutmanın hukuki olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hamileliğe rağmen ceza infaz kurumunda tutma nedeniyle kötü muamele yasağının, mahkûmiyetine neden olan bazı adli işlemler nedeniyle de adil yargılanma hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 73. maddesi uyarınca tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda hamile olması nedeniyle kendisinin ve bebeğinin sağlığı, uygun şekilde beslenmeleri ve bebeğin gelişimi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etmiştir.

5. Komisyonca başvurunun tedbir ve kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu suçlamasıyla Antalya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/9/2018 tarihli kararıyla tutuklanarak Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur.

9. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir; bylock tespit tutanağı, bylock şifresi, mevcut delil durumu, suçun CMK 100/3.a maddesinde belirtilen suçlardan olması, bu nedenle şüphelinin kaçma ve delilleri karartma girişiminde bulunacağı var sayılarak, suçun kanuni cezası göz önüne alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı, tutuklamanın ölçülü olduğu kanaatiyle CMK"nun 100. maddesi uyarınca TUTUKLANMASINA...[karar verildi.]"

10. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından hazırlanan 6/9/2018 tarihli iddianameyle başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY"ye ilişkin genel açıklamaların da yer aldığı iddianamede FETÖ/PDY"nin hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına, hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve soruşturma sürecine değinilmiş; başvurucunun da bu kapsamda cezalandırılması istenmiştir.

11. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 12/9/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/452 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

12. Mahkeme 8/11/2018 tarihli ilk duruşmada başvurucunun savunmasını aldıktan sonra silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

13. Başvurucu anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

14. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itirazı Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/11/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Söz konusu karar başvurucuya 27/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun serbest bırakılmasına ilişkin sonraki tarihli talepleri Mahkeme tarafından reddedilmiş, verilen kararlara itirazlar ise Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/12/2018, 19/12/2018 ve 28/12/2018 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir.

15. Dosyanın tevzi edildiği Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 28/2/2019 tarihinde tutukluluk ile ilgili bir değerlendirme yapmadan başvurucunun istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu 28/3/2019 tarihinde anılan kararı temyiz etmiştir.

17. Başvurucu 5/5/2019 tarihinde temyiz incelemesini yapacak olan ceza dairesinden, 14/5/2019 tarihinde ise Mahkemeden hamile olması nedeniyle infazın ertelenmesini talep etmiştir.

18. Başvurucu bu aşamada tedbir talebiyle 22/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. Anayasa Mahkemesince Ceza İnfaz Kurumundan başvurucunun hamile olup olmadığı, sağlık durumunun takibine ilişkin yapılan işlemler ve kurum bünyesinde kadın hastalıkları uzmanı ve ameliyathanesi olan bir hastane olup olmadığı hususlarında 23/5/2019 tarihinde bilgi istenmiştir.

20. Başvurucu 24/5/2019 tarihinde doğum yapmıştır.

21. Ceza İnfaz Kurumundan gelen cevap sonrasında Bölüm tarafından 29/5/2019 tarihinde başvurucunun tedbir talebi kabul edilmiştir. Bu kapsamda Başsavcılık tarafından başvurucunun ve doğan bebeğinin sağlıklarının korunması, bebeğin gelişimi için uygun koşulların sağlanması yönünde gerekli tedbirlerin alınmasına hükmedilmiştir.

22. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin (Daire) 17/7/2019 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir. Onama kararında başvurucunun hamile olması dikkate alınarak infazının ertelenmesine ve tahliyesine karar verilmiştir.

23. Başvurucu 17/7/2019 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundan salıverilmiştir.

24. Başvurucu, hakkında verilen hükmün kesinleşmesinden sonra 18/11/2019 tarihinde bir kez daha bireysel başvuruda bulunmuştur. 2019/38070 numaralı dosyada Birinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından 30/10/2020 tarihinde -aşağıda dile getirilen- bir takım şikâyetleri hakkında açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmezlik kararı verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48; Emre Soncan, B. No: 2016/73490, 11/3/2020, §§ 32-38; Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 19-34; Abdullah Baybaşin, B. No: 2014/5161, 20/9/2017, §§ 28-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

27. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Tutukluluğun Devamına İlişkin Karar Veren Mahkemelerin Tarafsız ve Bağımsız Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; yargılamasını yapan ve tutukluluğun devamına karar veren mahkeme heyetinin ve istinaf incelemesini yapan mahkeme başkanının hem yargılama başlamadan hem de yargılama sürecinde görev süreleri dolmadan başka yere tayin edilmeleri, mahkûmiyet kararına ilişkin gerekçenin on beş gün içinde yazılmaması, başkaca inceleme yapılmadan kolluğun tutanaklarına göre ByLock verilerinin doğru kabul edilerek tutuklu bırakılması nedeniyle mahkemelerin tarafsız kabul edilemeyeceğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddiaları birçok kararda incelemiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özelliklerini dikkate alarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).

31. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; terör suçlarına ilişkin davalara bakmakla görevli olan ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğa ilişkin karar vermesine veya bu kararlara yönelik itirazları değerlendirmesiyle ilgili olarak bu mahkemelerin doğal hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları şikâyetlerini incelemiş ve anılan mahkemelerin kuruluşu, bu mahkemelerin görev alanlarının belirlenmesi ve burada görev yapan hâkimlerin statüsünü dikkate alarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır (Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 119-133; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 183-197).

32. Somut başvuruda, sulh ceza hâkimliklerinin ve -terör suçlarına ilişkin davalara bakan- ağır ceza mahkemelerinin yapısıyla ilgili olarak aynı mahiyetteki iddialarla ilgili anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mahkûmiyet Kararına Bağlı Tutmanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, hakkında mahkûmiyet hükmü verildikten sonra hem ilk derece hem de istinaf mahkemesinde iki ay boyunca tutukluluk incelemesi yapılmadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

35. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

36. Anayasa"nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ilk istisnası "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul edilmeyecektir. Diğer taraftan suç şüphesine bağlı tutma kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33). Buna göre hakkında mahkûmiyet kararının verildiği tarihten itibaren mahkûmiyet sonrası tutma kapsamında başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılma söz konusudur.

37. Bununla birlikte Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hâllerinde ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kurallar, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamayacaktır (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

38. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa"nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Ancak Anayasa"nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 40; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017 § 32; Ç.Ö. [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018 § 33).

39. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin (mahkûmiyete konu olan eylemin suç olmaktan çıkarılması, bir cezasızlık hâlinin bulunduğunun anlaşılması, mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılan bir kanun değişikliğin yapılması gibi) ortaya çıktığını belirterek serbest bırakılmak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurduğunda da Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci ve sekizinci fıkrası kapsamındaki güvencelerin tatbiki söz konusu olabilecektir (Aydın Kılıç, B. No: 2014/8740, 12/12/2018 § 44).

40. Bu bağlamda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmanın koşulları ile suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşulları farklı olduğundan mahkûmiyete bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin suç isnadına bağlı olarak tutulmaya ilişkin koşulların bulunmadığına yönelik başvuruları, Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki güvenceler kapsamında değerlendirilemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ç.Ö., § 48).

41. Somut olayda 6/9/2018 tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında 8/11/2018 tarihinde mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Anılan mahkûmiyet kararının temyiz incelemesi sonunda 17/7/2019 tarihinde onanarak kesinleştiği görülmektedir.

42. Buna göre başvurucunun suç isnadına bağlı tutulma hâli, hakkında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği 8/11/2018 tarihinde sona ermiştir. Başvurucunun bu tarihten sonraki döneme ilişkin olarak hürriyetinden yoksun kalması, Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bir suç isnadına bağlı tutma niteliğinde değil aynı maddenin ikinci fıkrası kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma, bir diğer ifadeyle "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" niteliğindedir. Bu nitelikteki bir tutmayla ilgili olarak yapılan bireysel başvuruda suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin güvencelerin uygulanması mümkün değildir.

43. Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bu kapsamda yapılan incelemede mahkûmiyet kararının ve mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya tedbirinin kapsamını aştığı şeklinde bir tespit yapmak mümkün görünmemektedir.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet hükmü ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararı üzerine tutulması yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Tutuklama Kararlarına Etkili Şekilde İtiraz Edilemediğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu, tutuklama kararına dayanak olan ByLock verilerinin yer aldığı dijital delillerin kendisine verilip bu delilleri inceleme imkânı sağlanmadan tutukluluğa ilişkin itirazlarının reddedildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

47. İçtüzük"ün "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

48. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.

49. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).

50. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).

