Esas No: 2018/32402
Karar No: 2018/32402
Karar Tarihi: 3/2/2022
AYM 2018/32402 Başvuru Numaralı TÜLİN TUTKUN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TÜLİN TUTKUN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/32402) |
|
Karar Tarihi: 3/2/2022 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Tuğçe TAKCI |
Başvurucu |
: |
Tülin TUTKUN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru yaşamının korunması için gerekli tedbirler alınmayan mahpusun ölmesi ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/10/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuru sırasında sunulan belgelerin incelenmesine göre başvurucunun eşi 1961 doğumlu S.T. 25/7/2016 tarihli biyopsi raporuna ve 27/7/2016 tarihli başka bir raporda belirtildiği üzere metastazik akciğer kanseridir. 2/1/2017 tarihli epikrize göre ise S.T.nin kalbinde stent bulunmaktadır ve kesin tanısı bronş ile akciğer malign neoplazmıdır.
9. S.T. İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 10/5/2017 tarihli kararı ile birden fazla kişi ile birlikte yağma suçunu işlediği isnadına dayalı olarak tutuklanmıştır. Sorgu zaptının incelenmesi neticesinde sorgusu sırasında S.T.nin rahatsızlığına dair herhangi bir beyanda bulunmadığı, müdafiinin ise S.T.nin bir yıla yakın süredir kanser tedavisi gördüğünü belirterek tutuksuz yargılanmasına, aksi hâlde S.T. hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmesini talep ettiği görülmüştür. Sorgu sırasında S.T.nin rahatsızlığı ve tedavilerine ilişkin bir tıbbi belgeyi Hâkimliğe sunduğuna dair herhangi bir bilgi/belgeyi başvurucu iletmediği gibi yapılan incelemede de bu konuda herhangi bir bilgi/belgeye rastlanmamıştır.
10. Tutuklanması sonrasında 10/5/2017 tarihinde Maltepe 1 No.lu L Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) alınan S.T. 11/5/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Aile Sağlığı Merkezi hekimi tarafından ilk giriş muayenesi sırasında kronik kalp hastası ve akciğer kanseri olduğunu beyan etmiştir. S.T. Ceza İnfaz Kurumuna girişinden itibaren kronik hastalığı bulunan mahpusların olduğu C-9 koğuşunda barındırılmıştır.
11. S.T.nin ilk muayenesini müteakip Ceza İnfaz Kurumu Aile Sağlığı Merkezi hekimi tarafından hazırlanan 12/5/2017 tarihli vizite takip fişinde "Kroner arter hastası, MI hikayesi (2009"da), Angio +, stentli, iki damarda olduğunu beyan etti, hipertansiyon, KAH ve HT takipleri Siyami Ersek Hastanesinde yapılıyormuş (2 sene önce kontrole gitmiş), hastanın yakınlarıyla temas kurularak sağlık kayıtlarının tarafımıza ulaştırılması yönünde bilgi verildi, Coraspin tb 100 mg 1x1, Beloc 20K 50 mg 1x1, Monoket long 1x1, Tarka 180/2 1x1 kullandığı ilaçlar, AC kanseri olduğunu beyan etti, op geçirmiş, Primer AC+ Kemik metastazı (vertebra), kemoterapi ve radyoterapi görmüş, hasta kanseri ile ilgili dosyası olduğunu belirtti, dosyanın tarafımıza ulaştırılması önerildi, hasta kardiyoloji ve onkoloji polikliniklerine gönderilecek." bilgileri yer almaktadır.
12. S.T.nin 25/5/2017 tarihinde saat 12.05"te Aile Sağlığı Merkezi hekimi tarafından muayenesi sonrasında hazırlanan 25/5/2017 tarihli vizite takip fişinde ise "Coraspin tb 100 mg 1x1, Beloc 20 k 50 mg 1x1, Monokent Long 1x1, Tarka 8012 mg 1x1 ilaçlar reçete edildi, Marmara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Polikliniğine sevki..." bilgileri bulunmaktadır. UYAP üzerinden yapılan incelemede S.T.nin 23/5/2017 ve 24/5/2017 tarihlerinde rahatsızlandığına dair bir bilgiye ya da sağlık hizmetlerinden faydalanmak istediğine dair herhangi bir talebine rastlanmamıştır.
13. S.T.nin 26/5/2017 tarihinde saat 01.30"da rahatsızlanması üzerine acil olarak Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Maltepe Ceza İnfaz Kurumu Ek Hizmet Binası Acil Polikliniğine (Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü Hastanesi) sevki sağlanmıştır. Burada yapılan muayenesinin ardından sevk belgesine yazılanlar "Hasta bugün hiç olmadığı kadar şiddetli bir bel ağrısı olduğunu ifade ediyor. AC CA hastasıymış. Grafi çekildi. EKG yapıldı. Monitize edildi. Pnomotorax şüphesi? 500 cc SF takılarak Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi Aciline sevk edildi." şeklindedir.
14. S.T., Süreyya Paşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Göğüs Hastalıkları Hastanesine) aynı gün sevk edilmiştir. Bu hastanedeki muayenesinin ardından plevral effüzyon (akciğerlerin su toplaması) ve pnömoni (zaatüre) teşhisi sonrasında birtakım tıbbi müdahaleler yapıldıktan sonra S.T.ye antibiyotik tedavisine yönelik ilaç reçete edilmiştir. Ayrıca S.T.nin "plevral efüzyon ile ilgili ileri tetkiklerin yapılabilmesi için multidisipliner bir merkeze gönderilmesi" önerilmiştir. S.T. saat 05.20"de Ceza İnfaz Kurumuna geri getirilmiştir.
15. 30/5/2017 tarihinde saat 23.33"te tekrar rahatsızlanması üzerine S.T. Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Maltepe Ceza İnfaz Kurumu ek hizmet binası) sevk edilmiştir. 30/5/2017 tarihli sevk belgesinde yazılanlar "Bel ağrısı şikayeti. Akciğer kanseri hastası olduğunu... Aynı ağrı şikayeti ile daha önce de merkezimize başvurmuştu. FM yapıldı. Nörolojik muayene doğal. Kroner sistem muayenesi doğal... Vitallere bakıldı. ...amp verildi... O[ksijen] verildi. Hastanın onkoloji poliklinik kontrolü uygundur..." şeklindedir. S.T. 31/5/2017 tarihinde saat 01.50 sıralarında Ceza İnfaz Kurumuna geri getirilmiştir.
16. Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen rapora göre S.T. 1/6/2017 tarihinde saat 00.45"te nefes darlığı şikâyeti ile yeniden rahatsızlanmış ve hasta koğuşu olan C-9"dan mahkûm kabul birimine getirilmiş, saat 00.52"de jandarmaya teslim edilerek Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Maltepe Ceza İnfaz Kurumu ek hizmet binası) sevk edilmiştir. S.T. burada saat 02.34 sıralarında hayatını kaybetmiştir. 1/6/2017 tarihli sevk belgesinde yazılanlar "Bilinen AC CA, solunum sıkıntısı ile geldi. Hasta ajite. Genel durum kötü. O[ksijen] tedavisi sat 80"e yükseldi. Nefes darlığı devam ediyor... arveles, oksijenle ventolin... verildi. Hasta 112 ile sevk edilecek... EKG:non spesifik... Hasta sevk edileceği sırada kardiak arrest gelişti. Entübe edildi. Nabız alınmıyor hastaya CPR uygulandı. Hasta saat 02.34"te ex oldu." şeklindedir.
17. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu ile infaz koruma görevlisi tarafından tutulan tutanağa göre 1/6/2017 tarihinde saat 10.30 sıralarında başvurucuya müteveffanın ölümü haber verilmiştir.
18. Ziyaretçi defter kaydına göre Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre içinde S.T.yi 12/5/2017 tarihinde avukatı, 30/5/2017 tarihinde ise iki çocuğu ile başvurucu ziyaret etmiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinden S.T.yi ziyaret etme yahut sağlığı hakkında bilgi alma talebinde bulunduğuna dair herhangi belgeye rastlanmadığı gibi başvurucu da bireysel başvuru sırasında bu talebe dair herhangi belge sunmamıştır.
19. Ceza İnfaz Kurumunun ölüm olayını bildirmesi üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) soruşturma başlatmıştır. Adli Tıp Kurumunun 22/11/2017 tarihli otopsi raporunda ölüm nedenine dair "Akciğer kanseri (küçük hücreli akciğer karsinomu) bulunan kişinin ölümünün; kalp damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu..." tespitine yer verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/6/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumundan S.T.nin ölümüne ilişkin idari bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğinin bildirilmesini, yürütülmüş ise idari soruşturma dosyasının bir örneğinin iletilmesini istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu olaya ilişkin idari soruşturma başlatıldığını bildirerek olaya dair araştırma raporu ve ilgili belgeleri iletmiştir. İdari soruşturma sonucunda S.T.nin Ceza İnfaz Kurumuna ilk geldiği andan itibaren revir ve sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlandırıldığı, revire ya da hastaneye sevkleri konusunda gecikmenin olmadığı, olay günü Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin nefes almakta güçlük çektiğini öğrenir öğrenmez başvurucunun yakınını hastaneye sevk ettikleri gerekçesiyle ilgili personel hakkında disiplin soruşturması başlatılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı 14/3/2018 tarihinde ceza infaz kurumu görevlileri hakkında görevi ihmal suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...otopsi raporuna göre şahsın akciğer kanseri ve kalp damar hastalığı sonucu öldüğü, şahsın ölümünde başkalarına atf-ı kabil bir kusurun bulunmadığı, ölenin rahatsızlığı ile ilgili ceza evi görevlilerince gerekli işlemlerin yapıldığı, ölenin 10/05/2017 tarihinde kuruma geldiği, sağlık dosyasının incelenmesi neticesinde ölenin 2009 senesinde ilk kez kalp krizi geçirdiği ve anjiyo olduğu, iki damarına stand takıldığı, şahsın ayrıca akciğer kanseri olduğu, bu hastalık nedeniyle kemoterapi ve radyoterapi aldığı, şahsın tedavi işlemleri ile ilgili her hangi bir gecikme ve ihmalin bulunmadığı anlaşılmakla..."
22. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazında hem eşinin hem de müdafiinin sorgu sırasında kalp rahatsızlığının bulunup yaklaşık bir yıldır da kanser tedavisi gördüğünü, hastalığının ileri evrede olduğunu, tedavisinin devam ettiğini, sağlık durumunun tutuklanmasına engel olduğunu bildirdiği hâlde bu hususlar gözardı edilerek eşinin tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklanmasının ardından hızla ruhen çöküş yaşayan eşinin Ceza İnfaz Kurumuna girişinden yaklaşık yirmi gün sonra vefat ettiğini, eşi rahatsızlandıktan sonra Göğüs Hastalıkları Hastanesine kaldırıldığını, ciğerinden su alınıp ilaç reçete edilerek aynı gün Ceza İnfaz Kurumuna geri gönderildiğini, eşinin hastaneye kaldırıldığının kendisine haber verilmediğini, eşini görebildiği 30/5/2017 tarihinde durumdan haberdar olduğunu, kendisi ve çocuklarının yakınlarının durumundan haberdar edilmemeleri nedeniyle son saatlerinde S.T.nin yanında olamadıklarını belirtmiştir.
23. İtiraz, İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/9/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 27/9/018 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 26/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hastalık nedeniyle nakil” kenar başlıklı 57. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
"(1) Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir.
(3) Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin devam edip etmeyeceğinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir; aksi hâlde hükümlü ait olduğu kuruma iade edilir.
..."
25. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”
26. 5275 sayılı Kanun"un “Hükümlünün muayene ve tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.”
27. 5275 sayılı Kanun"un “Hastaneye sevk” kenar başlıklı 80. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir."
28. 5275 sayılı Kanun"un “Tutukluların yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına ve sağlığın korunması kurallarına uyma,... muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi,... muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ziyaret, ... 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 3/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; eşinin sorgu esnasında kanser hastası olduğunu, tutuklanmasının hastalığını katlanılamayacak hâle getireceğini bildirmesine ve sağlık durumuna ilişkin raporları mahkemeye sunmasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, hastalığına rağmen tutukluluk hâlinin sona erdirilmediğini, eşinin tedavisinin gerçekleştirilmesi amacıyla hastaneye sevk edilmediğini, 23-24/5/2017 tarihlerinde rahatsızlanmasına rağmen geç bir tarih olan 25/5/2017 tarihinde hastaneye götürüldüğünü, hastanede yatırılmadan Ceza İnfaz Kurumuna geri gönderildiğini, Ceza İnfaz Kurumuna girdiğinden beri hasta koğuşunda yatan eşi hakkında muayene eden hekimlerce tutukluluk hâlinin devamının mümkün olmadığına dair rapor düzenlemediğini, ceza infaz kurumundaki kişilerin de ceza infaz kurumunda bulunmayanlarla aynı derecede sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı bulunduğunu belirterek yaşam hakkının, eşitlik ilkesinin, sağlık hizmetlerine erişim hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucu, ayrıca eşinin Ceza İnfaz Kurumuna alındıktan sonra rahatsızlanıp hastaneye götürüldüğünü Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin kendisine bildirmediğini, eşi rahatsızlandıktan sonra vefat edene kadar kendisinin ve çocuklarının yanında olamadığını, son günlerini ailesinden ayrı geçirmesine sebep olunduğunu belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini, eşine karşı dinen son görevini yapamaması nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Son olarak eşinin ölümüne dair süreçte ihmali olan görevliler hakkında eksik araştırma sonucunda kovuşturmasızlık kararı verildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde öncelikle başvuruda kasten öldürme iddiası bulunmadığı gözetilerek etkili başvuru yolu olarak kabul edilebilecek tam yargı yolu tüketilmeden başvuruda bulunulduğuna -kabul edilebilirlik değerlendirmesi açısından- dikkat çekilmiştir. Görüşün devamında müteveffanın Ceza İnfaz Kurumuna alındığı tarihten yirmi bir gün gibi kısa süre sonra ve kronik hastalıklarına bağlı olarak öldüğü, kaldığı koğuştaki mahpuslara kendisine reçete edilen ilaçların saatleri geçirilmeden görevli memurlar tarafından temin edildiğini, ilaçların bitmesi hâlinde kurum aile hekimi tarafından kendilerine bu ilaçların yeniden reçete edilerek verildiği ifade edilmiştir.
33. Bakanlık görüşünün devamında S.T.nin tedavisinin Ceza İnfaz Kurumunda sağlandığı, daha ağır rahatsızlıklarında Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü Devlet Hastanesi Acil Servisine sevk edilerek tedavi edildiği, 23/5/2017 ve 24/5/2017 tarihlerinde fenalaşarak Kurum revirine çıkmak istediğine dair herhangi bir talebinin bulunmadığı, yine ilgili belgelerde başvurucunun eşinin ölenin sağlık durumu hakkında Ceza İnfaz Kurumundan bilgi talep ettiğine dair herhangi belgeye rastlanmadığı belirtilerek bu hususlar çerçevesinde ölenin sağlık hizmetlerine erişimi ve sağlığının korunması bakımından kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alındığı belirtilmiştir. Bakanlık yaşam hakkının usul yönü bakımından ise olay hakkında etkili soruşturma yükümlülüğü ilkelerine uygun soruşturma yürütüldüğünü belirtmiştir.
B. Değerlendirme
1. İddiaların Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu esas olarak yakınının sağlık durumu elverişli olmadığı hâlde tutuklanması nedeniyle tutulduğu ceza infaz kurumunda yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması (sağlık hizmetlerine erişiminin yeterince sağlanmaması) sonucunda öldüğünü ve yakınının ölümü ile ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini iddia etmiştir. Bu nedenle başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür. Başvurucunun sağlık durumu dikkate alınmadan tutuklama kararı verilmesi, ceza infaz kurumunda tutulmaya kesin olarak uygun olmayan sağlık durumuna rağmen tutukluluğunun devam ettirilmesi nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin bir iddiası bulunmadığından kötü muamele yasağı kapsamında bir inceleme yapılmamıştır.
35. Başvurucunun eşinin sağlık durumu hakkında kendisine bilgi verilmemesi nedeniyle son zamanlarında eşinin yanında olamadığı iddiası -UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucunun Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinden S.T.nin sağlığı hakkında bilgi alma talebinde bulunduğuna dair herhangi belgeye rastlanmadığı gibi başvurucu, bireysel başvuru sırasında bu yönde belge de sunmadığından- inceleme konusu yapılmamıştır. Öte yandan başvurucunun, eşine karşı dinî görevlerini yerine getirememiş olmasından dolayı din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddiasını ise soyut olarak ileri sürdüğü, iddiasını temellendirmeye yönelik yeterli açıklama yapmadığı, ayrıca eşini muayene eden hekimlerce tutukluluk hâlinin devamının mümkün olmadığına dair rapor düzenlenmediği iddiasını da kanun yolunun herhangi bir aşamasında dile getirdiğine dair bir bilgi/belge sunmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu iddiaları bakımından da bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
37. Anayasa"nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
38. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, müteveffanın eşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
39. Yaşam hakkının pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır. Bu ödev kapsamında devlet bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 51, 53).
40. Bu kapsamda devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
41. Koruma yükümlülüğüne dair pozitif yükümlülük şüphesiz ki mahpuslar yönünden de geçerlidir ve bahse konu yükümlülük, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).
42. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük; yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
43. Öte yandan devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliğine dair usule ilişkin yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
44. Anayasa Mahkemesinin benimsediği genel ilkelere göre ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri, soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § § 57, 58), soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30), soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekir.
45. Son olarak belirtmek gerekir ki devletin söz konusu pozitif yükümlülüğü sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür ve başvuruculara, üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
46. Yukarıda değinilen ilkeler ışığında somut başvuruya konu olay incelendiğinde, suç isnadına veya mahkûmiyet kararına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” bulunmadığı (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 77) ifade edildikten sonra, S.T.nin sorgusu sırasında kanser hastası olduğuna ve tedavilerine dair tıbbi belgeleri Hâkimliğe sunduğunda dair hiç bir bilgi belgeye rastlanmadığı belirtilmelidir (bkz. § 9).
47. Tutuklanan S.T. 10/5/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna alındığı bu tarihten itibaren kronik hastalığı bulunan mahpusların koğuşunda barındırılmıştır (bkz. § 10). S.T. ilk muayenesinin yapıldığı 11/5/2017 tarihinde sağlık sorunlarını Kurum hekimine bildirmiştir (bkz. § 10). S.T.nin 23/5/2017 ve 24/5/2017 tarihlerinde rahatsızlandığı hâlde sağlık hizmetlerinden faydalanamadığına dair herhangi bir belgeye rastlanmamıştır (bkz. § 12). 25/5/2017 tarihinde rahatsızlanması üzerine Kurum hekimince muayene edilen S.T.nin bir hastaneye sevki uygun görülmüş (bkz. § 12), sevk işlemi yapılamadan müteveffa aynı gece tekrar hastalandığı için acil olarak Ceza İnfaz Kurumu Kampüsü Hastanesine sevk edilmiş, orada yapılan muayenesinin ardından aynı gece Göğüs Hastalıkları Hastanesine sevk edilerek muayene edilmiştir (bkz. § 13). 30/5/2017 tarihinde tekrar rahatsızlanması üzerine ivedilikle hastaneye sevk edilen ve muayene edilen S.T. 31/5/2017 tarihinde rahatsızlanması üzerine yeniden sevk edildiği hastanede hayatını kaybetmiştir (bkz. § 16).
48. Kanser hastası olan S.T.nin Ceza İnfaz Kurumuna alındıktan on beş gün sonra rahatsızlanıp yirmi gün sonra hayatını kaybettiği, rahatsızlandığı her seferinde Kurum hekimince muayene edilerek gerekli görüldüğünde hastaneye sevkinin ivedilikle sağlandığı, hastalığı nedeniyle kullandığı ilaçların geciktirilmeksizin eksiksiz temin edildiği gözetildiğinde Ceza İnfaz Kurumunda tutulması sırasında sağlık hizmetlerine erişiminin yetersiz olduğunu, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin sağlık hizmetlerinden faydalanması için gerekli adımları atmadığını söyleyebilmek mümkün değildir.
49. Diğer yandan ölüm olayından haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığı derhâl soruşturma başlatmış, otopsi işlemi ile ölüm nedeni netleştirilmiş, soruşturma makul bir sürede tamamlanmıştır. Eldeki bilgi ve belgeler uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma kapsamında elde edilen bulguların nesnel ve tarafsız analizine dayalı olarak karar verilmediği değerlendirilmemiştir. Etkili soruşturma yürütülmesi yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğu da gözetildiğinde başvuruya konu somut olayın Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmasızlık kararı verilmesi yönündeki takdirinden ayrılmayı gerektirecek herhangi bir unsura sahip olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.