51. Dolayısıyla suç isnadına bağlı şikâyetlere ilişkin iddiaların dile getirildiği bir bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).

52. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, tutukluluk hâlinin devamı kararı sonrasında yapılması durumunda söz konusu karara itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.

53. Somut olayda Mahkeme tarafından 8/11/2018 tarihinde hükümle birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına dair karara başvurucunun yaptığı itirazın Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/11/2018 tarihinde reddedildiği ve anılan kararın 27/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 14). Bu nedenle bireysel başvurunun nihai karar olan itirazın reddine dair kararın öğrenildiği 27/11/2018 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Buna göre nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün geçtikten sonra 22/5/2019 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

55. Başvurucu 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun"un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile 116. maddesi uyarınca hamileliği nedeniyle tutuklanmasının ve ceza infaz kurumunda tutuklu olarak yaşamak zorunda bırakılmasının mümkün olmadığını, hamileliğinin ilk dört ayında yoğun mide bulantıları yaşadığını ve bu yüzden sürekli yatakta uzanmak zorunda kaldığını, belki de bu nedenden dolayı bebeğinin ayağında yamukluk meydana geldiğini, hamileliği döneminde ve doğum sonrasında ise bebeğiyle birlikte fazla sayıda tutuklu/hükümlü ile bir arada tutulmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile kötü muamele yasağının ihlaline sebep olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca hükümlülerin hamilelik sebebiyle cezaları ertelenirken kendisine bu hakkın tanınmamasının ayrımcılık olduğunu ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, bebeğinin ayağında meydana geldiğini ifade ettiği sağlık sorununun kaynağına ilişkin olarak bir ihtimalin ötesinde açıklama yapmamış; tutuklanması ile sağlık sorunu arasındaki nedensellik bağını ortaya koyamamıştır. Diğer taraftan fazla sayıda kişiyle birlikte tutulduğu iddiasını anlaşılır kılan bir izah da yapmamıştır. Kaldı ki başvurucu, bebeğinin ayağındaki sağlık sorununa veya kalabalık odada tutulduğuna dair iddialarını derece mahkemeleri önünde dile getirdiği yönünde bir belge de sunmamıştır. Bu nedenlerle başvurucunun şikâyetinin hamileliğe rağmen tutuklu bırakılmasının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye sebebiyet verip vermediğiyle sınırlı olarak incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

57. İçtüzük"ün “Düşme kararı” kenar başlıklı 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.”

58. Başvurucunun ihlal iddialarının temelinde hamile olmasına rağmen infaz kurumunda tutulmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddiası yer almaktadır. Bu bağlamda başvurunun incelenmesini haklı kılan temel neden, tutuklanmasından dolayı başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulması olup Dairenin 17/7/2019 tarihli kararıyla tahliye edildiği dikkate alındığında başvurunun incelenmesini haklı kılan nedenin kalmadığı anlaşılmaktadır (benzer doğrultudaki kararlar için bkz. Salih Tuğrul, B. No: 2014/1988, 17/5/2016; Zeki Hakan Nebioğlu, B. No: 2015/2418, 8/5/2019; İbrahim Ethem Kuriş, B. No: 2016/16436, 8/1/2020).

59. Açıklanan gerekçelerle incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının düşmesine karar verilmesi gerekir

60. Kötü muamele yasağı yönünden düşme kararı verildiğinden bu yasakla bağlantılı olarak ayrımcılık iddiasının ayrıca değerlendirilmesi mümkün görülmemiştir.

D. Adil Yargılanma Hakkının ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu; mahkûmiyetine karar veren ve bu kararı denetleyen mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olmadığını, beyanları hükme esas alınan tanıklara soru sorma imkânı tanınmadığını, hukuka aykırı bir delil olan ByLock kayıtlarına dayanılarak karar verildiğini ve bu delilleri incelemesine fırsat tanınmadığını belirterek adil yargılanma ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

62. Başvuru konusu olayda ileri sürülen ihlal iddiaları yönünden daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 2019/38070 sayılı dosya üzerinden Birinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda 30/10/2020 tarihinde açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyetler yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Tutukluluğa ilişkin karar veren yargı mercilerinin tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkûmiyet kararına bağlı tutmanın hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Tutuklama kararlarına etkili şekilde itiraz edilemediğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,

5. Adil yargılanma hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara